Seçimlere 10 gün kala Kebek’te kampanyalar sürerken Türk toplumundan da iki adayın seçimlere katılması toplum adına sevindirici ve umut verici olayların başlangıcı olarak görülüyor.

Kebek Dayanışma Partisi’nden (QS) aday olan genç siyasetçi Hilal Pilavcı’dan sonra bu kez sayfalarımıza Fransa’da büyüyen bir başka toplum üyemiz Alex Tembel’i konuk ediyoruz.
Pek fazla araya girmeden sorularımızı soruyor ve Kebek Tutucu Partisi (Parti conservateur du Québec) Viau seçim bölgesinden aday olan Alex Tembel’i dinliyoruz.

– Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
– İskenderun’da doğdum, Kürt kökenliyim. Maraş, Elbistanlıyız. Ben 8 yaşındayken Fransa’ya göç ettik. 20 yaşına kadar Fransa’nın güneyinde yaşadım. Daha sonra eğitimim ve iş için Paris’e geçtim.
Eğitim ve deneyimim toplum hukuku ve Fransız hukuku üzerine oldu. Ayrıca pazarlama stratejileri üzerine Paris’te bir Amerikan ticaret okulunda eğitimimi sürdürdüm. Sonrasında Paris’te 20 yıl boyunca ticari hukuk danışmanlığı yaptım.
2009 yılında daha iyi bir yaşam için Kebek’e taşındık. Eşim Keziban benimle çalışıyor ve üç çocuğum var. Kurmuş olduğumuz iki firmayı yönetiyoruz. Bunlardan biri tüketiciye hitap eden, danışmanlık hizmeti veren kredi üzerine çalışıyor. Bu firma Equifax ve Transunion gibi kredi belirleme kuruluşlarıyla çalışıyor. Bu kuruluşumuzda tüketicilere kredi dosyalarında, kredi kimliklerinin iyileştirmesi konularında yardımcı oluyoruz. İkinci kuruluşumuz ise borç tahsili konularında çalışıyor.
– Siyasete nasıl karar verdiniz?
– Bu biraz sürpriz oldu. 5 Temmuz 2022 tarihinde Kanada yurttaşlığına sahip olduk. Kebek siyasetini izliyordum elbette ama, hemen herkes gibi ben de genelde siyasetten uzak duruyordum. Siyaset benim işim değil, beni ilgilendirmiyor diyordum. Ama siyaset gelip işlerimize karışmaya başladı. Bir anda yaşamımızın ortasına girdi. Bir yerden sonra eşime bu böyle gitmiyor, şu normal değil, bu böyle olmamalı gibi yakınmalarda bulunuyordum. Eşim bir gün ‘bak’ dedi, ‘eğer beğenmiyorsan bir takım şeyleri, onları düzeltebilmek için sen bir çaba göster!’ Dolayısıyla ben geçmişten gelen bir siyasetçi değilim. Sade bir yurttaşım ve bir aile babasıyım; sosyal, politik, ekonomik ve sağlık konularının yolunda gitmediğini gören ve bir kuruluşu yürütmeye çalışan bir bireyim. Görüyorum ki dört yıldan beri ülkeyi yöneten CAQ (iktidardaki Kebek Gelecek Koalisyonu), ondan önce 25 yıl boyunca ülkeyi yöneten Liberallerin getirdiği Kebek’te sağlık sistemi Türkiye’den daha kötü, gelişmekte olan ülkelerden daha kötü bir durumda. Acil Servislerde ortalama bekleme süresi 17 saate çıkmış, insanlar acil servislerde ölüyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Küresel salgını yadsımıyorum ama, CHSLD (Uzun süreli sağlık bakım evleri)’lerde insanlar öldü. Bu insanlar Kovid yüzünden ölmediler. Çünkü onlarla kimse ilgilenmedi. Çünkü devlet sorumluluğunu yerine getirmedi. Bu insanlar açlıktan, susuzluktan ve bakımsızlıktan öldü. Kabul edilebilir bir şey değil. Sayın Legault neler yaşandığını ortaya çıkarmak için soruşturma açmayı ret ediyor.
– Siyasete girmek için neden Kebek Muhafazakâr Partisi (PCQ)’ni seçtiniz? Uzun yıllardan beri Muhafazakârlar’dan herhangi bir ses çıkmıyardu. Özellikle geçen yıldan beri bir anda parti yükselişe geçti ve kendinden söz ettirmeye başladı.
