Ayşenil Suadiyeli ATAOĞUL
Ayın Konuğu


Deneyimli uzman yazarımız Yeşim Karacova'dan para dünyasının gizemleri...

Kriz gerçekten korkunç mu?

Değerli Okuyucularımız,

Bu sayımızda dünya kamuoyunun en güncel konusu olan "Kriz"den söz edeceğiz. Artık hepimiz krizle yatıp krizle kalkıyoruz. Eşe dosta hatırını sorsak, "eh işte.. kriz var ya.. biliyorsun..." türden yanıtlar alıyoruz. İnsanlar krizden etkilenmese de etkilenmiş ya da etkilenecekmiş gibi davranıyor. Abartmayı da severiz ya; hani Avrupa Birliği'ne giremedik diye kahrolan yoksul köylülerimiz ya da ömrünce bulunduğu yerin 100 km ötesine gitmediği halde Avrupa'da serbest dolaşılamayacak diye dövünen teyzelerimiz gibi, şimdi de herkes bir kriz krizinde. Haklı olanlar var elbette. Ama kriz gerçekten bu kadar korkunç mu? Ya da gittikçe korkunçlaşacak mı? Kısacası nedir bu kriz, bir bilene soralım dedik ve gazetemiz yazarlarından finans uzmanı Yeşim Karacova'yı köşemize konuk ettik. Bence yanlış 'globalizasyon' politikaları ve açgözlülükle beslenen 'agresif' kapitalizmin çöküşü olan bu krizle ilgili Yeşim'in de ilginç yaklaşımları var....

- Bütün dünyaya yayılan bu ekonomik kriz dalgası hakkında neler söyleyebilirsin bizlere?
- Evet, ekonomik kriz bütün dünyada etkisini dalga dalga gösteriyor ve her zaman olduğu gibi medya, krizi fırsat bilip tirajını artırmak için felaket tellallığı yapıyor. Bütün köşe yazarlarının verdiği ortak ileti "mahvolduk, dünyanın sonu geldi" şeklinde. Ben bankacılıkta 21. yılımı tamamladım ve finans dünyasında kendim bizzat böyle 4 kriz yaşadım.

Krizlerin tümünün ortak bir özelliği vardır. Her defasında akıllardan geçen, "ama bu defa başka, hepsinden kötü, gerçekten bittik"tir. Hatta ekonomi tarihinin duayenlerinden Sir Templeton, sırf bu yüzden "this time is different" (ama bu kez farklı) terimindeki 4 kelimeyi İngilizce'de en tehlikeli 4 kelime olarak ilan etmiştir. Çünkü aslında krizlerde hiç fark yoktur; en son tetikleyiciye bağlı olarak değişen tek şey krizin adıdır. Her defasında "dünya batıyor" denir ama dünya hiç batmaz. Bir şekilde hayat devam eder ve kendi kendini yeniler. Her kriz sonrası, fırtına gibi, önce hayat normale döner, sonrasında ise çok büyük bir sıçrama yaşanır. Ekonominin doğal döngüsüdür bu. Geçmişteki en büyük kriz olarak nitelendirilen ve tüm dünyayı sarsan, 1929 ekonomik krizinden sonra bile aynısı olmuş; bu kriz yaşanırken, hisseleri çok değer kaybettiği için intihar eden işadamlarının çocukları bir süre sonra o değersiz sanılan hisselerle çok zengin olmuşlardır.

- Krizler nedense hep ABD'de patlak veriyor, bugüne dek toplam kaç kriz yaşandı ABD'de?
- 1960'lı yıllardan başlayarak, Amerikan ekonomik ve bankacılık tarihine baktığımızda benzer şekilde en az 9 kriz görürüz ve bunlardan da en az 4'ü doğrudan bankacılık krizidir. Geçmiş krizleri ayrıntılı incelediğimizde, şimdiki krizi "standart" olarak niteleyebiliriz.

* Amerika'da ilk finansal kriz 1966 yılında gerçekleşmişti. Korkunç günlerin ardından US FED (Federal Reserve) devreye girdi, bankalara uzun vadeli borç temin ederek piyasaları rahatlattı.

