Press "Enter" to skip to content

Uygar toplum tehdit altında mı?

“Afgan arkadaşım … onları bu tür davranışlara iten şeyin Batı uygarlığına karşı duydukları …”

“ Afgan arkadaşım … onları bu tür davranışlara iten şeyin Batı uygarlığına karşı duydukları bitmek tükenmek bilmeyen nefret olduğunu keşfettiğini düşünüyor. Onlar için Avrupalılar düşman ve onların kadınları onlardan alacakları diğer şeyler gibi meşru bir ganimet: Evleri, paraları, pasaportları…”

AKP’li Cumhurbaşkanı Genel Başkanı Erdoğan’ın herhangi bir devlet yetkilisi almaksızın, sadece Merve Kavakçı’nın kızını çevirmen olarak aldığı ABD Başkanı Joseph Biden ile yaptığı gizli görüşmede varılan anlaşma sonucunda, ABD olanaklarıyla İran sınırında bırakılan milyonlarca genç erkek Afganın Türkiye’ye sokulması ve bunun ulusal bir güvenlik sorunu haline gelmesi üzerine, 2017 yılında, özelde Avrupa, genel olarak Batı uygarlığını tehdit eden bir olguyu ele alan Dr. Cheryl Benard’ın ilgili yazısını okurlarımıza sunmayı uygun bulduk.

Dr. Cheryl Benard, uzun yıllar Orta Asya ve Ortadoğu’da olduğu gibi hemen hemen dünyanın her yerinde çalışmış bir araştırmacı olarak Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzey’e yoğun olarak gerçekleşen (Nedenleri başka bir yazının konusu olan) ‘kavimler göçü’ dolayısıyla, yüzyıllarca uğraş verilerek ulaşılan uygarlık düzeyinin büyük bir tehlike altında olduğunu somut gerçeklerle anlatmaya çalışmış.

Burada, ırkçılık, ayrımcılık, şovencilik gibi klişeleşmiş kavramlardan uzak, kolaya kaçıp dışlamak yerine soruna akılcılıkla yaklaşıp çözüm üretmeye yönelik bir düşünsel ortam yaratma amacını gütmekteyiz.

Uyarıcı ve dünya geleceğinin kaygısını içinde duyan bu yazının, herhangi bir yan tutmadan nesnel bir biçimde okunması dileğiyle…

 

Bizim Anadolu

 

“Kayda geçsin; ben bunun ardında kasıtlı bir plan olduğuna inanmıyorum. Ama öfkeli ve dengesiz genç erkeklerin yıkıcı yollara başvuracaklarına katılıyorum. Bu yollar ideolojik aşırılığa ve terörizme veya saldıran, zarar veren ve öldüren çetelerin ve sürülerin oluşumuna yol açabilir. Gördüğümüz gibi, şu anda saldırılarının çoğu yoldan geçen sıradan rastgele siviller tarafından kolayca engelleniyor. Ama zamanla daha ustalaşacaklar ve Avrupa’nın onlara karşı bir savunma geliştirmesi en iyi yol olacaktır.”

 

Yazar soruyor: Neden Afgan erkekleri?

 

Yıllardır Mültecilerle Çalıştım, Avrupa’nın Afgan Suç Dalgası Akıllara durgunluk veriyor.

Avusturya ve başka yerlerde suç işleyen mülteciler arasında Afganlar öne çıkıyor. Neden?

2014 yılında sığınmacı dalgaları batı Avrupa’ya doğru akmaya başladığında yurttaşlar ve görevliler bunu cömertlik ve açıklıkla karşıladı. Tükenmiş sığınmacılar trenler ve otobüslerden döküldüğünde elbise ve yemek hediyeleriyle “Hoş geldiniz Sığınmacılar” yazan pankartlar taşıyan kalabalıklarca karşılandı. Bu uzun sürmeyen bir balayı idi. Gerçekleşecek bazı zorluklar tahmin edilmişti: Gelenler yerel dili konuşmuyorlardı, travmaya uğrayabilirlerdi, uyum sağlamaları uzun sürecekti; birbirleriyle çatışmalarına yol açacak etnik, dinsel ve mezhep çatışmalarını beraberlerinde getirmişlerdi. Bunların tamamı gerçekleşti ama, Angela Merkel’in dediği gibi idare edilebilirdi.

Kurban komada.

