Press "Enter" to skip to content

Ulu Önder Atatürk Montreal’de anıldı

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ilgili bir kalabalık topluluğuyla Montreal’de anıldı.

Montreal Türk Kadınlar Derneği ve gazetemiz Bizim Anadolu’nun işbirliğiyle hazırlanan Atatürk’ü Anma ve Ulusal Dayanışma Günü İstanbul İstiklal Caddesi’nde yaşamlarını yitiren yurttaşlar, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitler için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.

MTKD Başkanı Rabiye Şeşen konuşmasını yaparken.

İstiklal Marşı’nın ardından açış konuşmasını yapan Montreal Türk Kadınlar Derneği Başkanı Rabiye Şeşen konuşmasında şunları belirtti:

‘Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir’ diyen Atamızı bugün anmak için toplandık. Evet, kendisi bu hayattan göçeli 84 yıl oldu ama fikirleri hâlâ yeni taptaze, hâlâ değerli ve ölümsüz.

Büyük Önder, insana yakışır bir yönetim biçimi olan Cumhuriyeti bizlere layık görmüş,

Yurtta barış, dünyada barış’ sözleriyle barışın evrenselliğini savunmuştur.

Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir’ diyerek

kadın-erkek eşitliği ve toplumların kalkınması için kadının önemini her fırsatta dile getirmiştir.

Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz’ diyerek, çocuklara ve gençlere hediye ettiği bayramlarla onları yüceltmiştir.

Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur’ sözleri diğer uluslara rehber olmuştur.

Din gibi temiz bir duygu, politika gibi kirli oyunlara alet edilemez. Din, ait olduğu yerde, temiz vicdan sahnesinde yaşanmalıdır’ diyerek laiklik ilkesini hayata geçirmiştir.

Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin’ sözleriyle bilimin ışığında yürümenin insanlığın ihtiyacı olan en doğru yol olduğunu bizlere salık vermiştir.

Atatürk’ün ‘Kanatlı bir gençlik memleketin geleceği bakımından en büyük güvencedir. Bir gün batılı ayaklar ay’da ayaklarının izlerini bırakacaklarsa, bunların arasında bir de Türk’ün bulunması için şimdiden çalışmalara girişmek, aşamalar kaydetmek gerekir’ sözleri de Atatürk’ün ileri görüşlülüğünün delilidir.

Giyimiyle, konuşmasıyla, yemek yiyişi ve duruşuyla, bitmek bilmeyen enerjisi, yorulmayan zihniyle, milletine olan aşkı ve cömertliğiyle bizlere, dün de önderlik yapmıştı, bugün de önderimiz, yarın da önderimiz olacak.

İki Mustafa Kemal var. Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal’den ise ancak “Biz” diye bahsedebilirim. Yani sizler, çalışan köylü, uyanık, münevver, milliyetperver vatandaşlar… İşte o Mustafa Kemal ölmez.’

Bizler birer Mustafa Kemal olduğumuzu UNUTMAYALIM!”

Tolga Osmancık Atatürk’ün eylem ve devrimlerinden söz etti.

Concordia Üniversitesi öğrencisi Tolga Osmancık’ın Mustafa Kemal Atatürk’ün yüzeysel bir biçimde anılamayacağını örnekleriyle anlattığı konuşmasında Ulu Önder’in ta başından beri kendini nasıl ulusuna adadığını eylem, etkinlik ve devrimleriyle bir bütün olduğunun altını çizdi.

Arp Sanatçısı Aslı Yumuştutan Atatürk’ün Kadın’a verdiği önemi anlattı.

Sanatsal çalışmalarını Montreal’de sürdüren Arp Sanatçısı Aslı Yumuştutan konuşmasında Atatürk Türkiyesi’nin Kadın’a verdiği önemin altını çizerek Laik Cumhuriyet’le birlikte kadınların kazanımlarından söz etti ve Cumhuriyet’in başından beri süregelen Türk Kadınlarının toplumda yer aldığı önemli görevleri ve bunların kahramanlarını tanıttı.

