Büyük turnesinde Montréal’e de uğrayan grup tüm dinleyenleri mest etti.
GÜNCELLENDİ
Henüz dinlemediyseniz mutlaka keşfetmeniz gereken grup, Kanada Folk Müzik Ödülleri’nde ve Kanada Bağımsız Müzik Ödülleri’nde ‘En İyi Dünya Grubu’ unvanlarını aldı.
İtiraf etmeliyim ki, türküler konusunda pek fazla bilgiye sahip değilim. Aynı durum ailem için de geçerli. Yakın ya da uzak tüm aile bireylerim aynı durumda. Hayatımda bana türküleri sevdirmeye çalışan birçok kişi de bu konuda çok başarılı olamadı. Kısaca, bir gün salonumda otururken dinlenmek ya da keyiflenmek için türkü dinlediğim hiç olmadı. Ne yazık ki, türkülerin zengin dünyasına giriş yapma şansım kısıtlıydı.
Özellikle Kanada’ya göçtükten sonra bu topraklarda izlediğim ve dinlediğim türkü konserleri beni bu zengin türe yakınlaştırdı, ısındırdı. Ne ilginçtir ki, bir ülkeden göçmek bazen size göçtüğünüz ülkenin gerçeklerini daha fazla hissetmenizde yardımcı olabiliyor. Doğduğum topraklarda türkü dinlemezken, şimdiki vatanım Kanada’da türkü konserinde avaz avaz türkü söylediğim, semizotu bulabilmek için kilometreler gittiğim, gelen misafire kolonya sunmazsam kendimi eksik hissettiğim olabiliyor. Bütün bunları doğduğum topraklarda çok da gerçekleştirdiğim söylenemez. Şu anki vatanımdaki günlük hayatımda büyük önem kazanan tutumlar bunlar. Türküleri keşfetme ve dinlemekten keyif almak da bu sürecin bir parçası; ve Minor Empire ile tamamına erdi diyebilirim.
Bana kalırsa, Minor Empire’in büyük başarısı türkülerle Batı’yı birleştirmedeki eşsiz becerisinden kaynaklanıyor. Birleştirici çabayı grubun isminde de yakalamak mümkün. Toronto’da kurulmuş Kanadalı bir grup olduğu için isim İngilizce, ancak Anadolu türküleri söyleyen bir grup. Aynı zamanda hem Türk hem de yabancı kökenli müzisyenlerden oluşuyor; onları bir araya getiriyor. Benim gittiğim Montréal konserinde sahnede hem Türk hem de yabancı kökenli 5 değerli müzisyen vardı; Yapımcı/gitarist/besteci Ozan Boz ve vokalist/besteci Özgü Özman, Michael Occhipinti (gitar), Chris Gartner (bas), Tamer Pınarbaşı (kanun) ve Mark Kelso (davul). Grubun adındaki “Minor” kelimesi de iki anlamı içinde barındırıyor; hem müzikteki Minor gam hem de İngilizcede Anadolu’ya verilen isim, Asia Minor.
Grubun sahnesinde, her enstrüman (gitar, bas, kanun, davul…) birbirinden farklı seslere denk gelse de, türkülerin derin ve kalbimizi titreten titreşimiyle harika müzisyenlerin performansı birleşince, karşılaştırılamaz, tek ve otantik bir uyum ve armoni vardı.
Bu eşsiz armoni ve uyumu oluşturmada tabii ki grubun tüm müzisyenlerinin payı büyük olsa da, ben, özellikle beni çok etkileyen vokalist/besteci Özgü Özman’dan bahsetmek istiyorum. Öncelikle Özgü Özman’ın sesi türkülerle çok bağdaşan, türkülerde geçen her kelimeyi anlamaya, hissetmeye ve türkülerin güzelliğini yaşamaya çok müsait kılan bir ses. Repertuvarın Özman tarafından hazırlandığı düşünüldüğünde kendisini tebrik etmemek imkânsız. Konser sırasında hayatımda dinlemediğim türküler keşfettim ve her türküyü büyük bir ilgi ve beğeniyle dinledim. Zengin repertuvar özenli, tutkulu ve sevgi dolu ciddi bir çalışmayı ve hazırlığı ortaya koyuyor. Hiç kuşkusuz Özman’ın türküler hakkındaki geniş bilgisi hayranlık uyandırıcı ve türküler dünyasına cazip bir davetiye çıkarıyor..
