Press "Enter" to skip to content

Yüz Yüze Veya Çevrimiçi Eğitime Hazır mıyız?

Yüz Yüze Veya Çevrimiçi Eğitime Hazır mıyız?

Çevrimiçi eğitim istenilen başarıyı gösteremedi.

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. İbrahim Ortaş

 

Korona virüs nedeniyle 2020 Mart ayının ortasından sonra zorunlu olarak her kademede eğitim öğretimi uzaktan eğitim ile yapmaya çalıştık. Hepimiz ulusal düzeyde alınan karara uyduk.

Çevrimiçi olarak 8 hafta süresince dersler yapıldı ancak öğrencilerimin derse ilgisi, devam durumu ve sınavdaki başarıları dikkate alındığında çevrimiçi eğitimin bu aşamada çok başarılı geçmediğini yaşadığımız deneyimler ile değerlendirebiliriz. Öğrencilerin % 80’ninden fazlasının derse devam etmediği, bilgisayarını veya TV’deki sistemi açık tutan ancak sorulara cevap vermeyen öğrencilerin aslında derse katılmadığı görüldü. Derse katılanların büyük çoğunluğunun ise ya dersi dinlemedikleri ya da anlatılanları anlamadıkları çoğumuzun ortak kanaatini oluşturuyor.

O halde uzaktan eğitim yüz yüze eğitimin yerini tutmuyor, bu açık. Ancak yeni dönemin yaklaştığı Eylül ayı içinde okulların ve üniversitelerin açılıp açılamayacağı, eğitimin yüz yüze yapılıp yapılmayacağı ciddi bir sorun olarak bizim ve tüm insanlığın önünde durmaktadır.

Bu bilgiler ışığı altında salgın halen devam ettiği için haklı olarak dünyada olduğu gibi ülkemizde de önümüzdeki dönem için dersler yüz yüze mi yoksa çevrimiçi mi olsun tartışmaları sürmektedir.

Tabii konu sağlık olduğu için ciddi bir durum. Bizlerin kendi başımıza karar alması ne denli doğru olur, tartışılır. Bilimsel olarak önce sorunun doğru tanımlanması ve sonra da çözüm arayışının sağlanması gerekir.

Yeni dönemde eğitimin yüz yüze yapılıp yapılmaması konusu insanların aklına çeşitli sorular getirmektedir. Bunların birkaçını burada yeniden sorabiliriz:

 

Hazır mıyız?

 

A. Eğitim Yüz Yüze Yapılacak Sağlık Koşullarına Hazır mı?

 

1- Yüz yüze eğitim yapılacaksa salgının yaygınlaşmaması için gerekli altyapı ve önlemler standartlara uygun şekilde sağlandı mı?

a) Özellikle yükseköğretimde milyonlarca öğrenci için yurt imkânı, uygun barınma, ulaşım ve beslenme koşulları mümkün mü?

b) Mevcut eğitim ortamı ve fiziki koşulları öğrenciler tarafından mikrobik hastalığın yayılımını engelleyecek şekilde düzenlenmiş mi?

c) Öğretmen-öğrenciler risk ve salgın konusunda çok yönlü olarak eğitildiler mi?

d) Bütünlüklü bir risk analizi ve çözüm önerileri planlaması yapıldı mı?

 

Hepimizin de kabul ettiği gibi eğitim ve öğretim olgusunun başarısı doğrudan yüz yüze etkileşimle sağlanmaktadır. Yalnız ders anlatmak değil, öğrencinin sosyalleşmesi, sağlıklı ilişkiler kurması, etkileşimler içinde bulunması, sorgulaması ve öğrenmesi açısından yüz yüze eğitimi zorunlu olmaktadır. Mevcut müfredatımız da bu eksende şekillenmiştir.

Bu koşullar sağlanmadan en azından her sınıfa 10-12 öğrenci gelecek şekilde uygun fiziki mesafe, kademeli yerleştirme gibi önlemler alınmadan ilk ve orta öğretimin sağlıklı bir şekilde yüz yüze yapılmayacağı, bu aşamada basına yansıyan bilgi ve görüntülerden halen ülkemizde yüz yüze eğitimin yapılmasının riskleri barındırdığını görmekteyiz. Örnek olarak İsrail’de okulların açılması sonrası korana virüsün arttığı ve yayılımın şiddetlendiği belirtilmektedir.