Genel Yayın Yönetmenimiz Ömer F. Özen ise yapmış olduğu konuşmasında Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’e giden yolu anlatırken, Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki kazanımları örneklerle belirtti ve 20 yıldır yaşanılan bir karşı devrimi son erdirmek için tam bir ulusal dayanışmanın önemine işaret etti.

Ömer F. Özen konuşmasında Osmanlı’nın son dönemini ve Cumhuriyet’in kuruluş dönemini dile getirdi.

Ömer F. Özen konuşmasında şunları belirtti:
“Sevgili Dostlar,

Bu yıl Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetinin 99. yılını kutlarken, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de sonsuzluğa göçüşünün 84. yılını yaşıyoruz.

Laik ve demokratikliği, üstüne basa basa belirtiyorum. Çünkü bu yöntem ve değerler olmazsa yurttaş soluk alamaz; yüzyıllardan beri uykuda bırakılmış halklar sömürünün, haksızlığın, bilisizliğin döngüsünde, kendini özgür düşünceye, sanata, bilime, üretime, eşit yaşam düşüncesine doğru evriltemez.

Geçmişte bilimin, düşüncenin gelişip serpildiği Doğu toplumları, Batı emperyalizminin boyunduruğuna düşmüş, varsıllıklarıyla o zamanki Avrupa egemenlerinin sömürge alanı olmuştu.

Bir zamanlar bağnaz bir karanlığı yaşayan Avrupa, Kilise’den kurtulmuş, sanatta, düşüncede doruğa çıkmış, sanayi devrimini yaşayan, bilime önem veren, bilim insanlarını önünü açan bir yola girmişti.

Bunu yakalayamayan Doğu toplumlarının bir anlamda temsilcisi sayılan o zamanki Osmanlı İmparatorluğu, en az iki yüzyıldan beri çöküşü yaşıyordu.

Son yüzyılında, bizim iyi niyetle, ya da teknik olarak tanımlamaya çalıştığımız biçimiyle bir yarı sömürge dönemini yaşıyordu.

Kırım Savaşı ve son olarak, tarihte Rumi 1293 yılına denk geldiği için, ‘93 Harbi’ dediğimiz 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşından sonra bu çöküşü yavaşlatmaya çalışan II. Abdülhamit, çareyi ülkeyi kapatıp emperyalistleri birbirine düşürmek siyasetiyle, ama içeride de 33 yıllık bir ‘istibdat rejimiyle’ halkı büyük bir baskı altında tuttu ve ülke 20. yüzyıla böyle girdi.

Batı, Sanayi Devriminden başka Fransa Devrimi gibi bir deneyimi daha yaşamıştı. Bunun sonuçları elbette tüm dünyaya yayılacaktı. Doğanın yasasıdır bu.

Ancak bu arada Osmanlı’dan başka, yarı sömürge de olsa Doğu’da bağımsız bir devlet, ülke kalmamıştı.

Başta İngiltere olmak üzere, Fransa, Hollanda, İspanya, İtalya, Rusya gibi ülkeler Doğu’nun ve güneyin, burada Afrika’nın, varsıllıkları üzerine çökmüş, o halkları da büyük bir cehalet ve bağnazlık içinde yaşatıyorlardı. Bu anlamda Osmanlı o halklar için de büyük bir umuttu.

Ancak o da ‘kelin ilacı olsa kendine merhem olurdu’ özdeyişinde olduğu gibi kendisi ayakta durmaya çalışıyordu.

Burada aydınlanmanın öncüleri olan bugünün değil, dönemin Yeni Osmanlılar’ından, İttihat ve Teraki’den ayrıntılı söz etmeyeceğim.

Ancak bir yere geldi ki, bir ölüm-kalım savaşı veren Türk ulusu, ki aşağı yukarı 600 yıldan beri Türklüğünü unutmuş olsa da, bir yol arıyordu. Bu yolu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kişiliğinde buldu.

O nedenle biz Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti derken, bu ‘Cumhuriyet’in içine laiklik, demokrat, sosyal, eşitlikçi, insan haklarına saygılı düzeni içeren bir anlayışı sığdırırız.

