Kanada Türk toplumu ne yapmalı?
Soykırım iddiaları karşısında Kanada Türk toplumu ne yapmalı? (II)
Bu yazı dizisinin ikincisinde diaspora Türklerinin Ermeni soykırım iddialarına karşı yaklaşımlarını ele alacağız. Konunun karmaşıklığına daha önce değinmiştim.
Geçen yıl yapılan 24 Nisan gösterileri, 4 Şubat 2015 tarihli yazıdaki beklentilere çok yakın bir şekilde gerçekleşti. Binlerce Ermeni, 1915 yılındaki tehcirin yüzüncü yılını anmak ve soykırım yapıldığını onamayan Türkiye’yi kınamak için önce Parlamento bahçesinde, ardından da Türkiye Büyükelçiliği önünde gösteriler yaptılar. Her yıl olduğu gibi bu yıl da, en ön sırada din adamları olmak üzere, Parlamento’dan Türkiye Büyükelçiliği önüne kadar yürüdüler. Yürüyüş sırasında soykırım iddialarını parlamentolarında kabul eden 29 ülkenin bayraklarını taşıyarak, basit ama iyi tasarlanmış ses sistemleri ile önceden belirlenmiş sloganları seslendirdiler. (Bu tekerlekli, akülü, üzerindeki ağır hoparlörleri kolayca taşıyan çek çek arabalarını gördüğümde, bunları Türkiye’de kullanmaya kalksalar her seferinde polisin elinde kalacağı için astarı yüzünden pahalıya gelir diye düşündüm). Yürüyüş boyunca genç kızlar Ermeni tarafının görüşlerini içeren mor menekşeli el ilanlarını dağıttılar. Yürüyenler öfkeli değil sakindiler. Pikniğe gider gibi yürüyorlardı. Konuştuğum bazı Ermeniler atılan sloganların aksine “affet ama unutma” diyordu. Otobüslerle Montreal ve Toronto’dan gelenler, Ottawa’dan katılanlara göre daha kalabalıktı belki de. Çok iyi bir organizasyon yapılmıştı, yürüyüşte düzenin ve güvenliğin sağlanması için Kanada polisinin yanı sıra kendi güvenlik görevlileri de işbaşındaydı.
Kendi bandosu ve bu ölçüde büyük katılımı olanı pek sık görülmese de, Kanadalılar etnik kökenli grupların benzeri yürüyüş ve gösterilerine alışkın olmanın sakinliği ve olgunluğu ile yürüyenleri izlediler. Kimileri de geçenleri alkışladı, onlara el salladı. Başkentte dolaşan turistler çokça video ve fotoğraflar çektiler. Meydanlarda ve de yürüyüş sırasında tomalar, çelik yelekli, miğferli, kalkanlı, gaz maskeli polisler yoktu. Alanı ve yürüyüşü tümüyle denetim altında tutan az sayıdaki normal üniformalı polisler ise ciddi ve profesyoneldiler. İki grubu birbirlerine yaklaştırmadılar, grupların ayrı ayrı dağılmalarına dikkat ettiler ve töreni yüksek bir direğe bağlanmış kameralarla kaydettiler. Ama bunun ötesinde hemen hiçbir şeye karışmadılar.
Ermenilerin yürüyüş sırasında attıkları sloganlardan birisi de Türkiye’den topraklarını geri alacakları şeklindeydi. İşin hem acıklı hem gülünç yanı, NATO anlaşmasının beşinci maddesine göre Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik tehdit halinde, bu yürüyüşü yaptıkları ülkenin yani Kanada’nın da Türkiye’nin yanında savaşa girmek zorunda olmasıydı.