 

Çocuklar hazır mı?

 

Çevrimiçi Olacaksa Öğrencilerimizin Dersleri Dinleyerek ve Kendi Başına Çalışarak Öğrenecek Farkındalığa ve Bilince Sahip mi?

 

a. Hangi derslerin çevrimiçi yapılabileceği ve kesinlikle yüz yüze yapılması ve görmesi gereken dersler ve programları bilimsel veriler ışığında belirlendi mi?

b. Öğrencilerin bilgisayar, TV ve internete erişim olanağı ve maddi durumu var mı?

c. Öğrenciler okuduklarını veya duyduklarını anlama becerisi ve öğrenme tekniklerini biliyor mu?

d. Yüz yüze derse göre belirlenmiş müfredat ve ders programları çevrimiçi gibi kısa süreli ve sanal ortama uygun hale getirildi mi?

 

 

B) Pekâlâ, Dersleri Çevrimiçi Olarak Yapmaya Hazır Mıyız?

 

Geçen dönem yarı yolda çevrimiçi sisteme geçilmesi sürecinde yaşanan sorunlardan çok daha fazlasının yaşanacağı görülmektedir. Yeni başlayan ilk ve ortaokul öğrencileri ve üniversite öğrencileri için ilk defa farklı bir ortama gelmeleri nedeniyle ortamı, arkadaşlarını ve hocalarını ve de öğrenme materyallerini öğrenmesi bakımından eğitime başlamaları son derece önemli. İlkokula yeni başlayacak bir öğrenci okuma yazmayı ancak yüz yüze ortamda sağlayabilir. Üniversiteler içinde öğrenciler üniversite eğitimi gibi düşünceye dayalı öğrenme ve deneyimleme için ilk yılda üniversite ortamı ile buluşması gerekmektedir.

İnsan beyninin de öğrenmesi temelde aralıklarla tekrarlamayı ve çalışma yanında, sürekli sorma, birlikte değerlendirme, alıştırma ve sınavdan geçirilerek düşündürme yolu ile sağlanmaktadır. Kaldı ki öğrencilerimizin yüz yüze eğitim soncuna göre de başarılı olmadığı LGS, PISSA, ÖSYM ve ALES sınav sonuçları ile tespitlidir. Okuduğunu anlama, sorun çözme konusunda OECD ülkeleri arasında 50. sırada, yani en sonlarda yer almaktadır. En basit tanımı ile 2020 sınav sonuçları “TYT Türkçe’de Türkiye ortalaması 40 soruda 14.5, Sosyal Bilimlerde 20 soruda 7.9, Temel Matematikte 40’da 6, en vahimi Fen Bilimleri 20 soruda ortalama 3.2” sonuçları gösteriyor ki, öğrencilerimiz yüz yüze eğitim ortamında bile dersleri öğrenememektedir.

Veriler bütünlüklü olarak analiz edildiğinde bölgeler arasındaki ve anne-babası yükseköğretim mezunu olanlarla olmayanlar arasındaki eşitsizliklerin her geçen yıl daha da derinleştiği ve bu derinleşmenin öğrencilerin öğrenmesi üzerinde etki ettiği anlaşılmaktadır. Bütün veriler dikkate alındığında sağlıklı olduğumuz zamanda bile durum geleceğe yönelik umut vermemektedir.

 

 

Sorumluluk YÖK’te mi, Üniversite Senatolarında mı?

 

Bu aralar Yükseköğretim Kurumu (YÖK)’ten peş peşe gelen yazılar gelmekte ve basına yansıyan bilgiler derslerin % 40 çevrimiçi yapılması yönünde. Anladığımız kadarı ile ve YÖK üzerinden gelen bilgiler ışığında salgın kontrol altına alındı. Ancak süreç devam ettiği için eğitim ve öğretimi biraz çevrimiçi biraz da yüz yüze veya ikisinin karışımı bir yapı ile eğitim yapılsın denilmektedir. Son gelen yazılarda da lisansüstü dersler içinde benzer öneri getirilmiştir. Ayrıca genel derslerin çevrimiçi olarak yapılması önerilirken uzmanlık alan dersleri ve seminerlerin ise yüz yüze yapılması önerildiği belirtiliyor. Ayrıca YÖK üniversitelerin kendi durumuna göre karar almasını da önererek adeta sorunu üniversitelere havale etmiş durumdadır.