 

Ancak hiç beklenmeyen bir gelişme daha vardı ve hoşgörülebilir değildi: Sığınmacılar tarafından kadınlara karşı gerçekleştirilen ve artmakta olan cinsel saldırılar. Bunlar kültürel yanlış anlamadan kaynaklı flört tecavüzü tarzı şeyler değildi; genç erkek çeteleri tarafından rastgele kadınlara karşı gerçekleştirilen ani, şiddetli saldırılardı. Başta bu saldırılar küçümsendi veya örtbas edildi. Kimse sağcıların ulusalcı hezeyanlarını beslemek istemiyordu ve bunların dışlanmış bazı küçük grupların neden olduğu birkaç olay olduğu umuldu. Olaylar arttıkça ve bunların birçoğu kamusal alanda gerçekleştikçe ya da kamusal alandaki insanların, ya saldırganı durdurmaya çalışarak ya da saldırıya uğrayan kişiye daha sonra yardımcı olarak bulaşmasını gerektirdikçe ve mahkemeler cezalar verdikçe, bunlar siyasi doğruculuğun altına süpürülecek durumdan çıktı; ve resmi açıklamalar, halka açık haberlerle garip ve şaşırtıcı bir dipnot ortaya saçıldı. Saldırıların çoğu aynı ulusal kimliğe sahip sığınmacılar tarafından gerçekleştiriliyordu: Afganlar.

Aslında Afganlar sığınmacı akışının bir parçası bile olmamalıydı; en azından büyük rakamlarla. Beklenenler Suriyelilerdi. Kalıcı ve kronik bir çatışmanın mekânı olan Afganistan artık sığınmacı listesinde değil; orası akut siyasi ve askeri acil durumlar için ayrılmış durumda. Yine de Avrupalı yöneticiler ve toplum anlayışlıydı ve Afganların intihar bombacılarıyla dolu ve hiçbir fırsat sunmayan bir ülkeyi neden terk etmek istediklerini anlayabiliyordu. Ayrıca Avrupalılar Afganistan’a karşı temel düzeyde olumlu duygulara sahipti. Birçok Avrupalı “Boomer” eski hippi günlerinde efsanevi Volkswagen otobüsleriyle o ülkeye gitmiş ve arkadaş canlısı, konuksever insanlarla güzel anılar edinmiştir. Herkes Bamyan’daki Buda heykellerinin yasını tutmuştur ve Taliban yönetiminde acı çeken zavallı insanlar için üzülmüştür. Ondan sonra Nato, ‘Gönüllüler Koalisyonu’nun bir parçası olmuştur. Avrupalılar Afgan sığınmacılara karşı olumluydu. Ancak kısa sürede ortaya çıktı ki bu genç Afgan erkekleriyle ilgili bir şey yanlıştı, çok yanlış: Diğer sığınmacılardan, hatta tıpkı onlarınki gibi ya da daha geri kalmış, tıpkı onlarınki kadar İslami, tıpkı onlarınki kadar muhafazakâr ve olasılılıkla tıpkı onlarınki kadar kadın düşmanı olan ülkelerden gelen sığınmacılardan çok daha yüksek oranlarda cinsel şiddet suçu işliyorlardı.

Bu benim için yazması eğlenceli bir yazı değil. Profesyonel yaşamamın çoğunda Afganistan’ın Sovyet işgali sırasında Pakistan kamplarından Yemen’e, Sudan’a, Tayland’a, Etiyopya’ya, Cibuti’ye, Lübnan’a, Bosna’ya, Nikaragua’ya ve Irak’a, sığınmacılarla ilgili konularda çalıştım ve onların durumuna ilişkin çok derin bir sempati besliyorum. Ancak böyle bir olguyla hiçbir yerde karşılaşmadım. İçinde bulundukları koşullar nedeniyle kamp korumaları ya da askerler tarafından tecavüze uğrayan sığınmacılar gördüm. Ama onlara koruma sağlayan yerde böyle bir suçun faili olan sığınmacılar mı? Bu yeni bir şeydi. Dahası, kişisel ve profesyonel yaşamım bana birçok Afgan ve Afgan-Amerikan arkadaş kazandırdı; ve toplu olarak psikopat falan değiller. Bunlar doktorlar, esnaflar, Japon lokantası işletiyorlar, havaalanında şoförlük yapıyorlar, girişimciler, uzmanlar, Macy’s’de satış elemanılar; herkes gibiler. Ebeveynlerinin kuşağı daha katı, resmi ve etiketlere daha duyarlı. Onları genç yurttaşlarının ün salmakta olduğu garip, tuhaf ve ilkel cinsel saldırganlık halinde hayal etmek olanaksız. Ancak işte buradayız.

Birkaç hafta önce Avusturya’daki Tulln Belediyesi sığınmacı alımını durdurdu. Belediye Başkanının açıkladığı gibi bu karar Afganları hedefliyordu ama yasal ve yönetimsel nedenlerle küresel dile uygun bir biçimde duyuruldu. Bu, belediyenin niyet ettiği şey değildi, hatta tam tersiydi çünkü yeni gelen sığınmacılar için pahalı ve yepyeni bir barınma yeri henüz kurulmuştu ki, Belediye Başkanı artık orayı başka amaçlarla kullanacaklarını açıkladı. Sözleri tam olarak şöyleydi: “Artık Yeter!” Afganların neden olduğu birçok olaydan sonra taşma noktası 15 yaşındaki bir kızın eve giderken yoldan kaçırılıp sürüklenmesi ve Afgan sığınmacılarca ciddi biçimde darp edilerek toplu tecavüze uğramasıydı; ve bu, sadece Afganların yol açtığı öfke uyandırıcı bir dizi olaydan sadece biriydi.