– Evet, doğru. Benim herhangi bir tercihim yoktu. Tüm partilerin programlarını okudum. Bir aile babası, bir firma yöneticisi ve Kanada, Kebek yurttaşı olarak, (Muhafazakârların programının) en iyi öneri olduğunu gördüm. Birçok göçmen gibi belki Kebek Dayanışma Partisi (QS) ya da Liberal Parti (PLQ)’yi seçebilirdim. Ancak Kebek Muhafazakâr Partisi’nin programının bizim için en iyisi olduğunu gördüm. Bu arada Parti olarak, Sayın Duhaim’in ekibinin geçen yıla kadar üye sayısı 500’ü geçmiyordu. Benim aşağı yukarı bir, bir buçuk aydır partiye girişim var; bugün 60 binin üzerinde üyemiz var. Öylesine siyasi bir parti değil. Bu bir yurttaş hareketi. Şu andaki duruma karşıyız çünkü iyi yönetilmiyoruz. Bir karanlığın içindeyiz. Bugün bile hâlâ ‘belki, şu önlemi alacağız, belki bu önlemi alacağız, belki kapanmak durumunda kalacağız’ gibi söylemler var. Böyle bir yaklaşım olamaz. Dünya Sağlık Örgütü bile birkaç gün önce küresel salgının bittiğini açıkladı. Ancak Sayın Legault hâlâ devam etmek istiyor.
– Toplumda bir kaygı var. Muhafazakâr Parti’nin sağlık sistemini özelleştirmek istediği belirtiliyor. Ne diyorsunuz bu kaygılara?
– Ben bunu olumlu buluyorum. Geldiğimiz ülkeler bağlamında sağlık sisteminin, hastanelerin kamusal olduğunu biliyoruz. Ama şu var, kamusal sağlık sistemi işlemiyor. Yıllardan beri çalışmıyor. Ve Sayın Legault daha da çukura gömdü. Bugün doktor yok, hemşire yok, bugün binalar harabe halinde. Kebek’te bütçenin yarısı, 50 milyar dolar sağlığa, hastanelere gidiyor. Peki, elimizde ne var? Sıfır. Gelişmekte olan ülkelerden çok daha kötü durumdayız. Dolayısıyla bu kısıtlamalar, bu durum daha fazla sürdürülemez.
– Peki çözüm sağlık istemini özelleştirmek mi? İyileştirmek için başka çözüm bulunamaz mı?
– Bizim, olayı nasıl gördüğümüzü söyleyeyim. Hastanelerin durumunu iyileştirmek gerek. Sorun, bir yönetim sorunu. Doktorların kota zorunluluğu var. Uzman doktorların sayılı ameliyatlara girme zorunluluğu ve sayılı saatleri var. Diyelim ki doktor pazartesi ve salı günü çalışıyor, kotası bitmiş oluyor ve başka yerde çalışmasına izin verilmiyor. Bu bir sorun. Hemşirelere gelince; birçoğu aşı olmadı, o yüzden hemşire eksikliği oluştu.
– Ancak salgın öncesi de sorun vardı.
– Haklısınız. Ama kamu sektöründe hemşire eksikliği varsa, özele geçmekte yarar var. Özel başka bir sistem. Ben özel bir şirket yönetiyorum. Bunun işleyeceğini düşünüyorum. Eğer işlemezse o zaman işine son verirsiniz, yetkin kişileri işe alırsınız. Her zaman pazar gereksinimlerine bakarsınız. Hastaneleri yönetenler, Sağlık Bakanlığı’nı yönetenler yıllardır bu durumun işlemediğini görüyorlar. Ve hiçbir şey yapmıyorlar. Evet, özele geçmek gerekecek. İnsanlar sanıyor ki sadece zenginler bundan yararlanacak. Bu doğru değil.
– Öneriniz ne? Ne yapmayı tasarlıyorsunuz?

