Şevket ÇORBACIOĞLU
Teknopolitika




Çatalca, Trakya, Marmara Afetinin Uyarısı


Kahreden ve tüm insanlığı üzen felaketi anlatmanın en öfkeli yanı; sorumlulara tehlikeyi yıllarca işaret ederek uyarmanıza karşın duyarsız kaldıklarını anımsamanız...

Yine benzer duyarsızlığın getirdiği afet..

"Geliyorum!!" diye feryat ederken umursamaz duruşumuzla gelişini kolaylaştırdığımız felaket can ve mal kaybıyla bir kez daha gücünü gösterdi; gizlemeye çalıştığımız yüzümüze..

Çatalca - Trakya ve Marmara'da yağış nedeniyle yaşanan bu felaketin gücüne güç katan, önünü açan bizleriz:

Evet;

"Trakya ve Marmara depremden sonraki en büyük afetlerden birini yaşıyor. İki gündür etkili olan sağnak yağış ve sel, 30'u aşkın cana mal oldu. Ölü sayısının artmasından korkuluyor. İstanbul'da Atatürk Havalimanı'na giden yol sular altında kaldı. İkitelli'de araçlarında mahsur kalanlar kurtarılmayı bekliyor... Silivri'de başlayan ve sel baskınlarına neden olan yağış bu kez İstanbul'u vurdu. İstanbul'da İkitelli, Güneşli, Küçükçekmece, Gaziosmanpaşa, gibi semtlerde yüzlerce ev ve işyeri taşan derelerin getirdiği suların altında kaldı. İkitelli Basın Ekspres Yolu Ayamama Deresi'nin taşmasıyla işe giden servis ve belediye otobüsleriyle özel araçları sular altında bıraktı. Araçların ve otobüslerin üzerlerinde mahsur kalan vatandaşlar kurtarılmayı beklerken, İstanbul'un çeşitli semtlerinden binlerce vatandaş itfaiye'den su baskınları için yardım istedi..."

Siz buna; doğal Tufan, hatta Tusunami diyebilirsiniz; ben yapay tufan ve tusunami diyeceğim, çünkü; İmar politikalarını siyasi ve ekonomik ranta eklemlendirerek, yarattığımız çarpık kentleşmelerle, doğal gücüne güç kattığımız yapay felaketlerdir bunlar...

Sen çıkıp; "Doğan Yayın'a 3.8 milyar liralık görülmemiş vergi cezası yazıyorsun.." Asıl ceza yazılması gereken bu felaketin hazırlayıcılarını yıllardır es geçiyorsun, oy kaygısıyla..İnsanlar canını malını kaybetmiş umurunda mı?!

"1 saatte 90 kg yağış düşmüş"; peki; varoşlarda ve tehlike bölgelerinde saatte düşen, dahası düşürdüğün gecekondu sayısını (günde 74, saatte 3 gecekondu) ve de apartman sayısını hiç düşündün mü? Bunlara hiç ceza kestin mi? Hayır? Oy kaygısıyla bunları besledin, korumaya alarak adeta yeni bir SİT alanı "Siyasi Sit Alanı" oluşturup sefan için, cefa yaratan kent biliminin ve kentlinin kimyasını bozdun.. "Evinizden çıkmayan!!!" diye halkı uyarıyorsunuz; sorarım size halkın içine çıkacak yüzünüz var mı?

İstanbul'u Rantistan'a çeviren kim? İşte siyasi ve ekonomik rant odağı İkitelli... İstanbul'un devasa caddelerini dere yatağına dönüştüren kim?

Felaket yağmacılığını tetikleyenler kim??!!

"İstanbul büyük bir felaket yaşarken Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş uzun süre ortalarda görünmedi ve bir açıklama yapmadı...!!!!"

(Şimdi başlarız geçmiş yönetimleri karalamaya... Birilerine 'İyi de siz ne yaptınız?' sorusu bile sordurmayacağız..)

