Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi.
Geçen hafta gazeteci Hande Karacasu’nun yaptığı sanatsal bir değeri olmayan ‘Sessiz İstila’ adlı kısa bir film konuşuldu.
Emniyet Genel Müdürlüğü ivedilikle ‘provokasyon’ diye niteleyerek açıklama yapıp soruşturma açmış. Altı aylık Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ da ‘ben ısmarladım’ diyerek arka çıkmış.
***
Durumu anlamak için gülmece ve abartı sanatı
Topluma, kamuoyuna bir şeyleri açıklamak, anlatabilmek için arada gülmeceye, abartıya yer verilir, çünkü daha sarsıcı, vurucu olur.
Özellikle Demirel ve Özal döneminde toplumu değiştirme amaçlı niyetlere yönelik Zeki Alasya – Metin Akpınar güldürüleri, Levent Kırca skeçleri, Gırgır, Leman dergilerinin çizgi ya da kısa öyküleri bunlara birer acı örneklerdi.
Ne denli acı oldukları 30 – 40 yıl sonra yaşananlarla karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor.
Onların abartı değil, her biri birer öngörü olduğu bugünlerde yaşadıklarımızla daha iyi belirlenmiş durumda.
***
‘Aman ha! Uyanık olun!’ diyordu…
Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Prof. Muammer Aksoy 1980’lerde kapı kapı dolaşıp ceza yasasından 141-142 ile birlikte 163. maddenin de çıkarılmasının ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Ortadan kaldırdılar kendisini.
141-142 no’lu ceza maddelerinin kaldırılmasıyla Türkiye’ye o düşünülen ‘korkutucu’ komünizm gelmeyecekti ama, 163. maddenin kaldırılmasıyla Osmanlı’dan beri gelen dinci çevrelerin gizli-açık yıkıcı eylemlerini daha etkin biçimde ortaya koyacaklarını ve sonunda emperyalizmin arabasına binen çevrelerce iktidara taşınacağı daha o günlerden belliydi.
Prof. Muammer Aksoy gibi gazeteci Uğur Mumcu, Aziz Nesin gibi daha niceleri kamuoyunu uyarmaya çalışıyordu; ‘bunlar yarın, bir gün devletin en yüksek orunlarına çıkacak ve yasaları, Anayasayı değiştirecekler’ diye umarsızca çığlık atıyorlardı.
Uğur Mumcu’yu arabasına bomba koyarak öldürdüler, Aziz Nesin’i Sıvas Madımak Oteli’nde katletmeye çalıştılar; bu arada 30’un üzerinde sanatçı ve bilim insanını yakarak katlettiler.
***
BOP’un Eşbaşkanlığı
Emperyalizm ülkemizi, öncesi de var ama, özellikle 1960’ların sonundan beri uygulayageldiği eylemleriyle, 1972 ve 1980 yılındaki askeri darbelerle denetim altına almayı sürdürdü, ama orada durmadı; Amerikan emperyalizminin Ortadoğu siyasetine onay vermediği için bir koalisyon olan Ecevit Hükümetini düşürdü ve en az üç yıldan beri hazırlamakta olduğu AKP’yi iktidara getirdi (3 Kasım 2002).
Dış güçlere hep kızıyoruz da; onlar da ülkede her zaman işbirlikçi buluyorlar.
Ve Erdoğan ne diyordu?: -Bazı savlara göre 52 ayrı yerde yinelediği üzere- ‘BOP’un eşbaşkanlığını yapıyoruz.’
BOP ne peki?: Büyük Ortadoğu Projesi. Aynı tarihlerde Tunus, Fas ve Cezayir gibi ülkelerde de AKP’ye benzer oluşum ya da partiler kurulmuştu; hem de aynı adla: Adalet ve Kalkınma Partisi ya da benzeri… Simgeleri de benzer, birer ampul…
***
Bir süre sonra Ortadoğu’dan Asya’nın içlerine kadar uzanan bir coğrafyanın nasıl değiştirileceğine ilişkin haritalar açıkça yayınlanmaya başladı. Ve Proje operasyonu başladı. ‘Arap Baharı’nda yaşananları gördük; Tunus ve Cezayir, Mısır, sonra Irak ve Saddam’ın öldürülüşü, Kaddafi’nin katledilişi vb…
20 yıllık AKP iktidarı var gücüyle BOP’un gerçekleşmesi için çalışıyor.
Bu arada, Amerikan emperyalizmine baş eğmeyen Suriye’yi çözmek isteyip de karşılarında Rusya’yı bulunca başka yöntemler uygulamaya başladılar.
Örneğin Suriye krizinde bir göçmen ülkesi olan Kanada 25 bin Suriyeli sığınmacı getirmek istediğinde nasıl bir tartışma yaşandığını anımsıyoruz ki, bu sığınmacıları getirmek için Göçmenlik Bürosu yetkilileri Türkiye ve Lübnan’a gidip teker teker seçerken, daha önce mayınlardan arındırılan – demek ki proje çok önceden başlamış – Suriye – Türkiye sınırından milyonlarca sığınmacıyı hiçbir denetimden geçirmeden ülkeye akın ettirdiler. Şimdi de İran sınırından ellerini kollarını sallayarak Afgan ve Pakistanlı genç erkek ‘sığınmacılar’ geliyor…
Büyük sorunlar yaşanacak diye bas bas bağırdık. Dönemin başbakanı Davutoğlu 100 binden fazla alamayız dedi. Şimdi sadece 5.5 milyon Suriyeli sığınmacı ve bir o kadar da Afgan, Pakistanlı, başta Somali olmak üzere Afrikalı sığınmacı olduğundan söz ediliyor.
