Press "Enter" to skip to content

Zübeyde Ana ve Meryem Ana

Tarihin seyrine damga vuran iki evladın, yolu Türkiye’nin incisi İzmir’den geçen hüzünlü, cefakâr ve gururlu anneleri…

Anneler Günü’nün Tarihçesi

Mayıs ayının en önemli günü kuşkusuz ki Anneler Günü’dür. Anneler günü geleneği, Antik Yunanların mitolojilerindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini İsa’nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı. ABD’de Anna Jarvis’in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü, dünya çapında genişleyerek her yıl Mayıs ayının ikinci haftasının Pazar günü kutlanmaya başladı.

Bizleri büyük fedakârlıklarla büyüten, en saf sevgiyi sunan, en zorlu zamanlarda bile şefkat dolu yürekleriyle dertlerimize derman olan ‘Annelerimiz, en kıymetli ve en değerli varlıklarımızdır. Onların sevgisi, şefkati, koruyuculuğu, özverisi, merhameti, sabrı ve desteği bizlere her zaman ilham ve güç vermiştir. Tüm anneler evlatları için çok değerli ve önemlidir. Ancak bazı anneler vardır ki sadece dünyaya getirdikleri çocukları için değil, insanlık tarihi için de ayrı bir önem ve değer taşırlar. Bu anneler ya güçleriyle tarihin seyrini değiştirmiş ya da tarihe damga vuracak çocuklar dünyaya getirmişlerdir. Yaşam öykülerinin başlangıcını yazdıkları çocuklarını çetin mücadelelerle büyüten bu annelerin çocukları da onların sevgisi ve koruyuculuğundan destek alarak tarihte önemli izler bırakan öyküler yazmışlardır.

Dünya çapında iz bırakan iki evladın annelerinin yolu Türkiye’nin incisi İzmir’den geçti

Vatanının bağımsızlığı için girdiği her mücadeleyi askeri ve siyasi dehasıyla taçlandıran Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ile Hıristiyanlık ve İslam kültürlerinde büyük bir etkiye sahip İsa Peygamber’in annesi Hz. Meryem tarihin en etkili iki insanına hayat veren ve birçok ortak noktaları olan iki anne. Her iki anne de çok sevdikleri evlatlarının hasretiyle zorlu bir hayat mücadelesi vermişler, doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalmışlar ve son günlerini Türkiye’nin incisi İzmir’de geçirmişler. Tarihe damga vuran çocuklar dünyaya getiren bu iki annenin son günlerini geçirdiği ve son nefeslerini verdikleri evlerden Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın Karşıyaka ilçesindeki günümüzde müze olan ev ile Hz. Meryem’in Selçuk ilçesindeki Meryem Ana Evi her yıl binlerce turisti İzmir’e çeken önemli mekânlar.

İstiklal mücadelesinin hüzünlü, gururlu ve güçlü kadınlarından Zübeyde Ana

Türk tarihine yeni bir yön veren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın son günlerini geçirdiği ve 14 Ocak 1923’te vefat ettiği Karşıyaka’daki Latife Hanım Köşkü, günümüzde müze olarak hizmet veriyor. Karşıyaka Belediyesi ve İzmir Valiliği’nin birlikte yürüttüğü çalışma sonucunda restore ettirilerek 2008 yılında ziyarete açılan köşk, o günden bu yana her anneler gününde ziyaretçi akınına uğruyor. Türk ulusu için manevi değeri oldukça büyük olan Zübeyde Ana, 66 yıllık ömründe çok zorluklar çeken, eğitim öğretimi ve askeri görevlerinin ardından Milli Mücadele Dönemi’nde oğlunun yollarını hasretle gözleyen, yaşamı boyunca özlemi hiç dinmeyen, tarih sahnesinde 623 yıl uzun soluklu ve etkileyici bir hakimiyet sergileyen Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü gören, İmparatorluğun yıkılışıyla da artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalan, hasret yaşadığı oğlu Mustafa Kemal’in İstanbul ile arasının bozulması nedeniyle idama mahkum edilip, öldüğünü sanarak rahatsızlanıp kısmi felç geçiren, oğlunun liderliğinde Türk milletinin gerçekleştirdiği Milli Mücadeleye tanıklık eden, ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve çok sevdiği oğlunun mürüvvetini göremeden son günlerini geçirdiği gelin adayı Latife Hanım’ın Karşıyaka’daki yazlık köşkünde hayata veda eden, cefakâr bir ana, aynı zamanda da İstiklal Mücadelesi’nin hüzünlü, gururlu ve güçlü kadınlarından biri.