Grubun türküleri her kökenden dinleyicisine beceriyle dinletebilmesine bir başka sebep ise, repertuvar Türkçe olsa bile her türkü seslendirilmeden önce Özman tarafından İngilizcelerinin dile getirilmesi. Bu özel çaba Türk dinleyicilere farklı bir deneyim sunarken, yabancı kökenli dinleyiciler için Türkçe seslendirilecek türkünün evrenine girişi kolaylaştırıyor. Böylece dil engeli en aza indirilirken, dinleyici türkülerin evrensel değerlerinin ne derece yüksek olduğunu da keşfetmiş oluyor.
Özman’ın sahnesi bana Gayl Jones’un defalarca okuduğum Corregidora (1975) isimli romanını hatırlattı. Ursa (Corregidora) ailesindeki kadınlardan kuşaktan kuşağa geçen köleliğin yarattığı büyük yaraları iyileştirme yolu olarak Blues şarkıcısı olmayı seçmiş; Blues söyleyerek acı dolu hayatını yaşanılır kılan, siyahi genç bir kadın. Gayl Jones’ın edebiyat tarihine geçmiş bu edebi şaheserinin tümü adeta bir Blues şarkısı niteliği taşıyor. Bu özelliği sebebiyle tüm kitabı okuyup bitirdiğinizde sözleri, şiirselliği ve kitabın okuyanda yarattığı müzikle adeta uzun, tadından geçilmez bir Blues konserine gitmiş gibi oluyorsunuz. Bir solukta okunan, her türlü duyguyu insana yaşatan ve bittiğinde insanın boğazında bir düğüm bırakan bu kitabı bir kere okumak yeterli olmuyor. Sadece 185 sayfalık bu kitap hem kültürel, hem evrensel duygular ve tarihsel tanıklığı açısından zengin değerler taşıyor. Ayrıca Ursa, Jones tarafından yaratılmış tüm bu değerlerin bedenlenmiş karakteri. İlk okuduğum yıla kadar (2011-UDEM’de İngilizce ve Fransızca Edebiyat lisans programındayken “edebiyat ve müzik” isimli bir ders alırken) Blues tarzını da aynı türküler gibi çok dinlediğimi söyleyemem. Bu kitap bana yaşattığı zengin deneyimle bu müzik türünden keyif almama sebep oldu. Aynı Minor Empire’in türküler adına yapmayı başardığı etki gibi…
Artık salonumda otururken dinlenmek ya da keyiflenmek için Minor Empire Cd’si dinlediğim oluyor ve hayatıma kattığı zenginlik için gruba teşekkür borçluyum.
Sevgili Özgü Özman’dan düzeltme ve ekleme var:
Duygu, yazıyı okudum, çok güzel olmuş, teşekkürler.
Birkaç düzeltme rica edeceğim. Konserdeki müzisyenler, ben ve Ozan haricindekiler: Chris Gartner (bas), Tamer Pınarbaşı (kanun), Rob Joanisse (davul) idi. Aşağıdan çekilmiş fotoğraf: by Dilek Aydıncıoğlu. Konser Canada Council of Arts destekleri ile düzenlendi. Co-presenters: Turquebec ve CKUT radio.
Herkesi çok çalıştırdık, tek tek onore etmek istiyorum.
Teşekkürler, sevgiler.
Özgü Özman
Duygu Özmekik / Bizim Anadolu / 23 Ocak 2020