 

Kurban sadece köpeğini gezdirmeye çıkmıştı.

 

Bundan bir süre önce Viyana’da Erasmus öğrencisi bir Türk kadın üç Afgan tarafından tuvalete kadar izlenmiş, tuvaletin kapısını kapatıp kendisine vahşi bir biçimde saldırmışlar; boynundan yakalayıp bayıltmak için başını defalarca porselen klozete vurmuşlar. Direncini kıramayacaklarını anlayınca sırayla tutup tecavüz etmişler. Genç kadın hastaneye kaldırıldı; okuluna devam edemeyecek kadar travma geçirmişti. Sonrasında, ne yaşadığını kavrayamayacağı ve başına gelenleri en iyi arkadaşı ve sırdaşı dışında kimseyle paylaşamayacağı, bunalımına devam edeceği Müslüman ve muhafazakâr bir ülke olan Türkiye’ye kaçtı.

Sorunun kabul edilmesi zaman aldı, çünkü yakın zamana kadar batı Avrupa basını bir saldırganın sığınmacı veya iltica durumu ya da ülkesi hakkında bilgi vermekten kaçınıyordu. Ancak bağlantı, haber değeri taşıyacak kadar dramatik hale geldiğinde bu politika değişti. Bu noktada yetkililerin sığınmacılarca gerçekleştirilen büyük çaplı cinsel şiddetten haberli oldukları ve üstünü örttükleri anlaşıldı. Örneğin, Linz tren istasyonu çevresinde kadınları korkutan elli kişilik bir Afgan çetesi devlet görevlisi tarafından ‘kötü hava koşulları nedeniyle gerçekleşmiş bir talihsizlik’ olarak nitelenerek baştan savıldı ve ‘yaz geldiğinde bu genç insanların halka açık parklara dağılacağı ve artık böylesine büyük, tehdit edici bir sürü halinde hareket etmeyecekleri’ söylendi. Bu söylem halkın hoşuna gitmedi.

 

Yetkililer saklamayı yeğliyor genel olarak.

“Yirmi bir yaşındaki Afgan parkta güneşin altında oturan genç bir kadına tecavüz etmeye kalktı”

Aynı haberleri İsveç, Almanya ya da Avrupa’daki diğer sığınmacı alan ülkeler için de yazabilirim. Ancak Avusturya’ya odaklanacağım, çünkü orası hem benim geldiğim Avrupa ülkesi, hem de en iyi bildiğim yer. O yüzden önce Avusturya basınına bir bakalım. Bu, Österreich’ten, toplu taşımada dağıtılan ücretsiz bir gazete; eş deyişle herkes tarafından okunuyor. Ön sayfa: “Bir Afgan (18) Tuna Festivali’nde genç bir kadına saldırdı.” – “Yine bir Afgan tarafından tecavüz girişimi, yirmi bir yaşındaki Slovak turist, bir grup erkeğin saldırısına uğradı. Kadın kurtulmayı başardı ancak, bir sığınmacı tarafından takip edildi ve çalılıklara sürüklendi. Yakınlardaki bir sivil memur mücadeleyi fark edince müdahale etti ve tecavüzü son anda önledi.” Onuncu sayfa: “Yirmi bir yaşındaki Afgan parkta güneşin altında oturan genç bir kadına tecavüz etmeye kalktı. Yoldan geçen dört cesur kişi, adamı kurbanın üstünden aldı ve polis gelene kadar zapt etti.” Yirminci sayfa: “İki Afgan Graz treninde bir kadına tecavüz etmeye yeltendiği için cezalandırıldı. Sığınmacılara ayrılmış konutlarda kalan iki adam saldırmadan önce genç kadına cinsel söylemlerle sözlü sataşmada bulundu, trenin diğer yerlerinde bulunan yolcular kadının yardımına koştu.”