– Bizim önerimiz zaten var olan bir sistem. Örneğin İsveç’te şöyle bir sistem var. Ameliyat olmanız gerekiyor. Doktorunuz size üç seçenek sunuyor; 30 günden daha kısa bir sürede, 60 günden daha az bir sürede ve diyelim ki 90 günden daha az bir sürede ameliyat olabilirsiniz diyor. Bu ne demek? Üç aşamanız var demek. Kamu hastanesine gidiyorsunuz. Eğer 30 günde tedavi görebilirseniz çok iyi. RAMQ (Kebek Hastalık Sigortası Kurumu) kamu hastanesine ödeme yapacak. Peki kamu hastanesi iş yoğunluğu nedeniyle 30 günde ameliyatı yapamazsa ne olacak? O zaman özel bir kliniğe yönlendirileceksiniz ve RAMQ özel kliniğe ödeme yapacak. Bu kadar basit. Burada önemli olan insan sağlığı. Vergilerimizden toplanan parayla yönetilen RAMQ ödemesi kamu kuruluşu ya da özele gidecek. Herhangi bir şey değişmiyor. İstediğimiz sadece tedavi görmek. Dolayısıyla özeli istemekte ne tür bir sorun var, anlamıyorum. Yapısal sorunların olduğu, çalışan eksikliğinin olduğu bir dönem yaşıyoruz. Birçok kişi tedavi görmek için gelişmekte olan ülkelere gidiyorlar. Örneğin Küba’ya gidiyorlar tedavi için. Neden? Çünkü doktorlar iyi, ayrıca çok ucuz. Ama kim gidebiliyor Küba’ya? Sadece parasal gücü olan kimseler gidebiliyor. Ama bizim isteğimiz tüm Kebeklilerin sağlık hizmeti alması. Eğer kamu kuruluşları bu hizmeti veremiyorsa, o halde özele gitmekte bir sakınca olmaması gerek.
Konut sorunu
– Programınızda konut sorununa ilişkin bazı önerileriniz var. Örneğin kiracının ev sahibine kiradan ayrı başta belirli bir önödeme yapmasını istiyorsunuz. Bize bunun nedenlerini açıklar mısınız?
– Ben Fransa’dan geliyorum. Bu sistem orada var.
– Türkiye’de de var.
– Evet, Türkiye’de de var. Size bir şey söyleyeceğim. Ben hem ev sahibiyim hem de kiracıyım. Kiracıların % 22’si Haziran ayındaki son kira paralarını ödemiyor. Bu bir sorun. İkinci bir sorun eve zarar verme. Benim gözlemlediğim, kiracıların en az % 50’si evi terk ettiklerinde her şeyi kırıp döküyor. Bu kabul edilemez. Bir konut arandığında, kredi değerlendirme bürosunda olduğum için konuyu yakından biliyorum, kiracıyla ilgili soruşturmada bulunuyoruz. Bakın, kiracı adayının iyi bir kredi dosyası olmadığında ev sahibi istemiyor. Bu insanlar nereye gidecek? Kredi dosyası iyi olmayan kişiler, belki geçmişte bazı kötü deneyimleri olmuştur vb; bu kişiler ev sahibine güvenilirliklerini kanıtlamak için belirli bir önödemede bulunurlarsa ev sahibi de daha emin olacaktır. Öte yandan, kiracı olmak aynı zamanda bir sorumluluktur. Kira sözleşmesi sonunda kiralanan ev iyi durumda olmak zorunda.
– Peki bu durum sömürülmeyecek mi sizce? Mal sahibi bir takım gerekçeler öne sürüp başta verilen önödemeyi geri vermeyebilir.
– Bunun adına ‘hesap özeti’ deniyor. Burada ne yapılabilir? Kira başlangıcında kiralanan evin fotoğrafları, filmleri çekilebilir. Hem kiracı tarafından hem de ev sahibi tarafından. Bu bir kanıt yerine geçer. Kira sonunda evin durumuna bakılır. Eğer normal bir kullanımdan kaynaklanan yıpranma ise, çünkü zamana bağlı olarak doğal bir yıpranma olabilir, herhangi bir şey istenemez. Ama bilinçli olarak evde hasar yapılmışsa, bu para ev sahibi için bir garanti olmuş olur. Öte yandan özellikle kiralık konut sektörü iyi bir durumda değil. Bu seçim sürecinde kapı kapı dolaşıyor ve insanlarla konuşuyoruz. Ziyaret ettiğimiz evlerin durumu hiç içaçıcı değil. Oturulacak durumda değil, sağlıklı değil. Öte yandan ev sahibinin yerine kendimi koyarsam, yatırım yapmak istemem. Çünkü 50 bin dolar, 100 bin dolar harcamak istemem. Çünkü her çıkan, evi harabeye çevirip gidiyor.