YÖK’ün 13.08.2020 tarihli toplantısında alınan “Salgının bölgesel ve yerel seyrine göre farklı programlar için yapılacak olan uygulamalara yönelik hususlarda üniversitelerimizin ilgili kurulları karar verecektir”. YÖK, “Üniversitelerimizin eğitim öğretim takvimlerini 1 Ekim 2020 tarihi sonrasında başlayacak şekilde planlamaları istenmiştir” denildi. Ayrıca YÖK “Üniversitelerimizin fakülte ve program bazında farklı uygulamalar yapabilmeleri mümkün hale gelmiştir” denilmektedir. Türkiye’de 45 bine yakın program bulunduğu için her birinin alacağı karar faklı olacaktır.

YÖK’ün açıklaması sonrası rektörlükler, birimlerden ders işleme şekli hakkında talep toplama yaklaşımı bölümden bölüme, öğretim üyesinden öğretim üyesine farklılıklar oluşturacağı kaygısını oluşturmaya başlamıştır. Yani kısacası YÖK ve kurumlarımızın bizlerden görüş almaları çok kıymetli. Keşke YÖK her zaman bizlerin görüşünü sorsa. Ancak bu sağlık konusu teknik bir konu ve konunun uzmanları gelişmelere göre eğitim kurumlarının ne tür tedbir almaları gerektiği konusunda uyarmaları gerekir. Bu tür konularda alınacak kararların kişisel keyfiyeti olmayacağı bilinci ile kamusal düzeyde bir kararın alınması gerekir.

Keşke hastalık ülkemizde yurt geneline yayılmasaydı. Hâlbuki salgın konusu bütünlüklü olarak bir ortam ile ilgili olduğu için tek tek karar almak değil, birlikte karar almayı gerektiriyor. Bulaşıcılığın kontrolü zor olduğu için bütünlüklü yaklaşım şart gibi görülüyor. Diğer taraftan ders almasını önereceğim herhangi bir öğrencinin sınıfta diğer bir arkadaşından virüs kaparak hastalanması durumunda sorumluluk kimde olacak? YÖK konunun hassasiyetinin farkında ancak sorumluluğu üniversitelerin birimlerinin dikkatine bırakmış görülüyor.

Üniversite senatoları bölgedeki sağlık kurulları ile birlikte karar alabilir ama bu durumda da tüm salgın bilgilerinin açık olması gerekir ki sağlıklı bir karar alınabilsin. Mevcut sistemde bilgiler açık olmadığı konusunda yapılan bütün eleştiriler cevapsız kalırken, karar ve sorumluluk da merkezi otoriteden beklenmektedir.

 

Çok çelişkili durumlar yaşanabilir.

 

Ölçü Olmadıkça Üniversitelerde Pek Çok Çelişkili Durumlar Yaşanacak

 

Üniversiteler, birimler ve öğretim üyeleri arasında çevrimiçi ders yapan-yapmayan ayrımı oluşmamalı, ki diğer bir durum olan öğrencilerin ders almada seçim yapması daha da zor.

Bir bölüm ders yapacak, biri yapmayacak, Bir hoca dersi yüz yüze, biri çevrimiçi yapacak. Bu durumda kafalar çok karışık ve öğrenciler için durum daha da zor. Böyle bir durum birçok yönden sağlıklı olmaz. Öğrencinize ders aldırırken öğrenciler ile hoca ders seçimi konusunda çelişecek. Kimimiz ders yapalım, kimimiz de çevrimiçi yapalım diyoruz. Çoğu öğrenci bu durumda yüz yüze eğitimi veren dersi tercih etmeyebilir. Çoğunun derslere gelmemek için bahanesi olur ve çevrimiçi ders seçmek isteyebilir. Bir öğrenci bir derse gelecek diğer derse gelmeyecek.