Olayın kınanması gereken kısmını bir yana bırakalım ve mantığına ya da açık bir biçimde bunun yokluğuna odaklanalım. Bu adamlar eylemlerinin başarılı olacağını düşünebilir mi? Gerçekten; bir kadına gün ortasında, kentin göbeğinde tecavüz edebileceklerini düşünüyorlar mı? Birçok yolcuyla dolu bir trende? Sürekli kalabalık olan bir parkta, gündüz vakti? Mantık yürütmeden mi yoksunlar ya da böyle bir amaçları zaten yok mu? Kadınlara anlık bir histeri mi yaşatmak istiyorlar, yoksa yabancıların yasaklı bölgelerine mi dokunmak istiyorlar? Geleceklerini tehlikeye atmaya, küçümseyici ve tiksindirici Avrupalılar tarafından hapse tıkılmaya değecek kadar tatmin edici bir şey mi bu? Burada olan şey ne? Ve neden, neden, neden Afganlar? Avusturya polis istatistiklerine göre Suriyeli Sığınmacılar yüzde 10’dan daha az cinsel şiddete neden oluyor. Sayılara göre onlarla kıyaslanabilir durumdaki Afganlar şaşırtıcı düzeyde tüm olayların yüzde ellisinden sorumlu.

Şu iki sözcüğü Google’a yazın, “Afghan and Vergewaltigung” ve dehşet verici olaylar bol bol önünüze serilsin: Linz’de zekâ geriliği olan bir kadın kaçırıldı, bir Afgan sığınmacı dairesine götürüldü ve sonunda kendini banyoya kilitleyinceye kadar tecavüze uğradı; kadın kapıyı yumruklayıp pencereyi açarak yardım istedi. Bu tür olaylar planlı; ve bunu önceden tasarlamış soğukkanlı bir saldırgana işaret ediyor.

Diğerleri sadece şaşırtıcı. Halka açık havuzlar, çamaşırlarını hızlıca çıkarıp cankurtaranlar tarafından bina dışına çıkarılıp bir daha gelmemeleri söylenene kadar dikilerek teşhircilik yapmanın iyi bir fikir olduğunu düşünen genç Afgan erkeklerle dolu. Hadi şefkatli olalım; farz edelim ki bir ya da iki erkek Afgan çıplaklarla dolu plajların hikâyelerini duymuş ve ona katılmayı istemiş olsun. Ama bu bir açıklama olamaz. Gerçekten, yasal statünüzün kırılgan olduğu yabancı bir ülkede, tüm yetiştirilme tarzınızın size düşünülemez olarak kabul etmeyi öğrettiği bir davranışta bulunmadan önce, süsünü sergileyen ilk ve tek erkek olmadığınızdan emin olmak için etrafınıza hızlıca bir göz atmaz mıydınız? Hadi ama! Dahası; varışlarından sonraki saatler veya günler içinde, Afgan mülteciler yeni gelenleri ülkenin giriş ve çıkışlarına dair tüm ayrıntılarıyla eğitir; hangi kurumlara gidileceği ve oraya vardığınızda ne söyleneceği, ek yardım için nereye başvurulacağı, nerede bedava konut bulunacağı vb, bunların hepsini öğrenebiliyorlarsa, kıyafet kurallarını da çözebilirler.

Erdoğan söz vermiş.

Neler oluyor? Bu, neden oluyor? Ve neden Afganlar? Çevrede dolanan birbiriyle rekabet halinde birkaç varsayım var:

Birincisi: “İçip sarhoş oluyorlar.” Onlarca yıldır Viyana’da yaşayan, yeminli bir mahkeme çevirmeni ve danışman olarak çalışan, dolayısıyla bu tür olaylarla çok fazla içli dışlı olan Afgan diyasporasından bir muhatabım bu açıklamayı ilk elden reddetti. Dahası, bir suçun işlenişi sırasında zihinsel yetinin alkol ya da uyuşturucu nedeniyle yerinde olmadığını iddia etmenin hafifletici unsur olduğuna ilişkin bir söylenti olduğunu, sanıkların yetersiz bilgilendirildiğini ve bu bahaneyi beceriksizce ileri süreceğini söyledi. Örneğin, iki bira içip kendilerinden geçtiklerini, sonraki hiçbir şey anımsamadıklarını söyleyeceklerdir. Bu varsayım alkolün benzer kültürlere sahip diğer sığınmacılara kıyasla neden Afganlarda cinsel saldırganlığa yol açtığını açıklamıyor.

‘Yarın çok geç olacak’

 

“Parkta köpeğini gezdirdiği sırada genç bir Afgan tarafından saldırıya uğradı”

İkinci bir varsayım kültürel çatışmadan kaynaklı bir kafa karışıklığını öne sürüyor. Varsayıma göre bu gençler, kadınların büzgülü burkaların altına saklanmış, sadece karanlık bir silüet olduğu bir ülkeden geliyorlar. Göbeği açık, kısa şortlu kızlarla karşılaşınca kendilerini kaybediyorlar; ve hormonları da onlarla birlikte alıp başını gidiyor. Bu varsayım, kurbanı suçlamanın yanı sıra, kulağa da mantıklı gelmiyor. Yine, aynı tepki cinsiyet ayrımının kabul edilmiş olduğu katı İslam toplumlarından gelen diğer genç erkeklerde de olmalı; neden sadece Afganlar böyle davransın? Ve köpeğini gezdirdiği sırada genç bir Afgan tarafından saldırıya uğrayan ve tecavüz edilen yetmiş iki yaşındaki pansiyoncu kadın olayı nasıl açıklanabilir? Ya da İsveç’te bir grup Afgan tarafından kaçırılıp toplu tecavüze uğrayan erkek bir öğrenci olayı?