* 1970 yılında 'Commercial Paper' 'Likidite Krizi' yaşandı. Yine günümüze benzer şekilde olumsuz ekonomik koşulların tırmanışta olduğu bir dönemde, ülkenin en büyük demiryolu şirketi olan 'Penn Central' batınca kriz patladı. Sonunda US FED yine devreye girerek şirketleri uzun vadeli fonladı ve piyasalara rahatlık getirdi.

* Yine 1974'te Franklin National Bank'ın Avrupa'da izlediği 'agresif' genişleme politikasıyla gücünü yitiren ABD Doları ve kısa zaman öncesinde yaşanan Petrol Krizi ile birlikte alt üst olan ekonomik dengeler sonrasında kriz baş gösterdi. Bir süre sonra FED devreye girerek Franklin National Bank'ın nakit ihtiyacını giderdi. Gerçi bir süre sonra Franklin National Bank yine iflasını açıkladı ama, bu süre içinde piyasalar rahatlamıştı.

* Ardından, 1986'da 'Savings & Loans' (Mevduat & Kredi) Krizi, onu izleyen, 1990'da Körfez Krizi, 1995'te 'Mexican Peso' Krizi, 1998'de 'Pacific Rim' Krizi...

Görülüyor ki, kötüleşen ekonomik dengeler, ardından iflas eden şirketler ya da finansal kurumlar ve bunları takiben patlayan krizler, aslında yakın geçmişte defalarca deneyimleşen "standart" türden krizler.

- Medya krizlerin durumunu abartıyor diyebilir miyiz?
- Basının gücünün giderek arttığı günümüzde, medya patronlarının etkisiyle köşe yazarları ve bütün haberciler nasıl felakete sürüklendiğimizi yazar dururlar. Çünkü yaptıkları bu abartılı haberler, onların tirajını artırır. Ekonomik inişler, diğer bir deyişle krizler, ekonomik döngünün doğal bir parçasıyken felaket gibi gösterilir.

Diğer yandan işin bir de teknoloji boyutu var tabi. Eskiden herkes dünyanın her yerinde olan biten hakkında bu kadar çok bilgi sahibi değildi. Teknoloji ilerleyip iletişim araçları geliştikçe sıradan insanların internet aracılığıyla dünyanın her yerindeki bilgiye erişebilme kolaylığı nedeniyle, dünya giderek küçülüyor ve artık herkes her şeyden haberdar oluyor. Böylece farkında olma boyutumuz arttığı için krizler daha da büyüyor.

- Krizlerin ekonomik hayatın doğal bir parçası, doğal bir döngüsü olduğunu söylüyorsun. İnişler ve çıkışlar doğal mı yani?
- Hani nasıl yürümek için hem sağ hem sol ayağa ihtiyacımız var, bir sağ ayağımızı atarız bir sol, sonra yine sağ, sol; tek bir ayakla yürümemiz mümkün değildir. Aynı şekilde piyasaların hep iyiye gitmesi, yani piyasaların hep yükselmesi beklenemez. Aynen bir sağ ayak, sol ayak kullanarak yürümek gibi. Piyasalar belli bir süre çıkar, belli bir süre iner. Beklenen budur aslında. Yani diğer bir deyişle krizler beklenmedik değildir.

- Peki krizleri önceden tahmin etmek mümkün mü?
- Aslına bakılırsa, "krizler" halk daha anlamadan çok önceleri başlar. Yani kışın aniden gelmemesi gibi, finans piyasalarında çok önceden bilinirler ve aslında hiç de "beklenmedik" değildirler. Zaten asıl soru, krizin olup olmayacağından çok "ne zaman" olacağıdır. Teknik olarak halk farkına vardığında kriz olarak başlamış, yarılanmıştır bile. Genellikle asıl bilinmeyen krizin ne kadar süre etkili olacağıdır. 4 ay da sürebilir, 16 ay da..

- Krizlerin süresi önceden tahmin edilebilir mi?
- Şimdi şöyle bir şey var; kış bazan erken gelir bazan geç gelir. Bazan Kasım'da başlar soğuklar, bazan Ocak'a kadar sanki kış gelmez. Ama her yıl istisnasız, Şubat ayı geldiğinde kış mutlaka gelmiş olur.

