İnce Binali
Kılıçdaoğlu’nu ve İnce’yi aptallıkla suçlayan bir zamanların İDO Genel Müdürü 1000Ali…
Memurken benim Karayolları Güvenlik Kurulu toplantılarına katılmamı istediler, çok-çok büyüklerim. Ben de gidiverdim işte.
Sıkıldım; trafik kazalarını ve yaralı, ölü saymaktan. Karayolu Güvenlik Kurulu’nun işlevi bu olmamalıdır dedim kendi kendime ve kentime. Bu nedenle kendimi tutamadım ve ulaşım politikaları geliştirecek çalışmalar yapan belediyeleri ziyaret edelim ve katkı verelim çıkışı yaptım. Bir de 25 km’de bir akaryakıt istasyonlarına ambülâns bulundurma zorunluluğu getirilmeli devlet destekli gibi bir şeyler dedim… Rıdvan Ege hoca iki öneriye de sıcak baktı. Diğerleri baktı derken, işin içinde gezme olduğu için seçenek ulaşım politikalarını uygulayan belediyeleri gezmeye başladık. Önce Ahmet Priştina’nın başkanlığındaki İzmir Büyükşehir Belediyesine gittik…
Gelin bu konuyu daha kapsamlı anlatalım:
“Trafik canavarıyla mücadele için 1996’da oluşturulan Karayolu Trafik Güvenliği Kurulu (KTGK), son 19 ayda 3 kez toplanabildi. Kurulun her ay yapması gereken toplantıyı gündem olmadığı için düzenleyemediği ortaya çıktı…” şeklindeki haber, KTGK’de görev aldığım 2000’deki günleri çağrıştırdı bende. Kısa bir görevdi bu. Çalıştığım kurumun üst düzey yöneticisi yerine ben gönderiliyordum Kurul toplantılarına. İlk üç toplantıda sürekli izledim. Bilinen rutin şeyler tekrar ediliyordu… Yoğun kaza güzergâhının tespiti ve buralardaki ölü ve yaralı sayımı vb şeyler. Kazaları önlemek için, Ulaşım politikaları başta olmak üzere benzer seçenek politikalar tartışılmıyordu. Öneride bulunması gereken ilgili kuruluşların üyeleri genelde suskunları oynuyorlardı. Bu nedenle, toplantı başkanını uyarma gereksinimi duydum. Yanımda oturan, şimdi adını anımsayamadığım RÜTÜK görevlisi (başkanı da olabilir); “Nedir bu yaaa. Aylardır, karayolları üzerindeki kazalar ve ölüleri sayıyoruz. Bu kurulun görevi, karayolu üzerideki trafik kazalarını en aza indirmek ve bunun için de seçenek ulaşım politikaları geliştirmesinin raporunu hazırlamak değil mi?” deyince, arkadaş “Çok önemli bir olguya değindin, kesin söz al ve açıkla” şeklinde uyardı beni. Söz istedim. Arkadaşa mırıldandıklarıma ek olarak, kazaların önlenmesi için, seçenek ulaşım politikalarını uygulayan Büyükşehir Belediyeleri’nde incelemeler yapalım ve rapor hazırlayalım. Benim bu konuda önerilerim olacak dedim. Başta Ufuk Üniversitesi’nin sahibi sayın Prof. Dr. Rıdvan Ege, önerimin ciddiye alınması gerektiği konusunda başkanı uyardılar.
Bir sonraki toplantıda tekrar söz alarak, aşağıdaki önerilerimi sıraladım:
1- Yirmibeş km mesafedeki her akaryakıt istasyonlarına ‘devlet destekli’ Ambülans bulundurma zorunluluğu getirilmelidir.
2- Özellikle otobanlarda etkili yayın gücüne sahip, sürekli uyarı yayınları yapacak eğitim ağırlıklı Telsiz ve Radyo sistemlerinin yaşama geçirilmesi.
3- Karayolu üzerindeki yükü azaltacak, seçenek ulaşım projelerinin yaşama geçirmek için, özellikle Büyükşehirlerimizde başlatılan Metro vb raylı sistem ve de Deniz ulaşım projelerinin yerinde incelenmesi…
Bunlardan sonuncusu gündeme geldi. Çünkü işin içinde ‘yukarıda dediğim gibi’ gezi vardı:
Önce İzmir’e gidildi. Aramızdan ayrılan değerli insan Ahmet Priştina seçenek ulaşım politikaları konusunda zengin bir Brifing sundu bizlere. Böylesi bir süreci başlatan kişi olduğumu öğrenen sayın Priştina’nın benimle çalışabileceğini söylemesi, beni gerçekten sevindirmişti. Ardından üzdü, çünkü erken yaşta aramızdan ayrıldı ve kendisiyle çalışma şansını kaybettim.