Yıl 1998; 1974'ten beri ailemin yaşadığı Çatalca'dayım. Soluğu, sevgili Babamın işlettiği Koru tesislerinde alıyorum. Koru; Ferhatpaşa mahallesindeki şimdiki Belediye binasının arkasında bulunan küçük bir ormanlık alan. 1970'lerin efsane Belediye Başkanı Çağlayan Ege'nin Çatalca'yı durağanlıktan kurtarmak için başlattığı bir dizi projeler bütününde burayı halka nefes alma noktası oluşturma adına eğlence ve dinlence (Türkçe'yi zenginleştirenler buna Rekreasyon diyor) tesisleri ile zenginleştirdi ve işletmesini ailem üstlendi. Koru Restauranta sevgili Babam; Cumhuriyette "Rastgele" köşesinde doğayı anlatan ve aynı zamanda Hukukçu olan Raif ağabey ile söyleşiyor. Hoşbeş derken bende katıldım onlara..

Pek böbürlenmeyi, dahası günümüz söylemiyle populizmi sevmeyen ve bu nedenle çocuklarını övmekten ve sevgisini dışa vurmayan sevgili babam masanın üstündeki dergiyi işaret ederek; "Röportaj vermişsin, Raif beyle o'nu tartışıyorduk, söylediklerini beğendi, seni zaten Cumhuriyet'ten biliyor.."

Babamın işaret ettiği dergi; danışmanlığını akademisyenlerin yaptığı ve "Eminönü Hizmet Vakfı" adına Belediye Başkanı Doç. Dr. Ahmet Çetinsaya'nın sahibi olduğu "Yerel Yönetim Dergisi". Dergiyi Eminönü Belediyesinde çalışan bir meslektaşım babama özel olarak getirmiş. Türk Mühendisler Birliği Derneği - 1948'in Genel Başkanı olduğum ve bir ulusal gazetede çıkan yazım nedeniyle derginin benimle bir ay önce yaptığı söyleşiyi okumuşlar...

Eylül 1998 tarihli derginin bu 16. sayısı; Küresel ısınma ve doğal felaketler - Trabzon Beşköy'deki sel felaketi - Balıkesir / Balya'da Fransızların altın aramaları sonrası 4 milyon ton siyanür ve arsenikli atık bırakması - İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Korhan Gümüş ile söyleşi - İstanbul'a Vizeye vize yok kısacası doğaya ve doğa duyarlılıklarıyla hayli zenginleştirilmiş..

Derginin en hoşuma giden yanı; uygulamalardaki bazı politikalarına ters düşse de gerçekleri anlatan içerikte olması..

İşte bu dergide şunlar yer almış:

"TMBD-1948 1990'da Trabzon ve Rize'de yaşanan sel felaketleri sonrası yetkilileri uyardı, fakat kimse dinlemedi.. Genel başkan Şevket Çorbacıoğlu ve Karadeniz çevrecileri sözcüsü Kenen Kuri tarafından hazırlanan raporda; 'bölgedeki yerel yönetimin, KTÜ ve DSİ tarafından hazırlanan raporlara kayıtsız kaldığı' belirtildi..Yerel yönetimler ve ilgili kuruluşlar konu hakkında KTÜ ve DSİ raporlarıyla uyarılmış olmalarına karşın, başta dere yatakları olmak üzere taşkın ve heyelan riskli bölgelerdeki yapılaşmalara sorumsuzca göz yummuşlardır... Beşköy, taşkın riski % 100 olan dere yatağına kurulmuş, ayrıca; Su seviyesinin 1.5 metre altından itibaren inşa edilmesi gereken duvarların suyun akış debisi göz önünde bulundurulmaksızın dere yatağın daraltarak hemzemin üzerinde inşa edilmiştir. Doğu Karadeniz'e özgü coğrafyası, yöre insanının tarım ve yerleşim alanlarını kısıtlamıştır. Karadenizli yürekli ve coşkuluya, heyelan bölgelerini ve özellikle dere yataklarını yerleşime açmaktan çekinmez.. Siyasilerin oy kaygılarından kaynaklanan aymazlıkları, bu alanların yapılaşmaya açılmasına zemin hazırlar. Siyasiler buralara iki kere gelirler; bi, seçim anında, iki, felaketlerde, yerleşim alanlarındaki afetler felaket anında tartışılı, seçim anında tartışılan politikalardı. Yetkin siyasiler; yok olan Trabzon'un Beşköy Beldesi'nin 'Toplu mezar olmasını istiyorlarmış, aslında sorumluların utanç abidesine dönüştürülmesi gerekir.."