Yine aynı şekilde, kış mevsimi bazan kısa sürer, hemen bahar geliverir. Bazan da kış bitmeyecek gibi gelir. Kışın ne zaman biteceğini önceden pek kestiremeyiz ama, biliriz ki her kış sonrasında, Temmuz ayı geldiğinde kış mutlaka bitmiş olur. Krizler de bu şekilde her 4-6 yıl içinde gerçekleşirler; tam başlangıcını kimse bilemez, kimsenin elinde kristal küre yoktur çünkü. Asıl önemli olan ani kararlarla yatırımlarımıza yanlış yön vermemektir.

- Sence şu an krizin neresindeyiz peki?
- Geçmiş krizlere baktığımızda en uzunu 16 ay sürmüş; biz de yaklaşık 12 aydır bu sıkıntıyı yaşadığımıza göre, sonlara geldik büyük bir olasılıkla. Kriz ne kadar derin olursa, krizden sonraki sıçrayış da o kadar yüksek olur.

- Kanada bu krizin neresinde?
- Haziran'a kadar Kanada koruma altındaydı, kaynakları güçlüydü. Ama Haziran'dan beri Asya ve Avrupa'da yaşananlar Kanada'yı çok etkiledi ve doğal olarak hâlâ toparlayabilmiş değil. Aslına bakılırsa Kanada, şu an dünyanın en güvenilir ülkesi. Her şeyden önce Kanada'da kredi sistemi çok sağlam; Amerika'daki usulsüz türden 'mortgage' (ipotek)ler ve krediler yok. Dolayısıyla Amerika'daki gibi bir çöküntü oluşması beklenemez. Kanada'nın diğer avantajlarından biri petrol. Bu alanda yatırım son derece iyi, çok güçlü petrol şirketlerine sahip. Ayrıca çok iyi tarım şirketleri de var. Bilindiği gibi dünyada protein tüketimi artmakta. Kanada'nın diğer önemli avantajı da altına sahip olması. Altın dünyada her zaman, hatta kriz zamanlarında daha çok itibar gören bir maden.

- Yani bu krizde en güvenli ve zengin ülkede yaşama gibi bir ayrıcalığımız var. Peki sence geçmiş krizlerden ders alınıyor mu?
- Şirketler, ülkeler artık formüller geliştirdiler, çözümler ürettiler. Her kriz bir şeyler öğretti.

Örneğin 1930 ve 1970'lerde hükümetlerde nakit yoktu. Oysa 1990'lardan sonra hükümetler sıkı para politikası gütmeye başladılar ve artık kriz zamanlarında piyasaya müdahale edebilecek güce sahipler. Finans sektörü yıllar içinde krizler yaşadıkça, kendini yeniliyor ve yeni modeller geliştiriyor.

O yüzdendir ki, 1990'larda büyümek için "risk almak" esastı. 2002'den sonra "risk'ten uzak kalma" konuşuldu ve 2003 yılından sonra da "risk yönetimi" tabiri gündeme oturdu.

Günümüzde, büyük şirketler hep geçmişten ders almış olarak tüm yatırımlarını ve planlarını olası krizleri hesaba katarak yapıyorlar.

- Ama anlaşılan pek ders almamışlar ki yakın zamanda Amerika'da çok büyük şirketler ve finans devleri yıkıldı?
- Şunu unutmamak lazım; o şirketler bir gecede batmadılar, aslında bu sonu yıllar içinde hazırladılar. Aşırı riskli kararlarının bir sonucu olan finansal yapılarındaki çarpık yapılanma, bilançolarına bir süredir yansıyordu. Bu şirketler bir dizi yanlış kararların sonucunda domino etkisi görerek battılar.

- Yani para ve kâr hırsı gözlerini kör etmiş. Peki, kriz sırasında korunmak için ne yapılmalı?
- Her zaman şunu düşünmek lazım; özellikle REER ve benzeri yatırımlar için söylüyorum: "benim bu yatırıma şimdi mi ihtiyacım var, yarın mı? Bir ya da iki yıl sonra mı?" Elbetteki REER'leriniz uzun vadeli yatırımlarınızdır ve onlara hemen ihtiyacınız yoktur. O zaman endişelenmenize gerek yoktur. Kriz sırasında sizin fonlarınıza ne değer biçilirse biçilsin, siz bozmadığınız sürece, değerinin altında satılması mümkün değildir. Bu durumda beklemek en akıllı stratejidir. Hiç bir şey yapmadan beklemek de bir stratejidir çünkü.

