Press "Enter" to skip to content

Levent Kırca toprağa verildi

Levent Kırca toprağa verildi

O’ndan bize kalan: ‘Atatürk’le kalın, Cumhuriyetle kalın, hoşça kalın!!’

 

 

 

Dün geceyarısı, karaciğer kanser bakımı gördüğü hastanede yaşama gözlerini yuman ünlü oyuncu Levent Kırca bugün (13.10.2015) Levent Afet Yolal Camisi’nde yerine getirilen dinsel törenden sonra Zincirlikuyu gömütlüğünde toprağa verildi.

Giderken önemli iletiler verdi.
Giderken önemli iletiler verdi.

 

Dinsel törende çocukları ve sevenleri doldurdu cami avlusunu...
Dinsel törende çocukları, yakınları, sanatçı dostları ve sevenleri doldurdu cami avlusunu…

 

Camideki törenden başka bir yerde herhangi bir tören yapılmadığı gözlenirken; yakınları, sanatçı dostları ve sevenlerinden oluşan kalabalık bir topluluk usta oyuncu Levent Kırca’yı son yolculuğuna uğurladı.

Son yolculuğunda...
Son yolculuğunda…

 

Levent Kırca kimdi?

28 Eylül 1948 yılında dünyaya gelen usta oyuncunun tam adı Zeki Levent Kırca.

Levent Kırca TRT'deki bir oyunundan.
Levent Kırca TRT’deki bir oyununda.

 

Sahnelere ilk kez Ankara Devlet Tiyatrosu’nda 1964 yılında adım atan Levent Kırca, Ankara Birlik Tiyatrosu ve Halk Oyuncuları’nda çalıştı. Nasreddin Hoca Oyun Treni, Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?, Bu Oyun Nasıl Oynanmalı?, Sağlık Olsun!, Ne Olur Ne Olmaz gibi televizyon dizilerinin yapımcılığını üstlendi.

1978’de Altınşehir adlı filmle sinemaya geçti. Ne Olacak Şimdi? ve Mavi Muammer adlı filmlerde oynayan Kırca, Hodri Meydan Topluluğu adlı bir tiyatro topluluğu kurdu. Eski eşi Oya Başar’la ‘Güzel ve Çirkin’ ve ‘Sefiller’ adlı oyunları oynadı, Üç Baba Hasan’, ‘Kadıncıklar’ adlı oyunları sergiledi. 1988’de başlayıp 22 yıl süren ‘Olacak O Kadar’ adlı televizyon izlencesini hazırladı. İlk sinema yönetmenlik denemesini ise Son’ adlı filmle yaptı. Daha sonra ‘Şeytan Bunun Neresinde’ adlı filmi yönetti.

 

Çekinmeden toplumsal ve siyasal eleştiriler yaptı oyunlarında. Erdoğan’ın İstanbul Belediye

Başkanlığı zamanından ‘Demokrasi Apartmanı’ oyunu.

 

1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını aldı. Devlet Sanatçısı unvanı, geçtiğimiz Nisan ayında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından kendisini ve AKP’yi eleştirdiği gerekçesiyle elinden alındı. Sanatçının ikisi ilk eşinden, ikisi de Oya Başar’dan 4 çocuğu bulunuyor.

Levent Kırca’nın, Rusya’da Saint Petersburg Bal Mumu Yontu Müzesi’nde yontusu bulunmaktadır. 2011 yılında Karımın Dediği Dedik Çaldığı Kontrbas adlı bir gülmece dizisine başlayan Kırca’nın söz konusu dizisi yeterli izleyiciye ulaşmadığı (reyting almadığı) gerekçesiyle dört bölümden sonra yayından kaldırıldı. 1 Mart 2011 tarihinden beri gazete olarak yayınlanan Aydınlık Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan Levent Kırca, yakın döneme kadar Ulusal Kanal’ın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmaktaydı.

 

***

Topluma yazdığı son iletiyi oğlu okudu.
Topluma yazdığı son iletiyi oğlu okudu.
Levent Kırca’dan tüm sevenlerine: ‘Hoşça kalın!’

