Mahkemeden,
onaylanan bir yasanın anayasaya aykırı olduğu kararının çıkması
tarihi bir olay
Bu ay sizlere güncel bir konudan söz etmek istiyoruz. Quebec'te
altı aydan kısa bir sürede kamu sektöründe çalışan 12.500 kişi,
hükümete karşı bir zafer kazandı ve sendikalı olma hakkını elde
etti. Bunlar devlet desteğiyle evlerinde çocuk bakan lisans sahibi
kadınlar. Hükümet bu kadınların işveren sayıldıkları için sendikaya
girme haklarının olmadığını söylüyordu; oysa kendileri belli yaptırımlara
uymak zorunda olduklarından bunun aksini iddia ederek mahkemeye
gittiler ve davayı kazandılar. Bu arada hükümet bir yasa çıkartarak
onları engellemeye çalıştı. Ancak tarihi bir olay gerçekleşti; mahkeme
çıkartılan bu yasanın anayasaya aykırı olduğu kararını verdi. İşte
bu kadınların sendika öyküsünü köşemize konuk ettiğim Centrale des
Syndicats du Québec (Quebec Sendikaları Merkezi)'te Sendika Eşgüdüm
Sorumlusu ve Danışman olarak çalışan, bu olayın mimarlarından Nil
Ataoğul, yani sevgili kızım siz değerli okuyucularımıza anlattı...

- Sendikalı
olmak için ne yapmak gerekiyor?
- İnsanlar bizi arayıp sendikalı olmak istediklerini söylüyorlar,
ben gidip yerinde durumu inceliyorum ve çoğunluk varsa, ki bu gerekli,
o zaman başvurularını alıyoruz ve görüşmelere başlanıyor. Bu görüşmeler
bitinceye kadar da o grupla birlikte oluyorum. Sendikalı olmak istendiğinde
önce bir sertifika talebinde bulunmak gerek. Bu da şöyle oluyor:
Bağımsız bir hükümet görevlisi o işyerine gidip incelemelerde bulunuyor;
yani kaç kişi çalışıyor, sendikaya girmek isteyenlerin yüzdesi kaç,
çalışma koşulları v.s. gibi, genelde bu iki üç hafta sürüyor ve
gerekli koşullar varsa sertifikayı veriyor.
- Bir
işyerinde sendikalı olabilmek için çalışanların yüzde ellisinin
istemesi mi gerekiyor mutlaka?
- Yüzde ellisi isterse kesinlikle sendikalı oluyorlar ama yüzde
otuz beşle yüzde elli arası olursa o zaman oylama yapılıyor. Bu
oylama gizli oylama, yani genelde çalışanların evlerine mektup gönderilip
soruluyor. Bunu izleyen sertifika alma işlemi genelde üç hafta kadar
sürüyor ve en çok problem o zaman yaşanıyor. Çünkü en başta patron
kızıyor, kızınca da çeşitli bahanelerle sendikalı olmak isteyen
personeli rahatsız ediyor, küçük hırlar çıkartıyor. Mesela çocuğu
hasta olanlara izin vermiyor. O zaman onlara özetle 'personeli sindiremezsiniz'
şeklinde yasal uyarılar gönderilmesi gerekiyor. Bunları ben yapıyorum.
Eğer dosya karmaşık olursa, o zaman bir avukatla birlikte mahkemeye
başvuruyorum. Karşı tarafın avukatlarıyla görüşüyorum, personelin
sendikaya girme isteğini kabul etmek zorunda olduklarını anlamalarını
sağlıyorum. Çalışanların sözcüsü oluyorum. Daha sonra sendika kurulunca
görüşmeler başlıyor; bu süreçte sendika temsilcilerini örgütlememiz
gerekiyor, bir başkan, birkaç delege v.s. gibi. Patronlar genelde
görüşme sürecinde daha zayıf ya da korkak olan personeli kenara
çekip "bundan sonra sendikalı olduğunuz için her şey daha sıkı
olacak. Mesela ben sana o istediğin üçüncü hafta izni verirdim ama
şimdi herkesle aynı olarak iki hafta izin kullanmak zorundasın"
gibi şeyler söyleyerek insanları etkilemeye, caydırmaya, bölmeye
uğraşıyorlar. Bazılarını işten atmaya çalışıyorlar, o zamanlarda
yine ben devreye giriyorum ve personele, nasıl birbirlerine destek
olacakları, kendilerini nasıl savunacakları falan gibi konularda
eğitim veriyorum. İşyerindeki sendika temsilcileri tüzükler hazırlarlar,
onlara yardımcı oluyorum. Daha sonraki aşamalarda da onlarla ilgileniyorum,
hatta bizim sendikayla kaldıkları sürece bütün sorunlarında beni
ararlar, ben onları bizim sendikadaki çeşitli bölümlere yönlendiririm.