– Çıkan kiracının evi / daireyi harabeye çeviriyor derken, bunun yüzdesi kaç? Gerçekten önemli boyutlarda mı?
– En az % 30. Ve bunlar gerçekten bilinçli olarak yapıyorlar. Elbette ki normal değil. Ve elbette ev sahibi yatırımda bulunmak istemiyor böylece. Öte yandan, TAL (Kira Yönetimi Mahkemesi) ev sahibine ancak % 2 ile % 3 arasında kirayı artırabilirsin diyor.
Bakın, herhangi bir ekonomiste sorsanız size enflasyonun % 7, % 8 olduğunu söyleyecektir. Peki siz sadece % 2, % 3 oranında kirayı artırabilecekseniz, aradaki % 5’lik, % 7’lik kaybınızı nasıl karşılayacaksınız? Ayrıca sadece bu da değil. Gazeteler yazdı, bu yıl bina vergisi % 30 arttı, sigorta primleri arttı. Bina bakımını yapanların ücretleri arttı. Bunların bir yerlerden karşılanması gerek. 1970’li yıllarda bir dairenin onarımı için 1000 dolar harcanırken, kira artırımına giderek karşılayabilmek için 7 yıl gerekiyordu. Bugün 45 yıl gerekiyor. Bugün evi onarmak için 40, 45 bin dolar yatırım yapıp da bunu ancak 45 yıl sonra karşılayabileceksem, burada bir sorun var demektir.

Göçmenlik
– Bildiğiniz gibi Kebek de içinde olmak üzere Kanada bir göçmen ülkesi. Yıllardır konuşulan bir konu var; Kebek’e göçmenlik konusunda yeterince yetki verilmiyor. Bu konuda görüşünüz nasıl?
– Hangi konuda olursa olsun, biz yerinden yönetimi tercih ediyoruz. Bugün Kanada federal hükümeti Kebek için kota koyuyor. Ama Kanada Kebek değil. Aynı gereksinime sahip değiliz. Ve ben inanıyorum ki Ottava’da oturan memurlar Kebek gerçeğini bilmiyorlar. Kebek gerçeğini ancak Kebekliler bilir. Biz biliyoruz çünkü biz burada yaşıyoruz. Kökeni ne olursa olsun, Kebek’in gerçeğini ancak Kebek’te yaşayanlar bilir. Eğer çalışan eksikliği dolayısıyla Tim Hortons ya da McDonald’s kapılarını kapatıyorsa, bir sorun var demektir. Yasal göçmenlikten söz edersek, yabancı öğrencileri kabul ediyoruz, çünkü ülkeye yararı var. Bu yabancı öğrenciler eğitim-öğretimleri için Kebeklilerden daha fazla ödüyorlar. Bu yabancılar burada aynen Kebekliler gibi eğitim-öğretim görüyorlar. Aynen Kebekliler gibi diploma alıyorlar. Ve bu yabancı öğrenciler okullarını bitirdiklerinde 2 yıl sonra, 3 yıl ya da 4 yıl sonra, bu ülke benim hoşuma gidiyor, burada kalmak istiyorum diyor. Peki onlara ne yanıt veriliyor? Hayır olmaz! Onlara ‘geldiğiniz ülkeye geri döneceksiniz, oradan başvuracaksınız ve ondan sonra sizi kabul edip etmeyeceğimize bakacağız’ deniyor. Bu kabul edilemez. Bu çocuklar burada yaşamışlar, buranın kültürünü tanıyorlar ve buradalar. Bu olayın bir yönü. Ben buraya nitelikli göçmen olarak geldim. Buraya nereden gelirsek gelelim önümüze diploma denkliği sorunu çıkıyor. Tamam, diploma denkliği olsun, sorun değil. Ama örneğin bir Kebekli Fransa’ya gittiğinde orada diploması 6 ay içinde kabul ediliyor, daha çok değil. Bu süre içinde Kebekli bir tür staj yapıyor ve Fransa’ya özgü çalışma yöntemine uyum sağlıyor. Ama Kebek’e Fransız biri geldiğinde, bir Fransız doktor örneğini vereceğim, burada diplomasının kabul edilmesi için 2 buçuk yıl beklemesi gerekiyor. Bu iki buçuk yıl süresince ne yapacak bu Fransız doktor? Fransız çok iyi Fransızca konuşuyor, dil öğrenmek zorunda değil. Başka ülkelerden gelen göçmenler için Fransızca öğrenim gerekliliği var çünkü Kebek’te Fransızca konuşuluyor. Bu sıralar özellikle Montreal’de Fransızcanın gerilediği konuşuluyor. Aynı fikirde değilim kesinlikle. Söz edilmeyen bir konu var, bir küreselleşme var dünyada. Gençlerimiz, yeniyetmelerimiz uluslararası sitelerde