Yine Türbana Sarıldı(k)…
Evet; Türban tekrar gündeme gelmedi, getirildi… Her daraldığında sarıldığı türbana tekrar sarıldı…
Kadın polislere türban taktırıyor: “Ekim 2013’te kamuda türban serbest bırakıldığında polis, asker, hâkim ve savcılar kapsam dışında bırakılmıştı. Son yönetmelik değişikliğiyle polisler için de yasak kaldırıldı.”
Düzenlemede türbana ‘üniforma renginde ve desensiz’ kriteri getirildi.
Burada çıkarılan genelge diline dikkat etmek gerekir: “Bayanların şapka, kep veya örgü bere altında yüzünü kapatmayacak şekilde başlarına taktıkları üniforma rengindeki desensiz giysiler hariç, resmi kıyafetin içerisine dışarıdan görülebilecek şekilde sivil kazak, yelek ve benzeri giyecekler giyilemez…”
Bu ifade ile resmen türban zorunluluğu getiriliyor. Yani; tüm kadın polislere takmaktır amacı… Bir zaman yazılı ve sosyal medyaya düşen Afgan kadın polisler…
Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü Aç, Yavuz Sultan Selim’in 24 Ağustos 1517’deki Mercidabık Zaferi sonrası, Suriye-Halep girişindeki edasıyla, Mercidabık çevresindeki, Işid Tehdidi Altındaki Suriye-Cerablus’a gir ve de Süleyman Şah Türbesi’ne Yönelik Işid Tehdidi Nedeniyle Suriye Sınırını Geçme Komikliği benzeri Havanı At, sonrasında, her daralın geldiğindeki gibi kurtarıcın Türbana Sarıl… Yahu hiç mi akıllanmayacaksın? Gündem Değiştirmek İçin Yine Çaputa Sarılabiliyorsun… Sen değil misin, darbe girişimi sonrası Atatürk Posterini Parti Merkezine Astıran ve şeriatı getirmek isteyen siyasal İslamcı faşist Fetullah Gülen’e savaş açan… Allah aşkına onlardan ne farkın var? Vazgeçemiyorsun; İran bize koşarken sen insanları Molla Cumhuriyet’i İran’a koşturmaktan… Benim şeraitim güzeldir…
Kadın Polise türban eleştirisine, her zamanki gibi, demokrasi ve özgürlükler konusunda gelgitler yaşayan Ahmet Hakan katıldı…
Eleştiriler karşısında; “Yani başörtülü kadın polisin taraflı olacağı kesinse… Başı açık bir kadın polisin taraflı olmayacağının garantisi nedir?..” şeklinde mantık ötesi, dahası dümdüz mantıkla yanıt verdi… Kardeşim, bu işletilen sürecin özgürlükle bir ilgisinin olmadığı, Anadolu kadının kutsal başörtüsü ile ilgisi olmadığı ideolojik militan bir baş kapama olduğunun ne zaman algılayacaksın?.. Bir yazında; “…böyle mahrem bir bilgiyi paylaşmak için neden 40 yıl beklediği sorusunu bir tarafa bırakmak istiyorum ama başaramıyorum…” dediğin gibi, ben de diyorum ki; “…böyle militan örtüyü neden 40 yıldır savunduğunu eleştirmeyi bırakmak istiyorum ama başaramıyorum…” Sevgili kardeşim; bugün yazılı basında gördün, bir müdür kadın başını bağlamış. Sana soruyorum sen beğendin mi?.. Bu müdireyi gören başı açık polisler, acaba başlarını örtmedikleri için kendilerini rahat hissedecekler mi?.. Mahalle baskısı, dahası kuşatma ve baskı yaşanmayacak mı? Sen yazdın, erkek-kadın çalışanların alnı secdeye varanlar tarafından baskılandığını… Fetullahçılar yerine, diğer cemaat yanlıları onların boşluğunu doldurmayacak mı? Ve sonrasında kadın polisler baskı görmeyecek mi? Bu bir yana, terfilerde, atamalarda secde olgusu baz alınmayacak mı?.. En önemlisi; polislerin çoğu, devletten yana değil mi? Nasıl böyle türbanlı amirden veya türbanlı polisten tarafsız davranış beklersin?.. Bu figürlerin insan haklarına, hukuka saygılı kalacağına ve tarafsız davranacağına kendini nasıl inandırırsın?.. Türbanlı kadının kurulu düzene daha katı bir şekilde koruyup daha katı taraf olacağını neden dikkate almazsın da, Anadolu kadınını zorla başını açıyorlar psikozu ile davranırsın?
