Sami Süleyman Gündoğdu Demirel de ‘ülkemiz özgünlüğündeki siyasi düzlemden’ göçüp gitti
“9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tedavi gördüğü Ankara Güven Hastanesi’nde birkaç dakika önce yaşamını yitirdi. Demirel 91 yaşındaydı. 13 Mayıs’ta hastaneye kaldırılan Süleyman Demirel’in durumunun bu gece yarısından sonra ağırlaştığı ve 17 Haziran 2015 saat 02.05’te yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybettiği belirtildi.”
“Türkiye babasını kaybetti” manşetleri atıldı… Asla bizim babamız değildi. Örneğin benim babam, ona oy ve onay vermemiş 1960’lerın TİP’lisi, Nihat Çorbacıoğlu idi.
İyi de, Süleyman Demirel kimdir!?
Kimse bilmez, fakat Süleyman Demirel; “Sami Süleyman Gündoğdu Demirel”dir.
Şu bir gerçek ki, kendisine mafya babası dedirten ve cumhurbaşkanlarına elini sıktıran birtakım soytarılara oranla “Baba” lakabının; kendisinde daha şık durduğuna ‘muhafazakâr ve liberal kitlenin’ inandığı kimlikti.
Demirel düşüncelerde hâlâ sorgulanan ve yargılanan, fakat Kenan Evren gibi apoletleri sökülmeyen biridir.
Gerçi birileri siyasi ranta malzeme yapmasaydı, Kenan Evren de hâlâ düşüncelerde sorgulanıyor olacaktı.
Demirel neden sorgulanıyor?
“Sami Süleyman Gündoğdu Demirel”in; elde Kuran seçim kürsülerindeki dolanışları ve abdestsiz namazları sorgulanıyor.
Son seçimde tarafsızlığını korumayarak kendisi gibi elde Kuran meydanlarda dolanan Recep Tayyip Erdoğan ve gibilerini yarattığı için sorgulanıyor.
Sabırlı ve soğukkanlı ve de geniş bir ABD güdümlü siyasi lider formatında politik figür olduğu sorgulanıyor.
12 Mart 1971 Muhtırasına neden olduğu sorgulanıyor. İstanbul’da 12 Mart faşizm döneminde sol görüşlü yasak yayınların toplanması için ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve tutuklamalar zincirine neden olduğu için sorgulanıyor.
“Üç fidan devasa insan”, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan gibi devrimcilerin, 9 Ekim 1971’de 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına çarptırılmaları nedeniyle sorgulanıyor.
Tokat’ın Niksar İlçesi Kızıldere Köyü’nde (katliam sonrası adı Ataköy yapıldı) devrimci yiğitler; Mahir Çayan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna’nın katledilmesi (30 Mart 1972) nedeniyle zihinlerde hâlâ sorgulanıyor.
Kimse çıkıp ne ilgisi var demesin.
Demirel ilgisi olduğunu adeta itiraf eden şu ifadeleri kullanmıştır: “Karar karardır. Karar, meşrudur. Meşruiyet tartışması yapılamaz”. “O gün ülkeye hakim olan güç, benim elimden de hükümeti almış…”
Yani idam kararlarının meşru olduğunu söylemesi bir itiraftır.
’12 Mart Muhtırası benim elimden de hükümeti aldı’ demesi ise inandırıcı değil.
Biliyorsunuz; Deniz Gezmiş ve arkadaşları için idam kararı veren Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no’lu Mahkemesi’nin başkanı Ali Elverdi ve Askeri mahkemenin ünlü savcısı Baki Tuğ, bir süreç sonrası Demirel’in partisinde milletvekili olmuşlardır. Baki Tuğ bakan bile yapılmıştır.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları mahkemede rahat dursalardı idam edilmezlerdi diyen, aslında Denizlerin asılmasına asılan, komünist avcılığıyla övünen, fakat aynı yıl SBF önünde bildiri dağıtırken yakalanan Abdullah Öcalan’ın tutuklanmasına karşı çıkan Savcı Baki Tuğ, ilginç ve de gizemli bir insan. Abdullah Öcalan ve PKK’yı konu alan geniş bir çalışma yapan Uğur Mumcu Baki Tuğ’a başvuruyor. Nedeni; Abdullah Öcalan’ın MİT ile ilişkisi olduğunu çözüyor. Baki Tuğ ile görüşmesi gerekiyor. Çünkü; 1972’de, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) 1. sınıf öğrencisi 22 yaşındaki Abdullah Öcalan, fakültede bildiri dağıtmak ve dersleri boykot etmek suçundan gözaltına alındığında askeri savcı Baki Tuğ soruşturmasını bitirdiğinde, boykotçu öğrenciler içinde en ağır cezayı Abdullah Öcalan için isterken, dava sırasında mahkemede görüş değiştirmiş ve Öcalan’ı kurtarmıştı. Baki Tuğ Mumcu‘ya ‘bu konuda belge vermem için bana birkaç gün müsaade et diyor’, 2 gününde Mumcu katlediliyor..
