İstanbul İstanbul Olalı
Dünden beri İstanbul’u hayat kadınlarına benzetir oldum.
Uzaktan seyrettiğim, kolunda, bacağında diş izleri. Her yerinde bıçak darbesi, yüzü gözü mor.
Sırtında binlerce kesik, yara. Öylece duruyor bitkin, bezgin insan sarrafı olmuş bakışlarıyla.
Anlıyor ayak izinden kim çalarsa çalsın kapısını. Hele bir ayağı kapı eşiğinde omuz kapı pervazındaysa…
Biliyor ki cepte bir silah, ne olursa olsun verecek kendinden bir parça, midesi kıvrana kıvrana.
Satılmış tepeler, yok olmuş sahiller, yağmurlar yağdıkça akıp giden makyajlar…
Denizlere karışır hüznü duygular darma duman.
Gelmiş geçmiş, Rum’undan, Yahudi’sine, kralından, kraliçesine hibe edilmiş, yakılmış yıkılmış yalılarından sarayına…
Dalgalar vurdukça kabarmış içi; antika yaldız işlemeli küpeleri, kolyeleri, Kaşıkçı Elması, Boğaziçi gerdanlığı, her koynuna giren iyi-kötü bırakmış yastık altı bahşişi… Kim vurdu’ya giden de gidene… Tabi Yedikule zindanları kâh ağlıyor kâh inliyor hani…
Ama heyy! Heyy! Açtırma şimdi kötüyü de!
Fatih Sultan Mehmet’in anısına da vay bee! Osmanlı hayranı Özal, Papatyası kolunda takmamış mıydı 2. gerdanlığı!?
Ee tabii! Şimdi Allah yukarıda; kendileri için değil, İstanbul’un bekası adına, sınır komşusundan sızma, Amerika’dan aklama,
Günü birlik yükselen zampara bürokratların da elleri boş değil valla! On aldıysa da, hakkını yeme! Kondurdular omuzdan aşşağı öpücük misali, rezidansları taç yaptı koluna.
Paraya para demeyen Arap şeyhlerinin yatlarının koynunda, kimbilir ne türlü sofralara meze edildi, hurmalar, zemzem suları, dolaştı elleri, leb’i derya saçının büklüm kıvrımlarında karıştı kekik yağları, teninin kokusuna…
Bir de baktık,
Her gelen sattı.
Her gelen dokundu…
Her gelen okşadı, dağını, denizini, parasını, pulunu gül cemali devrildi; mihrap gerçi yerinde, cilvesi dilinde…
Yamandı, sağı solu badem bıyık, cübbe de cabası…
Nihayet bulduk, merhametli, hoşgörülü, “Her şey güzel olacak” diyen bir İstanbul beyefendisi…
Bizim kız da niyetli, kaptırdı iyiden gönlünü. Açıldı saçı başı, tarandı saçları. Oh dedik, şükür, gülüyor kaşı, yüzü…
Rahat durmadı, kıskandı, Zebaniler Bastılar evi, ocağı…
İçTen
İçten Külünk / Bizim Anadolu / 11 Mayıs 2019