Press "Enter" to skip to content

R.T.Erdoğan, İlber Ortaylı ve Fesli Kadir

R.T.Erdoğan, İlber Ortaylı ve Fesli Kadir

OHALİ’ile kötüye giden KHK’ci ve Ortaylı ile Fesli Kadir’in Atatürk ve Padişahlar duruşu…

 

 

 

 

 

 

 

 

Şevket Çorbacıoğlu

 

Yoksul, saf ve inançlı kesimi dinsel ve kimliksel değerler dizisi (Fransızca; Paradigma diyorlar) ile adeta şoke edip sandığa taşıyan kişiye, yani Recep beye gelelim. Dahası 21. YY’da beklenmedik başarı yakalayan ve bunu sürdüren lidere. Biliyorsunuz, ilk seçimde (2002) kıl payı seçimi kazanmadı, kıl payı (% 34) iktidar oldu. Birkaç puan aşağıda kalsa koalisyonlar dönemi tekrar başlayacaktı. Recep beyin çok iyi kullandığı; mezhepsel, inançsal ve kimliksel değerler dizisi olan siyasi paradigmayı müthiş kullanıyor; toplumun temel güvencesi hukuku yok eden OHAL’i ile.

Yazının başlığı; “Yine o yine o… Toplumun temel güvencesini yok eden OHAL’i ile ülke değil kendisi ve seçmenleri kötüye gidiyor. İlber Ortaylı’nın ve Fesli Kadir’in Atatürk ve padişahlar duruşundaki farksızlıklar…” şeklinde uzundu ve kısalttım. Merkeze konuşlanmış egemenleri merkezden alıp yoksul insanları konuşlandıracağım diyen Recep, yoksul kesimin kimliğini ve inancını sömürerek kendi ve kadroları konuşlandı. Yoksul yine kutsal duygularıyla baş başa bırakıldı. Öyle ki; eğitim sistemini İHL ile ideolojisine eklemlendirme adına bu yoksul kesimi bu okullara yönelterek eğitimsiz bıraktı. Bunları % 5’i ancak sıradan üniversitelere girebilmekte ve cahil ordusuna nicel katkı vermektedirler ve bu da Recep’in işine yaramaktadır. Bu yoksul kesimi iki yere göndermektedir. Birincisi sandığa, ikincisi cepheye. Birinde partisi için oy verdirtiyor, diğerinde çok sevdiği ve sevmesi gereken vatanı için canını verdirtiyor… Merkeze aldığı ve çocuklarını kolejlere gönderttiği yeni varsıl yandaşlarına da ihale… Burada kötüye giden, kandırılan yoksul değil, kendisidir de… Bu yapının kırılması için kirli siyasetin kaynağı olan siyasi paradigmanın yok edilmesi gerek. Kim yok edecek, karşıt siyasiler. Olası değil çünkü mezhep, inanç ve kimlik üzerine inşa edilen siyasi paradigmayı o da kullanıyor; sağdan aday göstermeler ve de örtünme özgürlüğünü tesettür boyutunda abartarak…

 

İktidara gelişinin ilginç Güneydoğu öyküsü:

