Press "Enter" to skip to content

Venezuela ve Maduro

Venezuela ve Maduro

Chavez’in ölümünden sonra kuşkulu bir seçimle işbaşına gelen Venezuela Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’ya karşı muhalefet önderi ve Meclis Başkanı Juan Guaido’nun kendini tek yanlı başkan ilan etmesi dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gündem maddesini oluşturuyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

Başta ABD olmak üzere Batı dünyasının Guaido’yu desteklediği Venezuela olayında Türkiye’de başta iktidardaki AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzere bir çok kesimin Maduro’ya destek olmasını Kanada Türk toplumunun yakından tanıdığı, son olarak Küba Büyükelçiliğinden emekli ve 27. Genel Seçimlerinde CHP’den Düzce milletvekili adayı olan Hasan Servet Öktem irdeledi.

 

Emekli Büyükelçi Hasan Servet Öktem, T24 Haber sitesine yazdığı inceleme yazısında şu görüşlere yer verdi:

 

 

Hasan Servet Öktem

Türkiye niye Madurocu oldu?

 

Siyasi karmaşanın temelinde, şaibeli 20 Mayıs 2018 seçimlerinin yattığını ifade edebilecek özgür isimlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun altı yıl sürecek ikinci başkanlık döneminin başladığı 10 Ocak 2019 tarihinden itibaren, bu Latin Amerika ülkesi, bir şekilde Türkiye’nin gündemine girmeye başladı. 23 Ocak günü, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Venezuela Parlamento Başkanı Juan Guaido’yu ülkenin geçici başkanı sıfatıyla tanımasıyla birlikte, Venezuela krizi, yazılı ve görsel medyamızın önde gelen konuları arasına yerleşti. Venezuela’da, iktidar ve muhalefet arasındaki çekişme ve gerginliğin kısa bir süre içinde ortadan kalkması ihtimali bulunmadığından, uzunca bir dönem (aylardan bahsediyoruz) başkan Maduro’yu ve kendisini geçici başkan ilan eden rakibi Guaido’yu, okumaya ve görmeye devam edeceğimiz anlaşılıyor.

ABD dışında, çok sayıda Latin Amerika ülkesi ve Kanada, Juan Guaido’yu, hiç gecikmeden geçici devlet başkanı olarak tanıdılar. Avrupa Birliği (AB), Yunanistan ve özellikle İtalya’nın itirazları nedeniyle Guaido lehinde ortak bir karar alamadı ama 14 AB ülkesi Venezuela’da kısa sürede başkanlık seçimleri düzenlemesini teminen, Guaido’yu tanıdıklarını birkaç gün önce açıkladılar.

Venezuela üzerinden yürütülen bu iddialaşma adeta ‘Soğuk Savaş’ dönemini hatırlatıyor. Bir tarafta liberal demokrasiyle yürütülen, dünyanın önde gelen batılı kapitalist ülkeleri Maduro’nun gitmesini istiyor, daha doğrusu Maduro’yu ivedilikle devlet başkanlığı seçimleri yapmaya zorluyor, Maduro’nun zaferiyle sonuçlanan 20 Mayıs 2018 tarihli başkanlık seçimlerini geçerli kabul etmiyor. Diğer tarafta, Latin Amerika’nın solcu ülkeleriyle (Küba, Bolivya, Nikaragua), Rusya ve Çin, global rekabetin gereği, Maduro’nun tarafını tutuyor, ABD ve diğer batılı ülkeleri Venezuela’nın iç işlerine karışmakla suçluyor. Maduro’yu destekleyen diğer iki ülke ise Türkiye ve İran. İran’ın Venezuela’yı desteklemesi gayet doğal, ABD karşıtlığı çerçevesinde İran’ın uzun yıllar Latin Amerika’daki solcu ülkelerle yakın işbirliği geliştirdiğini izliyoruz. Türkiye’nin Maduro’yu yüksek sesle desteklemesinin mantıklı bir açıklaması ise bulunmuyor. Latin Amerika’nın ülkemizle yakın siyasi ve ekonomik ilişkiler içinde bulunan önde gelen ülkeleri de, Türkiye’nin Maduro’nun avukatlığına neden soyunduğunu kavramış değiller. Bu hususu soruşturduklarını tahmin ediyoruz.