geziniyorlar; gençlerimiz uluslararası ticaret yapıyorlar, Netflix’te film izliyorlar. Bunların çoğu da ister istemez İngilizce. Elbette ki buralarda normal olarak Fransızca konuşmuyorlar. Bu konunun bir yanı. Öte yandan Fransızcanın gerilemesinden söz ederken yabancılardan söz ediyorlar. Ülkenin yerli toplumu zaten kendi dili olan Fransızcayı konuşuyor. Sadece buraya yeni gelenlere Fransızca öğrenmesi için zorlamada bulunuyorlar. Tamam, elbette ki yeni gelenler Fransızca öğrenecekler. Kendi deneyimimden söz edeyim. Ben Fransa’ya 8 yaşında gittim. Fransızca öğrenmek benim 8 yılımı aldı. Sadece düzgün Fransızca konuşabilmek için 3 yıl harcadım. Şimdi ne yapıyorlar bu yeni yasayla? Buraya yeni gelen göçmene, çalışıp ailesine geçindirmeye uğraşırken 6 ay içinde de Fransızca öğrenmeye zorluyorlar. Peki bir Kebekli kendini yeni gelen ve anadili Fransızca olmayan bir göçmenin yerine koysun; ve yer yüzünde en zor dillerden biri olan Fransızcayı nasıl 6 ayda öğrenebilir diye düşünsün; ki, anadili Fransızca olan kendi çocuklarının bile % 85’i sınavlarda başarılı olamazken… Olanaksız ve kabul edilemez bir şey. Ben zorlamanın uygun olmadığını düşünüyorum. Elbette Fransızca öğretilmeli, ama zor bir sınavla değil. Kebek – Kanada yaşamına uyum, çalışmaktan, sosyalleşmekten geçiyor; çocuklar diğer çocuklarla bir araya gelip zaman geçirecekler. Yetişkinler değişik toplumsal etkinliklerle bir araya gelip birbirlerini tanımakla uyum sağlayacaklar.

Laiklik
– Yıllardan beri Kebek’in bir de laiklik sorunu var bildiğiniz gibi. Zaman zaman gündeme geliyor. Bir yasa çıkarıldı ancak bu yasa yargıya taşındı. Bu konuyla ilgili ne diyorsunuz?
– Laiklik çok önemli bir konu. Buradaki sorun, daha çok dışarıdan gelen göçmenlerin ülkelerinden getirdikleri kültür ve inançlarını burada, Kebek’te topluma dayatmak istemesi. Özür dilerim ama, örneğin ben göçmenlik dosyamda da öngördüğüm gibi, bir başka ülkeye yerleşmek için gidiyorsanız, oranın, (burada Kanada / Kebek) kültürüne uyum sağlama gereğidir.
Göçmenlik başvurularında Kanada / Kebek nitelikli göçmen almaya dikkat ediyor. Ve bu yazılı olarak da veriliyor. Batılı bir yaşam biçimine uyum sağlamanız isteniyor. Zaten bugün televizyonlarda olsun, internette, Facebook’ta olsun, bunlar görünen, bilinen şeyler. Bunu kabul ederek geliyorsun. Eğer bunu kabul edemiyorsan, bir seçimin var, kendi ülkende kalmak daha doğru olur. Laiklikle ilgili konuşayım. Örneğin Türkiye laik bir ülke. Atatürk bunu topluma getirdi ve bundan övünç duymalıyız. Ne demek bu? Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak. Ben buna taraftarım. Öte yandan François Legault bir yasa getirdi ama bazı istisnalar yarattı. Diyelim ki Müslüman bir kadın Fransızca eğitim veren okullarda çalışırsa bu kısıtlamalara takılıyor, ama İngilizce eğitim veren okullarda böyle bir kısıtlamaya uğramıyor. Mahkemede bir yargıç buna dikkat çekerek, eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirtti. Bizi koruyan Anayasa var, bizi koruyan Kişi Hak ve Özgürlükleri Bildirgesi var. Anayasaya aykırı, kişi hak ve özgürlüklerine aykırı bir yasa bu. Benim diyeceğim, eğer laik isek herkes için eşit olmalı, tüm din ve inanışlar için uygulanmalı. Tüm devlet kurumlarında eşit uygulanmalı. Özellikle Fransızca konuşan Kuzey Afrika ülkelerinden gelen öğretmenlerin durumunu anlıyorum. Ama Kebek’te laiklik üstüne böyle bir yasa geçirildiyse herkese uygulanmalı. Yasa ya herkes için uygulanır ya da hiç kimse için uygulanmaz.
