İsyan ediyorum! Adaletsizliğe, devletsizliğe, liyakatsızlığa, kaderciliğe, kader planlamacılığına, ölmeyen insanlarımıza öl dercesine sela okunmasına isyan ediyorum!
Dünyanın her yerinde depremler, öngörülemez doğal afetler olur, ora yurttaşları devletiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, önceden bugünler için oluşturulmuş kuruluşlarıyla el ele verip üstesinden gelmeye çalışırlar.
Devlet olmanın bir usulü, adabı vardır. Devlet örgütlü olmak zorundadır.
Afetlerde hemen bu deneyimli örgütler harekete geçer, duruma el koyar ve en az zararla o zor durumdan yurttaşı korumaya, kurtarmaya çalışır.
Bu durumlar için çeşitli kurum ve kuruluşları vardır devletin. En başta eğitimleri doğal olarak kurtarma ve yanında güvenliği sağlama olan ordu vardır, olası yağmaları önlerler. Bu dünyanın her ülkesinde olan en temel kurumlardan biridir ve ilk akla gelen kurumlardan biri olma özelliğini taşır.
Ayrıca bizim ülkemizde Sivil Savunma, Kızılay gibi örgütler vardır ve bunlar bir kriz anında hemen harekete geçer. Ama saraydan bir emir, bir talimat gelsin beklentisinde olmazlar; onların doğal görevleridir hemen harekete geçmek.
Ülkemizin dünyanın en önemli deprem fay hatları üzerinde olduğu bilinen bir gerçektir.
Geçmiş yüzyıllara gitmeden, daha 1939’da Erzincan depremi, 60’lı yıllarda Erzurum Varto depremi, daha yakınlara gelirsek, en önemli depremi 1999’da Gölcük’te yaşadık. Sonrasında İstanbul, Düzce, Elazığ, Van, İzmir, yine Erzincan vb, vb diye sıralayarak gidebiliriz.
Özellikle 1999 Gölcük depreminden sonra yeniden örgütlenip depreme hazırlıklı olabilmek için yasalar çıkarıldı, deprem vergisi uygulanmaya başladı.
Yıllardır bilim insanları bangır bangır bağırıyorlar. Yapıların deprem gözetilerek yapılması gerektiği, depremlere hazırlıklı olma gereğini anımsatıyorlar.
Ancak 20 yılı aşkın zamandır iktidarda olan AKP kös dinliyor; dahası olmaması gereken yerlere imar izni verip çok katlı binalar dikilmesine göz yumuyor. Eş deyişle suç işliyor.
Ovalara, ırmak yataklarına, vadilere çok katlı bina yapılmasına, havaalanı yapılmasına izin veriyor. Deprem toplanma yerlerini imara açıyor. Bu yetmiyor, sürekli imar affı çıkarıp çarpık yapılaşmayı, insan yaşamını önemsemeyen, kârlarını düşünmekten başka bir şey yapmayan müteahhitleri teşvik ediyor.
Öyle bir iktidar anlayışı yarattılar ki, bu çarpıklıkları dile getiren, gündeme getiren uzmanları, bunları kamuoyunun bilgisine sunan gazetecileri bozgunculukla, hainlikle, şerefsizlikle suçlayabiliyorlar.
Hırsızlıkları, yolsuzlukları, beceriksizlikleri göz önüne serince de ‘şimdi sırası değil, bölücülük yapmayın, eleştirmeyin, görmeyin’ diyerek saldırıyorlar.
Devlet olmak, örgütlü olmak demektir, devlet olmak öngörülü olmak demektir, devlet olmak her türlü duruma göre hazırlıklı olmak demektir.
Devletini yanında görmeyen yurttaşın eleştiri hakkı vardır. Çünkü canı yanıyor, eşini, çocuğunu, yakınını yitiriyor. Devlete sitem etmek, onu eleştirmek en doğal hakkıdır. Bu hakkı ondan alamazsınız!
Siz ne yapıyorsunuz?!
Seslerini duyurmaya çalışan yıkıntı altında kalmış insanların haberleşmesini kesiyorsunuz. Ülkenin her yanından gönderilen yardım konvoylarını türlü bahanelerle bölgeye sokmuyorsunuz. Yurtdışından gelen yardım malzemelerinin ulaştırılmasına engel çıkarıyorsunuz. Öylesine iş bilmez ve örgütsüz haldesiniz ki, yurtdışından gelen arama kurtarma ekiplerini karşılayacak, kimi nereye göndereceğini bilecek örgütünüz yok.
Her şeyi öylesine körlemesine özelleştirdiniz ki, kamu kuruluşlarına ait araç-gereç olmadığı için özel kuruluşlardan vinç, kepçe, yıkıntı kaldırmak için araç-gereç kiralamak zorunda kalıyorsunuz.
Gönüllü olarak gelenlere ise izin vermiyorsunuz.
Bu nasıl bir devlet anlayışıdır ki, senin yapamadığın hizmeti yine bir devlet kuruluşu olan belediyelerin yapmasına izin vermiyorsun. Neden? Çünkü o senin partinden değil! Sana biat etmemiş!
Bu nasıl ayrımcılıktır? İnsanlık suçu işlediğinin farkında mısın?
20 yılda tüm devlet kurumlarının işleyişlerini yerle bir ettin, devleti çökerttin.
Devlet adamlığı kahvede lakırdı etmeye benzemez. Otur, bir düşün, kimsin, neyi temsil ediyorsun, nasıl konuşmalısın, yirmi yıldan beri bir türlü öğrenemedin.
Kronik bir muhalefet önderi gibi, devlet adamlığı ağırlığını özümseyemeden sürekli sağa sola saldırıyorsun, kendi yurttaşlarına hakaret üstüne hakaret yağdırıyorsun.
Bu nasıl bir iktidar ağzıdır, bu nasıl bir devlet adamlığıdır, oturup aynaya bakmıyor musun, ben ne yapıyorum diye?
Geçmişte tüm iktidarlara getirmiş olduğun eleştirilerin hepsini unutmuş, her şeyi ‘kader’e bağlamışsın.
Kader diye bir şey yoktur. Bilimi, matematiği, aklı, mantığı dışlamak vardır.
Dünyanın en çok deprem geçiren ülkelerinden biri olan Japonya’da 8 üstü ölçeğinde gerçekleşen depremlerde bile bürosunda çalışan bir kişi sarsıntıda ancak masa üstündeki telefon cihazını tutarak geçiriyor.
Senin izin verdiğin, ‘deprem yönetmeliği’ne göre yapılan (!) çok katlı binalar iskâmbil kâğıtları gibi yerle bir oldu. Bunu sorgulayacağına, bu çarpıklıkları dile getirenlere saldırıp duruyorsun.
Devleti temsil ettiğini söylediğin iktidarınla, iktidarlığını bil, iş yap, iş bilmiyorsan çekil kenara, bilen gelsin!
Yeter artık! İsyan ediyorum!
Ömer F. Özen / Gözleyi, gözleyi… / Bizim Anadolu / 09 Şubat 2023