Press "Enter" to skip to content

Kozmik Felaketin Suçlusu Kim?

Kozmik felaketin suçlusu kim? Mobil mescit mi önemli, çocuk maması ve bezi mi?

Suçlu beton mu, yoksa betonarme mi veya içindeki su, agrega, çimento ve demir mi? Veya insan mı, yoksa Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi sözde profesörün dediği gibi ‘suçlu yok Allah istedi’ mi!?

Günaydın! Sevdiklerine günaydın diyemeyen 5.894 insanımıza rahmet, 34.810 yaralıya şifa diliyorum ve ulusumuza da sabır…

Anlatmanın zor olduğu kozmik felaketi nedeniyle yastayız. Hastayız diyemeyiz, en zor hastalığımızda bile ulusal dayanışma bütününde kenetlenerek bize hasta diyenleri yendik. Anlatılması zor, yaşanan bu 7.7 (Pazarcık) – 7.6 (Elbistan) büyüklüğündeki kozmik felaket karşısında gün ulusal dayanışma günüdür. Duygusal özelliğimiz nedeniyle birbirimize söylendik durduk, boş-boş söylenme zamanı değil, omuz-omuza verme zamanı.

AFAD ve Kızılay dışında arama ve kurtarma ve yardım sürecine, AKUT ve diğer STÖ’lerine yer verilmediği ve AFAD’ın buna öncülük ederek afeti daha da kronikleştirdiği söyleniyor; inşallah doğru değildir. Doğrudur, 1999’da AKUT ve benzer kurtarma örgütleri yerine AFAD kuruldu, fakat resmen politize edildi, 2018’de İçişleri Bakanlığı’na bağlandı ve Kızılay gibi yakınlar için arpalığa dönüştürüldü. Yine de; AFAD, Kızılay, AKUT’un ayakta kalan elemanları ve STÖ ile bütün belediye kurtarma ekipleri ortak savaş vermelidir. Olguya öteden beri gerekli hassasiyetle yaklaşmadığımız ortada. AFAD ve KIZILAY bütçesine bakıyoruz, Diyanet’e ayrılan bütçenin onda biri olduğunu görüyoruz. Evet; Diyanet’in bütçesi yanında minik bir bütçesi olan Kızılay ve AFAD’ın bu kozmik felaket anında bağış istemesi son derece düşündürücü. Biri enkaz altında yaşamını yitirenler için sela verecek, diğerleri binlerce insanı kurtaracak.

Yardım bekleyen halka, mobil mescitler taşıyorum TIR’larla.

Hani 2023’te uzaya çıkacaktım, daha Hatay ve Maraş’a gidemedik. Gideceğiz elbet, Cumalara tümenle giden ben, önlem aldırıyorum anla! Benim yanımda olduğunu söyleyen sözde halktan kişileri de hazırlatayım da…

Ha, bu ara Oktay Sinanoğlu profilli profesör Ali İhsan Göker’ime de bir kulak verin; “Deprem veya binalar öldürmez, Allah öldürür. O da eceli geleni. Depremde ölenler aynı anda Mars’ta bile olsalar yine öleceklerdi. Ölüm mekâna değil zamana bağlıdır…”

Edep mi dediniz? Ne edebi, o Şeyh Edebali Üniversitenizin medar-ı iftiharı!

Neden asker yok?! Askerlerimizden hâlâ korkuluyor mu?! İtibar kazanması mı endişelendiriyor? Askeri sahra hastanelerine ne yaptık? Ya Gülhane hastanelerine? Yaptığımız şehir hastaneleri yıkılıyor.

