Press "Enter" to skip to content

Öğretmenim Ellerinden Öpüyorum

Öğretmenim Ellerinden Öpüyorum

Öğretmenim; yaşın ne olursa olsun, nice güzel ve aydınlık günler dileğiyle ‘Öğretmenler Günü’nü kutluyor ellerinden öpüyorum…

 

 

 

 

 

Eşim Kadriye ve kızım Ececan Çorbacıoğlu’nun da ellerinden öpüyorum.

Çünkü;

Yaşlısı genci, tüm zamanlarım hanfendisi ve efendisi öğretmenler elleri öpülesi evrensel değerlerdir.

Öğretmenlerin tüm zamanlarından gurur duyuyorum… Kısmen öğretmenlik yapan kendi zamanlarımdan da…

Onlar; aydınlanmanın kutsal ışıklarıdır…

Onlar; sonsuz zamanın sonsuz öğreticileridir…

Onlar; emeğin kutsal neferleridir…

Onlar; eğitim meydanlarının yılmayan savaşçılarıdır…

Onlar köydeki Ayşe’nin, Mehmet’in…

Onlar; bakkal Emin’in, manav Muzaffer’in,

Onlar; kasap Cafer’in, berber Cemil’in…

Onlar, köydeki çitçinin, dağdaki çobanın…

Onlar; Bakanın, bakmayanın…

Onlar; Başbakanın, Cumhurbaşkanının…

Onlar; Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün…

Öğretmenidir…

Öğretmenlerime Selam olsun…

Dün seni; Kasabın, Bakkalın, Manavın önünden geçirmeyenlere…

Bugün seni evine et, çocuğuna süt götüremez duruma düşürenlere yazıklar olsun…

Enerji şirketlerine para kazandıracağım diye, çocuklara uykuyu yasak ederek kimyalarını bozanlar,

Aydınlık geleceğin bu nesillerini “İdeolojik neslini yaratmak için!” körelten onlar beter olsun…

Birileri öğretmenlerimden bir şey öğrenmemişcesine, öğretmenlerime günlerini gösterirken, çekinmeden günlerini kutluyorlar ya, siyasi ve ekonomik çıkar adına bu beni çok acıtıyor.

Bunları siyasette öne çıkardığım için bana da yazıklar olsun…

Ben; Mustafa Kemal Atatürk’ün adını ilk kez; Köyüm Sidere İlkokulu’ndaki öğretmenlerim Lütfü Bayram’ın ve Alaattin Kasap’tan duydum.

Babaannem zaman-zaman Atatürk’ten söz ederdi etmesine de adının Mustafa Kemal olduğunu bilmezdim. Rahatsızlığım nedeniyle birinci sınıfı yarıda bırakıp ertesi yıl Samsun’da tekrar birinci sınıftan başladım. Başladığım okul beni fazlasıyla heyecanlandırdı; çünkü Çiftlik caddesinin üst paralelindeki İlkokulun adı; “Mustafa Kemal İlkokulu” idi… Bu beni hayli sevindirmiş ve mutlu etmişti. Buradaki Öğretmenim Ekrem Göçmen’den de Mustafa Kemal Atatürk’ün, aramızda yaşadığını, onun ölmediğini ve de ülkemizin “Başöğretmen”i olduğunu anlatınca, köylü saflığı ve heyecanı içinde içten içe Atatürk’ü bekler oldu, dahası düşler oldum. Gecikince de babama sordum; “Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk çok uzakta mı; neden okuluna gelmiyor”. Babam tebessüm ederek; “Bak, Allah akşamları gördüğün yıldızları, dünyayı ve dünyadaki canlı cansız, en önemlisi insanları yarattı. İşte gördüğün her şeyde Allah’ı gördüğünü kabul et… Atatürk de, yok edilmek üzere olan Türkiye’yi yarattı. Alfabeden, okullara, kültürden, ekonomiye, yollardan, köprülere ve de senin bağımsızlığında Atatürk ve arkadaşların görebilirsin, onların eseridir ve onların büyük kısmı yaşamıyor, Atatürk de… 4. sınıfı evimize yakın olan Rıza Nur İlkokulu’nda başladım… Rıza Nur’u merak ettim… Babam; Rıza Nur’un Atatürk gibi asker siyasetçi olmanın yanında öğretmen ve Doktor olduğunu (Sünnetçi olduğunu söyleyenler de var), Atatürk’ü sevmediğini, Kurtuluş savaşını benimsemeyen ve de padişah yanlısı olduğunu anlattı. Yeni okulumun adının neden Rıza Nur olduğunun yanıtını da verdi: CHP tek parti olmaktan vazgeçip, çok parti dönemini başlatınca, CHP’nin içindeki Rıza Nur gibi düşünenler iktidara gelince, yani Adnan Menderes’in Demokrat Partisi siyaseti ve siyasetçileri verdi bu adamın adını… Yani; Kurtuluş Savaşı kahramanlarından; Atatürk ve İnönü’ye karşı olan siyasetçiler.

Siyasiler ve siyaset sözcüğünü ilk kez duyuyordum. Bu ilk, süreç içinde bana sağ ve sol terminolojisiyle birlikte, ideolojilerin kapısını da açtı… Öğrendim ki; 1934 soyadı kanununda “Nur” soyadını alan Rıza Nur; Atatürk’e yapılan İzmir Suikastı’nda adı geçtiği noktada ülkeyi terk edip Fransa’ya yerleşiyor ve ülkeye Atatürk vefatından sonra dönüyor. Hatıralarını yazıp Fransızlara teslim ediyor. Nasıl oluyorsa o anılar kitabı 1960’lar sonrası ülkede yayınlanıyor. Anılarında, İzmir suikastçılarını savunan Rıza Nur; kendisi de imzalamasına karşın Lozan antlaşmasının Sevr antlaşmasından kötü bir anlaşma olduğunu, bu kötülüğe İnönü’nün meydan verdiğini, Lozan’ın gizli kalmış yönlerini de açıklayabileceğini öne sürmesine karşın bunu ispatlayamayan bir kimlik olarak karşıma çıktı. Öyle ki Murat Bardakçı’nın; Rıza Nur ve karısının morfin sorunu olan paranoyaklar olduğunu belirttiği Rıza Nur’un; Atatürk’ün alkolik bir psikopat ve Alman işbirlikçisi, İnönü’nün Kürt, Rauf Orbay’ın Laz olduğunu söyleyen günümüz Atatürk karşıtı Fesli Kadir Mısıroğlu’nun ve AKP siyasasının esin kaynağı olduğunu anladım…

 

Öğretmenim; “Bizim Öğretmenler Günü’nünde bunları neden anlattın?” dersen, öğrencilere anlat bu gerçekleri ki, kararan günleri gelecekte aydınlatsınlar… Ya da bir Mısıroğlu çıkar, Türkiye gerçeklerini tersinden beyinlere nakşettirir…

 

 

 

 

Şevket Çorbacıoğlu / Bizim Anadolu / 24 Kasım 2017

 

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...