Mühürsüz oylarla ilgili bir şey yapmayan CHP, yanlış üstüne yanlış yaptı; ‘biz onu sandıkta yeneceğiz’ gibi bir söylemle, Anayasaya aykırı olarak Erdoğan’ın üçüncü kez olarak Cumhurbaşkanı seçilmesine yeşil ışık yaktı. Erdoğan şimdi dördüncü kez ve sonsuza dek saltanat istiyor.
Erdoğan/AKP, iktidara geldiğinden beri Batılı emperyalistlerin buyruğu üzerine Türkiye’yi dönüştürmeyi amaç edinen ve bu yolda 23 yılda epeyi yol kat etmiş bir oluşum.
***
Ulu Önder Atatürk ve arkadaşları Cumhuriyet’i öylesine sağlam temeller üzerine kurmuştu ki, hangi parti iktidara gelirse gelsin, eylemlerini beğenelim beğenmeyelim, bir yere gelip her istediklerini yapamıyorlardı.
Anayasa sağlam yapılmış, kurumlar yeni çağın gereklerince yapılandırılmış, 61 Anayasasıyla daha da sağlamlaştırılmış bir yapıya kavuşturulmuştu.
Beğenmediğimiz 81 Anayasası bile, ne denli demokrasi karşıtı olursa olsun, o sağlam yapıyı bozamamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası erkler ayrılığını, eş deyişle devletin yasama, yürütme ve yargı ayaklarını birbirlerini denetleme yöntemiyle, eksiklerine karşın sağlama almıştı.
Bölgesinde binlerce yılın devlet deneyim ve kültürü olan, bu yapısıyla da güçlü bir birikimi olan Türkiye, özellikle Batılı emperyalistlerce istedikleri gibi kullanılamıyordu. Emperyalist çevreler bunu açıkça da itiraf ediyorlardı. Yönetimden yapılmasını istedikleri bir şey olunca karşılarına yasama (meclis denetimi) ya da yargı çıkıyordu. O nedenle kesin sonuca gitmeleri gerekiyordu. O nedenle sürekli Türkiye’nin Başkanlık rejimine geçmesini istiyorlardı. Bir tek kişiyi tanımak, her şeyi onunla kotarmak daha kolaydı. İşte o nedenle Erdoğan gibi biri bulunmuş, önüne varsıllık serilmiş; ama her istediklerini yapma koşulunu da dayatmışlardı.
Öyle bir oluşum ve zihniyet olmalıydı ki, (Zaten zamanında ABD’nin 6. Filosunu kendilerine kıble yapan bir zihniyet vardı.) bu yapı her dediklerini koşulsuz yapan bir yapı olmalıydı. O nedenle yasaklı ve hiçbir resmi görevi olmayan Erdoğan’ı ABD’ye çağırmış, ayağının altına da kırmızı halılar sermişlerdi.
Sürekli anımsatmakta yarar var; Ecevit Hükümetini yıpratmak için ana akım basın-yayını da arkalarına alan emperyalist güçler, ta 1996’dan beri hazırlamış oldukları Erdoğan’ı sahneye çıkarma zamanın artık gelmiş olduğunu gördüler. Bunu ilk açıklayan da, şimdi AKP ve Erdoğan’ın ateşli savunucusu olan Perinçek, zamanın Aydınlık Dergisi’nde ortaya çıkarmıştı. Doğu Perinçek Aydınlık’ta olduğu gibi 1997’nin ilk aylarında Cumhuriyet’e vermiş olduğu söyleşide de ‘ABD’nin Erdoğan’ı Erbakan’ın yerine hazırladığı’nı açıkça belirtiyordu.
Ecevit’in partisini parçalayıp bölen emperyalistler, iktidar ortağı Devlet Bahçeli’nin marifetiyle 3 Kasım 2002’de AKP’yi iktidara getirdiler. Siyaset yasağı olan Erdoğan, zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal sayesinde seçilip emanetçi Abdullah Gül’den alıp iktidarın başına geçince, Türkiye’yi bitirme süreci de başlamıştı.
AKP 2007’ye kadar iktidarda olmasına karşın hükmedemiyordu. 2007’de Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin bitiminden sonra düğmeye bastılar.
Önce orduyu işlevsiz kılmaları gerekiyordu. Ortakları FETÖ eliyle yaratmış oldukları Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarla ulusalcı generalleri, amiralleri, bazı akademisyenleri ve gazetecileri yaratılmış sahte kanıtlarla içeri atıp yıllarca zindanlarda yatırdılar.
Zaman içinde Erdoğan güçlendikçe sahneye konulan oyun da daha yoğun olarak sürüyordu. Yeni Osmanlıcılık, Ortadoğu’ya abilik rolü, Arap Baharı vb; bir yüzükle iktidara gelen Erdoğan, kendisine kurdurulmuş düzenle dünyanın sayılı varsılları arasına girdi.
Ancak ortağı FETÖ ile anlaşamayınca kendilerini solcu/liberal gören ‘yetmez ama evetçiler’i kirli bir mendil örneği attığı gibi, ortağının darbe girişimine göz yumdu ve saf dışı etti. ‘Bu bize Allahın bir lütfu’ diyerek saltanatını devam ettirdi.
Bu arada muhalefet olarak bir tek CHP kalmıştı sesini çıkarabilecek. Zaten MHP ve Devlet Bahçeli de saf değiştirmiş AKP’nin yanında saf tutmuştu. Böylece, Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemleriyle eylemleri birbirini tutmayınca, rejimi değiştirecek Anayasa halkoylamasında mühürsüz oylar sayesinde ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ diyen Erdoğan tek adamlığını ilan etti.