O halde, fonlarınızın bugünkü sanal değerlerine bakıp üzülmek ya da paniğe kapılmak, hatta fonlarınızı bozdurmak aslında başkalarını zengin etmektir. Borsaların duayeni Warren Buffet, kriz ortamını, yani küçük yatırımcının korkarak fonlarını satıp, büyük yatırımcıların bu fonları değerinin çok altında geri almaları konusunu şöyle özetliyor: "Kriz zamanlarında hisseler el değiştirir ve gerçek sahiplerini bulurlar".

- Krizlerde zarar görenler genelde küçük yatırımcılar oluyor diyebilir miyiz?
- Aynen öyle. Menkul kıymetler piyasasında esas hedef düşükken alıp yüksekken bozmak ve kâr etmektir. Oysa gerçekte hiç de öyle olmaz. Küçük yatırımcılar öncelikle almak için hep diğerlerini beklerler, önce başkaları alsın diye. Yani geç kalırlar almakta ve dolayısıyla "çok pahalı"ya alırlar. Kriz sırasında da çok çabuk paniğe kapıldıkları ve bekleyemedikleri için, çok düşük fiyata satarlar ve çoğu kez de zarar ederler.

-Yani küçük yatırımcılar bilinçsiz mi hareket ediyorlar?
- Evet, aslında ne yazık ki öyle. Hani bir hikâye vardır; bir kasabaya bir iş adamı gelir ve oranın halkına der ki, "bana ormandan maymun getirin size maymun başına 5 dolar vereceğim". Bazıları ormana gider, maymunları yakalar ve iş adamına getirirler, paralarını alırlar. Sonra iş adamı der ki, "maymun başına 10 dolar vereceğim". Bu defa daha çok insan ormana gider maymun yakalamak için. Bir süre sonra işadamı "maymun başına 15 dolar vereceğini" söyler. Çiftçilikle uğraşan halkın pek hoşuna gider bu. Hatta işi gücü bırakıp sadece ormana maymun avlamaya gidenler çıkar. Kısa zaman sonra maymun başına 25 dolar vereceğini söyler işadamı. Artık herkes işi gücü bırakmış ormanda maymun avındadır. Bu böyle uzunca bir süre gider. Derken işadamı maymun başına 30 dolar vereceğini söyler, ancak artık ormanda maymun bulmak çok zordur. Çabalara rağmen çok az maymun bulunabilmektedir. Derken adam maymun başına 35 dolar vereceğini açıklar, fakat kimse ormana gitmez. Çünkü artık ormanda maymun kalmamıştır. Bir süre sonra işadamı fiyatı yükseltir, "maymun başına 50 dolar vereceğim" der. Bu arada acil bir iş için şehre dönmesi gerektiğini, döndüğünde buldukları maymun başına 50 dolar ödeyeceğini, kendisi yokken işleriyle yardımcısının ilgileneceğini söyler.

50 doların cazibesiyle halk gene ormana koşar ama hiç maymun bulamaz, çok üzgün bir halde buna çare ararken, işadamının yardımcısı gelir. "Bakın" der, "size bir önerim var, patron dönünce sizden maymunları 50 dolardan satın alacak" ve devam eder: "Ben size ahırdaki maymunları 35 dolara satarım". "Siz de, o gelince ona 50 dolardan satıp maymun başına 15 dolar kazanırsınız". Köylülerin çok hoşuna gider bu. Herkes parasını maymun almak için kullanır, hatta parası olmayanlar, arsalarını satıp maymun satın alırlar. Kısa zamanda, iş adamının yardımcısı ahırdaki bütün maymunları satmıştır. Sonrası ne mi olur? Köy halkı ne o iş adamından ne de yardımcısından bir daha hiç haber alamaz.

Kıssa'dan hisse; para enerji gibidir, yani aynen enerjinin yok olmayıp şekil değiştirmesi gibi para da yok olmaz. Sadece el değiştirir.