Yüksek Lisans, Doktora Eğitimi ve Araştırmaların Sürdürülmesi Daha da Önemli

Karantina süresince alınan kararlara üniversiteler, birimler, öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından uyuldu. Şimdi karantina olmayacak, derslerin, özellikle de lisans eğitiminin yüz yüze yapılması, lisansüstü ve doktorada ağırlıkla olarak çevrimiçi yapılması öneriliyor.

Kaldı ki lisansüstü eğitim alan öğrenciler araştırma öğrencileridirler. Bütün dünyada araştırma devam ediyor ve aksatılmamaya çalışılıyor. Bugün çoğu laboratuvar aşı ve ilaç için araştırma laboratuvarları ve ülkelerin araştırıcılar arasında yarışlar devam ediyor. Kaldı ki birçok alanda, başta aşı, ilaç ve diğer birçok alanda araştırma üniversitelerinde çalışmalar ülkemizde ve dünyada yürütülmektedir. Her şeye rağmen önlemleri almak kaydı ile araştırmalara devam edilmesinden yanayım.

Günümüzde gelişmiş ülkeler arasında ciddi bir rekabet yaşanmaktadır. Bir an bile geride kalan her toplum hızla geride kalmakta ve yarıştan kopmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke, 25 milyon öğrencisini bir an bile dünyadaki gelişimlerden uzak tutamaz ve gerisinden takip ettiremez ve ettirmemeli. Dünyadaki bilimsel gelişmelerden kopmamak için araştırma, barınma, diğer zorunlu giderler için planlama yapmak zorundayız.

New York Üniversitesi öğretim üyesi Hürriyet Gazetesi yazarı Selçuk Şirin, okulların açılması gerektiğini ve okulların açılmaması durumunda yıl kaybının yaşanacağını belirtiyor (11 Ağustos 2020, Habertürk TV). Mevcut hali ile salgının ne kadar süreceği de belirsiz. 21.09.2020 tarihli basında İngiliz hükümetinin eski baş bilim danışmanı Prof. Mark Walport, “yeni tip Koronavirüs’ün “sonsuza kadar” çevrede olacağını ve insanların büyük ihtimalle düzenli olarak aşı yaptırması gerekeceğini ifade etti”. Bu durumda eğer salgın devam edecekse, ülkemizin yetişmiş insan gücü için bütün olası önlemleri ve hazırlıkları yaparak eğitime devam etmemiz gerekir.

 

Ders sınıfta öğrenilir.

 

Ders Derste Öğrenilir, Sonradan Öğrenmek Zor Oluyor

 

Her ne kadar teknoloji gelişmiş olsa da üniversite eğitimi, hele de lisansüstü yüksek öğrenim tecrübe gerektiren, yüz yüze birlikte çalışılarak, tartışılarak kavranılması gereken bir konumda olması nedeniyle mutlak yüz yüze yapılması gerekir. Yukarıda da belirtildiği gibi öğrencilerimizin soyut düşünme ve analitik çözümleme konusunda yeterli olmadığı eğitimimizin en ciddi sorunudur. Öğrencilerimiz okuduğunu tam anlamamakta, sorun çözme becerisi ve soruya yaklaşım tutumları konusunda zayıf bulunmaktadır. Öğrencilerimizin farkındalığı düşük ve konudan dolayı mutlaka derslerin sınıfta yüz yüze yapılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Sınıfta öğrenilmeyen bir ders kolay kolay kavranılmıyor.

2. Dünya Savaşı’nda koşullar gereği farklı ülkelerde eğitime ara verilmesi sonucu yalnızca İngiltere’de 2 milyon çocuğun okula gidemediği biliniyor. Okuldan uzak kalmaların çocuklar üzerindeki etkisi ile ilgili Hollanda’daki çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada, “savaş sırasında bir yıl veya daha fazla süre okuldan uzak kalan çocukların IQ puanlarındaki değişim incelenmiştir. Araştırma sonucunda çocukların okula geri döndükleri zaman IQ puanlarında düşüş olduğu ancak okula devam ile birlikte bu düşüşün hızla ortadan kalktığı belirlenmiştir” (https://www.egitimpedia.com/pandemi-tarihi-ve-egitim/). Ayrıca yükseköğretimin tam olarak gerçekleşmemesi sonucu mezun olan mühendislerin iş hayatında ve akademik yaşamda çok başarılı olmadığı belirtilmiştir.