Mühürsüz oylarla ilgili bir şey yapmayan CHP, yanlış üstüne yanlış yaptı; ‘biz onu sandıkta yeneceğiz’ gibi saf bir söylemle, Anayasaya aykırı olarak Erdoğan’ın üçüncü kez olarak Cumhurbaşkanı seçilmesine yeşil ışık yaktı.
Şimdi Erdoğan, AKP ve bu sistemden yararlananlar, var güçleriyle iktidardan gitmemek için her türlü hukuksuzluğa imza atıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki, iktidardan düşünce kendilerini çok zor günler bekliyor. O nedenle hukuksuzluğu artırdıkça artırıyorlar.
Kılıçdaroğlu’ndan sonra Genel Başkanlığa seçilen Özgür Özel de yumuşama, normalleşme adı altında AKP, gerçekte AKP dememek gerek, çünkü bir parti değil, bir tek adam var; Erdoğan’a inanıp daha yumuşak siyaset yapmaya girişti.
Bu 23 yılda, ‘şunu da yapamazlar’ denilen her şeyi yapan Erdoğan ve onun gitmesinden korkanlar, herkesin gözü önünde hep daha fazlasını yaptılar ve burada da durmayacaklar.
En son CHP’li belediyelere yönelik hukuksuz davalar açarken, elbette büyük gelir kaynağı olan ve yitirdikleri İstanbul Belediyesi’ne de kancayı attılar ve Ekrem İmamoğlu’nu içeriye atmayı başardılar.
***
Erdoğan’ın niyeti ölünceye dek başta kalmak; bunun için de DEM’e bir yandan havuç bir yandan da sopa göstererek yanına çekip Anayasayı değiştirmek.
DEM bu oyuna gelecek mi?
***
Özgür Özel kendini aştı
Özgür Özel İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla kendini aşan bir eylemler dizisine girişti. Ancak gerçekte toplumun baskısıyla bunu yapmak durumunda kaldı.
19 Mart’tan bu yana toplum ayakta artık bu rejimin yürümediğini haykırırken, elbette gözle görülen merkez ve en örgütlü parti olarak CHP de buna sessiz kalamazdı.
Bu kez toplumun kalkışmasında ve CHP’yi zorlamasında önemli bir ayrıntı var ki, eylemlerin Gezi eylemlerinin sonuna benzememesi gerek.
Gezi eylemleri doğru eylemlerdi; orada da eylemciler Anayasadan kaynaklanan demokratik haklarını kullanıp karşıt eylemlerde bulunuyorlardı.
Ancak özellikle polisin kışkırtmaları ve hukuksuz bir biçimde aşırı, orantısız güç kullanmaları; bunun yanında örgütlü bir direniş ve eylemler olmaması nedeniyle herhangi bir sonuca varmadan iktidar tarafından yasadışı ilan edildi; ve hâlâ sırf bu nedenle hukuksuz bir biçimde yıllardır içeride yatanlar var.
***
Ya Batı Dünyası?
Peki, neden özellikle kendilerini insan hakları ve demokrasinin savunucusu olarak gören Batılı devletler bu son olaylarda Erdoğan iktidarına karşı güçlü bir ses çıkarmıyorlar?
Çünkü Erdoğan her istediklerini yapıyor. Ortadoğu’nun biçimlendirilmesinde Türkiye olmasaydı hiçbir şey yapamayacaklarını bildikleri için, 2003’te giriştikleri ve Irak’ta başardıkları parçalamayı, yine Erdoğan sayesinde gecikmeli de olsa Suriye’de de başardılar.
Öte yandan Avrupa, Doğudan ve Güneyden (Afrika’dan) gelen ve daha iyi bir yaşam isteyen göçmenleri Erdoğan’a para vererek sınırlarından uzak tutmaya çalışıyor. Erdoğan da bunu seve seve yerine getiriyor. Türkiye’yi dünyanın en büyük açık hava göçmen kampına çeviren Erdoğan’a, bu nedenle ne Avrupa’dan ne de ABD’den güçlü bir eleştiri geliyor.
***
CHP ne yapmalı?
Bugün (6 Nisan) Olağanüstü Genel Kurulu’nu yapacak olan CHP, toplumun kendisini itmiş olduğu bu devinimi sürdürmeli ve yeni stratejilerle kendisine güvenen yığınları hayal kırıklığına uğratmadan mücadeleyi sürdürmeli.
Toplumun baskısıyla yeni bir ivme kazanmış olan CHP akılcı siyasetlerle ömrünü çoktan tüketmiş olan bu iktidara karşı daha güçlü bir biçimde karşı çıkmalıdır.
CHP tüm eksiklerine karşın tek umut kapısıdır. Bu kez de toplumu hezimete uğratırsa, bunun ‘ardı hicrandır’; en az 50 yıl Türkiye ayağa kalkamaz.
***
Ben yine de umudumu koruyorum. Bilinen bir şiirimi sizlere armağan ediyorum:
Umutlar Kar Altındadır
“Kar altındadır
Örtülü tüm umutlar
Sevinçler kar altındadır
Yeşil baharı bekler
Çiçekler kar altındadır
Hayvanlar uykuda
Filizler dinlencede
Günceler kar altındadır
Başkaldırısıyla ısınır gönlüm
Asi çam kar altındadır
Yüreğim yol bulur bahara
Akar da akar
Kar altındadır”
Gözleyi, gözleyi… / Ömer F. Özen / Bizim Anadolu / 06.04.2025