Kazandığı ilk seçim 2002’de OHAL Bölgesi Güneydoğu’da, doğrusu Diyarbakır’da Köy Hizmetleri Bölge Müdürü idim. Gaffar Okan yeni katledilmiş, ortam adeta Hizbullah ve PKK çatışma düzlemiyle, gerilim içindeydi. İnsanlar evlerinden başını çıkaramıyordu. Durum bu iken bana bağlı 4 İl Müdürünü alarak dağ taş demedim hizmet götürmeye çalıştım. Dolaştığım kırsal kesim genelde CHP ve DSP diyor, asla AKP demiyordu. Öyle ki, Etüd Proje Müdürüm Mehmet Aksoy’a AKP 4. sıra vermesine karşın seçilemem diye öfkeyle teklifi reddetti. Ne oldu, nasıl olduysa, ezici çoğunlukla 1999 belediye seçimlerini kazanan HADEP, bağımsız adaylarıyla 2 Aralık 2002 genel seçimde aynı başarıyı gösteremeyerek AKP tam 8 milletvekili çıkardı. 4. sırayı kabul etmeyen Mehmet kardeşim; “Müdürüm nasıl olur. Dağ taş AKP’ye oy vermem derken bu oylar nereden çıktı?” diyerek serzenişte bulundu ve bir yıl sonra da Mehmet Aksoy kardeşim kahrından öldü… Oyların bu denli nasıl değiştiğine değinmek isterim. AKP küresel efendilerce 2 günde kuruldu ve 3. gün iktidar oldu. R.T.Erdoğan da Başbakan… [[Burada izniniz olursa bir parantez açayım. Recep beyin Siirt’te milletvekili seçilmesinde birileri Deniz Baykal ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i suçlarken bir şekilde benim de dahlim olduğunu belirtmek isterim. Seçim düzlemine girilen süreçte kırsal kesimden abartılı hizmet talepleri gelir. Siirt kırsalından bir ağa var, olan hizmeti yenilememizi istedi. Seçim sonrası yerinde inceleme yapacağıma sinirlenen heyet, seçimlere katılmayacaklarını, sandık kurdurtmayacaklarını söylenerek çıktılar. Gerçekten dediklerini yapmışlar ve Siirt seçimleri 9 Mart 2003 günü tekrar yapıldı ve Recep bey TBMM’ine girdi… Bu bahane idi. Öyle veya böyle hakkındaki siyasi yasağın kalkması sonucu milletvekili olmasının önünde engel kalmayan Recep bey bir şekilde seçtirilecekti.]] Tüm bu işletilen süreçler gerçekten düşündürücü. Tamam, sağın oylarını alabilir, fakat Diyarbakır gibi ilde ve ülke genelinde sol partileri silecek oy potansiyeli de kafaları karıştırmıyor değil. Oy kullanmak için Ankara’ya gelmezden, Bölge Müdür muavinlerine ve İl Müdürlerine, YSK’nin bize verdiği yetkiyi dikkatli kullanalım talimatı verdim; Kırsala, ille de mezralara seçim sandıkların aksatmadan taşıtılması için… Bölge müdür muavinlerinden biri anlattı, “Müdürüm, seçimlerin birinde bir köye sandıkları taşıdık. O zaman genç bir mühendisim. Ağa bizleri bir şölendir karşıladı. Zahmet etmişsiniz, sandıklara gerek yok biz oyları 3 gün önce topladık, aha da çuvallar…” deyince şaşırdık… Anlatılanlara ben de şaşırdım. Seçim sonrası Diyarbakır’a tekrar döndüm. Bir etkin Diyarbakırlı anlatıyor; “Biz Güneydoğulular beklenmedik anlarda parti değiştiririz. 10 iyiliğin 9’unu yap, birini yapma, olayı duygusala bağlar, seni terk ederim. DSP benim 6. partimdi. Bu seçimde CHP’ye geçtim. AKP’nin bu kadar oy alacağını asla düşünemedik. Gerçekte bu kahır-ekseriyet nasıl oluştuğunun yanıtını bulamadık. Seçim sonrası AKP İl Başkanı kalmamı istedi. Sözde 10 senelik tarama yapmışlar, bir tek yargılanmayan Bölge müdürü benmişim. Arkadaşa şunu söyledim; bunlar senin gibi düşünmez ve beni istemezler. Sen gerçekten dürüst bir insansın, fakat bunlar seni de bırakmaz dedim ve gerçek oldu. Arkadaş 1 sene sonra görevden alındı ve ülkemde sizin dediğiniz gibi inşa süreci başladı. İlk işi İstanbul Belediye Başkanı iken Recep bey şiddetle karşı olduğu ve “3. köprü İstanbul için cinayettir” demesine karşın iktidara gelince ilk işi 3. köprü projesini hazırlatmak oldu. O günlerde TMMOB’nin kuruluş platformu olan TMBD-1948’İN GENEL BAŞKANI İDİM. Daha sonra İMO Genel sekreteri oldum ve “Boğaz köprüleri boğazın incisi değil sancısıdır, lütfen Özal’ın boğaz talanı projesine son verin!” feryadım basında manşet oldu. Evet bunu dedik, fakat dediğimiz ile kaldık. Ve boğaz talan edildi. Bugün bir boğaz yetmiyormuş gibi, Kanal İstanbul İLE 2. Boğaz inşa ediyor, mühendis disiplini ve bilimini hiçe sayarak. Adına da Recep’in çılgın projesi dedirtiyor. Ben de ona “Benim projem daha çılgın” diyerek sitem ettim “Ankara depremi ve dereler” başlığıyla Hürriyet’te Yalçın Bayar köşesinde 3 gün devam eden bir mini yazı dizi ile (Okumanızı isterim).