- Peki
senin belli bir çalışma alanın var mı?
- Benim çalıştığım sendika, Centrale des Syndicats du Québec (Quebec
Sendikaları Merkezi)'in adı daha önce Centrale de l'Education du
Québec / Quebec Eğitim Merkezi (CEQ) idi ve sadece, üniversite dahil
tüm seviyelerdeki eğitim sektörünü kapsamaktaydı. Öğretmenler, psikolog,
danışman gibi profesyoneller ve hizmet personelini kapsıyordu. 2000
yılında başka grupları da almaya başlamışlar ve zaman içinde birçok
değişik meslek kuruluşlarından gruplar oluşunca da isim değiştirip
'Centrale des Syndicats du Québec' adını almışlar. Şimdi eğitimin
yanı sıra tüm sağlık sektöründeki personelin yüzde otuzunu da temsil
ediyoruz. Daha başka çeşitli sektörlerden gruplar da var. Bunlar
federasyonlar şeklinde çalışıyorlar. Bu federasyonlardan biri de
'Fédération des intervenantes de la petite enfance du Québec / Okul
Öncesi Çocuk Eğitmenleri Federasyonu (FIPEQ)'. Bu bütün 'anaokulu'
sisteminde çalışanları kapsıyor: 15 senedir falan var ve bize bağlı.
Bu federasyonun 3000 üyesi vardı. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse,
Quebec'te özelin yanı sıra çok gözde olan bir de kamu 'anaokulu'
(Daycare / la Garderie) sistemi var. Burada 1,5 yaşından 5 yaşına
kadar çocuklar var. Her yaş ayrı bir sınıfta bulunuyor. Ayrıca eğitimciler,
bir aşçı, bir muhasebeci, hizmet ve teknik destek gibi personeli
var. Bu insanların 2000'i bizim sendikada, bu federasyonda temsil
ediliyorlardı. Sonra hükümet yepyeni bir yapılanmaya giderek bu
sisteme mali destek vermeye başladı. Anaokuluna giden çocukların
velileri okula günde 7 dolar ödüyor, devlet de 19 dolar ödüyor.
Bu anaokullarına girmek için uzun bekleme listeleri oluştu. Tüm
Quebec'te hangi anaokulunda kaç kişilik yer olacağına devlet karar
veriyor. Bir noktada yer açmanın mümkün olamadığını gördüler ve
bu işi kendi evlerinde yapmak isteyen kadınlara 'lisans' (Çalışma
yetkisi) vererek bu işi çözmeye karar verdiler. Kendi çocukları
olan eğitimciler var. Bunlar kendi çocuklarıyla beraber üç, dört
çocuk daha alıp yetiştirerek, hem gelir sağlıyorlar hem de çocuklarını
büyütüyorlardı. Sistem başta böyle başlamıştı. Yetkililer, bu kadınların
devletten yardım almaları ve başka insanların çocuklarına da bakmaları
nedeniyle bu işte bazı kurallar olması gerektiğine karar vererek
başta küçük küçük bunları uygulamaya başladılar. Mesela 'permi /
izin' alabilmek için belli güvenlik şartlarını yerine getirmen gerekiyordu.
Örneğin bahçede belli malzemelerden ve belli ebatlarda çit olması
gibi. Sonra çocukların yediği yemeklere müdahale edilmeye başlandı.
Sonra saat kaçtan kaça kadar açık olmaları gerektiği konuları gündeme
geldi. Çünkü çalışan anne babalar sabah erken bırakıp akşam geç
almak istediler çocuklarını. Yani sonunda devlet yardımı almak isteniyorsa
bütün bu bazıları çok katı kurallara uymak zorunda kalınıyordu.
Sonra bu kurallar kâğıda döküldü ve yönetmelik halini aldı. Derken
evinde çocuk bakan kadınlar "self-employed" yani serbest
meslek sahibi oldukları halde her şeylerine karışılıyor diye şikâyete
başladılar.