Dün Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 02.40 sıralarında 67 yaşında sonsuzluğa göçen Levent Kırca, kendisine verilen onur ödülü için iki gün önce hastaneden bir ileti göndermiş ve tüm sevenlerine ‘Hoşça kalın’ demişti.

Bu yıl beşincisi düzenlenen Bodrum Türk Filmleri Haftası kapsamında Bodrum Belediyesi, Bodrum Sinema ve Kültür Derneği ile Magazin Gazetecileri Derneği sanatçı Levent Kırca’ya Yaşam Boyu Onur Ödülü vermişti. Kırca törene gönderdiği ‘veda’ niteliğindeki iletisiyle katılanları duygulandırırken İstanbul’da süren bakımı dolayısıyla törene katılamamıştı. Sanatçının ödülünü oğlu Oğulcan Kırca almış, usta oyuncu törene yine oğlu tarafından okunması dileğiyle şu iletiyi göndermişti:

Levent Kırca tek kanallı günlerde TRT'de.
Levent Kırca tek kanallı günlerde TRT’de.

 

 

1974’de TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana baya bir zamanınızı aldım. 41 yıl… Teşekkür ederim size, anılarınızda bana yer açtığınız için.

Hayatımda sayısız ödül aldım. Renk renk, biçim biçim. Altından olup da bir şey ifade etmeyeni de var, tenekeden olup da paha biçilmezi de. Aldığım ilk bir kaç ödülü çalışma masamın üstüne koydum. Çalışacak yer kalmayınca camlı bir dolaba koydum. Dolap isyan edince odamı onlara tahsis ettim. Evi istila ettiklerinde ise sokakta kaldım.

 

Enis Fosforluoğlu'yla dergi kapağında.
Enis Fosforluoğlu’yla dergi kapağında.

 

Arada bir onları ziyaret ettiğimde hiç dertleri olmadığını gördüm. Üzerlerindeki toza rağmen şikâyet edeni yoktu. Hepsi yerini biliyordu. Birbirlerine saygılılardı. Hiç kavga etmediler. Birbirlerini yemediler. Bir arada mutlu mesut geçindiler. Altından da olsalar, tenekeden de olsalar, hepsi birer ödüldü. Hepsi eşitti.

 

 

İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama komşunun çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. Ev sahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında ülke birlik olur. Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın. Memlekette yüzünü bile görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin olur. Toprak aynı toprak, biraz tozlu, biraz killi. Su aynı su, biraz berrak, biraz kireçli. İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?

 

Levent Kırca Bülent Ecevit'le.
Levent Kırca Bülent Ecevit’le.

 

 

Güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötülükler çoğaldıkça kanıksanır.

Geçmişlerimiz ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler her zaman daha güzel gelmiştir insana. Daha sağlıklı, daha diri, daha dertsiz gelmiştir. Daha adaletli, daha umutlu gelmiştir.

Münir Özkul ile.
Münir Özkul ile.

 

 

Eski zamanlar; ‘Ah o eski zamanlardır’…

Bu mektubumu sizlere ülkemizin değerli bir film festivali olan, 5. Bodrum Film Festivali vesilesiyle yazıyorum. O yüzden benim için yeri çok ayrı olan bir yönetmenden alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. Woody Allen’ın ‘Midnight in Paris’ filminde zaman atlamaları vardır. Film günümüzde başlar, basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider. Filmde o geçmiş dönemler içerisinde Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S. Elliot, Edgar Dega, Luis Bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara rastlarız. Hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsun, kendi geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona özlem duyduklarını belirtirler. Hepsinin ağzından ‘Ahh, o eski zamanlar’ cümlesini bir kez duyarız. Filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın, içinde bulunduğun, yaşadığın an olduğunu belirtir.

 

Atatürk ilkeleri savunucusuydu.
Atatürk ilkeleri savunucusuydu.