İzmir incelemeler sonrası Bandırmadan hızlı Deniz Otobüsü ile hareketle İstanbul’a gelindi. Amaç Hızlı Deniz Otobüs projesini incelemekti. İDO Genel Müdürü Binali Yıldırım bey. Sayın Genel Müdür ve beraberindeki heyetin verdiği Brifing sırasında bir soru sordum: “Deniz Otobüsü üreten Ülkelerin (Norveç olmak üzere diğer İskandinav ülkeleri) ve özellikle Ada zengini komşumuz Yunanistan’ın ‘ekonomik olmadığı için’ tercih etmediği, salt petrol zengini Arap krallıklarının fantezi boyutunda tercihi olan Hızlı Deniz Otobüslerini niçin bizler Ulaşım seçeneği olarak tercih ettik!!??.. Niçin mevcut deniz ulaşımı seçeneklerimizi iyileştirmeye almadık?”
Binali beyin, her zamanki saf ve temiz yüz ifadesiyle bu konuda bilgi veremeyeceğini, yetkili arkadaşın söz almasının daha doğru olacağını söylemesi, salondakileri şok etmişti. Çünkü bir birimin başındaki kimlik konudan bihaberdi.
Ama; İstanbul’da her geçen gün artan trafik sorununa bir alternatif arayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1987 ve 1988 yıllarında Norveç’ten satın aldığı 449 yolcu kapasiteli olan 10 adet deniz otobüsü ile yeni ve de abartılı bir hizmet başlatmıştı. İdo bugün toplam 22 deniz otobüsü ile hizmet vermektedir. İstanbul Deniz Otobüsü 1995 yılında Avustralya’dan satın alınan 2 adet 155 yolcu kapasiteli deniz otobüsü ile 10 olan gemi sayısını 12’ye çıkarmıştır. 10 gemilik bir projenin ilk 2 tanesi olan ve 1996 yılında teslim alınan Avustralya yapımı 450 yolcu kapasiteli deniz otobüsleri ile bu sayı 14’ü bulmuştur. 1997 Norveç yapımı 400 kişilik 2 gemi ile 350 kişilik 3 gemi alınmış ve süreç içinde 22 deniz otobüsüne ulaşılmıştır… Ve sonunda (2011) yandaşa satıldı, yani özelleştirildi; sözde Tepe-Akfen-Souter-Sera isimli Ortak Girişim Grubuna.
Binali Yıldırım’ın Tayyip Erdoğan ile yakınlığı ise Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1994-1999 dönemine uzanıyor. Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde İstanbul Deniz Otobüsleri (İDO) Genel Müdürü olarak görev yaptı. Söylenenler ve yazılanlara göre yakınlarına usulsüz büfe kiraladığı ortaya çıkmış… İhaleler müfettiş raporlarıyla da tespit edilmiş. Bu iddiaların ardından Erdoğan’dan sonra Belediye Başkanı olan Ali Müfit Gürtuna tarafından görevden alınmış… Ve aynı Erdoğan tarafından Başbakan yapılmış…
Brifingi veren İDO yetkilieri konuyu es geçtiği gibi, heyette bulunan ve Deniz Otobüsleri projesini savundukları için yolda tartıştığımız Öğretim görevlileri bile suskun kaldı, bu olay karşısında…
Demem o ki, o günün İDO Genel Müdürü, şimdinin Başbakanı ve uzun yıllar Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı yaptı. Anlayın, ülkemin ulaştırma ve haberleşmesinin ne konumda olduğunu ve kimlerin ülkemi yönettiğini.
KTGK’de birileri ‘gündem oluşturmam nedeniyle olsa gerek’ benden rahatsız olmaya başlamıştı. Ve zaman kaybetmeksizin benim gündemimi oluşturdular. Çünkü bir sonraki aylık toplantı öncesi, çalıştığım birime ‘Üst düzey görevlinin katılması gerektiğini’ içeren bir yazı gelmişti. Kibarcası ben geri çekilmiştim.
Şunu söylemek istiyorum: Gündem yok diye toplanamayan ve çözüm geliştiremeyen KTGK beni fazla düşündürmüyor. Sık sık toplantılar yapılırken de gündem oluşturma konusunda edilgen bir konuma sahipti. Onun içindir ki, Duble yollarda Mıcır, Demiryolunda Hızlı Tren ve Otobanlarımızda kamyonlar can almaya devam ediyor!!..
İşte nedeni:
Eğer ülkemizin 65 bin karayolunun yüzde 40’ının güvenli olmadığı söyleniyorsa, trafik kazalarını tümüyle sürücü hatalarına yüklemenin ve abartmanın karayollarındaki altyapı eksikliğin yadsımaktır. İşte yadsınan bu altyapı üzerinden bölünmüş (Fr. Duble) yol inşa ediliyor hızla. Mühendis bilimi ve disiplininden soyut, salt bu bozuk eski yollara uydurularak yapılan bu bölünmüş yollarda, ‘karşıdan gelen araç olmadığı düşüncesiyle’ yapılan hızlar büyük kazalara neden olmaktadır ve olmaya devam edecektir. Çünkü bu eski yolların virajlardaki deverler eski hız ölçümlerine göre yapılmıştır ve yenisinde bu deverler korunduğu için arabalar hız anında savrulmaktadırlar.