Çünkü kaba bir deyişle 20. yüzyılın başında Fransa’dan başka bir Cumhuriyet yoktu. Bunun için Türkiye’nin düzeni tüm bu zorba düzenlere karşı özgürlükçü bir düzen, bir Cumhuriyet düzeni olmalıydı.

Dünya da bir değişim içine girmişti. Krallıklar, İmparatorluklar birer birer çöküyordu. Bizim I. Paylaşım Savaşı dediğimiz I. Dünya Savaşı bu değişim isteklerinin sonucuydu.

Ve Mustafa Kemal ve arkadaşları ‘mazlum milletler’e de bir umut ışığı yakarcasına bir devrime imza attılar ve Ulu Önder’in 10. yıl söylevinde dediği gibi ‘az zamanda çok işler yaptılar’.

Harap bir ülkeden bayındır bir ülke yarattılar. En iyi söylemle ortalama % 3 olan okur-yazarlığı ‘Millet Mektepleri’yle kısa zamanda % 70’lere çıkardılar. Bunu da harf ve dil devrimiyle yaptılar. Toplum, inancını bilinçli yaşayabilsin diye Ulu Önder cebinden para harcayarak İslam’ın kutsal kitabını Türkçeye çevirtti. 18 yıl boyunca toplum kendi dilinde ibadete çağrıldı. Bir yandan tarıma önem verirken bir yandan da sanayiyi unutmadılar. Çay, şeker pancarı, fındık, narenciye ekimine başladılar. Şeker fabrikaları, uçak, motor fabrikaları, araba fabrikaları, Sümerbank ile basma, tekstil fabrikaları, ayakkabı fabrikaları kurdular; madenleri işletmek için Etibank gibi kuruluşları harekete geçirdiler. İş Bankası, Ziraat Bankası ekonominin öncüsü oldu. Yurdu baştan başa demir ağlarla ördüler.

Ankara özelinde kentleşmenin örneğini oluşturdular. Köy Enstitüleri özelinde toptan kalkınmanın açkısını yakaladılar.

O yüzden biz Atatürk Cumhuriyeti derken laik, halkçı, devrimci, ulusalcı, devletçi ve elbette cumhuriyetçilik olarak algılıyoruz. Ulusal dayanışmanın olmazsa olmazlarıdır bunlar.

Atatürk’ü Anma Günü’nde ilgili bir kalabalık vardı.

Ve elbette 20 yıldan beri bir karşı devrim yaşayan Türkiye Cumhuriyeti’nin çocukları olarak, bu olmazsa olmaz değerlere bağlı bir düzeni geri getireceğiz. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.

20 yıldan beri her anlamda bozulmuş bir toplum düzeninin ayrıntılarına girip sözü uzatmak istemiyorum; bunları yaşayarak, soluyarak görüyorsunuz zaten. Örneğin 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre sadece kadına şiddet % 1400 artmış durumda. Ötesini varın siz hesaplayın!

Dolayısıyla bizi uçurumdan aşağı atacak bu gidişe dur diyebilmek için aramızdaki farklılıkları bir yana itip, laik, toplumcu, özgür, insanın insana saygısı olacak Cumhuriyetimizi geri almak için kafa karışıklığına uğramadan canla başla çalışmalıyız. Nerede yaşarsak yaşayalım, bu, gelecek kuşaklara olan bir borcumuzdur.”

Ömer F. Özen Nazım Hikmet’in ‘Kadınlarımız’ ve ‘Şayak Kalpaklı Adam’ başlıklı şiirleriyle konuşmasını bitirdi.

Etkinliğin sonunda düzenlenen çekilişte genç bir konuk Cumhuriyet’in 10. Yılı DVD’sini kazandı.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü Anma ve Ulusal Dayanışma Günü’ne Kanadalı Türkler Destek ve Dayanışma Platformu yetkilileri ve Azerbaycan toplum üyeleri de katılırken, uzun süredir bir araya gelemeyen toplum üyeleri de böyle özel bir günde bir araya gelerek ulusal dayanışmanın bir örneğini gösterdiler.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü Anma ve Ulusal Dayanışma Günü’nde yapılan konuşmaları şu bağlantıdan canlı olarak izleyebilirsiniz:




Bizim Anadolu / 27 Kasım 2022

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...