Doğrusu saldırı biçimlerini inceleyecek olursak bu varsayımı hemen gözardı edebiliriz. Tercih edilen hedefler tipik klişelerin öngördüğü gibi ‘aşırı muhafazakâr bir bölgeden gelen kafası karışmış bir Müslümanın, rastgele herkesle yatan bir kadın olduğunu düşündürecek bir biçimde kışkırtıcı giyinmiş genç bir kadın’ değil. Hayır, kurbanlar genelde küçük çocuklu anneler. Öyle tahmin ediyorum ki saldırganlar için kolay hedef görülüyorlar, çünkü karşılık vermeleri zor. Ama belki benim kaçırdığım Freud’çü bir boyutu da vardır.

Halkta büyük tepki uyandıran bir olayda, bir kadın Tuna nehri üstünde bulunan bir yükseltideki parkta yürüyordu. Yanında iki yaşındaki çocuğu ve bebek arabasında da yeni doğmuş çocuğuyla yürürken, birden üstüne Afgan bir sığınmacı atladı, onu yere savurup ısırdı, boğmaya ve tecavüz etmeye çalıştı. Mücadele anında bebek arabası sete doğru fırladı ve neredeyse ırmağa düşecek duruma geldi. Diğer çocuk donup kalmış bakarken, kadın cesurca saldırganın ceketinin kapüşonunu sökerek onu alt etti. Bu sayede bir Avusturya polis köpeği sayesinde saldırganın izi bulunabildi.

Diğer bir olayda, iki genç kadın Avusturya’nın bir kentinde yayalar için ayrılan bölgede gün ortası yürüyüşünde bebek arabalarını iterken aniden birçok Afgan erkeğin saldırısına uğradılar. Birden saldırıp giysilerini yırttılar, ama daha fazla ileri gidemeden yakalandılar. Bu olayların halkı kışkırttığı açık. “Sarhoşlardı ve ne yaptıklarını bilmiyorlardı” varsayımıyla, “Kadınlar, kendileri istiyordu” varsayımını da reddedebileceğimiz açık.

Bu, bizi daha zorlayıcı ve rahatsız edici üçüncü bir varsayıma götürüyor; mahkemede çevirmenlik yapan Afgan arkadaşımın ileri sürdüğü varsayıma. Arkadaşım, geçen yıllar içinde bu gençlerle profesyonel yaşamında gerçekleştirdiği yüzlerce görüşme sonunda, onları bu tür davranışlara iten şeyin Batı uygarlığına karşı duydukları bitmek tükenmek bilmeyen nefret olduğunu keşfettiğini düşünüyor. Onlar için Avrupalılar düşman ve onların kadınları onlardan alacakları diğer şeyler gibi meşru bir ganimet: Evleri, paraları, pasaportları… Yasaları bir şey ifade etmiyor; kültürleri ilgi çekici değil, sonunda da uygarlıkları öyle ya da böyle çökecek. Asimile olmaya, çok çalışmaya veya saygın bir yaşam kurmaya gerek yok. Bu Avrupalılar, senin herhangi bir ihlalin için ciddi bir biçimde cezalandırmak için fazla yumuşak ve günleri de sayılı.

Arkadaşım, ‘sadece cinsel suçlar değil’ diye not ediyor. Toplumun duygularını en çok onlar kışkırtabilir, ama refah sisteminin kasten ve sinsi bir biçimde suistimal edilmesi de bir o kadar önemli bir sonuç. Diyor ki, Afgan sığınmacılar sistemle oynamaya çok yatkınlar: Yaşları hakkında, koşulları hakkında yalan söylemeye, daha gençmiş gibi davranmaya, engelliymiş gibi, hatta Avusturyalı bir hakimin yorgun gözleri Hazarlarla Peştunları ayırt edebilecekken, azınlık bir etnik gruba dahilmiş gibi davranmaya yatkınlıkları vardır.