 

Yaşadığımız şuan…

Şuan… Elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. Ödül vermek onore etmektir. Almaksa onore olmak. Düşünüp, cesaret edip, bir şeyi hayata geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi ödüllendirirler. Bunun karşılığı maddi karşılığından büyüktür. O işiniz için ödül alırsınız. Yaşam boyu onur ödülü ise, yaşamda yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın top yekün mükafatlandırılması gibidir. Bu ödülün anlamı benim için çok büyük.

Cem Karaca ile.
Cem Karaca ile.

 

 

Bu ödülü de eve götüreceğim. Ama diğer ödüllerin arasında baş köşeye koymayacağım. Ödülsen ödüllüğünü bil. Diğerleri neredeyse oraya, yanlarına koyacağım. O da onlarla birlikte tozlanacak. Onlardan biri olacak. Yaşam boyu onur ödülü de olsan, Cumhuriyet altını da olsan, kimseye ayrı gayrı yapamam. Diğerleri tozlu raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap yapmayacağım. Çünkü ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren içinde bulunduğu dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz değerdir.

İster misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye versin?

Güzel şeyler paylaşabildiysek sizinle, ne mutlu bana. Benim jenerasyonumda bir insan çabalarının meyvesini görememe durumuna mı üzülmeli, yoksa daha kötülerini yaşamayacak olduğu için teselli mi bulmalı şuan bilemiyorum.

Yine Woody Allen, ‘Bir yönetmenin en büyük hatası, bu kötü senaryoyu çekerek adam ederim demesidir’ der. Siz de yönetmensiniz. Ailenizi yöneten, işinizi yöneten… Etrafınızı yöneten. ‘Şu an’, yöneten. Birlik verip bu senaryoyu değiştirin ki, filminiz de iyi olsun.

Bize kalan dost gülücüğü ve bıraktığı iletisi oldu...
Bize kalan dost gülücüğü ve bıraktığı iletisi oldu…

 

Dik durun… Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, Cumhuriyet’le kalın, hoşçakalın!!’

 

***

Levent Kırca oyunlarında oynağı sarhoş rolü dolayısıyla alkolik sanılıyordu.
Levent Kırca oyunlarında oynağı sarhoş rolü dolayısıyla alkolik sanılıyordu.

 

Levent Kırca alkolik sanılıyordu

Bir söyleşisinde Kırca, ‘Sarhoş tiplemesi üzerime yapıştı’ demişti.

Canlandırdığı en unutulmaz karakter ise kuşkusuz sarhoş tiplemesiydi. ‘Ben sarhoş değilim’ sözü onunla özdeşleşti.

 

 

Oyunculuğa 50 yılını veren Levent Kırca’nın belleklere kazınan çalışması ‘Olacak o kadar’dı. 1988’de başlayan ve AKP baskısıyla 2009’da sona erdirilen kısa televizyon oyunlarıyla toplumsal ve siyasal sorunlara yönelik eleştirilerini büyük bir ustalıkla işledi. Hep halkın yanında, halkın içinde oldu. Öyle ki, 21 yıl boyunca her hafta ziyaret ettiği evlerde aileden biri sayıldı. Bir kuşak onunla büyüdü. Canlandırdığı en unutulmaz karakter ise kuşkusuz sarhoş tiplemesiydi. ‘Ben sarhoş değilim’ sözü onunla özdeşleşti. Bu karakter yüzünden yıllarca çok içki içen biri olduğu sanıldı. 2014’ün Şubat’ında Aydınlık gazetesinde yayınlanan söyleşisinde bu sorununa değinmişti: ‘Benim çok içtiğimi sanırlar. Üzerime yapıştı. Ben içki içmem. Bir kadeh rakıyı bile bitiremem. Sigara içmem. İçkim, sigaram yok. Ama sarhoşu güzel oynarım. Sarhoşu oynamak imtihan parçasıdır. Herkes oynayamaz.’

 

 

 

Bizim Anadolu / 13 Ekim 2015

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...