Press "Enter" to skip to content

Para… Saygı…

Para… Saygı…

“Ben bunları kabul edemem. Kirli, kötü kokulu, buruşuk banknotlar…”

 

 

 

 

 

 

 

Cadde motorlu araç trafiği açısından kalabalık, gürültülü… Kaldırımda yürürken bile insan kaygılanıyor. Sıcak bir temmuz gününü yaşıyor kasaba.

Yalnız gürültü de değil, ağır bir CO. Ağulu, havada eser yok ki, dağıtsın, temizlesin.

 

“Hocam, Allahaşkına yardım et yahu!”

 

“Ne var, ne oluyor ?”

 

“Bu Capon turis Yen bozdurmak istiyor. Bizim kaat paraları almıyor, bağırıp çağırıyor.”

 

Japon turist kadın öfkeyle İngilizce konuşuyor.

 

“Yardım edebilir miyim!” dedim.

 

Birden sesini kesti, gülümsedi. Açıkladı.

“Bu bay, bana temiz banknot vermiyor. Oysa ben ona buruşuk olmayan, yepyeni Japon banknotları veriyorum.”

 

Döviz bozan Ruhi’ye durumu anlattım.

 

“Valla elimdeki kaat paraların en temizlerini verdim, gine de itiraz ediyor.”

 

“Buruşukmuş verdiğin paralar. Öyle diyor.”

 

“Valla son paralarım bunlar. Elimden gelen bu.”

 

Japon kadına aktardım Ruhi’nin söylediğini.

 

“Peki,” dedim. “O yenleri geri ver, başka yere bakalım.”

 

Ruhi, “Sorry, madame,” diyerek bir deste Japon Yenini kadına uzattı.

 

Baktım, turistin elinde eldiven var. Hijyene önem veriyorlar. Sayrı düşmekten korkuyorlar anlaşılan gurbet ellerde.

 

Kadına, başka yerde Türk Lirası alabileceğimizi söyleyerek oradan ayrıldık. Birkaç döviz bozduran dükkâna sordum. Yen değiştirmiyorlarmış. Kazancı pek yokmuş, ellerinde kalabilirmiş.

 

TC Ziraat Bankası Müdürü Mustafa Balta, Nevşehir Lisesi’nden arkadaşımdı. Onu ziyaret etmek geldi içimden. Turiste söyledim. “Olur,” dedi.

 

Müdür Balta bizi sevinçle karşıladı. Kucaklaştık. Turist kadını da yanaklarından öptü. Geleneklerinde öpülmek yoktu ki, anlaşılan, şaşırdı kadın.

 

Anlattım durumu. Hemen bir memurunu çağırdı Mustafa. Turist, çantasından çıkardığı naylon torba içindeki yenleri görevliye sayarak verdi. Orada hemen bir belge düzenlendi. Kadının imzası alındı. 5 dakika sonra Japon paraları o günün rayici üzerinden Türk Lirasına çevrilmiş olarak kadına sunuldu.

 

Japon turist pek mutlu oldu.

 

Fakat Müdür Mustafa bu… Bırakır mı? Hemen sormamı istedi kadından: Aç mıdır, kebap sever mi? Çay, kahve, limonata, kolalı meşrubat? Eğer dükkânlardan geleni beğenmezse evinden getirtebileceğini…

 

Art arda sıralıyor, turist de geniş bir gülümsemeyle teşekkür ediyordu. Bu denli yoğun ilgiden şaşırmıştı. Fakat, belliydi ki mutlu olmuştu.

 

Jilet gibi keskin Türk banknotlarını sevgiyle okşuyordu turist kadın.

 

“Atatüüürk… Kamal Paşa… Great General… Famous State Man … President of the Republic, Great Reformator …”

 

5, 10, 20, 50, 100, 200 liralık kâğıt paraları tek tek önlü arkalı inceliyordu.

 

Bu arada limonatalar gelmişti. Kadın bir yudum içiyor, sonra yine paraları okşuyordu.

 

Çizgi gibi yumuk gözlerinde sevinç… Neredeyse mutluluktan ağlayacak, gözleri ıslak ıslak…

 

“Emrullahcığım, sor bakalım, metal para da ister mi?”

 

Çevirdim. Kadın sevinç çığlığı attı kendi diliyle…

 

“Oooo! Elbette, elbette… Ben koleksiyonerim. Ziyaret ettiğim her ülkenin paralarını alır, biriktiririm. Şimdi Osaka’da torunlarım Türk paralarını nasıl da sabırsızlıkla bekliyorlardır.”

 

Müdür Mustafa bir görevlisine buyurdu. 5 dakika sonra Darphane’den yeni çıkmış madeni paralar turistin önündeydi. Işıl ışıl…

 

1, 5, 10, 25, 50 kuruşlar ve 1 TL.

 

“Bunlar benim Müdürlük kontenjanımdan. Armağanımız olarak lütfen kabul etsin!” dedi Müdür.

 

Japon kadın ısrarla karşılığını vermek istedi, Mustafa almadı.

 

Banknotları, metal paraları ayrı ayrı, naylon torbacıklara özenle yerleştirdi.

 

Limonatayı da beğendiğini söyledi.

 

“Ne yazık, dünyanın en güzel yarımadasında yaşıyorsunuz, ama insanlarınızı eğitmede ihmaliniz var.”

 

“…………………..”

 

“Kâğıt paraları, görüyorum pazar yerlerinde cebine tıkıştırıyor satıcılar, çöpe atar gibi. Üzerinde Büyük Komutan ve Devlet Adamının resimleri olan paralara saygı gerekir.”

 

“………………..”

 

“Bana gösterdiğiniz ilgiden dolayı size çok teşekkür ediyorum. Koleksiyonum bu paralarla zenginleşti. Bu yardımlarınızı hiç bir zaman unutmayacağım.”

 

“Ne diyor Emrullah, ne diyor ?”

 

Turistin söylediklerini çevirdim. Müdür Balta da güzel sözler dedi. Onları da Japon kadına aktardım.

 

Ayağa kalktı konuğumuz. Ellerini çenesinin altında birleştirdi, veda etti gülümseyerek.

 

Yeniden öpülmemek için biraz uzak durdu.

 

Müdür Mustafa ile ayağa kalktık. Bankanın kapısına değin yürüdük, uğurladık konuğumuzu.

 

 

……………………….. 3 Ekim 2017. Ürgüp

 

 

 

 

Emrullah Güney / Bizim Anadolu / Ekim 2017

 

 

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...