Onun ne demek istediğini anlıyorum. Araştırma sürecimde Avusturya’da otuz iki yaşında olup kendilerini “Refakatsiz küçükler” olarak göstermeye çalışanlarla karşılaşmıştım. Eski bir trafik kazası yarasını gösterip işkence gördüklerini iddia edenlerle tanıştım. Yirmi yıl önce Macaristan’a göç etmiş bir Afgan aileyle karşılaştım; çocuklar orada doğmuş ve Macaristan okullarına gitmişler. Sığınmacı krizi çıkınca yardım haberleriyle baştan çıkarak yeni bir kimlik üstlenip tamamen yeni sığınmacılar gibi İsveç’e gitmişler. Belgelerini uçuşta kaybettiklerini iddia ederek yeni adlarla kaydolmuş, çocukların yaşlarını küçültmüşler; anne kendisinin bir dul olduğunu belirtmiş. Artık, ücretsiz bir evde amcaları diye kaydettirdikleri capcanlı babalarıyla ve aylık sosyal yardımlarla İsveçli vergi mükelleflerinin saflığını sömüren şık giyimli parazitlerdir kendileri.

Batılı yasal sistemler kılı kırk yaran işlemler gerektirir ve kurallar, haklar, formlar ve belgelere dayalı işler; ve suçluluğunuz ispat edilene kadar sizi masum sayar. Sığınmacıların bunu kendi yararlarına nasıl kullanacaklarını öğrenmeleri fazla zaman almadı. Öfkeli bir Avusturyalı savcı bana, “Orada, saçsız, şakaklarında grilerle duracak ve on sekiz yaşında olduklarında ısrar edecekler” dedi. Belgelerini “kaybettikleri” için bu tarz en saçma iddiayı bile reddetmenin tek yolu pahalı laboratuvar testleridir. Eğer belgeleriniz yanınızda değilse utanmayın, her şey hakkında bir şey uydurabilir ve arkanıza yaslanıp sistemin bunun aksini ispat etmesini bekleyebilirsiniz. Eğer ret edilirseniz sıkıntı yok; birden fazla başvuruda bulunabilirsiniz. Avrupa’ya bir kere ayak bastıysanız sizden kurtulmak imkânsız olacaktır. Doğrusu kelimenin gerçek anlamıyla cinayet işleyebilirsiniz. Eğer mahkeme sizi tecavüzden suçlu bulduysa, ülkenize geri gönderilirseniz orada muhafazakâr ülkeniz tarafından bu suç için öldürüleceğinizi iddia edebilirsiniz; o zaman geri gönderilmezsiniz çünkü Avrupa hukuku yaşamını tehlikeye atacaksa suçlunun ülkesine iadesini yasaklar ve katiller idam cezası ya da sert bir yargı sistemi olduğu bilinen ülkelerine geri gönderilemez.

Ancak hâlâ bir gizemle baş başayız. Refah sistemini kandırmak bir olgudur: Hukukun üstünlüğüne veya adalete saygınız yoksa ve tembelseniz, bu belirli bir anlam ifade eder. Ama neden bu Afganlar damgalarını cinsel saldırganlar olarak vuruyorlar? Hem de beceriksiz ve aptal biçimde?.. Yanıtı ararken belki de kurbanlara bakmamız gerekli. Uygunsuz giyim ve farkında olunmayan baştan çıkarıcılığı eledik ama, böylesi bir deliliğe hedef olmalarına yol açanın ne olduğunu gösterecek başka özellikleri olabilir mi? Bunları gözden geçirince akla bir kelime geliyor: Bir işi yerine getirme. Viyana’da iyi bir üniversitede endüstri tasarımcılığı alanında ilerlediği için mutlu olan Erasmus öğrencisi bir Türk. Parkta güneşin tadını çıkaran bir kız. Bebeklerini gezdiren iki arkadaş. Yaz güneşinde dolaşmanın tadını çıkaran iki çocuklu bir anne. Köpeğiyle dışarıda, kendinden emin bulunan yaşlı bir kadın. Çekici, başarılı, mutlu normal insanlar… Belki de -ve burada Başkan Trump ile aynı fikirdeyim (Terörist dememiz gerektiğini söylediği şey buydu ve haklı)- kaybedenler için dayanılmaz bir manzara. Bu gençler, intihar yelekleri olmasa bile, sosyal terörist olmaları için onlara ilham veren kaybedenlerdir.

Genç Afgan saldırganlar dürtü kontrollerinin olmadığını, hormonlarının alıp başını gittiğini, kendi kendilerinden ve dünyadan nefret ettiklerini, ama özellikle de mutlu, kendinden emin ve kamusal alanda güvende hisseden kadınlara tahammülleri olmadığını söylüyorlar. Yasalara, geleneklere, kamuoyuna, yerel değerlere veya genel ahlaka saygı duyma niyetlerinin olmadığını söylüyorlar. Bunların hepsinden öylesine nefret ediyorlar ki, kendi yaşamlarına, geleceklerine ve özgürlüklerine zarar vermek uğruna kendilerini tehlikeye atıyorlar.

