Doktorluğun
yanı sıra toplum gönüllüsü, fotoğrafçılık, gazetecilik ve belgesel
filmciliği gibi toplumsal ve sanatsal etkinliklerde bulunan yazarımız
Dr. Bahar Çınarlı, 1. Montreal Türk Kültür Günleri'nde gösterilen
belgesel filmiyle ilgili konuştu:
"Burada
bir hikâye var, bunu çekmeliyim dedim. Ve hiçbir şey iki kez çekilmedi!"
Değerli okuyucularımız, köşemize yine gazetemizin
Montreal'de düzenlediği 1. Türk Kültür Festivaline katılan sanatçılardan
birini, Dr. Bahar Çınarlı'yı konuk ediyoruz. St.Denis caddesi üzerindeki
ONF (Kanada Ulusal Film Bürosu) salonlarında gösterilen 'Göçün ve
Güzelliğin Diyarı' adlı yarım saatlik belgesel filmiyle festivalimize
renk katan ve izleyicilerden büyük beğeni kazanan Bahar'ın asıl
mesleği tıp doktorluğu ama, bunun yanı sıra film yapımcılığı, fotoğrafçılık
ve gazete yazarlığı da yapan bu genç kadının on parmağında on marifeti
var. Türkiye ve Türklerin Kanadalılara en iyi biçimde tanıtılmasını
misyon edinen Bahar'ı tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz.

- Söyleşimize
klasik sorumuzla başlıyorum, bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?
- Adım Bahar Çınarlı, Vankuver'de oturuyorum. Aslen Ankaralıyım.
Aile doktoruyum. Aynı zamanda ciddi hobilerim de var. Ciddi oldukları
için hobi diyeyim mi, demeyeyim mi bilemiyorum. Bizim Anadolu gazetesinde
yazıyorum; daha önce fotoğraf sergileri açtım. Biraz film çalışmalarım
oldu. Şu anda Montreal'de olma nedenlerimden biri de yönetmenliğini
yaptığım 'Göçün ve Güzelliğin Diyarı' adlı yarım saatlik bir belgesel
filmimin birkaç gün sonra burada gösterilecek olması. Bizim Anadolu'nun
düzenlediği Türk Kültür Günleri'nde hem güzel etkinliklere katılma
hem de eş dostla birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
- Kanada'ya
nasıl geldiniz?
- Kanada'ya okumaya, yani University of British Colombia'da mikrobiyoloji
doktorası yapmaya geldim. O çalışmalarımdan sonra tıp sınavlarına
girdim. Aslında başta bilimsel araştırmacı olmak istiyordum. Sonra
fikrimi değiştirdim ve hasta gören doktor türüne geçmek istedim.
İşte o bayağı meşakkatli (zor) bir şey. Bir sürü sınava girdim,
elemelerden geçtim ve bu hakkı kazandım. Şimdi Vankuver'de Aile
Hekimi olarak çalışıyorum.
- Biraz da
Montreal'de gösterilen kısa metrajlı filminizden söz edelim. Hobilerinizin
aslında hobilikten öteye gittiğini söylediniz. Hobi olarak başlayan
bu proje nasıl gelişti?
- Bu filmin öyküsü aslında oldukça ilginç. Genelde filmlerin önce
bir ön çalışması yapılır, insanlar araştırmalar, planlar yapar,
sonra filmin yapımına geçilir. Benimki hiç öyle olmadı, tamamen
tersten başladı. Ben Türkiye'de araba yolculuğu yapıyordum; bilmediğim
köylere, oradan oraya girip çıkıyordum. Bir kasabada ilginç tarihi
eserler olduğunu öğrendim.
- Nerede
bu kasaba?
- Kapadokya'ya yakın Güzelyurt adlı bir kasaba. 'Gidelim şu eserleri
de görelim, olmazsa Kapadokya'ya üç saat sonra gideriz,' dedim.
Oraya gittiğimde gördüklerim o kadar ilgimi çekti ki, üç saat yerine
üç gün kaldım. O üç gün boyunca da çantamdan video kameramı çıkardım,
'burada bir hikâye var, bunu çekmem lazım,' dedim. Kasabayı çektim,
oradaki halkla röportajlar yaptım, sorular ve cevaplar hepsi anında
oldu; o an aklıma ne geldiyse sordum. Hiçbir şey ikinci defa çekilmedi.
Yani her şey olduğu gibi aynen kaldı. Olayın ilginçliği çok doğal
olması. Sonra o kasetleri aldım ve Vankuver'e döndüm.
İki yıl hiçbir
şey yapmadım. Sonra bir arkadaşım, 'sende böyle bir metraj var,
niye bir şey yapmıyorsun, niye bir film yapmıyoruz; ben de yardım
ederim, bitiririz,' falan dedi. Bana da bir heyecan geldi, çıkarttım
kasetleri. Bu sefer bazı eksiklikleri tamamlamak gerekiyordu. Mesela
harita bulmak, eski fotoğraf bulmak, çünkü tarihle ilgili diyaloglara
giriliyor. Kasabanın özelliği, Türk Yunan nüfus mübadelesine maruz
kalmış olması. O yüzden bu nüfus mübadelesini anlatırken bayağı
bir kaynağa ihtiyacım oldu. Bu kaynakları ta Türkiye'den Vancouver'e
kitaplar isteterek, internete girerek falan sağladım. Yani kulağımı
tam tersten göstermiş oldum. Ama şirin bir film oldu; öyle diyeyim.
Hem ilginç bilgiler veriyor hem sevimli. Kesinlikle bu filmle ilgili
çok profesyonel bir iddiam yoktu. Ama şöyle diyeyim, seyreden herkes
filmden bir şeyler alıp çıkıyor.
