Devrim Arabalarından neden vazgeçildi?
Bilinmezliklerin ardı bir gün aydınlanacak mı? Yine yeni yeniden Yerli araba….
Yine yeni yeniden Yerli araba….
Toplumu aptal yerine koyan gündem değiştirme yöntemleri sürüyor. Birkaç yılda bir ya yerli uçak uçuruyoruz ya yerli araba üretiyoruz; ‘gelecek yıl uçağımız göklerde’ mavallarıyla koca koca reklam panolarını kentlerin işlek caddelerine yerleştiriyoruz; ‘yerli arabalarımız yollarda’ teranesini yine toplumun gözünü boyamak için temcit pilavı gibi ısıtıp duruyoruz. ‘Aya duble yol yapıyoruz desek inanacak kitlemiz var’ dememişler miydi?
Bu arada toplumun gözünden neler kaçırıyoruz neler!..
Halbuki bu ülke zamanında uçak da yapmıştı, motor da yapmıştı, yerli araba da…
Bitakım ilahlar bunları istemeyip önüne engeller koyunca, kördüşünüyle* yetiştirilen kuşaklar tabaklarına ne çıkarsa onu yemek, ona inanmak durumunda kalıyorlar; dahası bu mavalları körlemesine savunuyorlar…
Yeni ‘yerli arabamız’ da İtalya’dan geldi…
Ne kadar yerli, gereği var mı, pazar nerede, fabrika nerede, yan sanayisi hazırlandı mı soruları bir yana, İtalya’dan getirmiş oldukları arabaya nasıl ‘yerli’ diyorlar ve bunu bitakım çevreler de onaylama eğilimindeler; anlamak olanaklı değil.
Biz yıllar önce 129 günde üretilen adına ‘Devrim’ denilen 4 yerli arabanın ardına düşmüş ve o zamanki projenin başında bulunan Emin Bozoğlu’nun oğlundan anımsadıklarını sormuştuk.
İşte yıllar önce gerçek yerli arabanın başında bulunan Emin Bozoğlu’nun oğlu Attila Bozoğlu’nun bize anlattıkları:
O dönemde yayınlamış olduğumuz söyleşiyi yeniden yayımlıyoruz:
ÖMER F. ÖZEN
Başbakan’ın bir Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) toplantısında dile getirdiği ‘sizden Türk otomobili yapmanızı istiyorum’ sözünden sonra, 1961 yılında 129 günde büyük olanaksızlıklar içinde gerçekleştirilen ve ne gariptir ki, iyi bir sınav vermeyen Türk basınında yerden yere vurulan Devrim Arabaları Projesi yine gündeme düştü.
Nasıl bir aymazlıktı ya da ardında nasıl ve hangi bilinmez bir güç vardı ki, Türkiye’nin yüz akı bir tasarısı gözardı edilmiş, ‘benzin koyulması unutulmuş (!)’ diye koca bir projeden vazgeçilmişti? Bu bilinmezlik gizeminin kapısı 2008 yılında Tolga Örnek‘in ortaya koymuş olduğu, Bizim Anadolu‘nun da I. Montreal Türk Filmleri Haftası’nın açılış filmi olarak sunduğu Devrim Arabaları filminden sonra da aralanamadı.
Başbakan’ın sözlerinden sonra yeniden gündeme gelen Devrim Arabaları’yla ilgili Proje’nin başında bulunan Yüksek Mühendis Emin Bozoğlu’nun o zamanlar 17 yaşlarını yaşayan oğlu Attila Bozoğlu’ndan bildiklerini anlatmasını istedik. Herhalde onun da söyleyecekleri vardı bu konuda.
İşte sorularımız ve işte Attila Bozoğlu’nun anlattıkları:
– Sayın Bozoğlu, o zamanki basın tümden mi karşı çıktı? Destekleyen hiç mi olmadı?
– O zamanki basın ne hikmet ise baştan sona köstekledi bu projeyi. Bu projeye milyarlar harcandı ve neticede de başarılamadı, imal edilen araba bozulup yolda kaldı diye yayın yaptılar.
– O zamanki Askeri yönetime herhangi bir baskı gelmiş olabilir mi? Çünkü biliyoruz, kırklı yılların sonundan itibaren Amerikalılarla ikili anlaşmalar yapılıp eğitim ve istihbarat da içinde olmak üzere hükümet Amerikalıların çıkarları doğrultusunda hareket etti. Askeri yönetim de bundan nasibini almış olabilir mi?