Maduro yönetimi, eski Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in miras bıraktığı politika çerçevesinde, oligarşiyi kenara itmeyi sürdürerek önceliği ülkesinin fakir kesimine yöneltmiştir. Bu politikayı takdir etmemek mümkün değildir. Ancak uygulamaya baktığımızda, 2013 yılından bu yana alt tabaka dahil, halkın hiçbir kesimine refahı yansıtamadığı göze çarpmaktadır. Son birkaç yıldır Venezuela’ya bakıldığında görülen manzara tartışmasız şu şekildedir:

GSMH yarı yarıya düşmüş, fakirlik aşırı artmış, birçok gıda maddesi bulunmuyor, ilaç yok, enflasyon almış başını gitmiş, çaresiz halk kurtuluşu ülkeyi terk etmekte arıyor, 3 milyon insan yurtdışına kaçmış… Öte yandan, Maduro’nun demokrasi ve insan hakları sicilinin de hiç parlak olmadığı, muhalefet ve muhalif basın üzerinde ciddi baskı yapıldığı bilinmektedir. Bu koşullarda, Maduro’yu yüksek sesle desteklemenin Türkiye’ye ne kazandıracağını kestiremiyoruz. Maduro yönetimine arka çıkan diğer ülkelerin hepsinin ideolojik, stratejik veya başka makul gerekçeleri var, bizim gerekçemiz ise meçhul.

Bu arada başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin Venezuela’nın iç işlerine karışmasını kabul etmek mümkün değildir. Özellikle ABD’nin güvenlik gerekçeleriyle veya beğenmediği siyasi rejimleri değiştirmek üzere bugüne kadar gerçekleştirdiği askeri müdahalelerin hiçbir zaman barış, demokrasi ve istikrar getirmediği gayet iyi bilinmektedir. Buna mukabil, Venezuela’nın komşularının da yer aldığı Lima Grubu ülkeleri ile AB ülkeleri Juan Guaido’yu tanırken, amaçlarının geçerli kabul etmedikleri 20 Mayıs 2018 seçimlerinin yenilenmesi olduğunu duyurmuşlardır. Venezuela yönetimini adil yeni seçimlere zorlamak üzere Parlamento Başkanı’nı geçici devlet başkanı olarak tanımanın uluslararası hukukla ne ölçüde bağdaştığı da ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bu zorlama Maduro’nun şaibeli seçimlere dayanarak başkanlığını sürdürme inadına cevap teşkil etmektedir.

Bu koşullarda, Venezuela halkının huzura kavuşması ve barış içinde ivedi yeni başkanlık seçimlerine yönelmesi için büyük görev Lima Grubu ülkelerine ve AB’nin desteklediği temas grubuna düşmektedir. Her iki grubun önümüzdeki günlerde Kanada ve Uruguay’da, Maduro’yu başkanlık seçimleri düzenlemek üzere muhalefet ile işbirliğine zorlamak amacıyla toplanacağını biliyoruz. Ülkenin içinden geçtiği derin ekonomik güçlükleri aşma imkânı bulunmadığı kanıtlanmış Maduro’nun uzunca bir süre daha işbirliğine yanaşmaması durumunda birkaç yıldır sefalet içinde yaşayan taraftarlarının desteğini tamamen kaybetmesi ve kendisini desteklemeyi sürdüren silahlı kuvvetlerin muhalefet saflarına geçmesi gerçekçi bir senaryo haline dönüşecektir.

 

 

 

 

Venezuela’yı Küba’ya tayin olduğum 2012 yılından bu yana izlemeye gayret ediyorum. Küba’daki gelişmeleri doğru değerlendirmek için Havana’da görevli büyükelçiler Venezuela’yı yakından takip ederler, Latin Amerika’da ne olup ne bittiğini aralıksız izlerler. Öte yandan, sadece sol basını okur veya sol televizyonları (Latin Amerika’daki Telesur kanalı gibi) izlerseniz Venezuela’da her şeyin yolunda olduğunu düşünürsünüz. Sadece Miami basınını okursanız Küba ve Venezuela’nın tamamen battığı kanaatine kapılırsınız. Bu örnekler, her geçen gün ülkemiz açısından da geçerli hale gelmektedir. Bir kısım basınımızın ve akademisyenimizin Maduro yanlısı görüşleri, talimat almış gibi öne çıkardıkları artık dikkatimizi çekmektedir.

Emekli olduktan sonra sabah kahvaltılarımı, Tahran hatırası 40 yıllık küçük el radyomda dinleyerek ve Düzce’deki baba evinin yemyeşil bahçesine bakarak keyifle yapıyorum. Genellikle dinlediğim TRT Radyo haberlerinde, söyleşiye çağrılan gazetecilerin veya öğretim görevlilerin tamamı Maduro avukatlığına soyunmuş gibi konuşuyorlar. Başkent Karakas’ta bir küçük çikolata rüşveti karşılığında 54 litre benzin alındığını gösteren sahneyi henüz görmemişler anlaşılan! Bugün basınımızda Venezuela’daki çifte başkanlı siyasi karmaşanın temelinde şaibeli 20 Mayıs 2018 başkanlık seçimlerinin yattığını ifade edebilecek özgür isimlere ihtiyaç duyulmaktadır.

 

 

 

Görüşler / Hasan Servet Öktem / Bizim Anadolu / 07 Şubat 2019

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...