Bir ölüm ile bir nikâhın, birçok da önemli kararın adresi

Dünyaya Türk mührü vuran, Türk tarihiyle bir dünya tarihinin de akışını değiştiren Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın mezarı ve günümüzde müze olan son günlerini geçirdiği ev, kaderin cilvesi olarak gözyaşlarıyla ayrıldığı ve bir daha hiç göremediği memleketi Selanik’e benzerliğinden dolayı “ikiz kardeşi” olarak nitelendirilen İzmir’de bulunuyor. Latife Hanım Köşkü Müzesi, Zübeyde Ana’nın her ölüm yıldönümü ile Anneler Günü’nde mezarı başında anıldıktan sonra ziyaretçi akınına uğruyor. Zübeyde Ana’nın son nefesini verdiği Köşk, aynı zamanda mürüvvetini çok görmek istediği oğlu Mustafa Kemal’in annesinin bu isteğini gerçekleştirdiği mekân olması açısından da önemli. Annesinin “Mustafa’m”, “Sarı Mustafa’m”, “Paşam” veya “Sarı Paşam” gibi isimlerle seslendiği Mustafa Kemal Paşa, annesinin evlenmesine yönelik isteğini, onu toprağa verdikten 15 gün sonra Latife Hanım’la köşkte gerçekleştirilen törenle evlenerek yerine getirdi.

İzmir, Atatürk’ün kalbinde bambaşka bir yer alır

Gazi Mustafa Kemal, bu köşke ilk kez İzmir’e girişinin dördüncü günü, 13 Eylül 1922’de gelir ve ileride zevcesi olacak Latife Hanım’la da o zaman tanışır. Büyük İzmir Yangını nedeniyle de daha önce kaldığı yerden ayrılarak 14 Eylül’de köşke gelerek, burayı 16 gün boyunca Başkomutanlık Karargâhı olarak kullanır ve burada konaklar. Annesi Zübeyde Hanım’ın ölümü üzerine bir kez daha İzmir’e gelerek köşkte kalan Mustafa Kemal Paşa, bu gelişinden iki gün sonra, 29 Ocak 1923’te Latife Hanım’la yine burada evlenir. Bir ay sonra İzmir İktisat Kongresi’ni açmak için şehre geldiğinde yine köşkte kalır. Toplam olarak beş kez geldiği ve 91 gün konakladığı köşkte en son 2 Ocak-22 Şubat 1924 tarihleri arasında kalan Mustafa Kemal Paşa, son gelişinde köşkte 52 gün geçirir ve Türkiye İş Bankası’nın kurulması kararı bu gelişinde alınır. Vatanın işgal altında olduğu çalkantılı dönemde en değerlisini kaybeden Mustafa Kemal Paşa, vatan ve milletin selameti için bulunduğu görevi terk etmemek amacıyla annesinin cenazesine katılamadığı İzmir, annesinin ölümünün ardından Atatürk’ün kalbinde bambaşka bir yer alır. Milli Mücadelenin önemli bir simgesi haline gelen İzmir, Mustafa Kemal Paşa için artık annesine kucağını açmış bir vatan ve verilen birçok önemli kararın da adresi olur.

Atatürk’ün annesi Zübeyde Ana’nın son günlerini geçirdiği Latife Hanım Köşkü her yıl yüzlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.