Mesela Laval'da bir tane BCCPE var. Orada 15 tane eğitimci, 80 çocuk
var. Bu CPE'nin çocuk fazlasını belli bir yönetim bölgesi içinde
evden çalışanlara yönlendiriyorlar. Bu bölgede evde çalışan kadınlar
da sendikalı olmak için bize başvurdular. Quebec'teki yasalara göre
'self-employed' yani işverensen sendikalı olamazsın. Bir sürü sendikaya
gitmişler olmamış, sonunda bizim sendikaya gelmişler. Bizimkiler
de onlara 'belli kuralları koyan bir patronunuz var aslında. Bu
kuralların dışına çıkamıyorsunuz, bu yüzden siz aslında işveren
değil işçi sınıflandırılmasına girebiliyorsunuz, biz elimizden geleni
yapacağız,' demişler. Bu tam 12 yıl önce oluyor. Sonra mahkemeye
gidilmiş, çünkü devlet onların işveren olduklarını, sendikaya giremeyeceklerini
iddia etmiş. Yaptıkları işi ve işlerinin nasıl kontrol edildiğini
inceleyen mahkeme, iş yasasına göre bu kadınların işçi olduklarına
karar vermiş. Ama hükümet bu kararı temyize göndermiş. Bunlar olurken
bütün Montreal, Laval ve Monteregie bölgesinde 64 değişik CPE'lere
sertifika talebinde bulunduk ve bunların hepsi de mahkemelik oldu.
İlk davayı kaybedince, hepsini kaybedebilme olasılığı karşısında
hükümet bir yasa çıkardı. Bu yasaya göre evinde küçük çocuklara
bakan ve devlet yardımı alan izin sahibi kişiler işveren sayılıyor.
Yani özet olarak mahkemenin bile sendikaya girme hakkı olduğunu
düşündüğü bu insanlardan bu hakkı geri almış oldular.
- Peki
bu insanlar neden sendikalı olmak istiyorlar?
- Çünkü diyorlar ki, "eğer gerçekten işverensem o zaman beni
rahat bırakın. Evime geliyorsunuz, gerekli gereksiz her şeye karışıyorsunuz."
Mesela ilaç saklıyor mu diye insanların iç çamaşır çekmecelerine
bile bakıyorlar, evinin bir köşesinde bir böcek görülmüş diye kapatıyorlar.
Oysa o iş o insanın ekmek parası, şu bu yetersizdi diye dosyasına
yazıyorlar, çocuğunu oraya vermek isteyen anne babaların o dosyaya
bakma hakkı var ama, dosya sahibinin hakkı yok. Çok sıkı bir kontrol
var. Biz buna karşı değiliz elbet ama, abartılmaması ve devletin
onlara doğru düzgün para ödemesi gerek. Biz bir çalışma yaptık ve
bu insanların bazılarının masraflarının bile karşılanamadığını saptadık.
Günde 10 saat açık olmak zorundalar. Yemekler, temizlik, güvenlik
önlemleri, ısıtma giderleri derken saatte en çok 4 ila 6 dolar yapıyorlar,
üstelik bunu mahkemede de kanıtladık. İş o kadar büyüdü ki (çünkü
çıkartılan yasanın anayasaya aykırı olduğunu söyledik), anayasaya
göre herkese eşit davranılması, eşit işe eşit ücret ödenmesi gerekiyor.
Bir de yasal çalışma standartları var, bu durum ona da aykırı. Eğer
bir kadın CPE'de çalışıyorsa saatte 14 - 19 dolar arasında para
alıyor. Oysa evde çalışanlar tüm giderleri çıktıktan sonra ancak
saatte 4-6 dolar kazanabiliyorlar ki, bu asgari ücretin bile altında.
Haftada 50 saat açık olmak zorundalar. O yüzden alışveriş, yemek,
temizlik gibi tüm diğer işleri o saatlerin dışında yapmak zorundalar.
Sonra belli bir eğitim programı uygulamak zorundalar. Yani çocukları
bütün gün belli bir TV programının karşısına oturtamıyorlar. Onlara
eğitim de vermek zorundalar. Bunlar tabii ki yapılmalı ama, karşılığında
hak edilen ücret ve koşullar da verilmeli.
- Peki
sonuçta bu kadınları sendikaya almayı başardınız değil mi, bu nasıl
oldu?