Askeri İstihkam taburları neden yok? “Emasya”’yı neden yok ettik? Ulusal dayanışmadan söz ediyoruz, yetkili çıkıyor; “Deprem alanında Cumhur ittifakı olarak geldik” diyebiliyoruz. Bu siyasi rant söylemi değil de nedir? Hiç değilse buradayız der, dahası devlet olarak burada olduğumuzu söylerdik insan gibi…

OHAL ilanı resmen halimizi gösteriyor. Kurgulara açık olağanüstü bir hal…

Ben Hemşerimden olsam, tüm parti genel başkanlarını ve de belediye başkanlarını toplar, ulusal dayanışma içinde alana inerdim, yemin ediyorum. Lanet olsun siyasi kaygıya!!!

Yabancı yardım yasak. Niye? 15-20 kişilik ekip 85 milyonumuzu mu esir alacak??!!

Kâğıt gibi çöken yapılar…

Suçlu kim, beton ile betonarmenin ham maddeleri; çimento, agrega, su ve çelik mi??!!

Beton; su, agrega, çimento gibi yapı ham maddelerinin ve genellikle da katkı maddelerinin birleşmesiyle meydana gelen, dahası; birbirine karışmayan bu katı hammadelerin bileşimiyle oluşan yeni katı malzemeye “kompozit malzeme” beton diyoruz. Betonun çekme dayanımının düşük olmasından dolayı, beton içerisine çelik eklenerek beton ve çeliğin birlikte çalıştığı dayanıklı yapı elemanlarına betonarme diyoruz.

Bir yaşında yapılar…

Agregalar ve çelikler özellikle taşıyıcı betonların-betonarmelerin en vazgeçilmez, en önemli bileşenleridir. Özellikle betonun ham maddelerini oluşturan kum ve çakıl (veya kırmataş) karışımı olan Agrega’nın… Anımsarsınız; 17 Ağustos 1999’da tam 168 insanın ölümüne neden olan ve de 17 Ağustos, 1 Ağustos 2001’de tahliye edilen Veli Göçer’in deniz agregalarından yaptığı evlerin göçtüğünü… Bunun yanında demirin pastan korunması gerekir, çünkü süreç içinde çeliğin pası pul-pul dökülür ve betonarmenin aderansı, yani demir ile betonun ortak çalışması bozularak çekme dayanımı yok olur. Dahası; betonla çelik çubuk arasında kenetlenmeyi sağlayan kayma gerilmelerine aderans adı verilmektedir. Aderans, betonarmenin varlığını borçlu olduğu en önemli özeliğidir. Aderans olmadığında, betonarmeden söz etmek söz konusu bile değildir.

Depreme dayanıklı (!) yapılar…

Çimentonun da kalitesine dikkat etmeniz gerekmektedir. Çimentonun mineral yapısı ile betonun kalitesi doğru orantılıdır. Bizde beton kalitesi-mukavemetini ölçen ‘Carod’ deneylerinden önce bu yapı hammaddeleri kontrol edilmeli, ardından yapım süreci denetlenmelidir, çünkü yapı ve yapım olgusunun vazgeçilmezleridir bu süreçler.

Her biri 3 milyona yakın daireler…

Buradan yola çıkarak kendi yazımdan (2011) bir alıntı yapmak istiyorum: [[Biliyorsunuz, 1998 Deprem Yönetmeliği öncesi, beton yapı elemanının mukavemet değeri “B.300” idi. Bu şu demektir: 1 Metreküp betonun içinde 50 kg’lık 6 torba çimento var demektir (50×6=300). Bizler elle beton döktük, 1900’lerden, 1970’lere dek; yani geleneksel yapı teknolojisi ile. Bu yıllar arasında çeyrek metreküplük kare teskereler ile beton karardık (o kadar yaşlı değilim, canım). Yani, kare teskere’nin içine “B.300″ü yakalamak için, 1.5 torba çimento atmamız gerekirdi. Fakat, teskerenin içine bir torba at, ardından bir torbanın yarısını at, o torba yarısını tekrar yerine bırak süreci beton taşeronu için işçilik ve zamandan kayıptı. Uyarırsanız, yine zamandan ve işçilikten kaybetmemek için, 2 torba, sırtınızı döndüğünüzde 1 torba atardı. Bu da beton mukavemetinin (dayanımının) farklılığını, dolayısıyla deprem yükleri karşısında dayanıksızlığını beraberinde getirir.

