Ya Allah, Ya Bismillah, Türkiye Laiktir Laik Kalacak
Ortalık hâlâ toz duman. Göz gözü görmüyor.
Hâlâ hamaset sözler ediliyor, kişioğlu ve kızlarının kafaları karıştırılıyor; bu arada başka oyunlar tezgâhlanıyor…
2002 Kasım seçimlerinden sonra Montreal radyolarında bize ‘Türkiye’de neler oluyor’ diye sorulduğunda ilk sayfadan attığımız manşetimizle yanıt vermiştik: “Türkiye intihar etti!”
Öncesinde güllük gülistanlık mıydı? Elbette ki hayır. Ancak, nasıl ki Türkiye büyük bir oyunla 12 Eylül karabasanına çekilmiş, nasıl ki büyük bir oyunla Turgut Özal rejimine yol açılmış; 2002 Kasım’ında da yine böylesine büyük bir oyuna getirilmişti.
Şunu yinelemekte yarar var: Asker olsun, sivil olsun, darbelerin her türlüsüne karşıyız. Ve yine şunu da söyleyelim; en kötü demokratik yönetim, her türlü darbe yönetiminden iyidir. Çünkü savaşımını eksik de olsa demokratik yöntemlerle verirsin.
Ancak asker yönetiminde olsun ya da polis devletinde olsun, demokratik kurallar işlemez; işleyen baskı ve işkencedir.
Ayrıntılara boğulmadan, 15 Temmuz akşamı Türkiye’de neler olmuştur, serinkanlılıkla ona bir bakalım:
Bir yaz akşamının en kalabalık saatlerinde, 21.00-22.30 gibi, Ankara’da uçaklar alçaktan uçuş yapmış, İstanbul’da Boğaz köprüleri ‘tek yönlü’ trafiğe kapatılmış;
Bu arada Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve herhangi bir hükümet görevlisi vb gözaltına alınmamış, tüm basın-yayın görevine devam ederken, tüm iletişim yolları açıkken Cumhurbaşkanı cep telefonu aracılığıyla özel bir televizyona bağlanıp halkı alanlara çağırmış, onları silahlı askerin önüne atma cesaretini göstermiş;
Gecenin bir saatinde, yine normal televizyon yayını yapabilecekken, AKP’li bir kadın milletvekili Meclis’ten cep telefonu aracılığıyla özel televizyona muhabirlik yapmıştır.
Bir gariplik görmüyor musunuz bunlarda?
Bir hafta, on gündür birçok ayrıntı çıkıyor ortaya o akşam ve devamındaki gün için; ancak bu ayrıntılar, olayı açıklığa çıkarmak yerine, bilinmezlikleri daha da kalınlaştırıyor.
Yurt içinde ve dışında genel kanı, bunun AKP’nin, daha doğrusu tek adamlığa oynadığı artık saklanmayan Erdoğan’ın bir oyunu olduğu yönünde.
Hemen ertesi gün binlerce kişi gözaltına alınmaya başlıyor, işten el çektiriliyor, okullar kapatılıyor, üniversite yönetimleri görevden alınıyor, bürokrasi hallaç pamuğu gibi atılıyor vb…
Bu kadar kişinin adı bir anda nasıl, nerede toplandı da bir anda eyleme geçildi!.. Ayrıca bunların hepsi Fetocu mu?
Bu arada yurt görevi yapmaktan başka suçları olmayan gencecik askerler polis gözetimi altında AKP’nin paramiliter güçlerince linç ediliyor, hükümetin polisiyle ordu karşı karşıya getiriliyor, kamuoyunda Atatürk’ün ordusu gözden düşürülüyor…
Fetocu cemaatin devlet kurumlarına sızma çabası en azından 40 yıldan beri sürüyor. Eş deyişle bu elbette AKP ile başlamadı. Cemaatin tüm siyasi partilerle iletişimde olduğu, bunun yanında strateji gereği dinci parti ve oluşumlarla yan yana gözükmemeye özen göstermesi, diğer partileri desteklediği bilinen bir gerçek. Nurslu Said’in müridi, eğitimi yetersiz gözü yaşlı bir imam öylesine bir ağ kurmuştu ki, sosyal demokratların saygın adlarından Bülent Ecevit bile onlara toz kondurmamış, ‘iyi tarikat, kötü tarikat’ yorumunda bulunmuştu. Gariptir, özellikle yurtdışında bunlar sivil toplum örgütleri olarak algılanıyor. Halbuki bunlar mafya çeteleri gibi kapalı ve peygamberlik taslayan şeyhlerine körü körüne bağlılık gösteren biatçı oluşumlardır. Ancak Fetullah Cemaati en önemli kadrolaşmasını AKP yönetiminde yerine getirdi; dahası yine AKP hükümetinin gözetimi altında yurtsever bilim adamlarını, askerleri, gazetecileri çeşitli kumpaslarla 5’le 7 yıl arasında zindanlarda tuttu; ancak güç, iktidar hırsıyla hükümetle çatışmaya başlayınca ne denli korkunç bir çete olduğunun ayrımına varıldı.
Şimdi bunları dile getirmeyelim mi? Birçoğunun açığa çıkarıldığı cemaat üyelerinin, bir çoğu kamufle olup en ateşli AKP’li, kimi de sosyal demokrat olurken, elektronik gülmece dergisi Zaytung en isabetli başlığı atmıştı: ‘Ya Allah, ya bismillah, Türkiye laiktir laik kalacak!’
Bu çatışmanın bir de bölgesel ve küresel boyutu var ki, bu sütunlara sığmayacak denli kapsamlı.
Artık bir dahaki sefere…
Ömer Özen / Gözleyi, gözleyi…
Bizim Anadolu / Temmuz 2016
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…