- Bu yasanın anayasaya aykırı olduğunu kanıtladık. Mahkeme kararıyla
bu kadınların en az çalışma standartlarına bile sahip olmadıkları
saptandı. Bu karar 31 Ekim 2008'de çıktı, tam seçimler sırasındaydı.
Hükümet bu kadınların ücretlerinin çalışma standartlarına göre düşük
olduğunu kabul ediyordu ama, bu işin onlar için doğal bir iş olduğunu,
kadınların günlük işlerinin bir uzantısı olduğunu söyledi. Yani
"bu kadınların çoğunun zaten evde kendi çocukları da var, onlar
yemek, temizlik gibi işleri zaten yapmak zorundalar, o yüzden bunu
başka çocuklar için yaptıklarını iddia edemezler" falan diyerek,
kadınların kazançlarının yeterli olduğunu iddia ettiler. Yani bu,
kadınların yeri, hakları ve çalışma şartlarına bakış açısı bakımından
çok çok önemli politik bir konu haline geldi. Neyse uzatmayayım,
kararın çıktığı tarihten, yani Ekim sonundan Ocak sonuna kadar tam
8000 kadını sendikalı yaptık. Bu ne demek biliyor musun? Her akşam
50 - 300 kişilik gruplarla bir yerde toplanıp onlara bilgi veriyorsun,
neden sendikanın gerektiğine ikna ediyorsun, böylece hükümete de
baskı yapmış oluyorsun. Neyse, sonunda 85 ayrı dava açıldı, Mart
ayında 8000 kişi 11 bine çıktı ve şu anda 12 bin 500 kişiye ulaşmış
durumda.
- Peki
bu insanlar şimdi istedikleri her şeyi elde edebildiler mi?
- Hayır, bu tarihte görülmemiş bir olay. Bu kadar kısa zamanda bu
kadar fazla insanın sendikalaşması olağan bir şey değil. Hükümet
bunu temyiz etmeye karar verdi. Çünkü ilk ve son temyiz arasında
bir reform yapılmıştı. Yani hükümet sendikalara baskı yaparak bütün
işlemleri durdurmalarını ve buna karşı özel bir yasa çıkartmayı
önerdi. Bu paralel yasaya göre bu kadınlar işveren konumlarını koruyacaklar,
ancak toplu halde müzakere yapabilecekler.
Resmen sendikalı
olmaları bu yıl Ekim ayını buldu. Tabii sendikalı olduktan sonra
görüşme süreci başlıyor. Bir de görüşmelere başlamadan önce herkese
danışılması gerekiyor. Bu nedenle tüm Quebec'i dolaştık, 38 Genel
Kurul yapıldı, durum saptandı ve müzakereler başladı. Şu anda da
devam ediyor.
- Umutlu
musunuz?
- Tabi ama, kanunda bazı büyük boşluklar var yani hükümetin başta
paralel bir kanun çıkarmasının nedeni eşit işe eşit ücret yasası.
Ancak bu kadınlar bu yasanın kapsamı dışında bırakıldı. Oysa bu
yasadan yararlanmayı onlar kadar hak eden yok diyebiliriz, tabi
bu yasa onlara uygulansaydı, devlet milyonlarca dolar zarar edecekti.
Bu yüzden paralel bir yasa çıkardılar ama biz eşit işe eşit ücret
yasasının bu kadınlara uygulanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Burada
belki biraz geri adım atmak zorunda kalabiliriz ama, bunun dışında
çalışma koşulları çok daha iyi oldu. Mesela kadının baktığı çocuklardan
birinin annesi ona sinir olabilir. O zaman tek yapması gereken,
adını vermeden yetkilileri arayıp kadın hakkında yalan yanlış bilgi
vermesiydi. Mesela çocukları dövüyor bile diyebilirdi. O zaman kadının
çalışma izni elinden alınabilir ya da üç yıl kapama cezası alabiliyordu.
Yani hiçbir korunmaları yoktu. Şimdi biz onlara destek oluyoruz.
Bir Yönetim Kurulu var, oraya danışabiliyorlar, üstelik henüz toplu
sözleşme bile yok. 12.500 kişiyi temsil ettin mi, bazı baskı taktikleri
işe yarıyor, yani devlet ödün vermek zorunda kalıyor.
- Sizin
sendikanın çıkarı nedir burada?