Korkum odur ki salgın sürecinde alınan bazı kararlar kalıcı duruma geçer. Önümüzdeki dönemler üniversiteler arasındaki farklar, çevrimiçi eğitim yapanlar ve yüz yüze eğitim yapanlar şeklinde gelişecektir. İmkânı olan, yüz yüze eğitim yaptıranlar nitelikli öğrenci ve araştırma yapar konuma gelecektir.

Sonuç olarak bütün bu olgular bir araya getirildiğinde özellikle de öğrencilerimizin kendi kendine öğrenme becerisi, öğrenme teknikleri, farkındalık durumu da düşük olduğundan uzaktan çevrimiçi üzerinden eğitimin pek başarılı bir sistem olmadığını göstermektedir. Diğer taraftan yüz yüze eğitim içinde halen aranılan fiziki ve sağlık koşullarının da yeterli olmadığı görülüyor.

 

 

Bulaşıcı Hastalıklarda Keyfiyet Kişilere Bırakılmaz: Salgın Şartlarına Hazır Olmalıyız

 

Tabii önce sağlık ve gerekli tedbirleri (maske, fiziki mesafe ve diğer önlemleri) elden bırakmayalım anlayışı ile yaşamsal faaliyetlerimiz gibi eğitimimizi de sürdürmek zorundayız. Hatta eğitimli ve sorumluluk bilinci olan yetişkin bireyler olarak tavrımızla da örnek disiplinliğimizi göstermek zorundayız.

Diğer tarafta askerler kışlalarda, güvenlik güçleri ve sağlık personelleri görevlerinin başında. Kamu kurumlarının tamamı açık ve çalışıyor. Fabrikalar, işletmeler, tarlada çalışan işçiler çalışıyor. Lokantalar, kafeler, sokaklar, AVM’ler açık. Bir tek eğitim kurumları kapalı tutulmaya çalışılıyor. Konunun 24 milyon öğrencinin barınma, yurt sorunu, kalabalık görünümler sorunlu hassasiyetini anlıyoruz. Ancak Türkiye’nin gelecekteki ikbali için çözüm yolları aramak ve çözümler üretmek gerekiyor.

 

Öğretmen hazır mı?

 

Öneri Olarak

 

Mevcut durumda salgın devam etmekte ve şimdilik elde ne ilaç ve ne de aşı mevut. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü’ye göre salgın birkaç yıl daha sürebilir. Her durumda fiziki ve sağlık koşullarını sağlayarak eğitimi sağlamak için ciddi önlemlerin alınması gerekiyor.

1. İleride olası sorunları da düşünerek üniversite kontenjanlarının sınırlandırılması. Daha kaliteli ve nitelikli insan gücü yetiştirilmesi talebi zorunlu olarak oluşacak.

2. Eğitim ortamının fiziki alt yapısının hijyen kuralları amaca uygun olarak düzenlenlenebilir (Öğrenci sayısı ve mekâna göre önlemler ile dersler yapılabilir. 7 gün 15 saat esasına göre ders yapılabilir. Salgın hastaneleri gibi prefabrik derslikler yapılarak derslikler içinde paravanlar yardımı ile fiziki mesafe sağlanabilir. İkili eğitim olabilir. Sabahçı-öğlenci, ders araları genişletilerek bir grup derslere alınırken diğer bir grup başka bir zamanda alınabilir). Yüz yüze eğitimde okulda geçirilen süre kısalmalı ve daha nitelikli hale getirilmelidir. Bu bağlamda zorunlu seçmeli dersler kaldırılabilir veya çevrimiçi verilebilir. Müfredat yeniden çevrimiçi verilecek derslere göre sadeleştirilebilir ve temel derslerden ortak müfredat okutulabilir. Dersler en fazla 30 dakika sürmeli, her iki ders arasında en az 15’er dakikalık teneffüsler konmalı, teneffüsler kademeli olarak düzenlenmeli, sınıflar tamamen boşaltılarak havalandırılmalı ve öğrencilerin fiziki mesafelere uygun davranması sağlanmalı.

