Press "Enter" to skip to content

Yılmaz Özdil’i Kimler Eleştiriyor?

Yılmaz Özdil’i Kimler Eleştiriyor?

İnsan tarafindan ses üretmek için yaratılan bütün alet ve aygıtlara çalgı, çalgı bilimine de organoloji denir.

 

 

 

 

 

 

Orkestra bir grup çalgıdan oluşan koroyu ifade etmek için kullanılan genel bir terimdir.

Orkestralar içinde barındırdıkları çalgı sayısına göre ikiye ayrılır.

Oda Orkestrası küçük, Senfoni Orkestrası ise büyüktür.

Bu konudaki bilgim sınırlı olduğu için Senfoni ile Flarmoni arasında ne gibi bir fark var bilmiyorum, ama benim ilgi alanımı hepsinden önce Maestro çeker.

Geçtiğimiz yıl, keyifli bir yaz akşamında oturduğum kentin şehir sokaklarında yürürken;

anayolu kucaklayan bir kilisenin giriş kapısındaki merdivenlerin hemen kenarına konulan tahta bir reklam panosu dikkatimi çekmişti…

Her yaş ve her kesimi davet eden o panoda, bir Maestro’nun, az sonra konuşmacı olarak sahne alacağı yazısını okur okumaz, kendimi kilisenin içinde buldum.

Boş bir yere iliştim ve konuşma başladı.

Sahneye çıkan şef, kısaca kendisini tanıtıktan sonra, sahneden indi ve seyirciler arasında parmağıyla gelişi güzel yaklaşık onbeş kişiyi seçip ayağa kalkmalarını rica ederek, her birine farklı sesler çıkarmalarını, ellerini oynatmayı bıraktığı anda ise susmalarını tembih etti.

Kilise’nin özel mimarisine uygun, akustik ses düzeni içinde birbirinden bağımsız, uyumsuz, aykırı çıkan sesler, şef’in iki dakikalık el hareketlerinin iki yanda hazır ol şeklinde sonlanmasıyla

biz seyirciler de, bu rahatsız verici ses cümbüşünün sonlanmasından mutlu, ellerimizle kapadığımız kulaklarımızı açarak derin bir “oh!” çektik.

Daha sonra şef aynı kişileri ikili, üçlü, dörtlü gruplara ayırıp her bir gruba daha anlamlı sesler vererek egzersizi tekrarladı.

Az önceki bozuk ses düzenine nazaran, ortaya çıkan sesler kulağa çok daha hoş ve nazik geliyordu.

Yaklaşık iki saat süren bu kısa eğitici sunum sonunda; o ana kadar belki hiç üzerine düşünmemiştim ama, artık biliyordum kolay gibi görünse de; Maestro olmak zor bir görevdi; yüzlerce çalgının ardındaki kişileri kontrol etmek için kurulan göz teatisi ve el hareketiyle gerçekleşen, muazzam ses kaynaşmasıyla ortaya çıkan eserlerin nasıl büyülediğini, o günden sonra daha da takdir eder oldum.

Sanırım hayatın içinde lider olabilmek de aynı titiz çalışmasından, aynı dikkat, aynı temas ve her bireyi tek tek özelliklerine göre koruyup kollayarak, onlara sahip çıkarak, o seçilmiş kişilerin becerilerini ortaya koyacak zamanı kendilerine vermek ve verebilmekten geçiyor…

Usulüne göre eğitilen, anlayan, dinleyen, özümseyen ve ders çıkaran bireyler de toplum içinde liderleriyle daha başarılı çalışabiliyor ve daha üretken oluyor.

Bir tek liderler değil elbette, hayatın içinde çeşitli alanlara yönelmiş bir doktor, bir yazar, bir eğitmen, bir sporcu için de sanırım başarı için ortak kural bu.

Gel gelelim içinde bulunduğumuz yaşamda bizim durumumuz tamamen farklı.

Herkes kendi çok sesli orkestrasını kuruyor ve her biri o çalgıların uzmanı olup çıkıyor. Hem şef, hem vurmalı çalgı, hem yaylı çalgı…

Yani herkes siyasetçi, herkes avukat, herkes doktor, herkes eğitmen, herkes yazar…

 

 

 

 

Dostoyevski Suç ve Ceza kitabında;

“İnsanlar basit ve üstün olarak ikiye ayrılırlar.

Basit olanlar yalnızca insan cinsini üretmeye yarayanlardır. Diğerleri yeni bir şey söyleyebilmek isteğiyle doğmuş üstün insanlardır.

Toplum muhafazakârlık görevini yitirmek için çok kez bu insanları asıp kesiyor, acımasızca eleştiriyor ya da hakaret ediyor.

Ama yine aynı toplum bir nesil sonra bu astığı insanların anıtını dikip onlara tapıyor” der..

Bu cümle bizim gerçeğimiz olarak karşımıza bir tokat gibi çıkıyor…

 

Halkın gururla ayakta alkışladığı, daha ağzını açmadan “şimdi esprisini patlatacak”, “şimdi vuracak” nidalarıyla konuşmalarını takip eden, yazıları tıklanma rekoru kıran ve saatlerce ayakta alkışlanan YILMAZ ÖZDİL, kaleme aldığı MUSTAFA KEMAL kitabıyla acımasızca eleştirilerek ters köşeye yatırıldı.

İstatistiki olarak olumsuz eleştiriler kimlerden geldi bilmiyorum ama, tahmin etmek zor değil.

 

YILMAZ ÖZDİL’i

O çok okuyan!!,

O çok araştıran!!

O çok derin bilgisi olan!!

Atatürkçülerin tez elden kurdukları çok sesli senfoni orkestrası eşliğinde, bir anda uzman tarihçi, usta edebiyatçı ve araştırmacı, Türkçe dilbilimci edasıyla vurmalı, yaylı, üflemeli çalgılar eşliğinde telleri gere gere, yüzüne yüzüne haykıra haykıra, son derece abartılı ve yersizce eleştirildi…

Çaldığın aletin akordu bozuksa, dünyanın en güzel, en değerli eseri felakete dönüşür.

Yılmaz Özdil’i sanırım işte bu akordu olmayan eleştirmenler karalasa da;

Bir yazar ve gazeteci olarak bugüne kadar, kaleme aldığı yazı tarzıyla üslubuna bakarsak, kendisi fazlasıyla halkın nabzını tutmayı başarmış,

her kesimden okuyucu kitlesine sahip Özdil, bu kitabıyla bence;

Onu takip eden halk tabakasına bu kitabı okuttu. Bu öyle bir kitle ki, belki de ilk defa Atatürk ile ilgili bir kitap okudu.

 

 

içTen

 

ictenicten@hotmail.com

 

 

Tüm Yazıları»

 

İçten Külünk / Bizim Anadolu / 09 Şubat 2019

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...