Onuncu yılında yazmıştım bu yazıyı. O günden bu yana değişen bir nen yok. Daha da karanlığa döndü ülke. Koyu karanlığa, Madımak ülke geneline yayıldı, yanıyor hâlâ, yanıyor!..
“On yıl geçti, sıcak, kara bir güllenin Sıvas’a düştüğünden bu yana. 35 can aldı, gözleri dönmüş, dini haraç mezat satanlar. Diri diri yaktılar canları, ‘Şeriat İsterük’çüler; bağımsız, onurlu bir Cumhuriyet’te yaşayan, o Cumhuriyet’in nimetlerinden yararlanan, ama ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri, ‘adam olmanın’ gereğini yaşadıkları Cumhuriyet’e sövdüler. Tıpkı, Menemen’de genç Teğmen Kubilay’ın başını kör bağ bıçağıyla kestikleri gibi. Tıpkı Maraş’ta, Çorum’da kendilerinden başka kimseye yaşam hakkı tanımadıkları gibi, yaktılar 35 canı Sıvas’ın Madımak Oteli’nde.
Yaktılar, her biri yurdun yüz akı bilimcileri, sanatçıları, ozanları… Asım Bezirci’leri, Metin Altıok, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Hasret Gültekin’leri ve kardeş türküleri söyleyen, yarına güleç yüzle bakan nice gençleri yaktılar…
On yıl oldu katran karası bir bulutun Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı Sıvas’a çöküşü.
Yaşananlar, yazılanlar gazete sayfalarında kalıyor. Unutkan bir ulusuz; ‘medya’nın allı pullu sunduğu bir sanal alemde, yaşanan gerçeklerden uzaklaşıyor, sonra neden başımıza bu felaketlerin geldiğini oturup soruyoruz.
Yüreği dağlar enginliğinde bir ozan Abdülkadir Paksoy, dile getirmiş tüm yaşananları. Acıyı bal, kalemini göz eylemiş; gelecek kuşaklara gerçekleri aktarmak için, Sıvas acısının sesi olmuş, anlatmış Abdülkadir Paksoy. Adına ‘Yaralı Temmuz’ demiş.
Gözü dönmüş, din bezirgânlarının Madımak Oteli’nde yaktıkları başka bir ozan Behçet Aysan onun için şunları söylüyor: “Abdülkadir Paksoy, toplumcu bir şair; aynı zamanda lirizmi iyi kullanıyor. Üretken. Kültürel çatışmaların şairi. Destansı anlatımdan şiirsel olanaklar çıkarmayı amaçlayan bir şair. Ve bence en önemlisi, Kadir, bir şiir emekçisi. Şiiri; bir insanı, bir resmi, bir çiçeği sevdiği kadar sever. Başka birinin şiirini okuduğu zaman gözlerinin içi pırıldar. Şiir emekçisi olmanın önemli ölçütlerinden biri budur. Herkes şiir emekçisi olamaz…”
Ancak on sekiz gün sonra kalemini eline alabilen şiir emekçisi Abdülkadir Paksoy, din bezirgânlarının 2 Temmuz 1993’te Sıvas’ta yaktığı canlara, bu büyük acıya dayanamayıp aramızdan ayrılan Rıfat Ilgaz’a, Battal Pehlivan ve Aziz Nesin’e adadığı kitabında bakın neler diyor?: “On sekiz gündür, denizini yitirmiş bir ırmak dolanıp duruyor içimin bozkırlarında. Sözcükler öfkeli, koklayamıyorum; kalemim kızıl kor, dokunamıyorum; kapkara bir hançer sapladılar sırtıma; bununla yaşayacaksın, diyorlar; nasıl yaşarım, anlayamıyorum. Sönüyor çocuk sesleri, karanfil çığlıkları… Söze nereden başlamalı, bilemiyorum.”
Ve aldı Abdülkadir Paksoy: “… doldurdu geceyi tamtamlar/ ve yabanıl çığlıklar.// kurt ulumaları/ bacalardan girip/ salonları/ odaları/ dolandı./ isterik hırıltılar/ pencere kenarlarından/ kapı altlarından/ köpürüp,/ döşemelere yayıldı./ anahtar deliklerinden sızan yeşil sinekler/ duvarları,/ tavanları/ kapladı.// başladı/ güm güm/ vurmaya/ kin davulları.// duyuldu ki/ Sivas’ta seksen can/ karanlığın kulları tarafından/ kuşatılmıştı.”
Yüreği dolu ozan, acılı kalemini gelecek kuşaklara yaşananları anlatmak için acılar içinde kıvranarak kullanıyor: “… suç, herkesin gözü önünde işlendi/ katiller baltalarını, bıçaklarını/ yurttaşların yumuk ağızlarında/ ve gözlerinde bilediler.// ve sövdüler / cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye/ çocuklar uyumamıştı daha/ çocuklardan bile çekinmediler.”
Çocuklardan bile çekinmeyen, birkaç gün önceden kurslarda beyinlerini yıkadıları bebeleri gizlice kente sokan ve onları 2 Temmuz 1993, Cuma günü Cumhuriyet’e ve laikliğe karşı kalkışmasında kullanan din satıcılarının, Sıvas’ta yaptıkları katliamı gelecek kuşaklara aktarma kaygısını duyan ozan Abdülkadir Paksoy, elleri kanlı yobazların sevinçlerini de dizeleriyle dile getiriyor: “o ne utkuydu öyle/ o ne sevinme/ eller kollar havada/ ağızlar timsah/ nasıl tepindiler/ zevkten/ nasıl çığlık attılar.”
Karanlıkçıların, takıyyecilerin sözlerine, edimlerine inanan ve onlara ödün veren düzen adamlarını, nemelazımcıları, ‘suya sabuna dokunmadan’ gericileri koruyanları da şiirlerinde simgeleştiren ozan, bu simgesini Galile’ye seslenerek dile getiriyor: “biraz da senin yüzünden bunlar/ Galileo Galilei/ biraz da senin yüzünden / neden boyun büktün sanki / son anda / Engizisyon yargıçlarına.”
Ödev
1998’de yeniden görülen ve 33 idam çıkan yargıdan sonra kalemi eline alan Abdulkadir Paksoy, 2 Temuz 1998 günlü şiirinde şunları söylüyor: “Onlar insanı kırdılar doğru/ Ama gelin sayın yargıçlar/ Siz kaleminizi kırmayın/ idam gömleği yerine / Giydirin birer okul önlüğü/ Kalemlerinizi verin bu “çocuk”lara/ Bir de defter yanında / Otuz beş kez “insan” yazılacak / Deyin ödev olarak da”
Yaralı Temmuz / Abdükadir Paksoy, Sivas Kıyını / şiir / Ürün Yayınları, 1998
Madımak’ta yakılarak katledilen Erdal Ayrancı, Hasret Gültekin, Mehmet Atay, Metin Altıok, Muammer Çiçek, Muhibe Akarsu, Muhlis Akarsu, Murat Gündüz, Koray Kaya, Menekşe Kaya, Belkıs Çakır, Nurcan Şahin, Asaf Koçak, Asım Bezirci, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Sait Metin, Serkan Doğan, Serpil Canik, Özlem Şahin, Sehergül Ateş, Asuman Sivri, Yasemin Sivri, Gülender Akça, Gülsün Karababa, Handan Metin, İnci Türk, Huriye Özkan, Yeşim Özkan, Carina Thuijs, Edibe Ağbaba Sulari, Ahmet Özyurt ve Uğur Kaynar’ın anısına…
Ömer F. Özen / Gözleyi gözleyi… / Bizim Anadolu / 02 Temmuz 2023