Şimdilerde para el değiştiriyor. Birileri fakirleşirken diğerleri zengin oluyor. Yeni Warren Buffet'ler doğuyor.. Warren Buffet sıradan küçük bir yatırımcıyken 1973-1974 krizinde birden bire en üst sıraya yerleşmişti..

- O zaman krizlerde en sık yapılan hata fonları bozdurmak diyebilir miyiz?
- Elbette. Dünyanın en büyük portföy yöneticilerinden, Peter Linch'in uzun yıllar başarıyla yönettiği ünlü Fidelity Magelland Fund vardı. Bu fon tam 20 yıl süreyle, her yıl en az yüzde 20 olmak üzere ortalama yüzde 29 kazandıran bir fon olarak tarihe geçmişti. Diğer yandan bu fonun hissedarlarının yarışı hep zarar etti. Neden dersiniz? İşte hep zamanlama hatası yapmaktan. Yani yanlış zamanda alıp yanlış zamanda satmaktan. Aslında esas olan, asıl kriz zamanlarında yani fonlar değerinin çok altına satılırken satın almaktır. Krizlerde her şey değerinin çok altında fiyata satılır ve işte fırsat burada saklıdır. Asıl alım zamanı budur. Hani marketlerde kaliteli ton balığının indirime girmesi gibi, tanıtım olduğu için yarı fiyatınadır. Ve bu sizin için fırsattır. Siz de elinizdeki parayla 2 yerine 4 tane alabilirsiniz. Yani ev fiyatları düşünce, "kelepir" fiyata ev almak gibi. Fiyatlar ucuzladığında korkmak yerine fırsattan yararlanmak gerekir. Çünkü soru piyasaların düzelip düzelemeyeceği değil, ne zaman düzeleceğidir.

- Yani aslında krizler fırsat yaratıyor diyorsun?
- Elbette. Zaten Japonca'da "kriz" iki kelimeden oluşuyor; sorun ve fırsat.. Japonlar kriz ile fırsatın iç içe geçmiş olduğunu düşünüyorlar.

Diyelim, Mercedes arabanın fiyatı 500 marka düşmüş, hemen almaz mısınız? Arabanın kalitesi değildir düşen, "değeri" değildir, sadece "fiyatıdır". Yine aynı kalitede bir arabadır o. 120.000 dolara satılırken, fiyatı 60.000 dolara düşmüşse fırsattır; bekler misiniz? Ya da "acaba biraz daha düşer mi, beklesem mi?" der misiniz? Evet, belki fiyatı biraz daha düşebilir. Bilinmez. Ama şimdi zaten "değerinin" çok altına satılıyor. Ya geç kalır da, siz almaya karar verene kadar tekrar değerini bulup kendi değerine satılmaya başlarsa? Riske girmeye değmez.

Böylesi düşük piyasalarda fon almayı ertelemek, bilgisayar almayı ertelemeye benzer Pentium 2 çıktı, dur, yeni modelini bekleyeyim dediğiniz. Pentium 3 çıktı, dur, bir üst modelini bekleyeyim dediniz. Bu sürer gider, hep yenileri çıkar, ama siz "en yenisini", "en iyisini" beklerken hep bilgisayarsız kalırsınız.

Hep sorarlar bana yatırım yapmak için, fon vs. almak için en uygun zaman nedir diye. Cevabım hep aynıdır. Fon almak için en uygun zaman paranız olduğu zamandır. Krizden kârlı çıkmak için sakin olup resmin bir noktasına odaklanmak yerine tümünü görmek lazım; bunu yapanlar krizden kârlı çıkarlar. Kanada'da yalnız kişisel mevduat hesaplarında 440 milyar dolar var. Bu paralar şimdilik orda duruyor, bekliyor. Ortalıktaki toz duman geçince, bu para tekrar yatırım fonlarına kayacak ve doğal süreç olarak yatırım fonlarının değeri yine yükselecek.