Yerleşik orta sınıf Afgan diyasporası, ulusal kimliklerinin yeni gelen bu kaba kişilerce lekelendiğini görmekten anlaşılır bir biçimde üzgünler ve utanıyorlar. Ancak onlar da sorunun bir parçası. Davranışlarının ve tepkilerinin çoğu doğal ve niyetli olmasa bile, suç ortaklığına eşit. Örtbas ediyorlar, bahaneler üretiyorlar, sonuçlardan kurtulmanın en iyi yollarını öneriyorlar ve hatta arkadaşlarının, akrabalarının ve rastgele Afganların aldatmalarına, yasadışı eylemlerine ve yüz kızartıcı davranışlarına doğrudan yataklık ediyorlar.

Bunun nedeni çok katmanlı. Arkadaşlara, akrabalara ve hemşehrilere sadık olma gerekliliği var. Bence Batılı bürokratik ve biyografik gerçekle özdeşleşememe sorunu da var: Avrupa’da yaşayan Afganların çoğu değilse de, birçoğunun geçmişinde ihtiyaçtan yalanlar var. Önce gelen kimse -baba veya abi- genellikle uçuşta bir soyadı ve doğum tarihi uydurmak zorundaydı. Çünkü ülkelerinde bir kuşak öncesine kadar birçok insanın soyadı yoktu ve doğum tarihleri de kaydedilmiyordu. Yasalara saygılı, tanıdığım itibarlı bir Afgan ailesinde herkesin doğum günü peş peşe geliyor: 1 Haziran, 2 Haziran, 3 Haziran diye devam ediyor, çünkü göçmenlik başvurusunu yapan kişi doğum tarihi uydurmak zorundaydı ve böyle hatırlamak daha kolay olur diye düşünmüştü.

Bu diyaspora topluluğunun kendi ülkelerindeki devlet kurumlarının zayıflığı, yüzyıllardır yozlaşmış yönetimlerinin keyfiliği ve bir başkasının kültürüne ve yaşam biçimine küt diye bırakılmaktan kaynaklanan bir köksüzlükten dolayı, sosyal yardımları birazcık hileyle elde etmeye olumlu bakıyor olabilirler. Elbette tecavüzü desteklemiyorlar ama, burada utanç duygusu onları bahaneler üretmeye sevk ediyor. “Gençler.” “Kafaları karışık.” “İran’da büyüdüler, orada insan sadece kötü şeyler öğrenir.” Bazısı onları tamamen reddedip hiçbir alakaları olmadığını söylüyor. Bu üzücü, çünkü yurtdışında kendileri için saygın bir yaşam kurmuş olan Afganlar, suça eğilimli yeni gelenleri disipline sokmak ve öğretmek, hangi yaptırım, baskı ve teşvik bireşimlerinin etkili olacağını en iyi bilecek konumdalar.

Karmaşık sorunlar bunlar kesinlikle ama, bizi burada, ABD’de antropolojik bir merak dışında neden ilgilendirsinler? Öncelikle, bu gençler “bizim.” Bunlar, Afgan toplumunda baskın etki ve ödeme sorumlusu olduğumuz yıllarda büyüdüler. 2001’den bu yana en büyük başarılarımızdan biri olarak örnek vermek istediğimiz Afgan okul sistemine milyar dolarlar harcadık. Ya bu gençler bu okullara gittiler, ancak eğitimlerine yapılan bu yatırımlar yararsız olmaktan da beterdi ya da bir okula erişimleri yoktu; bu durumda harcanan para hileli biçimde dağıtılmış olmalı. Ayrıca, kadın eşitliği ve insansal değer kavramlarını ve hukuka ve düzene saygıyı aşılamak için toplumsal cinsiyet programlarına ve hukukun üstünlüğü programlarına milyonlarca dolar yatırım yaptık. Bu amaca adanmış radyo programlarını ve tüm TV istasyonlarını finanse ettik, afiş kampanyaları başlattık ve bu değerleri yaymaya çalışan çok sayıda sivil toplum örgütüne muazzam bir maliyetle sponsor olduk. Ve işte şimdi, “mezunlarımız”, en kötü vahşi hayvanlar gibi Avrupa’nın dört bir yanına dağılıyorlar.

 

Ezici çoğunlukla Türkiye’ye başvuru.

 

İkinci olarak, ABD’nin sığınmacı politikası üzücü bir biçimde ortada. Aldatıcı olma istekleri çok belirgin ve güdüleri bu kadar mantıksız olan bu tür derinden rahatsız, yozlaşmış genç erkekleri ayıklamak gerçekten de titiz bir inceleme gerektirecektir.