Babam ve Raif ağabey; genellikle Romanların yerleşim alanı olan korunun üstündeki bayırın her iki yakasında dere yatağı olduğunu; Çağlayan Ege ve Fırat Aykut zamanında bu dere yatağı kenti sel basmaması için iyileştirildiğini (ıslah) ve özellikle batı yönündeki dere yatağında yapılaşmaya izin verilmediğini; fakat şimdilerde yukarıdan bir bardak su boşalttığınızda sürüklenecek kartondan evlerle doldurulduğunu, doğu yönündeki dere yatağına da kuran kursu binası yapıldığını anlattılar..

Raif ağabey; avcılığa meraklı olduğu için, tüm Trakya'yı avucunun içi gibi biliyordu. Konuşmasını da; "Trakya'daki yerleşim alanlarındaki, başta kıyı kentlerin dere yatakları tümüyle yapılaşmaya açıldı; kesinlikle bu yatakların iyileştirilmeye alınması (ıslahı) gerekir.. Trakya boydan - boya alabildiğine ova iken, dere yataklarında insanların işi ne?!" diyerek sonlandırmıştı.

Olguya bu boyutta bakılmayışının felaketleri yaşandı, son afetle. Örneğin; Çatalca Devlet Hastanesi'ni su basması ve kazazedelere müdahale edilememesinin nedeni, bayırın doğu yakasındaki dere yatağına yapılan bina.. Bu bina yüzünden yatağını kaybeden su, soluğu devlet hastanesinde aldı..

Örneğin, her şeyi özel-leştirirken özelleştirmediğimiz ve siyasi, ekonomik rant kurumuna dönüştürdüğümüz TOKİ aracılığıyla; yeterli alt yapı çalışmaları -ki yol da altyapıya girer- yapmaksızın devasa binalar diktiğimiz İkitelli'de servis minibüsü yolcusu 7 kızımızı sele vermezdik..

Yıllardır söylenir; dere iyileştirilmesi ve de yapılaşmaya açılmaması..

Ankara'ya dikkat çekmek istiyorum, çünkü; aniden, Ankara'da kanalizasyonlara verilen derelerin yoğun bir yağışta yapacakları aklıma gelerek ürperdim.. Biliyoruz ki; Ankara adeta dereler kenti.. Dereler Çankaya, Dikmen, Ayrancı eğimlerinden sıhhıyi çanağına gümüşi çizgiler halinde akıyordu; fakat sağlıksız kent politikaları bu derelerin tümün yerin altına iterek, çoğunu da kanalizasyonlara vererek her an bir felakete neden olacak potansiyel tehlikeye dönüştürdü; ne zaman su yüzüne çıkıp felakete neden olacağı bilinmiyor. İşte bu kentin başındaki kişi çıkıp; "Sel felaketi yaşamak istemiyorsanız; üst kattaki komşuda yatın.." diyebiliyor; üst katı olmayanlara alt kat, yani mezar davetiyesi çıkarırcasına..

Bu konuda sayın Yalçın Bayer'in köşesinde yer alan (31.12. 2007) ve 3 gün devam eden yazımı öneriyorum:

rriyet - Yalçın BAYER - Depremler ve dereler (1)
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7943912&yazarid=42&tarih=2007-12-31

En denetimsiz imar dönemi (2) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7948240&yazarid=42&tarih=2008-01-01

Önerilerimi bir düşünün bakalım (3) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr /goster/haber.aspx?id=7952084&yazarid=42&tarih=2008-01-02

http://evm.blogcu.com/ankarada-depremler-dereler-ve-kugular_2000231.html

Yazının tümünü internet yayınımızdan izleyebilirsiniz.


Ayrıca; Kent Konseyini toplayan Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık'ın beni çağırmasını isterdim; hem yukarıdaki, hem de aşağıdaki yazımı öneriyorum:

http://www.radikal.com.tr/1998/09/09/yorum/01kent.html

Fakat siyasi erkin bu konudaki aymazlığı; afetlere zemin hazırlamanın adeta ön çalışması gibi.