- Vallahi bizim sendika 13 yıldır bu insanları sendikalı yapmaya
çalışıyor ve 13 yıldır bu insanları savunuyor, onlara yardım ediyor.
- Parasız
olarak.
- Evet ama, bu daha çok politik bir dava tabii. Çünkü Centrale des
Syndicats du Québec'in üyelerinin yüzde 70'i kadın, yüzde 60'ı öğretmen.
Evlerinde çocuk bakan kadınlar bu çocuklara belli bir eğitim kalitesi
vererek onları okula gitmeden önce belli bir seviyeye getiriyorlar;
hayata hazırlıyorlar ve onları yine bizim üyemiz olan öğretmenlere
devrediyorlar. Onlar da bu çocukları yarının toplumunun bireyleri
olarak en iyi şekilde yetiştirmeye çalışıyorlar. Yani bu bir süreklilik,
aynı zamanda da görevimizin bir başlangıcı.
- Sendika
artık bu üyelerden para almaya başladı mı?
- Görüşmeler başladığından beri para almadı, ancak 'tanınma' olunca
para almaya başlandı. Geçtiğimiz Eylül ayından itibaren toplu sözleşme
imzalanana dek her üyeden ayda sadece 10 dolar alınıyor. Bu para
yasal işlemler, genel kurullar, danışmanlık işlemleri v.s. gibi
etkinlik giderlerine harcanıyor. Ama tabii ki kesinlikle masrafların
tamamını karşılayamıyor. CSQ'nun felsefesi 'senin yanında senin
gibi bir insanın olması lazım'. Onun için çalışan ve sendika temsilcisi
olmak isteyen kişilere eğitim vererek onları bu konuda uzmanlaştırıyoruz.
- Sen
sendikalı olmak isteyen herkesle gidip tek tek konuşuyorsun, öyle
mi?
- Benim işim bütün bu olayın koordinasyonunu (eşgüdüm) yapmak. Bu
meşhur karar çıktıktan sonra gittiğim bir toplantıda 250 kadın vardı
ve hepsi çığlık çığlığa, "biz sizin sendikayı istiyoruz, nereyi
imzalayacağız" diye bağrışıyorlardı. Ben bunu görünce patronuma
dedim ki, "bu kadınlar ayrı ayrı evlerde de otursalar; birbirlerinden
haber alıyorlar o yüzden biz nerede toplantı yaparsak yapalım kesinlikle
toplanıp bir araya geleceklerdir." Bir sürü gönüllü insan ve
tabi ücretliler de var. Tüm Quebec'te toplantılar düzenledik. Bir
gecede 7 toplantı oluyordu, videolar gösteriliyor, bilgiler veriliyordu.
Çoğu arabayla olmak üzere bütün Quebec'i dolaştık. Bütün bu toplantıları
ben koordine ettim, çoğuna bizzat katıldım, bütün yasal işlemleri
yürüttüm. Sonuçta bu kadınların çalışma koşulları değişti. Haklarında
bir şikâyet varsa kurulan foruma gidip kendilerini savunabiliyorlar
ve de yanlarında sendikadan bir temsilci de bulunuyor.
- Bu kadınlar
hep haksız yere mi suçlanıyorlar hiç haklı suçlandıkları olmuyor
mu?
- Oluyor ama çok çok az; genelde suçlamalar abartılıyor. Mesela
bahçedeki çit sağlam değil deyip bir hafta kapatma cezası veriliyor.
Oysa çiti tamir ettirene kadar o bir hafta boyunca çocukları bahçeye
çıkartmayıp parka götürmesini önerebilirler. Aslında kadınların
en çok şikâyet ettikleri konu tatillerinin olmaması. Herkes gibi
onlar da paralı tatil istiyorlar. Fazla mesai ücreti istiyorlar.
- Kızılderili
köylerindeki kadınları da sendikaya aldınız değil mi? Onlar da aynı
yasalara mı tabiler?
- Hayır, orada farklı uygulamalar var. Genelde orada evlerinde çocuk
bakanlar Kızılderili bölgesinin hemen dışında oturuyorlar. İçeride
olanlar da var, onlar hem Quebec yasalarına hem de kendi yasalarına
uymak zorundalar. Görüşmeleri ve pazarlıkları 'Band' dedikleri özel
konseyle yapmak zorundasın. Tüm üyeler erkek ve Kızılderili köylerinde
kadın hakları çok daha az. Çok ilginç yerlere gittik, belli bir
yere kadar arabayla gittik sonra ski-doo'larla gelip bizi alıp köye
götürdüler, oradaki kadınlarla sözleşme imzaladık. Hatta bir arkadaş
da tekneyle gitmişti bir köye.