 

http://www.hurriyet.com.tr/depremler-ve-dereler1-7943909

http://www.hurriyet.com.tr/en-denetimsiz-imar-donemi-7948236

http://www.hurriyet.com.tr/onerilerimi-bir-dusunun-bakalim-7952058

 

Çılgın projemin konusu; Ankara dereler kentidir, yer altına verilen dereler yer üstüne çıkarılmasıdır…)… Her neyse, ilk seçim sonrası ikinci ve 3. seçimler % 40’ları aştı ve bugünlere gelindi. 3. Boğaz köprüsü, 3. Hava limanı ve Kanal İstanbul ve de devasa sermaye tapınakları. Tüm bunlar gerekli projeler midir? Asla değildir. Kendi itiraf ettiği gibi İstanbul’a ihanet, ülkeme ihanet, gezegene ihanet projeleridir. Bu ihaneti besleyen Nükleer Santraller, Termik santraller ve de HES’ler. Neymiş, enerji elde edilecekmiş. Bana bunları savunacağını zannetmiyorum Burhan ağabey. Bunların hiçbir mühendislik penceresinden bakılarak onay verilecek projeler değil. Bana Sürdürülebilir enerji projeleri olan RES (Rüzgâr Enerji Santralleri), GES (Güneş E. S…), Deniz dip dalga enerji gücü, fizibil ve ÇED raporlu su tutucu Barajlar (Yusufeli barajına karşıyım çünkü yer seçimi çok yanlış) ve de benzer, doğaya ve de doğana zarar vermeyen projeleri savunacağını düşünüyorum. İşte ben buna ülkeyi inşa etme derim. Diğerleri ile ülkeyi inşa edemez, yok edersiniz…

Gelelim CHP ve sola. Bunların en iyi yaptığı şey iç kavga ve Recep gündemlerini kovalamak. Bugüne dek asla kendi gündemlerini oluşturamadılar. Biliyorsun ağabey, seçime katılım ortalama % 80 – 85’tir bunun % 60’ı sağ, % 40’ı sol oydur. CHP’liler ve de solcular (Ha bu ara belirteyim; Ben Atatürk’ün Anadolu insanıyla oluşturduğu ve de mazlum ülkelere rehber olan evrensel kurtuluş felsefesine tutkun ve de Perinçek karşıtı bir solcuyum…). İşte bunlar solun % 40’ına çalışacaklarına, sağın % 60’ına çalışıyorlar, sağ siyasi figürleri aday göstererek. Bilmiyorlar ki, sağ asla sola oy vermez, sağdan aday getirebilirsin ama oy getiremezsin, çok istisna durumlar dışında. Seçtiğin sağ milletvekilleri de İYİ Partiye giden Aytun Çiray gibi tekrar mecrasına döner… Düşünün, FETÖ darbesi sonrası bile Fetullahçılar AKP’ye, yani sağa oy verdiler…

Son olarak; doğru, ben neden Milletvekili olmadım? Ağabey ben Milletvekili olmayı değil, böylesi sivil muhalefetimle Milletin Vekilliğini yeğliyorum. İlle de soyumu ve boyumu, yani akrabalarımı tanıyıp, gelecek kuşaklara kökenimizi unutmamalarının öncülüğünü yapıyorum…