Gelelim yol bakım çalışmalarına:
En belirgin çalışma, araçlara ezdirmek amacıyla kamyon üzerinden kürekle mıcır atmak. İkincisi, yol yapımında zift üzerine dökülen stabilize malzemeyi araçlara ezdirmek. Anlayacağınız yol bakımı, seyir halindeki araçlarla ortak yapıyoruz ve ardından yollardan yaralı ve ölü vatandaşlarımızı topluyoruz.
Bunu tetikleyen salt böylesi onarım değil, kavşak mantığı da kazaların önemli etmenleri. Örneğin, döner kavşaklar vb. Bir de buna “S” kavşaklar eklendi ve ben bu düz yolda giderken aniden karşınıza çıkan “S”leri bir türlü çözemedim. Acaba uzaylıların kavşağı mı esprisi ile olguyu abarttım.
Benim size önerim, yapılan bölünmüş yollarda siz siz olun kesinlikle 70’i geçmeyin, nerede savrulacağınız belli değil. Evet, savrulan dolarlarla sizin de savrulduğunuzu aklınızdan çıkarmayın.
Güldüşünlerim:
1- Yalancının Kandili 24 Haziran’a kadar yanar… Dalga geçme; artık, uyuyan makarnacı bile uyandı… Bugün mü aklına geldi Kandil’e girmek?!
2- Erdoğan; “Benim dönemde beyaz eşya sayısı arttı, bu refahtır”… Ben de; “O dönemde nüfus 60 milyon, şimdi 80 milyon” diyom, ne diyon!
3- Her şeyi anlatmak zorunda mıyım!? Anla, vereceksin oyu kaldıracağım onu! Çünkü, OHAL yerine ben geliyorum ve topunuza… topatan kavunu….
4- Erdoğan’dan ‘Kanal İstanbul’ eleştirisi için özür dilerim. Kanal İstanbul’u Yalılarımı tankerlerden korumak için inşa ediyormuş.
5- Allah aşkına izleyin; Muharrem İnce karşısında travma geçiren Hande Fırat, Erdoğan karşısında ne kadar mutlu ve ağzı kulaklarında.
6- Kılıçdaroğlu’nu, İnce’yi kutlarım; bir Erdoğan bu kadar korkutulur. Arkasına bakarak Kılıçdaroğlu ve İnce dedi, başka şey demedi.
7 – Gafların efendisi, inşallah herkes hastalanır der gibi; “Şehir hastanelerinin İnşallah müşterisi çok fazlasıyla artacak” diyebiliyor.
8 – Başını çaputla sar, güneş görmesin, rüzgâr almasın, oksijen solumasın… Elbet bilmez hüviyeti ve hürriyeti… “Kim milyoner olmak istiyor” yarışmasında hüviyet’in anlamını seyirciye soran bu hanfendinin dindarlığı değil kindarlığı rahatsız ediyor beni… Bunların çoğu, dindar değil kindar nesil… İşte üniversiteler bunların zekâ seviyelerine indirgemek için bölünüyor…
9 – Hastayı müşteri olarak görmesi ve Kanal İstanbul’u yalıları tankerlerden korumak için yapıyorum demesi hataları promptersizlikten…
Dün akşam (7 Haziran 2018) Kanal ve CNN Türk’ün ortak yayına katılan Erdoğan, izlenme oranlarında Total’de 1.78’le 27. sırada yer almasının nedeni böylesi yanlışlıklar, pardon yalanların artık uyuyan güzel makarnacının da uyanması. Özellikle ilk kez oy kullanacakların % 70’nin Erdoğan’a oy vermemesi de ayrı bir konu. Bu da, daha sütten yeni kesilmiş olan 18 yaşındaki bebeler bile onu ve oyu kurtaramadı…
10 – Önce R. Dilmen ile Arda’yı yaktın, şimdi de Mesut Özil-İlkay Gündoğan ve Cenk Tosun’u… Yeter, hiç değilse futbol sahalarına inme!
11 – Ben; “Ülkemizde husumeti değil muhabbeti güçlendireceğiz” derken, sen de: “Size merhamet edilmeyecek bir güne hazırlanın” de ki…
12 – 23 bin sağlıkçı alınacakmış. Acaba bunların kaçı doktor, kaçı; Diyanet referanslı ‘manevi rehber”!!??
13 – Kıraat=Okumak. Hane= Ev. Daha da eşit; Okumaevleri. Ne diye kırıp atıyorsunuz; Kıraathane açıyor diye…
14 – Evre, evre yok ediliyor Çevre. Şimdi de Trakya’da Rus’un gazını satmak için 8 milyon ağacı yok ediyoruz Trakya Kıyıköy’de.
15 – Yatırımın adı, doğayı, doğanı yatırmak olmamalı. Nerede ÇED!? Türk Akım Proje’si Trakya Kıyıköy’de 400 dönüm meşe ormanını yok etti.
Şevket Çorbacioğlu http://www.hurriyet.com.tr/…/400-donum-mese-ormani-yok…
16 – Aga, Recep bey neden Ankara mitingini statta yaptı?
GSM: 0506 609 00 32
Şevket Çorbacıoğlu / Bizim Anadolu / 12 Haziran 2018
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…