Hani yüzlerce kişilik kalabalık bir gruba uygulanmış meşhur bir test vardır. Bu testte katılımcılara, az sonra siyah ve beyaz formalı oyuncuların basket maçının filmini izleteceklerini söyleyip siyah formalı oyuncuların kaç sayı yaptıklarını saymanlarını söylerler. Katılımcılar pür dikkat sayarlar siyah oyuncuların attıkları basket sayısını. Film bittiğinde katılımcılara kaç basket sayısı gördükleri sorulur; ilk eller kalkar, 80 sayı, sonra eller kalkar 75 sayı, sonra eller kalkar 70, böyle devam eder gider. Katılımcılardan dörtte biri hiç el kaldırmaz. Eğitmenler hiç ellerini kaldırmayanlara nedenini sorduklarında bu kişiler der ki, "ortada iki metre boyunda bir goril vardı. Basket sahasında sürekli yürüyüp durdu, izleyicilere el salladı o neydi?" Basket sayılarını sayan katılımcılar itiraz ederler, "ne gorili? Biz goril falan görmedik". Oysa ki diğerleri basket sahasında 2 metrelik simsiyah bir goril olduğu konusunda çok ısrarcıdırlar. Sonunda film bir defa daha gösterilir, gerçekten de sahanın tam ortasında gezinen, izleyenlere gülümseyip şakalar yapan el sallayan 2 metrelik dev siyah bir goril vardır. Anlaşılır ki film oynarken, izleyenlerin dörtte üçü kimin kime kaç sayı yaptığını görmeye o kadar konsantre olmuşlar ki, büyük resmi kaçırıp, koskoca gorili fark etmemişler bile.

- Peki yatırımlarımızın kriz ortamında değerine bakıp moralimizi bozmayalım tamam ama; doğru seçimler yaptığımızdan nasıl emin olacağız? Ya ileride, mesela emekli olduğumuzda pişman olursak?

- Bakın bu tabi ki çok önemli. Çünkü yatırımlarınızla ilgili doğru kararlar verip vermediğinizi ancak zaman gösterecektir. Bu nedenle, yatırımlarınızın, hem sektörel açıdan, hem coğrafi açıdan, hem de döviz cinsi dağılımı açısından dengeli seçilmiş olması gerekecektir. Yatırımlarınızı kısa vade, orta vade, uzun vade ihtiyaçlarınıza göre belirlemeniz de elbette ki çok önemlidir. Kısa vadeli ihtiyacınız olması muhtemel kısmının kesinlikle likit fonlarda değerlenmesi gerekir. Böylece olası bir krizde fonlarınızı değerinin altında bozdurmak zorunda kalmazsınız. Diğer yandan, uzun vadede ihtiyacınız olacağını düşündüğünüz yatırımlarınız, örneğin REER'lerinizin enflasyon karşısında erimeden büyüyecek şekilde planlanması gerekmektedir. Bu yüzden yatırımlarınız konusunda bir finans uzmanına danışmanızda yarar var. Bütün yatırımlarınız vergi hareketi doğuracağından, ödeyeceğiniz vergi ile doğrudan ilintilidir. Size en uygun şekli bir uzmana danışarak karar vermeniz çok önemlidir. Parasal konularda ne kadar iyi olursanız olun, eğer işiniz "finansman" değilse mutlaka bir uzman yardımı alın. Çatınız aktığında, nasıl kendiniz onarmaya kalkmıyor, çatı ustası çağırıyorsanız ya da ağrıyan dişinizi kendiniz çekmeye çalışmıyorsanız, parasal konularda da mutlaka bir uzman görüşü alın. Bütün bunlardan emin olduktan sonra yatırımlarınızın sanal, kısa vadeli düşüşlerine aldırmadan rahatça uyuyabilirsiniz. Unutmayın, her fırtına ve yağmurdan sonra güneş mutlaka açar.

- Yeter ki bizim için çok geç olmasın değil mi? Kriz nasılsa geçer deniliyor, ama geçmesi ne kadar sürecek ve nelere mal olacak onu da göreceğiz bakalım... Çok teşekkürler.

Aralık 2008 - Ocak 2009

Yazarın Önceki Yazıları:
"Zekât, bu ülkede herkes tarafından gerektiği gibi uygulansa…"
Zayıflamak sorun değil, onu korumayı bilmeli!
Ressam Ali Refik Ataoğul: "Sanatçı avant-garde olmalı"
Profesyonel bir yardım toplayıcı: Eda Levi
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"

Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü hâlâ kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil, elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü yitirmeyin ama, yaşadığınız topluma da karışın!"