İşin başka boyutu; türbanı kadın polislerin hedef tahtası gibi gösterilmesi de hiç doğru değil… Çünkü; kadınlarımız ve erkeklerimiz türban yanlısı ve karşıtı şeklinde 2 kutba ayrılmış durumdalar…
Ahmet Hakan bu… Fakat, Ahmet Hakan Coşkun türbanlı polislerin iticiliğini görünce ‘bu kadarı da fazla oldu galiba’ der moduna geçti. Doğrusu; çaputçuların niyetlerinin demokrasi ve özgürlük olmadığını, niyetlerinin ideolojilerini dayatmak olduğunu anlamış olacak ki; türban karşıtlarına sitem edercesine; “Türbanlı polisleri görünce ahlanıp vahlanarak sızlanmayın, politikasızlığınız bu mağlubiyeti getirdi…” demek zorunda kaldı. Dahası türban üzerindeki oyunu düşünmeye başladı…
Türban konusuna Nuray Mert de zaman kaybetmeksizin devreye girdi Cumhuriyet’teki köşesinde; “Yeni Türkiye’nin popülizm ve kültür meselesi düne kadar başörtülü kızların üniversiteye girmesine bile tahammülü olmayanların baş ‘halkçı’, ‘hakkaniyetli’ geçindiği bir devirde, bu yöndeki özgürlükçü adımlar çok şükür artık kıyamet koparmıyor, umarım devamı da gelir ve nihayet hukuk camiası da bu özgürlükle tanışır…”
Anlamakta zorlanıyorum; militan örtü, yani siyasallaşmış başörtüsü taktırmak, nasıl oluyor da özgürlükçü adım ve de özgürlükle tanışma olarak algılatılmaya çalışılır? Nuray hanıma soruyorum; Anadolu kadının hangisi bu özgürlükten mahrum edilmiş? Analarımızın ve kırsal kesimin o güzelim ‘kutsal’ başörtüsü ne zaman yasak edilmiş? Siz hiç; köyünde ürettiği sebzeleri satmak için herhangi bir kadınımızın pazarda perukla tezgâh açtığını gördünüz mü? Dahası “baş halkçı” diye aşağıladığın iktidar hangi Anadolu kadınını başındaki kutsal başörtüsüne saldırmış?
“…Cumhuriyet Türkiye’si, geçmişle bağını koparmak ve kültürel mirasından nefret etmek suretiyle ciddi bir kültür fukaralaşmasının önünü açmıştı, şimdi muhafazakâr/İslamcı iktidar ve destekçileri tarihsel mirası bayağılaştırmak üzerinden yeni bir tür ‘kültür kaybı’ sürecinin eşiğinde duruyor…” diyerek; siz; günümüz muhafazakâr/İslamcı iktidarının yaşama geçirmeye çalıştığı ‘Yeni Osmanlı’ politikalarının kadim Osmanlı kültürünü bayağılaştırdığını söylüyorsunuz, ki doğru. Sonrasında; Cumhuriyet Türkiye’sinin Osmanlı kültürü ile bağını kopararak kültür yoksulluğu yarattı derken, Osmanlıcılık yapmıyor musunuz?
Elbet, Anadolu coğrafyasındaki uygarlıkların yarattığı kültürleri yaşatacağız. Yaşatmalıyız da. Fakat siz bu yaşatmayı ideolojik eksenine taşıyarak siyasi ranta dönüştürenleri eleştireceğinize, Cumhuriyet’i aşağılıyor ve bu duruşunuzla evrensel barışa hizmet ettiğinizi düşünüyorsunuz. Ben böyle düşünmüyorum; sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısı düşünce satıcılarının yaptığı gibi karşı yanlışı besliyorsunuz. Ne oldu? O yanlışlardan biri darbe yaparak askeri faşizmi kurumsallaştırmak istedi; bunların da sivil faşizmi kurumsallaştırma sürecini, getirdiğiniz “bayağılaştırdı” eleştirisi ile engelleyemezsiniz…
Polise türban, çaya limon derken, Gülhane askeri hastanesinin başhekimliğini bir kadına teslim ettiler. Türbanlı polis ve ardından türbanlı başhekim resimleri neden bir anda servis edildi, hiç düşündünüz mu? Siz bunları “bayağılaştırdılar” eleştirisi getirerek durduramazsınız. Dahası; İran halkı bize koşarken, bizleri İran molla rejimine koşturanları engelleyemezsiniz…
“Dinini yaşıyorlarmış”; hayır arkadaş, ideolojilerin yaşıyorlar, ideolojilerini!!.. Bilin ki, evrensel özgürlük, dinin özgürlüğü ile örtüştürülmez. Başı kapalı dindar da, başı açık dinsiz mi? Yooo, yapılanlar ideolojik yapılanmalardır, dinini yaşama özgürlüğü denmez buna; “Unutulmasın, özgürlüğü amaçlarının aracı haline getirerek, gerçek özgürlüklerin alanına girenler, İslam dininin kutsiyetini faşizme peşkeş çekenlerdir…”
Bunları dikkate al ve sen kendini sorgula rehabilite olman için…
“Plajlarında haşemalı kadın kovalayan Fransız yönetimi ile ülkelerinde kadınların başı açık dolaşmalarına izin vermeyen İran mollaları arasında yobazlık açısından fark yok” denirken kişinin samimi olması mümkün değil. Dediğim gibi böylesi yaklaşım, düz mantık değil, düpedüz dümdüz mantık.
Soncelikle şunu belirteyim;
Asla ve asla başörtüsüne karşı değilim. Başörtüyü modernize ettiklerini savlayarak, siyasi materyale dönüştürüp, ideolojilerinin aracı haline getirmelerine karşıyım. Doğrusu, Anadolu kadınının ve analarımızın kutsal başörtüsünü militan bir örtü haline getirmektedirler. Ki modernitede kapalılık yoktur, aksine başörtüsünde kadının saçının perçemini gösteren bir hoşluk vardır.
Şevket Çorbacıoğlu / Teknopolitika
Bizim Anadolu / 05 Eylül 2016
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…