Bu da beni Avusturya’da ortaya atılan son bir varsayıma götürüyor: Bu yıkıcı, çılgın genç erkeklerin kasten batı Avrupa’ya sızıp ortalığı kasıp kavurmak; kadınların özgürlüğünü ve güvenliğini elinden almak; davranış kalıplarını değiştirmek; savunmaya ve mazeret bulmaya devam eden liberaller arasındaki uçurumu derinleştirmek; sert önlemler ve şiddetli tepkiler talep eden bir sağ kanadın gücünü sağlamlaştırmak; mahkemelere ve yargı sistemlerine yüksek maliyetler getirmek, ağırlaştırmak ve genellikle ortalığı karıştırmak.

Kayda geçsin; ben bunun ardında kasıtlı bir plan olduğuna inanmıyorum. Ama öfkeli ve dengesiz genç erkeklerin yıkıcı yollara başvuracaklarına katılıyorum. Bu yollar ideolojik aşırılığa ve terörizme veya saldıran, zarar veren ve öldüren çetelerin ve sürülerin oluşumuna yol açabilir. Gördüğümüz gibi, şu anda saldırılarının çoğu yoldan geçen sıradan rastgele siviller tarafından kolayca engelleniyor. Ama zamanla daha ustalaşacaklar ve Avrupa’nın onlara karşı bir savunma geliştirmesi en iyi yol olacaktır.

Büyük tehdit.

Ne yapmalı? Gereken önlemler sanırım açık. Bir suçtan veya herhangi bir cinsel suçtan hüküm giymiş herkes derhal sınır dışı edilmeli ve bu sonuç, yeni gelenlere ilk yöneliminin bir parçası olarak bildirilmelidir. Giderek artan sorunu durdurmanın tek yolu budur. (Bunu yapmak, elbette Avrupa yasalarında değişiklik yapılmasını gerektirecektir).

Her gelen mülteci ve sığınmacı, herhangi bir şüphe varsa, iddia edilen yaşlarının laboratuvar testleri ile doğrulanması da içinde olmak üzere, öykülerinin titiz bir biçimde doğrulanma sürecinden geçirilmelidir. Evet, bu zahmetli ve maliyetli, ancak yanlış insanları içeri almak ya da yüz binlerce yabancıyı kalıcı ya da geçici olarak hak etmedikleri yardımlarla donatmak kadar zahmetli ve maliyetli değildir. Ve Avrupa ülkeleri, elde edilen verileri birbirleriyle paylaşmalı ve kimlikler, gerçekliği şüpheli belgelerle veya herhangi bir belgeyle değil, parmak izleriyle ilişkilendirilmelidir.

İlgili diyaspora topluluklarının üyeleri, sığınmacılara yanlış iddiaları, hileleri, kötü davranışları ya da suçları onaylamadıklarını ve onlara yardım etmeyeceklerini açıkça belirtmelidirler. Bunun yerine, yeni evlerinde iyi ve doyurucu bir yaşamın sıkı çalışma, uyum sağlamak için samimi bir çaba ve işbirliğine dayalı bir tutumla olanaklı olduğunu kendi örnekleriyle ve doğrudan sosyal yardım yoluyla vurgulamalıdırlar.

Parasını verince sorun yok.

 

Son olarak: Sol biraz düşünmek zorunda.

Son olarak, Sol’un biraz ciddi düşünmesi gerekiyor. Kıyılarınıza gelen yabancılar hakkında sıcak, yumuşak ve duygusal olmak güzel, ama aynı zamanda kendi değerlerimiz, özgürlüklerimiz ve yaşam biçimimiz için de bazı sıcak, yumuşak ve duygu dolu olalım. Genç kızlar ve kadınlar kamusal alanlarda kendilerini güvende hissetmeye, festivallere katılmaya, hava durumuna ve zevklerine uygun giysiler giyebilmeye, trenlere binmeye, parka gitmeye, köpeklerini gezdirmeye ve yaşamlarını sürdürmeye devam etmelidirler. Bu Batı’nın harika bir başarısıdır ve savunulmaya değer.

 

– Cheryl Benard

Dr. Cheryl Benard, RAND Corporation’ın Ulusal Güvenlik Araştırma Bölümü bünyesindeki Ortadoğu Gençliği Girişimi ve Seçenekli Stratejiler Girişimi’nin program yöneticisiydi. Yayınları arasında Sivil Demokratik İslam, Ilımlı Müslüman Ağları İnşa Etmek, 9-11’den Sonra Müslüman Dünyası, Telin Ardındaki Savaş – ABD Mahkum ve Tutuklu Operasyonları ve Eurojihad – Avrupa’da İslamcı Radikalleşme ve Terörizm Modelleri yer alıyor. Yazarın Sivil Demokratik İslam adlı kitabı, Usame Bin Ladin’in yerleşkesine yapılan baskın sırasında kitaplığında bulunan kitaplardan biriydi.

 

Çeviri: Araştırmacı Gazeteci Nevşin Mengene / Ekşisözlük

Düzeltim: Bizim Anadolu

 

Bizim Anadolu / 17 Ağustos 2021

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...