Düşünün; kırsal kesimdeki dere yataklarının iyileştirilmesi konusunda, değil bilinen teknik yöntemlerle, olguyu bilimsel olarak yaşam geçiren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (KHGM) kapatılabiliyor ve kör hizmetlere dönüştürülerek; köydes adı altında siyasi ve ekonomik rant kurumu öne çıkarılabiliyor..

Ne yapıyordu KHGM kırsalda?

Havza ve alt havzalardaki dere yataklarının profillerini otomatik olarak coğrafi bilgi sistemleri (CBS) ortamında elde ederek, havza koruma önlemi olarak inşa edilecek çelikten oluşan havza koruma yapısı, sed, duvar, daha geniş olarak; çürümeye karşı koruma altına alınmış galvaniz kaplı, yumuşak çelik teller özel makinelerle altıgen gözlü çift büküm olarak örülüp, dikdörtgen kafes olarak yapılmakta, bunlar yan-yana ve üst-üste konarak elde edilen beton yada kargır benzeri yapılarla (fildöfer-gabiyon diyorlar), su yatağına paralel başlangıç noktası, basamak, yani suyun iniş için kullanılabilen bölümünün başlangıcı (eşik yerleri) belirleniyordu. Bu eşik uygulaması ile dere yatağındaki çökeltilerin/tortuların(sediment diyorlar) taşınması kademeli olarak kontrol altına alınıyordu..

Yerleşim yerleriyle bütün dere yatakları; tıpkı, eskiden e5 diye tanımladığımız TEM*'de, yani ana yollarda (ana arter diyorlar ve ana ana arter yapıyorlar, çünkü arter zaten ana yol demek) olduğu gibi drene edecek şekilde dere yatakları ve drenaj sistemleri iyileştirilmeli, kanalizasyonla yağmur suyu sistemleri ayrılmalı; eğer kentini ve kendini sular altında bulmak istemiyorsan..

Tüm bunlar inanın hiç zor değil; yeter ki siyasi ve ekonomik ranttan soyut kentleşme ve kentleri iyileştirecek proje süreci işletilsin..

Nerdeee?!

Adamın adı Sedat Sel; Sivas'ın Suşehri Belediye Başkanı; ilçede bulunan boş dere yataklarını doldurarak yapılaşmaya açmak için arsa kazanıyor... Belli ki Sel'in Selden korkusu yok..

Gerçekten çok cesur Türkleriz biz..

Deprem felaketi gösterdi ki; kent yapılar için güçlendirilme projeleri gerekiyor; bu sel felaketi gösterdi ki, asıl kentleri güçlendirecek projeler gerekli..

Sözün özü: Bizde felaket asla geliyorum demez; biz elinden tutarak getiririz.

Trakya ve Marmara'da yakınlarını kaybedenlerin acılarını ve öfkelerini paylaşıyorum..

YAZAN MÜHENDİS
http://blog.milliyet.com.tr/teknopolitikalarplatformu

İstanbul 90 yıl sonra batıyor!!

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=165101

*: TEM (trans european motorway), yani Avrupai otoyol geçişi. Bir diğer adıyla 'Kuzey-Güney Avrupa Otoyol Projesi'.. Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonunun Ulaşım biriminin (UNECE) altında yer alan ve 1977'de imzalanan anlaşma ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) desteğiyle hayata geçirilmiş bir projedir. Daha doğrusu Petrolun efendilerinin petrolleri için Pazar oluşturma adına bize, bizim gibilere dayattığı bir proje.. Öyle ki; bizleri ve bizim gibileri raylı sistem ve deniz ulaşımı seçeneklerinden uzak tutmuştur. İllaki...

Eylül 2009

Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com

Yazarın önceki yazıları:
Ben Dinlencede Balbay İçeride - 2
Ben Dinlencede Balbay İçeride - 1
Çin İ-Çin Cin Diyebilir miyiz?
Cumhuriyet(imizin) Faşistleri
(1 Mayıs'ta Taksim Edenler) ve Cumhuriyet Meydanı
Obama Bor'a mı Geldi, Ankara'ya mı?
Nöbetçi Anketçi Tahran Erdem
Balbay'a Saldırmak
Eee-Recebim Nedir Bu Ekonomik Paritesizlikler?
Yeni Yıl, Yeni Umutlar
Postemperyalistlerin ve Benim Ermeni Özürüm
29 E-KİM?
Kendimizle Savaşmak