***
Açıkhava Sığınmacı Kampı Türkiye
Avrupa kapıları sığınmacılara kapattı, AKP hükümetine para verip Türkiye’yi açıkhava sığınmacı kampına çevirdi.
Bu sığınmacıların uluslararası hukukta herhangi bir tanımı yok, hakkı yok, Türkiye’de yasadışı yaşıyorlar.
ABD, Kanada, Avustralya gibi ya da Avrupa ülkeleri göçmen ya da sığınmacı alırken bitakım ölçütlere göre hareket eder ve Birleşmiş Milletler’den kabul ettikleri göçmen-sığınmacı oranında yıllık ödenek alırlar.
Türkiye böyle bir konumda değil; sadece konukseverlikle (!) Avrupa’ya gitmesinler diye bu sığınmacıları ülke içinde tutuyor.
***
Ancak toplumsal bir kangrene dönüşen bu soruna dikkat çekmek için gazeteci Hande Karacasu, MHP kökenli, İyi Parti’den ayrılan Prof. Ümit Özdağ’ın kurmuş olduğu Zafer Partisi için kısa bir film yapmış. Aynı tarihler arasında toplumsal paylaşım ortamlarında art arda Afgan, Suriyeli ve Pakistanlı sığınmacıların toplum değerlerine aykırı paylaşımları ortalığı sarıyor, hastalar Türkçe bilmeyen doktorlarla anlaşabilmek için çevirmen aracılığıyla iletişim kurduklarından söz ediyor.
Sol kesim ‘aman beni ırkçı diye yaftalarlar’ diye pek söz etmek istemiyor. AKP tabanı da durumdan rahatsız.
***
İmamoğlu’nun Karadeniz Gezisi ve Yol Kazası
Hemen aynı tarihlerde bayram gezisi gerekçe gösterilerek İstanbul Büyük Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bir Karadeniz turu yapıyor.
İstanbul Belediye Başkanı neden Karadeniz bölgesinde bayram gezisi yapar?
Bunu çok iyi anlıyoruz kuşkusuz. Açıkça söylenmese de ‘Cumhurbaşkanlığı seçiminde ben de varım, beni gözardı etmeyin’ diyor Sayın İmamoğlu; oluşan altılı masaya göz kırpıyor.
Gezi başarılı da geçiyor. Başarılı geçiyor geçmesine de, bir anda arabanın tekerine çomak sokulmuş olduğu açığa çıkıyor.
Nedir o çomak?
Yıllardır, önce FETÖ’nün, sonra da AKP’nin tetikçiliğini yapan, bizce tam anlamı budur çünkü gazetecilik değildir yapmış olduğu, bir adın özellikle bu geziye çağrıldığı, bazı simgesel görseller aracılığıyla basına sızdırıldığı ortaya çıkıyor.
Bu skandal ortaya çıktığında bir biçimde özür dilemek yerine yine büyük bir kesime itici gelen söylemlerle savunulması bir anda başarılı geçen böyle bir geziyi hiçe dönüştürüyor.
***
Sol Muhalefetin Sorunu
Eğri oturup doğru konuşalım; muhalefetin en büyük sorunlarından biri nedir diye soracak olursanız, hep birilerine benzemek, yaratılan yapay gündemlerin ardında bocalayıp durmak deriz.
Hep söylenegeldiği gibi, rakibine benzemeye çalışma!; ancak topluma senin neden haklı olduğunu başka bir biçimde anlatmaya çalış, onu ikna et ki, toplum da kendini gerçekte kimlerin kandırdığını bu yönteminle anlayabilsin!
2019 Yerel Seçimleri’nde çok güzel bir ivme kazanıldı, söylemlerin içtenliğinin, çekinceli toplumca nasıl bu süre içinde ayrımına varılıp destek çıkılmaya başlandığı görüldü.
Ancak toplumun sinir uçlarıyla oynayacak devinimlerde bulunulması, daha yeni yeni oluşan güveni bir anda tersine çevirebilir.
20 yıldan bu yana, ‘değiştim’ söylemleriyle demokrat / ilerici kesimin desteğini alan, güçlenince ‘demokrasi tramvaydır, istediğim yerde inerim’ diyerek her birini kullanılmış mendil gibi (örnekse ‘yetmez ama evet’çiler) atan ve sürekli kışkırtmalı söylemlere CHP önderinin önem vermemesi, bazı kesimlerce ne kadar eleştirilse de ‘ben toplumsal birlikten yanayım, dolduruşa gelmem’ yaklaşımıyla hep daha farklı söylem geliştirmesi çarpık ve kötüye giden düzeni değiştirip devrilen treni yeniden raylar üzerine oturtma eylemidir.
Aynı söylemlerle bir İnce olayı gördük; ve zaten o da topluma vermiş olduğu güveni, sözünü tutmayarak bir umut olamayacağı örneğini gösterdi.
Şimdi ikinci bir tren kazası mı yaşanacak dahaca yolun başındayken?
***
Cumhurbaşkanlığına giderken…
Kişinin çağrılmasına ilişkin doğrudan özür dileyemeyeceği belli elbette, ancak bir söylem biçimiyle tepkileri dindirebilirdi, sanatçı Fırat Tanış’a yönelik olduğu gibi…
Yanlışta ısrar etmesi bir toplu paylaşım kullanıcısının belirlemesinde yaptığı gibi ‘Cumhurbaşkanlığına giderken Belediye Başkanlığından olmak’ gibi bir hezimete uğranması işten bile değildir.
***
Benim başka bir tahminim var ancak, hadi o da bana kalsın ve haftanın gelişmelerine bakalım…
Ömer F. Özen / Gözleyi, gözleyi… / Bizim Anadolu / 09 Mayıs 2022