- Bu işi
seviyor musun?
- Hem de çok. Sonuç alınca öyle mutlu oluyorum ki!.. Çünkü bu insanlar
gerçekten maddi ve manevi olarak çok zor durumdalar, çaresizler.
Mesela 65 yaşlarında bir kadın geldi bana sarıldı ve dedi ki "ben
35 yıldır bunu bekliyorum, belki sonucu göremem ama bu işi yapan
genç kadınlar artık benim kadar sıkıntı çekmeyecekler, bu bana yeter,
siz onların hayatını değiştiriyorsunuz." Tıpkı kadın öğretmenler
gibi, uzun yıllar önce onlar ilk sendikaya girdiklerinde ayda 50
dolar kazanıyorlarmış. Oysa ki erkekler, hele şehirdekiler ayda
250-300 dolar kazanıyormuş. Şu anda da aynı şey oluyor, evlerinde
çocuk bakan kadınlar ciddiye alınmıyor, oysa onlar Quebec toplumunun
kuruluşuna çok büyük katkıda bulunuyorlar.
- Sen
çoğunlukla kadınlarla çalışıyorsun değil mi?
- Evet, yüzde doksan kadın benim müşterilerim. Ve de çoğunluğu kadın
oldukları için, yaptıkları iş toplum ve devlet tarafından küçümsendiği
için mağdur oluyorlar. Ne kadar yorulursam yorulayım onlara yardımcı
olabilmek çok olağanüstü bir şey. Bir işe yaradığını hissediyorsun.
Bu, büyük bir şirkette, bankada falan çalışmaya benzemiyor, kişisel
tatmin yönü çok. İnsanlara haklarını öğretiyorsun, onların bazı
şeylerin farkına varmalarını, çalışma koşullarını düzeltmelerini,
daha mutlu çalışmalarını sağlıyorsun. Bu zaten benim hayat felsefem.
Bu kadınlar hep evlerinde çalışıp, kaderlerine razı olmuşlar, oysa
şimdi hepsi bilinçleniyorlar, kadınların 'emansipasyonu', yani baskıdan
kurtulup bilinçlenmeleri olağanüstü bir şey. Başta bu kadınların
bile kendi kendilerini küçümsediklerini görüyorsun. Bazılarının
kocaları karılarını ikna etmeye çalışıyorlardı. Eğer o toplantılarda
o kocalar olmasa, karılarına cesaret vermese bizim onları ikna edebilmemiz
çok zordu. Bazen de tam tersi oluyordu tabi ama çok destek gördük.
Bu kadınları toplayıp Quebec'e parlamento toplantılarına götürdük,
kendilerini ilgilendiren bu konuların görüşülmesini izlediler ve
böylece büyük bir hareket başlamış oldu. Quebec'te sendikada çalışmanın
en güzel yanı bu, sistemin içinde onu düzeltme imkanı var. Ben hayatımı
böyle kazanma ayrıcalığına erişebildiğim için çok şanslıyım.
- İlerisi
için projelerin nedir? Hep bu işi mi yapmak istiyorsun?
- Benim üniversite eğitimimin bir bölümü 'feminist studies' idi.
Kesinlikle kadın haklarıyla ilgili birşey yapmak istiyorum, en çok
istediğim şey, yani düşüm, International Labour Organization'da
(Uluslararası Çalışma Örgütü) danışman olmak. Buna benim sendikadan
başlayabilirim, başladım da, ileride sendikanın uluslararası 'collaboator'
(işbirlikçi) pozisyonuna gelmek, ya da bunu Canadian Labour Organization'da
yapmak istiyorum. Böyle bir üst düzeye gelip kadın hakları konularını
gündeme getirip düzeltmek en büyük amacım.
- Erkekleri
sevmiyor musun?