- İlerisi
için bu tip projeleriniz var mı?
- Bu film aslında benim için çok büyük bir öğrenim de oldu; filmi
yaparken öğrendim. Bu filmi tamamen kendi başıma yaptım. Ortaklaşa
yaptığım filmler oldu, rol aldığım bir film oldu, yardım ettiğim
oldu, yani çeşitli çalışmalar oldu ama böyle A'dan Z'ye kendi kendime
yapıp bitirdiğim ilk filmim diyebilirim. Yaparken çok şey de öğrendim.
Bundan sonra ilerisi için bilemiyorum.... bir kere bu tarih konusunda,
çok daha kapsamlı, çok daha uzun, iki saatlik gerçek bütçeli bir
film yapmak bir proje, Kanada'daki göçmenlik maceralarıyla ilgili,
küçük hikâyeler şeklinde daha Kanada'ya güncel bir şeyler yapmak
başka bir proje...
- Türkçe
mi olacak bu projeler?
- İşte o her zaman bir çelişki. Burada yaşadığımız için, bu ülke
insanına hitap ediyoruz diye İngilizce yapmak istiyorum. Zaten bu
film de İngiliz'ceydi. Sanırım bundan sonra yapacaklarım da İngilizce
olur. Türkiye'de Türkler için bu tür film yeterince var. Küçük bir
amacım da Kanadalılara Türkiye'yi tanıtmak. Her projemde kafamda
bu oluyor. Bunun çok büyük bir eksikliğini her zaman duyuyorum.
Kanadalılara Türkleri doğru dürüst anlatacak, kitap, roman, hikâye...
bir şeyler gerekli. Filmim Türklerden çok Kanadalılar tarafından
ilgi görüyor; bana 'senin sayende bizim için bir pencere açıldı'
diyorlar. Türkler de ilginç bulabiliyorlar ama, onlar daha çok eleştirel
olarak bakıyorlar. Bu konuyu çok gördük diyorlar, zaten genel tavırları
öyle. Oysa Kanada'da insanlar daha çok istediğini yapma özgürlüne
sahip, istediği yaşta kariyer yapıyorlar, o arada sergi açıyorlar,
kimse de onlara 'sen sanat okuluna gitmedin, neden sergi açıyorsun'
demiyor. Ama Türkiye'de her şeyi sorguluyorlar, yani sen bana önce
'kredibiliteni' (güvenilirliğini / yetkinliğini) göster falan diyorlar.
Yani çok da ilgilenmiyorlar; her şeyi çok iyi biliyorlar ya da öyle
sanıyorlar.
- Haklısınız
ama, burada da istediğini yapabilmek için Türkiye'den çok daha fazla
olanak var.
- Evet; bir de yapılana saygı var, ben onu çok gözlemledim. Oysa
Türkiye'de her şey bazı insanların tekelinde, o insanlar yapmadı
mı hiç ilgilenilmiyor ve böylece amatör ruhu çok kırıyorlar. Oysa
bazı şeylere amatör olarak başlanıp zamanla son derece başarılı
olma imkânı var. Bunu Bizim Anadolu'ya da yazmak istiyorum. İnsanlar
amatör ruhla başlayabilmeli, 'sen kim oluyorsun da bunu yapıyorsun,
senden daha iyileri' var şeklinde yaklaşmak çok yanlış, bu beni
çok üzüyor.
- Bu biraz Fransız Kanadalılarda da var bence.
- Haklısınız ben de bunu gözlemledim, Fransızlar da çok ukala olabiliyorlar.
- Peki sizin
ailenizde bir göçmen geçmişi var mı?
- Benim annemin babası, şimdi Alexandrapolis dedikleri Dedeağaç'ta
doğmuş.
- Yunanistan'da.
- Evet. Öyle bir göçmen geçmişim var.
- Yani kendi
atalarınızı da anlatmış oluyorsunuz bir bakıma bu filmde galiba.
Onlar da mübadeleyle mi gelmişler Türkiye'ye.
- İşte ben de ona değinecektim; bu film biraz da kişisel belgesel
oluyor bir bakıma. Kendi ailemden de bahsediyorum, sonu sürpriz
oluyor. Yani filmin sonuna doğru kendi hikâyemi de katıyorum biraz
işin içine. Teyzemden öğrendiklerime dayanıyor; çünkü dedem erken
ölmüş. Bizimkiler tatları kaçınca, 'biz artık buralarda duramayız'
deyip mübadeleden önce gelmişler buraya. Daha sonra da zaten zorunlu
mübadele olmuş. Bu da değişik bir tat katıyor bence.
- Teşekkürler.
Bahar Çınarlı'nın
filmiyle ilgili olarak daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyucularımız
kendisiyle gazetemiz aracılığıyla iletişim kurabilirler.
Temmuz 2009
Yazarın Önceki
Yazıları:
Türkiye'den Kanada'ya sanat köprüsü ve
Ressam Atanur-Asuman Doğan çifti
Montreal'de Türk Kültür Şöleni'ni başlatıyoruz
Duo Romantika'dan dört el'li sevgi damlaları…
Petro Canada'ya karşı işçilerin utkusu
Kriz gerçekten korkunç mu?
"Zekât, bu ülkede herkes tarafından
gerektiği gibi uygulansa…"
Zayıflamak sorun değil, onu korumayı
bilmeli!
Ressam Ali Refik Ataoğul: "Sanatçı
avant-garde olmalı"
Profesyonel bir yardım toplayıcı: Eda
Levi
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"
Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü
hâlâ kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok
demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil,
elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına
pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan
geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü
yitirmeyin ama, yaşadığınız topluma da karışın!"
|