Latife Hanım Köşkü

Tarihimizde önemli kararların alınmasına da ev sahipliği yapan Köşk, 16 yıldır Müze olarak hizmet veriyor. 1860’larda inşa edildiği tahmin edilen ve yaklaşık 3 bin metrekarelik alanda bulunan Köşk, Geç Osmanlı döneminin mimari özelliklerini taşıyor. Restorasyonunda yapısal özellikleri korunup aslına uygun olarak onarılarak niteliklerini yitiren bölümleri de yeniden yapılan Köşk, tarihe tanıklık etmek üzere 2008’de anı ev – müze olarak halkın ziyaretine açıldı. Bodrumu dahil üç katlı Köşk, Ege mimarisinin de örneklerini taşıyor. Birinci kata iki yandan başlayıp kapıda birleşen merdivenlerle ulaşılırken, giriş katında üç oda, ikinci katında ise bir banyo ve üç oda bulunuyor. İkinci kattaki odalardan her biri Mustafa Kemal Atatürk, annesi Zübeyde Hanım ve eşi Latife Hanım adına anı odası olarak oluşturulurken, bu odalarda eski Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yapılmış balmumu heykelleri bulunuyor. Atatürk’ün balmumu heykeli çalışma odasında ve masasının başında ayakta dururken, Zübeyde Hanım ile Latife Hanım’ın heykelleri ise kendilerine ait odalarda koltuklarında oturur durumda sergileniyor. 2016 yılında özel müze olarak tescillenen köşkün odalarında bulunan eşyalar ise bağış ve satın alma yoluyla köşke kazandırılırken, tümü 100-150 yıllık geçmişe sahip.

Karşıyaka’nın simgesel binalarından olan manevi değeri büyük Köşk, 30 Ekim 2020’de İzmir’de meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremde hasar gördüğünden ve çökme riski olduğundan dolayı içindeki eşyalar çıkarılarak ziyarete kapatılıp onarıma alındı. Restorasyon çalışmalarının altı ay içinde tamamlanması bekleniyor. İzmirliler bu anneler gününde de Türk ulusu için ayrı bir değer taşıyan ve oğlu ‘Sarı Mustafa’nın İzmir’e emanet ettiği Zübeyde Ana’nın son günlerini geçirdiği bu anı ev – müzeyi ziyaret edemeyecek.

İsa Peygamber annesi Hz. Meryem’in kucağında (Sakız adasındaki şapelden).

Annelik, koruma ve sevgi simgelerinin temsilcisi Meryem Ana

İncil ile Kur’an’da önemli ve kutsal bir varlık olarak kabul edilen İsa Peygamber’in annesi Hz. Meryem, tıpkı Zübeyde Ana gibi, yaşamı zorluklar içinde geçen, oğluna hasret yaşayan, hatta oğlunun çarmıha gerilmesiyle ölümüne, ardından da dirilişine şahit olan, yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalan güçlü bir kadın ve anne. Hıristiyanlıkta ilk konsillerden itibaren yüceltilen ve değer verilen Hz. Meryem, kutsallık ve cennetle de ilişkilendirilerek, annelik ve korumanın yanı sıra sevgiyi simgeleşteriyor. Kur’an’da adı doğrudan telaffuz edilen tek kadın olan Hz. Meryem’ın ismi kitaptaki 19. Sure’de de ‘Meryem Suresi’ olarak geçiyor. Hıristiyanlıkta da İncil’de birçok yerde mucizelerinden söz edilerek İsa’nın doğumundan sonra onun büyümesine ve yetişmesine yardımcı olan sevgi dolu bir anne olarak tasvir ediliyor. Adına birçok kilise, katedral ve tapınak adanan, ikonaları kiliselerin duvarlarını süsleyen oğlu İsa gibi göğe yükseldiğine inanılan Hıristiyanlık inancında önemli ve kutsal bir yere sahip Meryem Ana adına özel anma ve kutlama günleri de düzenleniyor.

