Press "Enter" to skip to content

‘Mitinglerin sessizliği’ ve 1 Kasım Seçimleri

‘Mitinglerin sessizliği’ ve 1 Kasım Seçimleri

‘Mitinglerin sessizliği’ içinde beliren 1 Kasım seçim sonuçları sonrası neler olabilir ve olmalıdır?

 

AKP, 1 Kasım 2015 seçimlerinde % 50 (49,41), CHP yine % 20 (25,45 oy aldı, MHP ve HDP az kalsın baraj altında kalıyordu.

Siyasi coğrafyamızın fay kuşakları tek-tek çatlamaya başladı.

Bundan sonra ne mi olur?

10 şiddetli depremle ‘yer ile yeksan’ da olabiliriz veya iyi de olabiliriz.

Biraz kendimizi avutalım, her zamanki gibi:

İlkin şu saptamayı yapayım; “şu bir gerçek ki, 1 Kasım başarısının mimarları; 15 yıl önce iktidar olurum umuduyla sonlandırdığı Ecevit koalisyonundaki yanlışlığını 7 Haziran ve 1 Kasım’da da tekrarlayan Devlet Bahçeli, PKK ve IŞİD katliamlarını başlatan Murat Karayılandır. Ve de Ahmet Davutoğlu-R.T.Erdoğan duruşudur.”

Evet, bundan sonra bir şey olur; hiç kimsenin aklına gelmeyecek şey:

Partinin bugünkü politikalarının teorisyeni Ahmet Davutoğlu, lider olduğunun dürtüsü ile Re cep Tayyip Erdoğan’ın her dediğine baş sallamaktan vaz geçer ve kendi doğrularını öne çıkarır…

Dahası; basına, kişi ve kurumlara, demokrasiye ve özgür düşünceye, doğaya ve doğana saldırma alışkanlıklarını yasak eder ve halkın tepkisin fazlasıyla almış bilinen kişiye, belli dozajlarda savaş açar ise; 1 Kasım 2015 seçim başarısındaki payına sahip çıkar ise iktidarını Re cep Tayyip kadar sürdürür. Aksine aynı ortamı sürdürür ise hem kendisini, hem partisini örseler.

Uzun vadede basını susturmak, hilafet yasasını TBMM gündemine taşımak, Başkanlık sistemiyle bütün eyalet sisteminde Yeni Osmanlılığı gündeme getirmek, bunu için Anayasa değişikliği sayısal gücün olmadığı için referanduma gitmek, doğaya ve doğana HES ve Nükleer Santrallerle saldırmak, Barış sürecini öteleyerek PKK ile silahlı savaşa girmek gibi görevler üstlenmek zorunda kalırsın ki, güzel balkon konuşmanı eski balkon konuşmalarını dönüştürerek, kendinle birlikte demokrasiyi ve Türkiye’yi bitirirsin.

Davutoğlu’nun balkon konuşması: “Demokrasiden, adaletten, şefkatten, hukuktan bir adım geriye gidilmeyecektir… Herkesi kucaklayacağız. Bu topraklara sevgi tohumları ekeceğiz. Sevgi çınarları büyüteceğiz, 78 milyonu kardeş, dost kılacağız… Türkiye daha güzel, daha şefkatli, daha güçlü olacaktır. Husumet, nefret ve şiddet dili kaybedecek Türkiye demokrasiyle özgürleşmeyle kalkınmaya büyümeye devam edecektir… Bundan sonra da kibrin böbürlenmenin bu kapıdan içeri girmesine asla izin vermeyeceğiz… Allah beni önünüze öfkeyle, kinle gelenlerden eylemesin. Allah yar ve yardımcımız olsun.”

Bu duruş, özellikle, “husumet, nefret ve şiddet dili kaybedecek… Bundan sonra da kibrin böbürlenmenin bu kapıdan içeri girmesine asla izin vermeyeceğiz…” söylemindeki “bundan sonra”nın önündeki “da” eki olmasına karşın beni umutlandırıyor. Çünkü, AKP’nin önceki liderinde, husumet, nefret, kibir ve şiddet dili, ülkenin barış içinde yaşamasına büyük darbe vuruyordu.
AKP medyaya, partilere, kişi ve kurumlara eskisi gibi saldırmaz, yani husumet, nefret ve şiddet dili kullanmaza ise kazanır, oy vermeyenleri de kendisine inandırır.

Aydın Doğan’a samimiyet çağrısı yaparak “eğer samimiysen Eyüp Can, Nazlı Ilıcak ve Bülent Mumay’ı kov” diyen Cem Küçük gibi küçük düşünecekseniz, öyle veya böyle oluşturduğunuz inanan kitleyi kaybedersiniz.

AKP’ya karşı bizler ne yapmalıyız?

Bizler için zor dönem başlıyor. Bence, bu zor dönemde kolay dönemlerden daha dik durur isek kolay dönemlerden daha fazla verim alırız. Demem o ki, yılgınlık yok…

Güneydoğu’da, PKK katliamı başlıyor, Sürüç’te ve Ankara’da canlı bombalar patlıyor, ardından AKP oyları patlıyor. Öncelikle bu gizemi çözüp halka anlatmalı. 100’lerce insanımızın katledildiği ortamda bir parti milyon oyu nasıl alır? Toplum olarak cellatımıza mı aşık olduk?

Adeta “Mitinglerin sessizliği” oynandı. Partilerin centilmenlik anlaşmasıyla mitingsiz, sessiz sedasız, her şey önceden programlanmış gibi oy sayımı bitmezden 1 saat önce açıklanan % 50’yi yakalamayı soruşturalım, sorgulayalım. Bunun için de % 50’nin yarattığı travmayı üzerimizden atmalıyız.

Doğrudur, oyları sandıklarda AKP saymıyor, tutanakları AKP tutmuyor, sandık görevlerinini işi bu. Ama, sayılan oylar kime teslim ediliyor? İlçe seçim kurullarına. Bu kurulları atayan kim? AKP iktidarı. Demek ki, sayılan ve tutanağa geçirilen oyları AKP kaydediyor.

Oyların, çalıntılı veya çalıntısız olması ne fark eder; çünkü her iki sonuç da ürkütücü.

Bu, ürkünç atmosferi dağıtmak için, demokrasi için, özgür istenç için, tüm özgürlükler için ‘dünyanın değişim ve gelişimini esas alıp’ 20. yüzyıl ideolojilerini bırakıp 21. Yüzyılın ideolojisine giden süreçler için evrensel politikalar üretmeliyiz…

 

sevket-che@hotmail.com.tr

 

Tüm Yazıları»

Şevket Çorbacıoğlu / Bizim Anadolu / 7 Kasım 2015

 

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...