Üç devrimci yiğidin idamı ve 10 Devrimci yiğidin katliamı; “Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın, 16 ve 17 Eylül 1961’de idam edilişlerinin intikamı alındı” diyenler aklıma geldi…
Kızıldere katliamı da benim aklıma bir şeyler getirdi.
Örneğin Ertuğrul Kürkçü’nun kurtulması. Kurtuluşu mucize ötesi farklı şeyler çağrıştırıyor. Çünkü, vahşi katliamda yaralı kurtulan Saffet Alp, yakalandığında anında kafasından vuruluyor, fakat yarasız kurtulan Ertuğrul Kürkçü’nün hiçbir yerinden yaralanmaması beni yaralıyor. Düşündürüyor da. Nasıl düşündürmesin ki; ‘gerekirse köyü tarayın, haritada silin, sakın canlı bırakmayın’ denecek, Ertuğrul samanlığa girecek ve kurtulacak…
Recep Yazıcıoğlu’nun, Uğur Mumcu’nun, Muhsin Yazıcıoğlu’nun vb. ölümü nasıl sır ise Ertuğrul Kürkçü’nün ölmemesi de bir sırdır.
Halk, Demirel‘i 1960 Anayasasının hak ve özgürlükler bakımından kırpılması nedeniyle de sorguluyor.
İnanın asla düşüncelerini paylaşmadığım, fakat siyasi arenadaki güldüşün boyundaki duruşu nedeniyle sempati duyduğum, bazan köy kurnazlığı yapsa da zeki bulduğum bir kimlikti.
Bir anekdotumu anlatayım:
Yıl 2001, TMMOB-İMO Genel Sekreteriyim. Mühendis ve mimarların özlük hakları bütününde sorunlarını parti liderlerine anlatmaya karar verdik ve heyet olarak ziyaretlere başladık…
1970 yılında çıkardığı 657 sayılı memur yasası nedeniyle teknik elemanlara büyük ekonomik kolaylıklar getiren 4/10195 sayılı KHK’yi kaldıran İnşaat Mühendisi Süleyman Demirel’i de ziyaret edelim dedik. Cumhurbaşkanı değildi.
Genelde şunları söylüyoruz; “Ülkemizde 1970’lere dek kamuda çalışan mühendis ve mimarlar 4/10195 sayılı KHK sayesinde meslek etiği ve onuru ile örtüşebilen ücret almaktaydılar. 1970’te gündeme gelen 657 sayılı Devlet Memurları Yasası ile ilgili KHK iptal edildi. O günden sonra ilgili ücret politikaları teknik elemanları sürekli yaşam skalasının altında bıraktı…”
Süleyman Demirel’e ben ek olarak; “Efendim, 10195’i siz iptal ettiniz fakat, teknik elemanlar sizin zamanınızda 657 ile bugünkü maaşın 2 katı kadar maaş alabiliyorlardı, şu an çok yetersiz bir ücret alınıyor ve kesin iyileştirilmesi gerekir…” deyince, “Bravo Çorbacıoğlu, ben bunu hiç düşünmemiştim. Keşke ilk geldiğinizde bunlara değinseydiniz…” 1997’de Cumhurbaşkanı iken TMBD Genel Başkanlığımda kendisini ziyaret ettiğimizi ve beni anımsamıştı…
Sorunumuzla ilgilendi, eski Cumhurbaşkanı olarak ilgili bakanlıklara ve Başbakanlığa yazılar yazdı, olumlu yanıtlar aldı, bizlere müjdeledi derken, Ecevit hükümetinin merdiven altı krizi her şeyi dondurdu…
Yine de Allah rahmet eylesin…
evesbere@mynet.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM: 0506 609 00 32
Şevket Çorbacıoğlu / Bizim Anadolu / 18 Haziran 2015