Babam bazuka da yaptı
– O zamanki askeri yönetime bir baskı geldiği kuvvetle muhtemel. O tarihlerde Türkiye’de en gözde arabalar Chevrolet, Ford ve Pontiac gibi markalardı. Amerikalıların bu olayı organize ettiği bir gerçek. Nitekim yalnız Devrim arabaları değil, şakır şakır imalat yapıp Hollanda ve Polonya’ya ihracat edilen çift motorlu uçak fabrikaları kapatılıp traktör fabrikası oldu. Yine gariban babam 1949 yılında Kırıkkale silah fabrikasında (Sonradan MKE oldu) bazuka, roket ve roket atar, çukur imhalı tahrip kalıbı (top mermileri, bazuka roketleri, kara mayınlarında kullanılan yüksek kesme ve delme gücü olan patlayıcılar) prototiplerini imal edip, tecrübelerini yaptı. Tecrübelerin başarıya ulaşması üzerine seri imalata geçilmesi için Genelkurmaya bir rapor gönderdi. (Orijinal belgeler arşivimdedir.) Devrim arabalarında olduğu gibi bu olay da sumen altı edilmiş. İlk Türk roket fabrikası 1988’de kuruldu. Kırk senelik bir kayıptan sonra. (MKE fabrikası da daha sonra Zeytin yağı çıkartmak için pres üreten bir fabrika haline getirildi.)
– Eve gelen tehdit telefonları konusu var. Bu konuyu babanız bir yerlere; polis, savcılık ya da yönetim birimlerine bildirmedi mi? Bu konuda herhangi bir gelişme olduğunu anımsıyor musunuz?
– 1961 senesinden bahsediyoruz. Türkiye’de numara çevirmeli, siyah melamin telefonların devri. Öyle kısa sürede tespit yapabileceğiniz ne santral, ne de teknoloji var o senelerde. Bir de tahminim, asker olmasından dolayı biraz da yiğitliğe b.k sürmedi babam gibi geliyor bana.
– Sırf arabanın benzini bitti diye böylesine bir tasarıdan vazgeçilmesini garip bulmuyor musunuz?
Dahası, zaten diğer Devrim arabasıyla Gürsel kutlamalara gitmiş. Sonra benzin konularak diğer arabalarla da Ankara’da yurttaşlara tanıtmak amacıyla turlar atılmış. Bu arabalar ülkenin yetişmiş beyinlerinin gece gündüz demeden çalışıp çabalayıp ürettiği örnek arabalardı.
Benzinin unutulmuş olması çok saçma
– Projenin neden durdurulduğu hâlâ bir bilmece. Benzin bitti diye durdurulmadı herhalde.
Garip ki ne garip. Garip olan sırf bu olay değil, bir sürü husus var:
1- Siyah arabaya (resmi araba rengi) Cemal Gürsel Paşa’nın bineceğini herkes önceden biliyordu.
2- Diğer iki arabaya benzin konmuştu da, neden siyah arabaya benzin konmamıştı veya az konmuştu? Unutulmuş iddiası, bana çok çok saçma geliyor. Devlet Başkanının bineceği araba özellikle kontrol edilmez mi?
3- Devrim arabalarının gösterge panelleri saat gibi çalışır durumdaydı. Üstelik de göstergeler Türkçe yazılı idi. Arabayı kullanan şahıs, benzin olmadığını neden görmemişti?
4- Bizi telefonda ölümle tehdit edenler kimdi?
5- Bildiğim kadarı ile 29 Ekim’den sonra bir araba daha imalattan çıkmıştı. Bugün Tülomsaş’ta yalnız bir araba mevcut ve hâlâ çalışır vaziyette. Geri kalan üç araba ne oldu? Bu üç arabanın hurdaya çıkarılarak imha edildiğine dair söylentiler var. Eğer bu doğru ise, neden imha edildiler? İmal edilen, askeri maksatlar ile de kullanılabilecek olan, 3 ayrı tipten 10 adet motor, iki ayrı tipten 6 şanzıman ne oldu? Bunlar da mı imha edildi?x6- En önemlisi de, Devrim Arabaları Projesi’nden neden vazgeçildi?
– Elbette bu bir tasarıydı ve belki biraz da pahalı olacaktı. Ancak seri üretime geçtiğinde bunların maliyeti düşecekti. Bunlara dikkat çeken hiçbir basın organı olmadı mı? Söylenen şu ki, basın tümden böyle bir tasarıya karşı çıkmış, hiçbir biçimde desteklememiş. Önce böyle bir tasarının yolunu açan askeri yönetim, daha sonra basına sansür uygulamış olabilir mi?