- Erkekleri, özellikle de kocam başta olmak üzere hayatımdaki bütün
erkekleri çok seviyorum..hah.. hah.. haaa... bence kadın erkek diye
ayırmamak lazım çünkü kadın haklarını ilerleten bir sürü erkek var,
ve de gerileten bir sürü kadın var. Onun için önemli olan kadın
haklarına inanan insanlarla birlikte olabilmek. Yasaları uygulamak
ya da uygulatabilmek. Türkiye dahil birçok ülkede yasalar kadın
hakları açısından çok ileri ama uygulama sistemleri farklı. Bütün
bu anlattıklarımdan görülüyor ki Quebec'te bile uygulama eksiklikleri
var. Önemli olan bunların farkına varıp, düzeltilmesini sağlamak.
Mahkemeden, çıkartılan bir yasanın anayasaya aykırı olduğu kararının
çıkması tarihi bir olay. Sabırlı ve soğuk kanlı olacaksın, samimi
olacaksın o zaman her şey çok kolay, inandığın bir şeyi savunmak
çok kolay. Hele Quebec'te bu iş daha da rahat, çünkü burada haklarına
ulaşma imkânı çok kolay. Lobi yapabiliyorsun, politikacılara ulaşıp
onlarla görüşebiliyorsun, kamu oyu yaratma imkânının var, protesto
hareketleri olabiliyor, toplum destek veriyor.
- Hadi
sana kolay gelsin diyelim, senin eklemek istediğin bir şey var mı?
- Son olarak şunu söylemek istiyorum: Ben kamu sektörü personelinin
sendikalaşmasında çalışıyorum. Ancak şu anda hükümet kamu sektöründeki
bir çok işi özel sektöre yönlendirmeye çalışıyor. Mesela buna en
iyi örnek hemşireler. Öyle uzun mesailer yapmak zorundalar ki, artık
hepsi özel sektörde çalışmayı tercih ediyorlar. Eğer özel sektöre
karşıysanız o zaman bunu önlemenin en iyi yolu kamu personelini
sendikalı yapmaktır. O zaman bu personelin çalışma koşulları iyileşir,
özel sektöre eşitlenmese bile hükümetin özel sektöre yönelme bahanesi
kalmaz. Tek başına hızlı ilerleyebilirsin, ama grup halinde çok
daha fazla yol alırsın, bunu unutmamak gerek. İşte sendika bu grup
oluşumunu sağlıyor. Ama ne yazık ki çalışanların sendikaya katılmaları
için genelde çaresiz kalmaları gerekiyor ki bu böyle olmamalı. Özellikle
de Quebec'te olmamalı çünkü, hem yasalar çok uygun hem de sendikaların,
sırf kendi sendikam için söylemiyorum, parası var, zamanı var, yeterli
personeli ve bilgisi var. Bu insanları savunmak ve örgütleyebilmek
için gerekli her şey var burada. Bazı sendikalarla ilgili yolsuzluk
iddiaları oluyor ama bazı küçük grupların uygulamaları kendilerince
yapmaları tüm sisteme mal edilemez. Ne yazık ki bunu sendikalaşmanın
aleyhine kullanmaya çalışanlar da çok.
Mayıs-Haziran
2010
Yazarın Önceki
Yazıları:
Resimlerim çok renkli, biçimler renklerden
çıkıyor...
Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'dan görüntüler
Toronto Başkonsolosu Bilgen, yoğun biçimde
açılışa hazırlanıyor
Dr. Khadir: "Bilime inanın!"
Türkiye Turizm Fuarı'ndaydı
Kadınların duygusallığını resmeden ressam:
Orhan Alpaslan
Toplumun Muhteşem Süleyman'ı Montreal
Caz Festivali'nde döktürdü
"Burada bir hikâye var, bunu çekmeliyim
dedim.
Ve hiçbir şey iki kez çekilmedi!"
Türkiye'den Kanada'ya sanat köprüsü ve
Ressam Atanur-Asuman Doğan çifti
Montreal'de Türk Kültür Şöleni'ni başlatıyoruz
Duo Romantika'dan dört el'li sevgi
damlaları…
Petro Canada'ya karşı işçilerin utkusu
Kriz gerçekten korkunç mu?
"Zekât, bu ülkede herkes tarafından
gerektiği gibi uygulansa…"
Zayıflamak sorun değil, onu korumayı
bilmeli!
Ressam Ali Refik Ataoğul: "Sanatçı
avant-garde olmalı"
Profesyonel bir yardım toplayıcı: Eda
Levi
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"
Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü hâlâ
kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok
demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil,
elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına
pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan
geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü yitirmeyin
ama, yaşadığınız topluma da karışın!"
|