Yaşasın Cumhuriyet!..
Eskiden gazetelerin sahipleri de gazeteciydi. Tutucu, ilerici, değişik görüşlerdeydi, ancak sonuçta hepsi gazeteciydi ve gazeteciliğin gereklerini yerine getirirlerdi.

Eskiden gazetelerin sahipleri de gazeteciydi.
Tutucu, ilerici, değişik görüşlerdeydi, ancak sonuçta hepsi gazeteciydi ve gazeteciliğin gereklerini yerine getirirlerdi.
Okur kendi görüşlerine yakın gazeteyi satınalır; ayrıca ‘şu konuda şu gazete ya da yazar ne diyor’ diye, diğer gazeteyi de satınalır, bir de konuyu o görüş açısından okurdu.
Sonra ‘market yayınlar’ ortaya çıktı.
Aynı gazete-yayın içinde karşıt görüşler yer almaya başladı.
Özellikle ülkemizde bir milat sayılan 12 Eylül darbesi sonrası ortaya döküldü bunlar.
Özal’ın sözde ‘dört görüş’ eğilimli siyasetiyle Türkiye yaşamına sokulan bu ‘market gazeteciliği’ sapla samanı karıştırmaya başladı.
Bunu da ‘ifade özgürlüğü’, ‘düşünce özgürlüğü’ gibi yaldızlı söylemlerle yaşama geçirdiler.
***
70’li yılların bazı ‘hızlı solcuları’ bitakım holdinglerin başına geçtiler ve bir anda liberalleştiler…
Dünyada yeni bir rüzgâr esiyordu artık.
Her şey liberaldi; Yeni Dünya Düzeni’nin ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ anlayışı ve onun destekçileri, kendilerini ‘sol’ sayan liberalleri vardı…
Yeni, çağcıl, demokrat, ilerici, halkçı, ulusalcı, devrimci, kişi hak ve hukukundan yana… kısaca Atatürk Devrimlerini bünyesinde barındıran yeni rejimle özdeş; ve adını Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği Cumhuriyet gazetesi elbette ki yeni Türkiye’nin her koşulda savunucusu olacaktı.
***

Bitakım çevreler oldum olası Cumhuriyet’e düşmandı.
En başta Osmanlı’nın mütareke (padişahçı, bağnaz ya da işgal güçlerine yaltaklık eden) yayınları Cumhuriyet rejimine karşı sürekli tetikçilik yaptığı için Atatürk, Yunus Nadi’ye adı Yeni Gün olan gazetesini İstanbul’da, hem de Cumhuriyet adıyla yayınlamasını istemişti.
Dolayısıyla Cumhuriyet’in varlık nedeni içeriğini yukarıda saydığımız ilkeleri bünyesinde barındıran Cumhuriyet rejiminin gazetesi olacaktı, Cumhuriyet’i savunacaktı.
Zaman zaman dalgalanmalar yaşamadı mı? Elbette ki dönemin koşullarına göre savrulmalarda bulundu.
Ancak Cumhuriyet’in koruyuculuğundan hiçbir zaman vazgeçmedi.
***
Türkiye Cumhuriyeti’yle yaşıt olan olan gazete, her zaman özgürlükten, ilericilikten, insan haklarından, düşünce özgürlüğünden yana oldu; ancak hiçbir zaman herhangi bir parti ya da iktidar gazetesi olmadı.
70’li yıllarda Cumhuriyet’i açıkça okumak büyük bir cesaret işiydi. Koltuğunuzun altında Cumhuriyet ile yakalandığınızda sağcılarca dövülür, dahası öldürülebilirdiniz…
***
80’li ve 90’lı yıllarda Cumhuriyet’e benzer yayınlar yayınlanmaya başladı. Bunlar Yeni Dünya Düzeni’ne ayak uyduran sözde sol düşün gazeteleriydi. Ancak hiçbir zaman Cumhuriyet’e ulaşamıyorlardı; Cumhuriyet’te bir tılsım vardı. Bu yayınların çoğu kısa bir süre sonra kapanıyorlardı…
Bu arada özellikle 90’ların başında Cumhuriyet liberalleştirilmeye çalışılınca yazarlarının çoğu ayrılmış; direnemeyen yönetim işbaşından ayrılmış, altı ayın sonunda Cumhuriyet’i Cumhuriyet yapan yazarlar yerlerine dönmüşlerdi.
Ve Cumhuriyet hemen her dönemde iktidarların hedefi olmuş, egemen güçlerce susturulmaya çalışılmış, yazarları katledilmiş ya da hapislerde süründürülmüştü…
Örnek: Uğur Mumcu, Cavit Orhan Tütengil, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar vb…
Yine zorlu bir sınavdan geçiyor Cumhuriyet…
Sağda solda, özellikle sol liberal kanatta büyük bir hınç içinde Cumhuriyet’e saldırılar durmaksızın sürüyor…
Daha da süreceğe benzer…
***