– Tasarı pahalı değil, bilakis bedavaya mal edildi. Zippo fabrikasının yeni bir tip için 1 milyar doların üzerinde harcama yaptığı günleri hatırlıyorum. Bütün projeye harcanan rakam 900.000.- TL idi. Bugünkü kur ile 580.000.- USD civarı. Bu paraya, çıkan ürünlerin haricinde, elde kalan kalıplar, alet edevat da bu rakama dâhil. Ortaya çıkan eser ise şöyle:
Yoktan var edilmiş, a- 4 adet Otomobil, b- 3 ayrı tip olmak üzere 10 adet motor, c- 2 ayrı tip olmak üzere 6 adet şanjman. Hepsi Türk dizaynı ve yerli malzeme. Komik bir rakam harcanan. Bu modellerin imalinde hesaplanan maliyet (imalat giderleri hariç) ise şöyle:
Arabalar: 60.000.- TL / adet; Motor ve şanjmanlar 10.000.- TL / adet. Seri imalata geçilseydi bu rakamların % 75 düşeceği hesaplanmıştı. Tayyip Erdoğan’ın Tüsiad toplantısında, yerli otomobil yapılması için özel sektöre çağrı yapmasından sonra, 24 Ocak 2011 tarihli Radikal gazetesinde çıkan yazıda, prototip imalatı için reel sektörce öngörülen rakamın 4 milyar USD olduğu belirtiliyor. Devrim’in imalatı için harcanan meblağ ile mukayese edilirse, durumun ne kadar traji komik olduğu açıkça görülmektedir.
Proje durdurulduktan sonra Anadol çıktı, babama iş teklifi geldi
Benim fikrimi sorarsanız, tek bir olgu kafamı kurcalıyor. Devrim Arabaları projesinin durdurulmasından 2 sene sonra Anadol (FORD) otomobiller piyasaya çıktı. Hatta babama da iş teklif edildi. Bilmem anlatabildim mi?
– Babanız gibi kişilikler genelde anılarını yazarlar. Kendisi bu konuda bizleri aydınlatacak bir şeyler yazıp bir yerlere koymuş olabilir mi? Arabayı üreten bir kişi değil. Dolayısıyla bir kişi üzerine baskı kurulup söz edilmesini engellemek kolaydır belki ancak, yönetim de içinde olmak üzere 29 kişi çalışmış bu tasarı üstünde. Bu kişilerin hiçbiri mi bu konuda bir şey konuşmadı ya da soru sormadı? Neden büyük bir sır perdesi ya da sisler içinde bırakıldı bu konu?
– Maalesef babamın anı yazmak gibi bir âdeti yoktu. Ancak olaylarla ilgili belgeleri saklardı. Bu projede 30 teknik personel ve 200 işçi çalıştı. Devre devre, bu personel, bu olayla ilgili serzenişlerini yazdılar. Ancak şunu da göz önüne alalım. Bu insanlar bütün benlikleriyle bu projede delice bir şevk ile çalıştılar ve mucize yarattılar, kimse arkalarını sıvazlamadı. Kimse teşekkür bile etmedi. Başarılarından dolayı adeta cezalandırıldılar. Konuşsalar ne olurdu ki! Unutmayın ki burası Türkiye. Fazla konuşmaya gelmez. Ve bu insanlar da hayata küstü. Bildiğim kadarı ile bugün bir tek kişi hayatta.
1930’lu yıllarda ‘İstikbal göklerdedir’ diyen büyük önder Atatürk’ten ilham alan ve Türkiye’nin kendi uçağını yapması gerektiğini bildiren, Türkiye’nin ilk uçağını yapan, ilk özel uçak filosunu kuran Nuri Demirağ’ın başına gelenler, kendi motor fabrikasını yapıp Avrupa’dan sipariş alan sonrasında montaj traktör fabrikasına dönüştürülen motor fabrikası, yine Yüksek Mühendis Emin Bozoğlu’nun geliştirdiği bazuka, roket ve roketatar projelerini geliştirip Genelkurmay’dan onay beklediği gibi, 1961 yılında 129 günde büyük bir coşkuyla üretilen Devrim Arabaları’nın hazin sonu gizemini korumaya devam ediyor. Umarız bir gün birileri çıkar da bu gizemin kapısı aralar ve kimlerin bu onurlu mücadelenin önüne engeller diktiği belirlenir.
Ancak şu var ki; yurtsever, toplumcu olmadıklarının kesin olduğu bu aymaz kişileri tarih hiçbir zaman bağışlamayacaktır. Tıpkı genç Türkiye’de toptan kalkınmanın yolunu açan Köy Enstitülerini yaşatmayan ve toplumu kördüşünülere mahkum eden; kapanmayı, ikinci sınıf yurttaş olmayı özgürlük olarak genç zihinlere inandıran kör düşünceli aymazlar gibi…
Ve yine ancak o aymazlar güneşin balçıkla sıvanamadığını bir gün anlayacaklardır…. O günler de çok yakındır…
Şubat 2011
* kördüşünü: Dogma
http://www.bizimanadolu.com/archives/haber/110201.htm
Ömer F. Özen / Bizim Anadolu / 29 Aralık 2019
Şu yazı ve haberlerle de ilgilenebilirsiniz: