Sırça Köşk Hikâyesi
Kestik,
Duygu bağlarını görünmez makaslarla
Sevgilerin, ilahi aşkların varsayımlarıyla
Soranlara “bitti” dedik sessizce,
İki dirhem bir çekirdek ne kapanmaz yara
İçimiz ağlaya, kanaya…
Gömdük,
Kendi ellerimizle şeffaf topraklara
Eş-dost ihanetlerini alt üst tıka basa
En derin kuytularımızda ibretle sızlaya
Mefta şimdi el bebek uğruna suladığımız
Körpe papatyalarda…
Sakladık,
“Unuttuk” dediğimiz,
En mahrem dokunuşların dudak kenarını
Hayali çerçevelerimizde
Yalnızlığa sürüklendikçe bulutlu gözlerden
Çıkarıp çıkarıp duvarlara buse niyetine astık…
Vurulduk,
Zırhımız üzerimizde uçarken bir kuş
Kurşuni bakışlarla gökyüzünün boşluğunda
En olmaz sandığımız buruk anlarda
Ölüp ölüp dirildik yarı ayık yarı sarhoş
Bir tatlı nameli söz kulağa, çalınmaya…
Yaktık,
Bizim gibi düşünmeyenleri
Dilimizin harlı ateşlerinde
Yürüdük kor alev incindiğine aldırmadan
Savrulmuş düşlerin küllerinde
Ver yansın tepine tepine…
Ağırladık,
İçin için sevdiklerimizi
Gönlümüzün pamuk deryasında
Derledik uğruna özlemle, sözleri
Gülleri, şebboyları, zambakları
Buram buram hasretler boyunca…
Taşındık,
Küfelerde iyi, kötü hepsi bir arada
Omuzlarda sallana yuvarlana
Fanus ayrıcalığıyla, sarmalı taç yaprağında
İlk kırılan biz olduk eski mi eski hikâyenin
Sırça köşk yokuşundax…
İçTen
İçten Külünk / Bizim Anadolu / 08 Ekim 2019