Cumhuriyet’te patron yok; yönetim Nadir Nadi’nin ölümünden sonra, onun eşi Berin Hanım’ın bağış ve oluruyla ve de İlhan Selçuk’un girişimiyle bir vakıf kurularak gazetenin emekçilerine verildi.
Gazeteyi liberalleştirmeye çalışanlara karşı Berin Hanım şunu söylemişti: ‘Türkiye’de yeterince liberal yayın var. Cumhuriyet onlardan olmasın…’
Cumhuriyet’e hıncı olanlar onu yerden yere vurmaya çalışırken bir yandan da ele geçirip çizgisini değiştirmeye çalıştılar.
2014 yılındaki vakıf seçimlerinde usulsüz bir yöntemle değişen yönetimin ardından, yeni Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya’nın deyimiyle, gazeteye dışarından Cumhuriyet’in ‘genleriyle’ oynamaya çalışan bir ekip geldi.
Bunların bir çoğu Fetö’nün AKP’yle birlikte düzenlediği 12 Eylül 2010 Anayasa Halkoylaması’nda ‘Yetmez ama evet’ diyen bir kesimdendi.
Cumhuriyet’in felsefesiyle uyuşmuyorlardı ve Cumhuriyet’in çizgisini değiştirmeye çalışıyorlardı.
***

Geçen hafta gerçekleşen vakıf toplantısında yönetim değişince bu ekip toptan istifa etti.
Bu arada, bir kısmı o yönetim döneminde gazeteye yazmaya başlayan çok değerli kalemler de -büyük olasılıkla ‘ahde vefa’ anlayışıyla- yönetimin değişmesiyle istifa ettiklerini duyurdular.
Hınçlarını alamayanlar türlü yargısız infazlarla yeni yönetimi, daha doğrusu Cumhuriyet’in eski yönetimini taşa tuttular; ne AB Raportör’ü Kati Piri’ye söylettikleri ‘ultra-nasyonalist / Aşırı Miliyetçi’likleri kaldı, ne ‘Aşırı Kemalist’likleri kaldı… O da ne demekse…
Atatürk’e doğrudan söz edemedikleri için dolaylı olarak kendilerince bir sövgü bulmuşlardı…
Dahası, kimisi Cumhuriyet’in artık ‘Saray gazetesi’ olduğunu yazıp duruyordu; yeni yönetim yazarların, çalışanların işine son vermişti vb…

Yeni Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya’nın Halkteve’de açıkladığına göre yeni yönetim hiçbir yazarın ya da çalışanın işine son vermemişti. Dahası birçoğuna kalması için çağrıda bulunulmuştu. Ancak onlar gitmeyi yeğlemişlerdi.
Bu arada yine Aykut Küçükaya’nın Halkteve’de Enver Aysever’in izlencesinde açıkladığına göre, bu ‘yetmez ama evetçi’ kesim, yönetimin değişeceğini ve yeni yönetimle çalışamayacaklarını anladıklarından, daha önceden sözleşmeler hazırlayıp kendilerini işten çıkarma ve bu işten çıkarılmayla 9 kişiye 2 milyon Türk Lirası tazminat istenmesi kararını almışlardı.
Mine Kırıkkanat’ın Tele 1’de dediği gibi ‘kimlerin idealist olduğu, kimlerin parasal çıkar için çalıştığı’ ortaya dökülüyordu…
***
Cumhuriyet sadece bir gazete değil, onun ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’ten gelen laik, çağcıl, çoğulcu, insan haklarından yana, ulusaldan evrensele aydınlanmacı yüzü, kurumudur.
***
Benim anlamadığım; bu liberallerin hiçbir biçimde düşünce yapısını kabul etmedikleri Cumhuriyet’i neden ele geçirmek istedikleridir…
Gidip Fetö’nün kurduğu Taraf ve Zaman gibi, – Altan’lar gibi zaten bir çoğu yapmıştı- başka gazeteler kurarak orada daha açık biçimde yazabilirler…
Ancak olay o değil elbette…
Dediğimiz gibi, Cumhuriyet bir gazetenin ötesinde ‘Türkiye Cumhuriyeti’ demek olduğu için, onu elde ederlerse, Cumhuriyet’i de yıkmış olduklarını düşünüyorlar…
Elbette ki böyle bir durum olmayacak, Cumhuriyet, yazarı, çalışanı, okuruyla bir bütün olarak laik, çağdaş, Atatürk Türkiyesi’nin temellerine dinamit koymaya çalışanların karşısında olacaktır…
***
Bu arada, birçok kesim iki olayı birbirine karıştırıyor; Cumhuriyet’e açılan dava ile vakıf yönetimi konusu tamamen iki ayrı konudur.
Cumhuriyet’e açılan dava bir gazetecilik olayıdır ve eski – yeni yönetim demeden tüm çalışanlar, yazarlar, yöneticiler ve okurlar içeri atılan ve halen davaları süren gazetecilerin yanında olmuştur…
Yaşasın Cumhuriyet ve Yaşasın laik Atatürk Cumhuriyeti!..
Ömer Özen / Gözleyi, gözleyi… Bizim Anadolu / 17 Eylül 2018
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…