– Bu sizin almış olduğunuz konum mu? Partiniz de aynı görüşe sahip mi?
– Partimiz de bu istisnaya karşı. Ama genel olarak bunlar benim görüşlerim çünkü ben Türkiye’den geliyorum, orada ikinci sınıfa kadar okudum ve laikliğin % 100 uygulanmasını doğru buluyorum.
– Bu yasayla bir uzlaşma aracı olarak, daha önce görevde olan memurlara uygulanmayacak, ancak yeni göreve başlayanlar bu istisnadan yararlanamayacak.
– Bu da ayrı bir sorun. Aslında bunun da olmaması gerek ama bunu az da olsa anlayabiliyoruz. Din ve inanış konusu kişiseldir. Ben bir laik olarak kişilerin neye inandığına, neyi giyeceğine ya da neyi takacağına karışmam söz konusu değil. Evde, sokakta, işyerinde eğer patronu kabul ediyorsa ne giyerse giysin, ne takarsa taksın. Ama bir devlet kapısında görev yapıyorsa, olmamalı, çünkü devlet herkese karşı tarafsız olmalı ve bu tarafsızlığını göstermeli.
Göçmenler yeni gerçeklere alışmalıdırlar!
– Türkiye’den gelen biri olarak konuşmak istiyorum. Buraya gelen birçok göçmen gibi bir anlamda ben de ikinci kuşak bir göçmenim. Çevremde gözlemlediğim ve buraya gelen çoğu kimsede olan bir görüş var, ‘bir gün ülkeme geri döneceğim’. Size bir şey söyleyeyim: Bunları söyleyenlerin % 90’ı bu isteklerini gerçekleştiremiyorlar. Benim ebeveynlerim de hep aynı şeyi söylüyorlardı. Bugün ebeveynlerim Paris’te yaşıyor ve Türkiye’ye dönmeyi düşünmüyorlar. Neden? Çünkü çocuklar orada büyüdü ve çevrelerinde, dolayısıyla çocuklarını bırakmak istemiyorlar. Biz artık yeni bir ülkedeyiz. Bu yeni ülkenin kültürünü benimseyelim! Elbette kendi kimliğimizi koruyarak.

Mutlaka gidip oy verin!
Yaşamakta olduğumuz bu yeni ülkeye kültürel olarak olduğu kadar, sosyal, siyasal olarak da katılmamız gerek ve bazı alanları ‘ah, bunlar Kebeklilerin, bunlar Kanadalıların işi’ demememiz gerekiyor. % 100 her alana katılım sağlamamız gerek! Biz de bu toplumun bir parçasıyız ve katılmaktan çekinmememiz gerekiyor. Öte yandan, hangi ülkeden gelmiş olursanız olun, kökeniniz ne olursa olsun, yasal olarak yurttaş olmuşsanız, artık Kanadalısınız, artık Kebeklisiniz ve mutlaka gidip oyunuzu kullanınız! Bir oy bir oydur. Oy verip Meclise gönderdiğiniz milletvekiliniz sizin isteklerinizi, önerilerinizi masaya getirecek ve sizin sesiniz olacaktır orada. Kesinlikle ‘ben bir yabancıyım, köşemde yaşamıma bakarım’ demeyin! Hayır dostlarım, bu hepimizi ilgilendiriyor. Bu bizim, büyüttüğümüz çocuklarımızın geleceği ve elbette nereden gelmiş olursak olalım, gidip oyumuzu kullanalım!
Ömer F. Özen / Bizim Anadolu / 24 Eylül 2022