Bazı Kanadalı Türkler (yanlış okumadınız, Türkler) Kanada makamlarına başvurarak, Türk tarafının 24 Nisan tarihindeki karşı gösterisine yasak getirtmek istediler. Kanada demokratik bir ülke olduğu için bu demokrasi karşıtı anti-Türk istemleri doğal olarak reddedildi. Gerek parlamento bahçesindeki gerekse Türkiye Büyükelçiliği önündeki gösterilerde, Türkler de karşı gösteriler yaparak soykırım savlarının yalan olduğunu savunarak Ermenileri kınadılar. Türkler önceki yıllara göre daha kalabalık ve daha organize idi. Bu sene Türk tarafında da kürsü kurulmuştu, ses sistemi hazırlanmış, konuşmacılar hazırlanmıştı. İki tarafta da küçük yaştaki çocuklar ve gençler miting alanına getirilmişlerdi. Ermeni göstericilerin yaş ortalaması Türk göstericilere göre çok daha küçüktü. Gösterilere Ermeni tarafından katılan bazı Türkler de Türkçe konuşma yaparak –artık o yetkiyi ve hakkı kimden aldılarsa- Türkiye adına özür dilediler, kendi ülkelerini kınadılar. Topraklarının bir kısmı yaklaşık 25 senedir Ermeni işgali altında bulunan Azerbaycanlı Kanadalılar da kendi bayrakları ile Türk tarafındaydılar.
Bu sene ilk defa karşılıklı sözlü sataşmaların yerini ufak tefek de olsa fiziki müdahaleler almaya başladı. Örneğin gösteriler bittikten sonra, elinde Türk bayrağı ve iki çocuğu ile evlerine gitmekte olan Türk aileye saldıran Montreal Plakalı Beyaz Mercedes’li iki Ermeni genç, elimdeki kamera nedeniyle kendilerini videoya aldığımı sanarak hızla olay yerinden ayrıldılar ve arabalarına binip el-kol işaretleri yaparak uzaklaştılar. Aynı gece Montreal’deki Türk vakfının duvarlarına yazılar yazıldı.
Bu konuda gereken önlemler bir an önce alınmazsa, korkarım ileriki yıllarda tek taraflı veya karşılıklı sertlik uygulamalarını duyabiliriz.
Kanada Türklerinin soruna bakışı:
Kanada Türklerinin Ermeni soykırım iddialarına karşı mevcut ve olası yaklaşımları aşağıdaki şekilde kategorize edilebilir:
1. Çoğunluğun konuyla ilgilenmediğini, Türklerle ilgili diğer konularda olduğu gibi bu konuda da ne parmağını kıpırdatma derdinde ne de gelişmelere karşı herhangi olumlu veya olumsuz bir tepki göstermediğini görmekteyiz. Bazıları çekiniyor, bazıları ne olduğunu bilmediği için aydınlanana kadar olayın dışında kalmayı yeğliyor, bazıları ise anavatanla ilgili bağlarını tümüyle kopartmış oldukları için bu konularla ilgilenmiyor olabilirler.
2. Türklerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan ikinci grup ise soykırım yapıldığına inanmıyor. İkinci grup kendi içinde iki alt gruba ayrılmaktadır:
2.1 Birinci alt grup o dönemde karşılıklı acılar yaşandığına inanmakta, ancak Ermenilerin yaşadıklarının soykırım tanımına girmediğini savunmaktadır. Bununla birlikte bu grupta olanlar, çektikleri acılar nedeniyle Ermenilerle empati yapılması, soykırım olarak tanımlanamayacağı halde, Ermenilerin yaşadığı acılar için özür dilenmesi veya özür dilenmeksizin üzgün olunduğunun belirtilmesi gerektiğini düşünmektedirler.