Müslüman ve Hıristiyan ortak buluşma noktalarından

Kutsal Anne’ olarak görülen Hz. Meryem, Hıristiyanlık inancında Tanrı’nın vücut bulmasına veya ‘Söz’ün bedenleşmesine vesile olması açısından yüceltilir, azize kabul edilir ve ibadetlerde Tanrı’ya ulaşmada bir aracı olarak görülür. Ayrıca düşmanlara ve şeytanlara karşı da koruyucu bir özelliğinin olduğu kabul edilerek VII. yüzyıldan itibaren Hıristiyan marşlarında ‘Orduların Generali’ olarak ifade edilir; sancaklara işlenen Meryem simgesinin savaşlarda zafer kazandıracağına inanılır. Ortodoks Kiliselerinde ‘Mater Deu’ yani ‘Tanrı Annesi’ veya ‘Teotokos’, yani ‘Tanrı’yı taşıyan’ diye hitap edilen Hz. Meryem, İslam kültüründe de İsa’yı doğuran kutsal bir varlık olarak derin bir saygıyla anılır. Hz. Meryem, Müslüman ve Hıristiyanları birbirlerine yaklaştıran, ortak buluşma noktalarından olan kutsal bir varlık.

İsa Peygamberin annesi Hz. Meryem’in Kudüs’ten kaçarak geldiği ve son günlerini geçirdiği İzmir Selçuk’taki Meryem Ana Evi binlerce inanana ve turiste ev sahipliği yapıyor.

Doğduğu toprakları terk ederek Efes’e gelir

Hz. İsa’nın göğe yükselişinin ardından 4-6 yıl daha Kudüs’te yaşayan, ancak Hıristiyan camiasının günden güne gelişmesine Yahudi otoritelerinin öfkesinin çoğalmasıyla artık tehlikeli olabileceğini düşündüğü Kudüs’ten oğlunun kendisini emanet ettiği havari Aziz Yuhanna, diğer adlarıyla Aziz John – Jean ile birlikte MS 42’de kaçarak, o zamanın ünlü kentlerinden Küçük Asya’daki Efes’e gelir. Asya’nın havarisi diye anılan Aziz Yuhanna, o dönemde Romalıların idaresinde olan Efes’e Hz. Meryem’i putperestlerin diyarına sokmak istemediğinden, Selçuk’a 7 km. uzaklıktaki Bülbül Dağı’nın arka yamacındaki ormanda yaptığı taştan kulübede saklar. Hz. Meryem ölmeden önceki son zamanlarını 101 yaşında hayata gözlerini yumana dek burada geçirir. Mezarının Panayır Dağı’nın kuzey doğusunda olduğu rivayet edilirken, günümüzde yaşadığı evin bulunduğu yerde Meryem Ana Evi ve Kilisesi yer alıyor.

Meryem Ana Evi ve Kilisesi

İzmir’in Selçuk ilçesinde Efes Antik Kenti yakınlarındaki Bülbül Dağı’nda bulunan Hıristiyanların kutsal haç mekânı olan Meryem Ana Evi, aynı zamanda her dinden inananın dua ettiği, dileklerde bulunduğu, adaklar adadığı, hastaların şifa aradığı, her yıl yaklaşık 1 milyon turiste ev sahipliği yapan dünya çapında kutsal ve turistik bir yer. Birçok Papa’nın ziyaret ettiği ve Patriklik tarafından kutsanan Meryem Ana Evi, 19. yüzyılda Alman Katolik rahibesi olan Anne Catherine Emmerich’in rapor edilmiş rüyalarını takiben keşfedilir.