İlber Ortaylı; Atatürk hayranlığını dile getirirken özellikle son dönem Osmanlı padişahlarına övgüler düzmesi düşündürücü ötesi bir duruş. Şimdi de ölümünün 100. yılında, Sultan Abdülmecid’in oğlu ve Sultan Abdülaziz’in yeğeni olan ve 21 Eylül 1842’de doğan ve 1918 yılında ölen Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. padişahı ve 113. İslam halifesi Sultan II. Abdülhamid’i; Alman İmparatorluğu’nun kurnaz başbakanı ve o imparatorluğun tarihindeki yegâne diplomat olan Bismarck’la baş eden tek kişi olarak gösteriyor. Devamında; II. Abdülhamid demiryolu, ziraatın ıslahı ve okullaşma projesine ve maliyetlerine paralel olarak, Avrupa devletleri arasında entrikacı bir politika güttü. Alman İmparatorluğu’nun kurnaz başbakanı ve o imparatorluğun tarihindeki yegâne diplomat olan Bismarck’la baş eden bir tek odur. Doğrusu diplomaside Tanzimat ekolünün ilkelerini ve yöntemini iyi benimsemişti (11 Şubat 2018).

 

Şimdi sormak gerekir;

“Madem bu denli bir deha idi, ölmeden neden tahtı kaptırdı?”

1844 yılında doğan ve 1909 – 1918 arasında padişah olan ağabeyi Mehmed Reşad ve 2 Şubat 1861 tarihinde İstanbul’da doğan ve 1918-1922 arasında padişahlık yapan ve ülkeden kaçan ağabeyi Mehmed Vahdeddinler çok mu kötüydü?

Son dönemde artan II. Abdülhamid övgüleri gerçekten dikkat çekici. Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin kurucularıyla ilgili skandal diyaloglar nedeniyle RTÜK’e şikâyet edilen Payitaht “Abdülhamid” dizi ise abartının danıskası. Bu abartı milli görüşçüleri bile çileden çıkardı ki “Sultan Abdülhamid, günümüz idarecilerine rol model olamaz ve olmamalıdır. Neticede kaybetmiş ve koca Payitaht’ı teslim edip kenara çekilmiş bir sultandır. Sebepler ne olursa olsun, sonuç çöküştür” diyebildiler.

Tarihçi İlber Ortaylı

 

Durum bu iken sayın İlber Ortaylı ne yapmak istiyor, şahsen ben anlamış değilim… İyinin karşıtı kötü, fakat Ortaylı’nın ortalaması yok; adeta “İyinin karşıtı iyi, kötünün karşıtı da iyi” diyerek kötüyü yok sayıyor…

 

AKP’li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan ve Meclis Başkanı İsmail Kahraman Atatürk karşıtı Kadir Mısırlıoğlu’nu hastanede ziyaret ettiler.

Sıra; Cumhuriyet, Atatürk ve Kurtuluş savaşı karşıtı Fesli Kadir/Deli Kadir… Düşüncesine şiddetle karşı olmama karşın geçmiş olsun derim, ama sade vatandaş olsa bile asla ziyaret etmem. Onu ziyaret etmek; Ülkenin kurucusuna hakaretler yağdıran, “Kurtuluş Savaşı’nı keşke Yunan kazansaydı” diyen, Cumhuriyet’i sevmeyen, hilafeti isteyen bir şaklabanı onaylamaktır… Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın ve Atatürk’ün kurduğu TBMM başkanı! İsmail Kahraman’ın ziyaretleri durdukları yeri belli eden tarihi bir belgedir… Birileri, kendilerini ancak bu kadar net analatabilirdi…

 

evesbere@mynet.com

 

Tüm yazıları»

 

 

 

Şevket Çorbacıoğlu / Bizim Anadolu / 20 Şubat 2018

 

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...