3. Her okulun veya üniversitenin kendi içinde başta fiziki koşullar dikkate alınarak kendi özelinde karar vermesi. (Bölgenin iklim durumu dâhil, okulun kentte ve köyde olması, kalabalık durumu ve öğretmenlerin durumu dikkate alınmak zorundadır. Öğrencilerin öğrenme becerileri ve tekniklerine sahip olmaması son derece önemli bir konudur).

4. Üniversitelerin kademeli eğitime geçmesi, öğrencilere yerinde ve yaparak öğrenmeyi gerçekleştirecekleri şartların hazırlanması (kısmi veya bazı derslerde çevrimiçi eğitim yapılacaksa öğrencilerin bilgiye ulaşım sorunları ortadan kaldırılmalıdır. Çoğu öğrencinin bilgisayarı yok ve internete erişimi sınırlı ve bu konuda maddi olanağı da yok).

5. Konunun kişilere değil kurallara bağlı olarak disiplin içinde uygulanması. Lisans eğitimi (kalabalık öğrenci yapısı, barınma ve ulaşım sorunu nedeniyle) Lisansüstü eğitimden ayrı ele alınmalı.

6. Lisansüstü eğitim ve araştırmalar için fiziki koşulların sağlanmasında sorun yaşanmayacağı görülüyor (her derse birkaç öğrenci kayıt yaptırıyor). Değilse, bir dönem öğrenci alınmayabilir veya kayıt dondurulabilir. Lisansüstü eğitimin uzaktan yapılması laboratuvarların araştırmaya kapatılması anlamına gelir ki; araştırama öğrencisi laboratuvara gelmese araştırma ruhu da dışarıda kalır anlayışı ile her koşulda araştırma devam etmeli.

7. Eğer koşullar ağırlaşırsa artan haftalarda Cuma’dan bir diğer Pazartesi’ye 9 günlük toplu karantina uygulanması, bu süreçte bulaşımların tespit edilip kontrol altına alınması, sonrasında okula, işe, hayata devam edilmesi (yarım tedbirlerin bir karşılığı bulunmuyor, karantinanın sağlıklı yönetilmesi).

8. Eğer salgın yaşam riskini çok daha artırırsa tümden okullar ve üniversitelere gerekirse bir dönem veya bir yıl ara verilmesi (ABD Florida Üniversitesi), bu süreçte yapmış olmak için çevrimiçi ders yapmak yerine “çevrimiçi danışmanlık” yaparak öğrencilere felsefe, uygarlık tarihi, sanat, sosyal, fen ve teknoloji eksenli okuma, belgesel ve eğitici öneriler sunulması düşünülebilir.

 

Özet olarak, konu insan sağlığı olduğu için karar vermek zor. Bir taraftan var olma nedenimiz sağlığımız, diğer taraftan devam eden yaşam ve dünyanın acımasız yarışından, çağdan kopmamak. Günümüzün maddi ve manevi gelişmişliğini belirleyen temel faktör eğitim-bilim-teknolojidir. Türkiye’nin nitelikli eğitim ve bilimden kopmaması için yüz yüze ve/ya çevrimiçi eğitime ya da karma sitemlerden birine karar verilecektir. Her durumda, olası artı ve eksiler ve riskler yukarıda belirtildi. Konu teknik ve eğitim, sağlık-epidemiyoloji, ekonomi, sosyal (sosyoloji-psikoloji) gibi uzmanlıkların bütünlüklü bir analizi ile karar verilmesi gerekiyor. Önce insan deyip alınacak karara da konunun önemi gereğince geniş katılımla uyarak sorunun üstesinden gelinmelidir. Toplum çok yoruldu, eğitim düzeyi ve farkındalığı uzun sürede disiplinli yaşamaya yatkın olmadığı için kurallar bozuldu ve kaygılar da günden güne artıyor. Umarım salgını hep beraber akıl ve bilimin öngörüleri ile hızla atlatır ve normal hayatımıza (yüz yüze eğitime, okullarımıza, bilim yerleşkemize) en kısa sürede döneriz.

 

iortas@cu.edu.tr

 

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ / Bizim Anadolu / 08 Eylül 2020

 

Şu haber ve yazılarla da ilgilenebilirsiniz:

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...