Ev, rahibenin rüyalarından yola çıkılarak bulunur

Almanya dışına hiç çıkmamış olan yatalak rahibe A. Katherina Emmerick, İsa’nın yaşamının son günlerini ve annesi Meryem’in yaşamının ayrıntılarını gördüğünü belirttiği bir dizi rüya görür. Almanya’da mistik güçleriyle bilinen ve önemli insanlar tarafından ziyaret edilen Emmerich’in ziyaretçilerinden biri olan yazar Clemens Brentano, ilk ziyaretinden itibaren beş yıl boyunca rahibeyi her gün ziyaret ederek Emmerich’in anlattıklarına dayanarak bir kitap kaleme alır. Bu kitapta Meryem Ana Evi’nin Efes şehrinin arkasındaki dağda olduğunu hem Efes’i hem de denizi gördüğünü, yakınında da serin bir kaynak suyu bulunduğunu yazar. Hıristiyan dünyasında büyük ilgi gören bu kitaptan yola çıkan Vatikan, 1881 yılında Meryem Ana’nın evini aramaya başlar. Araştırmalar sonunda aynen kitapta anlatılan konumda harabeye dönmüş haç planlı ve kubbeli olan bu evi bulurlar. Bu olay Hıristyanlık dünyasında yepyeni bir buluş olur ve tüm dünya din alemine ışık tutar.

Vatikan tarafından Hac yeri ilan edilir

Temelleri I. yüzyıla ait olduğu ortaya çıkarılan evin etrafında 1894’e kadar çeşitli yapılaşma/çalışmalar yapılır, yol üzerine Meryem Ana heykeli dikilir. Havariler Çağı’na tarihlenen eve giden patikanın her iki yanına 1898’de de Lazarist rahipler tarafından zeytin ağaçları dikilir. Küçük bahçe düzenlemeleri ve bina dışına ibadet için eklentiler yapılır. Vatikan tarafından Hac Yeri ilan edilen ev, restore edildikten sonra ilk kutsal ayin ve ziyaret 20 Mayıs 1896 tarihinde Papa XIII. Leo’un önderliğinde 600 inananın katılımıyla gerçekleşir. 1967’de Papa VI. Paul, 1979 tarihinde Papa II. Jean Paul, 2006’da Meryem Ana aracılığıyla Hıristiyan ve Müslüman dünyası arasında bir bağ olduğunu ilan eden Papa XVI. Benedict, 2014 yılında da Papa Franciscus’un yaptığı ziyaretler Meryem Ana Evi’nin önemini daha da attırır. Müslümanlarca da kutsal sayılan, içinde Kur’an-ı Kerim’in Hz. Meryem’den bahseden sure ve ayetlerinin de bulunduğu Meryem Ana Evi’nde Hıristiyanlar için kutsal olan günlerde özellikle de Ortodoks ve Katoliklerin en büyük kutsal günlerden saydıkları Meryem Ana’nın Göğe Yükseliş Günü olan 15 Ağustos’ta büyük ilgi gören ayinler düzenleniyor. Anneler Günü’nün kutlandığı Mayıs ayı aynı zamanda Hz. Meryem’e adanan ay olmasından dolayı Meryem Ana Evi her Anneler Günü’nde inananlar ve turistler tarafından ziyaret ediliyor.

Annelerimiz hayatlarımızda hep var olsun!

Türk ve dünya tarihine yön vererek derin izler bırakan ulu önderimiz Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Ana ile kitleleri peşine takan ve inananının en çok olduğu din Hıristiyanlığın peygamberi Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem gibi daha nice anne, nice büyük insana ve kahramana hayat vererek tarihe adlarını altın harflerle yazdırdı. Hepsi birbirinden değerli tüm bu anneleri saygı, minnet ve rahmetle anıyor, ihtiyacım olduğu her an sevgisiyle, desteğiyle, fedakârlığıyla, şefkatiyle, ışığıyla, vefakârlığıyla her zaman yanımda olan, koruyucu meleğim, değerlim ve çok sevdiğim canım annem ile canım ablam başta olmak üzere, tüm annelerin, anne adaylarının, yüreğinde annelik vicdanı, merhameti ve sevgisi taşıyan tüm kadınların ‘Anneler Günü’nü kutluyorum.

Unutmayalım ki bir Anne herkesin yerini alabilen, ama onun yerini kimsenin alamayacağı yeryüzünün en kutsal varlığıdır. Haklarını asla ödeyemeyeceğimiz ve kelimelerle anlatılamayacak kadar çok sevdiğimiz annelerimizin hayatlarımızda hep var olmalarını diliyorum.

Fulya Omaç / İzmir / Bizim Anadolu / 12 Mayıs 2024

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...