Seni Seviyorum Ey Sevgili!
Ey Sevgili,
Güz gelince bana bi haller olurdu.
Kent alı, yeşili, moru giyinir, bir Türkmen Gelini, bir Kürt Gelini gibi bezenir, kıştan önce dingin bir güneşte karlı günleri bekletirdi.
Mevsimler mi değişti, zaman mı, yoksa ben mi; her an bana bi haller olmaya başladı.
İlkyaz aylarını geride bıraktık, yaza girdik. Artık terleyeceğimiz günleri bekliyoruz.
Coğrafyasal koşullara şöyle ya da böyle alışmaya başlıyoruz da, düşünsel coğrafyamızdan, geleceksel coğrafyamızdan ne haber?
Ekinsel, düşünsel evrenimizi varsıllaştırmak için herhangi bi devinimde bulunuyor muyuz?
Kendi, doğal ortamından uzak, yepyeni ekinsel bir ortamda yetişen bebelerimizle gerektiği gibi, yeterince ilgilenebiliyor muyuz?
Onların yarınlarını hazırlamalarına yardım etmeye çalışırken, ekinsel, sanatsal, düşünsel evrenlerinin gelişmesine katkıda bulunacak, olmazsa olmaz gereksinimleri yerine getirebiliyor muyuz?
Yoksa, ‘aman, çocuğum kötü arkadaşlar edinmesin, içkiden, kadından, haramdan uzak dursun; eli ekmek tutsun yeter’ deyip kördüşünsel (dogmatik) / durağan öğretilerin girdabına atıp geri mi çekiliyoruz?
Gözü yaşlı bir hoca efendinin kasetlerini izletip bebeleri ‘dünyanın kötülüklerinden koruduğumuzu’ mu sanıyoruz?
Peki, o ‘kötülükleri’ görmeyince iyisini nasıl ayırt edecek bebeler?
‘Aman kültürümüzü, ana-babaya itaati unutmasınlar’, ‘küffar’ diyarında kendilerini yitirmesinler’ deyu, bi takım tarikatların kucağında yitmelerine mi göz yumuyoruz?
Peki biz ana-babamıza itaat ettik mi?
Ana-babamız kendi ana-babalarına itaat ettiler mi?
Hep itaat etseydik dünyamız, evrenimiz, ana-babamızın bildiği, tanıdığı kadar kalmayacak mıydı?
Daha iyi bir dünyayı, daha iyi bir evreni nasıl bulacak, insanlığın gelişmesi nasıl gerçekleşecekti?
Kendimize soru sormayı seviyor muyuz?
Yoksa sorulardan kaçarak, devekuşu örneği, kafamızı kuma sokunca, biz dünyayı, evreni görmeyince, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu, dünyanın öküzün boynuzları arasında olduğunu mu düşünüyoruz?
Yok yok, sadece güzün değil, ilkyazda, yazda, kışta da bana bi haller oluyor.
Belki de bir bahar çarpmasıdır, ne bileyim!
Bakın Mahatma Gandi ne diyor:
“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…
“Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…
“Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…
“Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…
“Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…
“Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…
“Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…
Ama ben de bir şey katmış olayım: Kadercilik devinimsizliği birlikte getirir.
Evren kadercilikte kalsaydı, onbinlerce yıldır aynı düzlemde kalırdı.
Bugün evrenin öbür yanında neler olduğunu anında öğrenebiliyorsak, insanlığın akılcılıkta karar kılması sayesindedir.
Kördüşünülerden kendimizi sakınsak mı?
***
Seni seviyorum ey Sevgili!
Ama, körü körüne değil; sevdiğim, sana değer verdiğim için, kördüşünülerden uzak dur diyorum.
Sevgimiz böyle çoğalacak, bebelerimiz böyle çoğalacak.
Bebelerimiz bizden ileri olacak, evreni daha da güzelleştirecek.
Ben inanıyorum.
Sen de inan ey Sevgili!…
Ömer Özen / Bizim Anadolu / Haziran 2009