2.2 İkinci alt grup ise “tarihteki benzeri örnekleri öne çıkararak hiçbir ülkenin savaşta kendisine düşmanla birlikte saldıran silahlı etnik gruba kayıtsız kalamayacağını, hatta Kanada gibi demokratik bir ülkenin bile, İkinci Dünya savaşı sırasında, görünen bir Japon tehdidi olmamasına karşın, Japon kökenli Kanada vatandaşlarını toplama kamplarına aldığını” hatırlatmaktadır. Bu alt gruba göre Ermeniler ihanetleri nedeniyle soykırıma değil ülkenin ve bölgedeki diğer halkların güvenliği için korumalı olarak ülke sınırları içinde başka bir bölgeye göç ettirilmişlerdir. Bu alt grup, savaşlar sırasında dünyanın her yerindeki sivil ölümlerine ve zorunlu göç edenlerin benzer yazgılarına dikkat çekerek, can kayıplarından Osmanlı Devletini değil, bölgedeki sivil çeteleri ve bölge insanını sorumlu tutmaktadır. Bu gruba göre, “dünyada benzeri koşullarda diğer halkların yaşadığı acılara ve özellikle Ermeni çetelerince öldürülen Türk ve Kürtlere kayıtsız kalınırken, sadece Ermenilerin acısının öne çıkarılması veya bu konuda bir özür dilenmesi anlamsızdır.”
3. Üçüncü grup ise ilk iki gruba oranla daha sınırlı sayıda olmakla birlikte Ermenilere karşı soykırım yapıldığını savunmaktadır. Bu grup da iki alt gruba ayrılabilir:
3.1 Birinci alt gruba göre: “Türkler bilerek ve kasıtlı olarak Ermenileri yok etmek istemiş ve bilinçli bir devlet politikası ile bunu başarmışlardır. Bu yüzden şimdi yapılması gereken, bunun bir soykırım olduğunu tanımak, yapılanlardan Türkiye’nin sorumlu olduğunu kabul ederek Ermenilerden özür dilemek ve sonuçlarına da katlanmaktır. Çünkü yapılanlar insanlık suçudur ve bu suçu kabul etmemek, reddetmek veya bunun olası sonuçlarından kaygılanarak yapılmış olan soykırımı inkâr etmek, soykırımı yapanların suçuna iştirak etmektir. Türk halkının büyük kısmı ve Türkiye’nin resmi politikası buna karşı olsa bile aydın olmanın sorumluluğu ve insan olmanın gereği Ermenilere yapılan soykırımı kabul etmeyi ve Türkiye’yi bunu kabule zorlayacak şekilde çalışmayı gerektirir”.
3.2 Soykırımı kabul eden diğer bir alt gruba göre ise; “Ermeniler toplu olarak kıyıma uğramışlarsa bunun sorumlusu kendileridir. Osmanlı yüzlerce yıl kendi kimliklerini ve dinlerini kullanmalarına izin vermekle kalmamış, patrikhanelerini korumuş, desteklemiş ve Ermenilerin devletin en üst mevkilerine kadar yükselmelerini sağlamıştır. Yüzlerce yıl bu olanaklardan yararlandıktan sonra düşmanla birlikte vatanına ihanet edenlerin bunun bedelini ödemelerinde yadırganacak bir şey yoktur. Ruslarla birlikte kendi ülkesine karşı savaşan vatan hainleri bununla da kalmamış etnik coğrafyayı değiştirmek için bölgede etnik temizliğe girişip Türk ve Kürt köylerinde toplu kıyımlar yapmışlardır. Hak etmişler ve yaptıklarının bedelini ödemişlerdir. Dünyada buna sessiz kalacak bir devlet düşünülemez.”
***
Görüldüğü gibi diasporadaki Türklerin de bu konuda kafası karışıktır. Kanada’daki Türk sivil toplum örgütleri birbirleri ile taban tabana ters görüşler içindedir. Peki, bu tablo içinde Kanada Türk toplumu ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?
Bir sonraki yazıda bu grupların yaklaşımlarına kısaca değindikten sonra bu konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşacağım.
(Devam edecek)
İlgili Haberler:
Yalçın Diker / Diaspora Türk / Bizim Anadolu / 03 Şubat 2016
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…