Neydi?

1970’ler sonrası teskerenin yerini, çeyrek metreküplük ‘Mardinli kardeşlerimizin’ betonyerleri alarak, kısmen makineli beton döküm süreci başladı. Başladı başlamasına, fakat teskere’deki çimento kullanım oranındaki hata fazlasıyla devam etti. Çünkü, betonyer haznesine yine 1.5 torba çimento işçi tarafından atılıyordu. Bu nedenle, özellikle İstanbul ve diğer bütün büyük kentlerle birlikte, tüm düşüktür.

Ne oldu?

1990 sonrası ‘Hazır Beton’ ile endüstriyel, yani üstün teknolojili süreç başladı. Ve bu süreçte, beton mukavemet değerleri artı. Fakat burada da, istenen nitelikte agrega (kum çakıl karışımı) kullanılmaması, güçlü kalıp sistemlerinin devreye girememesi, betonun beton araçlarında aşırı derecede su ile harmanlanması, yapı denetim yasasının, ihale yasasının, imar yasasının yeterince işletilmemesi, kamu denetiminin zayıflığı, her türlü çalma, çırpmanın tetiklenmesi, Türkiye genelindeki betonarme yapıların beton mukavemetini düşürmekte, fakat para kazanım mukavemetini artırmaktadır…]]

Buradan şu çıkarsamayı yapıyorum:

1- Ülkemiz kentsel ve kırsal yapı coğrafyasındaki yapıların % 60’ı yorgun beton ve betonarmeden oluşuyor.

2- 1990 sonrası ‘Hazır Beton’ ile endüstriyel, yani üstün teknolojili süreç başladı. Ve bu süreçte, beton mukavemet değerleri artı. Yalnız denetimsiz bir süreç işlediği için bu betonarme yapıların mukavemet değerleri güven vermiyor. Düşünün, Hatay’da hazretin çok güvendiği şehir hastaneleri ve devlet hastaneleri yıkıldı. Yine, bu son felakette Malatya’da 1 yaşındaki rezidans ve yüzlerce kamu yapısı yıkıldı. Antep’ten arkadaşımla konuşuyorum; “Binamıza bitişik inşaat müteahhidini uyardım, bana senin dediklerini yaparsam maliyeti yüksek olur, satamam dedi ve hiç satamadan bina yıkıldı.” Demem o ki, yapıların yaklaşık % 70’i denetimsizlikten dolayı güçsüz-takatsız, kalitesiz ve yorgun. Bu % 70’in yaklaşık % 40’ı kesin Kentsel Dönüşüm sürecine sokulmalı, kırsaldaki evlerin de monolitik (Uslu, sessiz) prefabrik evlere dönüştürülmelidir. Geleneksel yapı teknolojisini terk edip, özellikle tüm fay alanlarında endüstriyel yapı teknolojisiyle stabil ve seri üretim sürecine girilerek kalıcı konutlar yaygınlaştırılmalıdır. Bu bağlamda prefabrik yapı teknolojisinden faydalanılabilir.

1999’dan bu yana kentsel dönüşüm için toplanan deprem vergileri nerede, nerede, nerede!!!??? Duyamadım bir daha söyle; petrol baronları için yaptırdığım duble yollara mı harcattım? Edepsiz, vatan haini!?

Son anda aklıma geldi; İskenderun Limanı’nda yanan konteynerlerde ne vardı acaba, bilenden rica ediyorum!!??

Deprem haritası kadar öfkeliyim!!!

evesbere@mynet.com

Önceki yazıları»

Şevket ÇORBACIOĞLU / Bizim Anadolu / 08 Şubat 2023

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...