Press "Enter" to skip to content

Kılıçdaroğlu Nereye Koşuyor!!??

“Kılıçdaroğlu’nun siyasi anatomisi”; Kişinin yaşı önemli değil, yeter ki düşünceleri yaşlı olmasın.

Yıllardır yazdım, ‘özellikle Sayın Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olduktan sonra’; [[ Ülkemde seçimlere katılım ortalama % 80, bu oranın % 60’ı sağ, % 40’ı sola ait, CHP’nin bu % 40’a çalışması gerekir. % 60’tan oy taşıması olanaklı değil. Yani CHP’yi iktidara değil, CHP oylarıyla sağ kimlikleri Meclis’e taşır!!!]]

Sabrın sabrını taşıran sabır, sabır olmaktan çıkar, teslimiyete dönüşür. Dahası; gerçeklerin önüne geçen sabır-sabır değil duyarsızlıktır.
Evet, sabrın da bir sabrı vardır.
Seçmene, güvenilir proje ve program enjekte etmekten çok, “Bu seçim geçsin” argümanlarıyla sabır şırınga ettik. Bu sabrın sabrını taşıran noktaya geldix; adeta gerçeklerin önüne geçen duyarsızlığa.
Artık sabretmeme, gerçeği itiraf etme zamanı.

Dersimiz Kemal Kılıçdaroğlu
Dersimiz Dersimli haza beyefendi, dürüst ve birikimli şansız Kemal Kılıçdaroğlu.
Ben kendisini, yazı yazdığımız ulusal bir gazeteden ve bir meslek odasından tanıdım. Ben Mühendisler Birliği’nin, kendileri de Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği Genel Başkanı idi. Sonradan öğrendim ki, SSK Genel Müdürü emeklisi imiş. DSP koalisyonu döneminde yeni atanan bir Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı’nın kapısında bekletilirken görmüş ve üzülmüştüm; bir eski SSK Genel Müdürü kapıda bekletiliyor düşüncesiyle. Aradan zaman geçti, Baykal o’nu milletvekili yaptı. Bir süre sonra birileri Melih Gökçek ile karşı-karşıya getirerek, Sayın Kılıçdaroğlu’nu parlatmaya başladı. Artık Kılıçdaroğlu’nu sadece ben değil herkes tanıyordu. Bir süre sonra da CHP Genel Başkanı oldu. Ben ise giriş kartım olmadığı için Genel Başkan adayı olduğu Genel Kurul salonuna giremedim. Ve daha sonraları halkın umut tarlasında Kılıçdaroğlu rüzgârı esmeye başladı. Gandhi’ye benzettim ve Gandhi Kemal der oldum; birileri de ‘ben koydum adını’ der oldu. Yıllaaaar önce Arhavi parkında çekilmiş eşi ve çocuğuyla siyah beyaz resmini koyduğum sosyal medya sayfasında Kemal Kılıçdaroğlu lehine yazıyordum ve alkışlıyordum. Birkaç seçim kaybedilince eleştirir oldum. Bazan da, örneğin, sağ ideoloji düzlemindeki liderler, Turgut Özal ve Demirel himayesinde üst düzey bir bürokrat olarak değerlendirildiğini, bunun da sağa yatkın imajı verdiğini düşünerek, dozunu ayarlayamıyordum. Hatta daha ileri götürerek, özellikle Demirel’in hamiliğinde CHP’nin içine taşınıp giderayak Demirel’in CHP’yi merkez sağa evriltme süreci başlattığını bile düşünür olmuştum. Bugün gelinen noktada aynı düzlemde bu evrilme yaftası Ekrem İmamoğlu’na yakıştırılmaktadır.

CHP’de Değişim

Değişim istenen CHP’de, bendeki ‘görece imajı veren’ değişimlere devam edeyim:
Art arda gelen seçimler nefes aldırmıyor, karar verme bir yana, seçim yenilgilerinin özeleştirisine bile zaman bırakmıyordu. Yetmezmiş gibi, bu sefer referandum fırtınası koptu. Bu fırtınaya kapılan ben özeleştirilerimi öteledim.
16 Nisan 2017 referandumunu da kaybedince sabrımın örselendiğini, hücrelerime dek duyumsar olmuştum.
14 Haziran 2017’de MİT TIR’ları görüntülerini eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a verdiği suçlamasıyla yargılanan CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’na yirmi beş yıl hapis cezası ve tutuklama kararı verildi. 15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayan bir grup asker tarafından gerçekleştirilen ‘kuşkusunu içinde barındıran’ darbe girişiminden sonra çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin uzun süreli olması, bu yetkinin FETÖ ile mücadelenin önüne geçilip bütün muhalif kesimlerle mücadeleye dönüşmesi, milletvekillerin tutuklanması, üniversite hocalarının (barış bildirisine imza atanlar dahil) meslekten atılması; tüm bu yaşananlar, yeni bir gündem olmamasına karşın aniden bizim duyguları öteleyen gündeme dönüştü. Aniden nur topu gibi bir Adalet Yürüyüşü’müz olmuştu. Gandhi Kemal yürüyordu ve yürütüyordu bizi.
Kılıçdaroğlu her yenilgi sonrası olduğu gibi, değişim gündemini öylesine değiştiriyordu ki, eleştirdiğinizde adeta CHP ve Kılıçdaroğlu ile bütünleştirilen demokrasi düşmanı ilan edilebiliyordunuz. Bu nedenle yürümek gerekiyordu ve yürümeye başladık.
Yürüyüş, 15 Haziran 2017’de Ankara’da Güvenpark’ta başladı ve 9 Temmuz 2017’de Maltepe’de sonlandı. Adalet yürüyüşünde gösterdiği performansı ve kararlığı adeta Gezi Halk Hareketi izlenimi yarattı. Bu da bende tekrar sabır moduna girerek Kılıçdaroğlu umudumu sürdürmeme neden oldu. Ardından 2019 yerel seçimlerindeki Büyük Şehir Belediyelerinin alınışı Kılıçdaroğlu eksiklerini bize unutturmuştu. Özellikle Ekrem İmamoğlu başarılarını bile Kılıçdaroğlu başarısına bağlayanları bile alkışladık.
Eleştirmiyor, her yaptığı hareketi adeta doğruluyorduk.
Daha önceki eleştirileri unutmuş (% 40 sol tabana dönüş) Kılıçdaroğlu öncülüğündeki 6’lı masayı Gezi Halk Hareketi ile bütünleştirerek 21. yüzyıl ideolojisinin oluşumu olarak betimler olmuştum. Haklı idim de; ve bunda tüm sol partilerin Kılıçdaroğlu’na evet demesi etkin olmuş; fakat milletvekili seçimlerinde sol partilerin kendi adaylarını göstermeleri bence olmamıştır; oldurulabilirdi.

Benim Tezlerim

Bu noktada benim iki tezim vardı:
Birincisi; ülkemde seçime katılım oranını % 80 baz alarak, bu oranın % 60’ının sağ taban, % 40’nın sol taban olduğunu ve CHP’nin sağ tabanı değil, sol tabanı ikna eden politikalar geliştirilmesi gerektiği idi.
Bu son seçimde sol tabandaki partililerle ittifak kurulması gönlümden geçendi. Büyük olasılıkla bu sol ittifakla % 35’in çok üstünde oy alınırdı. Fakat tezim düşünülmedi.
İkincisi; sağ partilerden oluşan ittifaka, sol tabandaki partilerin katılımında kurulacak Millet ittifakı (Ulusal Dayanışma), HDP’nin desteğiyle seçimde % 50’yi geçme olasılığı çok yüksekti.
Ben böylesi bir ittifakın, Gezi Halk Hareketinde beliren 21. yüzyıl ideolojisi konusunda örgütlü bir yapıya dönüşeceğinin, ‘ütopik olsa da” umudunu taşıyordum.
Bu evrensel olgu son seçim kahramanlarınca yok olma sürecine doğru yol alıyor gibi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

Eleştiriye kapalı lider mutlak monarşiye açık liderdir

Şunu yadsımayalım; “Bilinsin ki, eleştiriye kapalı lider, mutlaka mutlak monarşiye açık liderdir.” Böyle olmadığına güvendiğim sayın Kılıçdaroğlu’na eksik ve yanlışlıklar boyutunda özeleştiri getirmem zamanı, kaybedilen zamanları geri getirebilir:
Öncelikle şuna vurgu yapayım; seçim stratejisini ivmelendirecek parti proje ve program gibi büyük olgulara, küçük insan demeyelim de, düşük kapasiteye sahip ve de lider erkine tapınan siyasi figürlerle (ille de bordrolu kaotik danışman ordusu) ile hayata geçiremezsiniz. İşin özü böylesi parti yapılanmasıyla değişimi yaratamazsınız. İkincisi salt milletvekili olmak isteyenleri değil de, milletin vekilliğini yapmışları TBMM’ine taşımalısınız. Özellikle bir kişinin en fazla 3 kez milletvekili olma kuralı işletilmeli idi. Liderin de en fazla 5 dönem.
“40 yakın milletvekilini sağa değil, geniş ufuklu ittifaklar bütününde sağa sola dağıtmalıydınız” sözü doğru söz olabilir fakat, % 40 sol seçmen tabanına çalışarak bu 40 yakın milletvekilini sola dağıtmalıydınız. Bu, değindiğim gibi % 80 katılımın içindeki % 60 sağ partilerden oy almaya çalışmanızın yanlışlığına sitemdir.

Başarısızlıkları

Başarısızlıklar boyutunda; “Kılıçdaroğlu, derin siyasetin kurguladığ AKP’nin sistemli payandasıdır” diyenlerin komplo teorileri doğrultusundaki düşünceleri de besler izlenim yarattığını yadsımayanların olduğunu da belirtmek isterim.
Bilin ki ülkemin seçmeninin liderlere ve siyasilere mezhepsel bakışı Suudi Arabistan ve de İran’dan daha bağnazdır. Bu bağnazlık baz alındığında bir lider ve parti, milletvekili adaylarını bunlara malzeme olacak nicellikte saptamaz. Ne yazık ki bu bağnazlar, dahası Yavuz Sultan Selim genlerini taşıyan bu kitle, lidere insan olarak değil mezhepsel bakabiliyor ve bu seçmen profili CHP seçmeni arasında bile varlığını koruyor. Bunlar bir partide küçük nüanslar değil, üzerinde durularak halka net anlatılmalı idi.
HÜDAPAR karşısında AKP kararlı ve net duruş gösterirken, CHP olarak HDP’ye çekingen ve ürkek bakıldı. HÜDAPAR’ı meclise taşıyan AKP’nin ikna edebilse PKK’yi bile meclise taşıyacağı, ‘önü ve arkası duruşlarıyla’ net anlatılamadı.
Gezi Halk Hareketine hiç değinmemek bir eksiklik değil, büyük eksiklikti! Salt sağ değil, sol partilerle varsıllaştırılmış Millet İttifakı (Ulusal Dayanışma) Gezi Halk Hareketi ile örtüştürülmeli idi. Böylesi yapılanmanın; 20. yüzyılın yorgun ideolojileri yerine 21. yüzyılın kendi ideolojisinin özgün dayanışması olduğu açıklansa İYİ Parti’den çok daha katkı sağlardı.
Sağ seçmende ısrarlı duruş; Turgut Özal ve Süleyman Demirel ile çalışması nedeniyle, özellikle Demirel tarafından CHP’yi merkez sağa dönüştürme ısrarı şeklindeki düşünceleri de biraz olsun düşünmek gerek artık.

Dürüst, bilgili, hoşgörü sahibi

Kılıçdaroğlu, dürüst; en büyük serveti çalışmak, bilgili, birikimli, zeki ve hoşgörü sahibi kimlik, genelde sağ iktidarlar döneminde hizmet vermiş, süreç içinde az da olsa sol iktidarlarla da çalışıp kendini kabul ettirmiş bürokratik bir figür. Ülkemde siyaseti biçimlendiren iç ve dış sermayenin hayır diyemeyeceği bir kişilik. Sayın Deniz Baykal CHP’sinde milletvekili yapıldı. Ardından Melih Gökçek ile tartıştırılarak parlatıldı, derken, CHP’ye Genel Başkan oldu erken. Ki Bu süreçte Deniz Baykal yükselişe geçmişti. ‘Acaba birileri CHP’yi durağanlaştırma için mi servis etti’ sorusu da akla gelmedi değil.

Bundan sonrası

Süreç “Yeter söz Ekrem İmamoğlu’nun” seslenişine evirildi gibi. İmamoğlu duruşu merkez sağa değil, merkezine insanı alan bir duruş. Bu nedenle İmamoğlu siyasi profili 21. yüzyıl ideolojisine daha yetkin ve bu konuda daha şanslı.

Sabrın sabrını taşırmamak ülkemin bekasıdır!!!

evesbere@mynet.com

Önceki yazıları»

Şevket ÇORBACIOĞLU / Bizim Anadolu / 23 Haziran 2023

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...