Press "Enter" to skip to content

İlhan Şeşen ve Selim Evci ile

İlhan Şeşen ve Selim Evci ile bol gülüşmeli bir söyleşi

İlhan Şeşen ‘Bende hüzün var’ dedi ama bizi çok güldürdü.

 
 
 

Saklı'nın Sanat Yönetmeni Mediha Didem Türemen, başoyuncusu İlhan Şeşen ve yazan ve yöneteni Selim Evci birlikte.
Saklı’nın Sanat Yönetmeni Mediha Didem Türemen, başoyuncusu İlhan Şeşen ve yazan ve yöneteni Selim Evci birlikte.

 

Selim Evci sinemayla olan ilişkisini anlattı. Filmle ilgili meraklarımızı giderdi.
Duygu Özmekik
Duygu Özmekik

Montréal Dünya Film Festivali’nde gösterilen Saklı (Secret) filmi festival kapsamında düzenlenen tüm dünya filmlerinin katıldığı yarışmada yarışmak üzere seçilen filmler arasındaydı. İzlemeye gitmeden önce hakkında konusu, oyuncuları ve yönetmeni dışında fazla bir fikrim yoktu. Çünkü film Türkiye’de henüz hiç gösterilmedi. Gösteriden sonra kafamda bir dolu soru oluştu ve merakımı gidermek şart oldu. Başrol oyuncusu İlhan Şeşen’i ve yönetmeni Selim Evci’yi Montréal’de hazır bulunca, tabii ki bu fırsatı kaçırmak olmazdı.

Kaldıkları otelin bahçesinde öğlen saatlerinde buluştuk. Röportaja gitmeden İlhan Şeşen’in hüznü çok iyi anlayan ve insanın içine su serpen şarkılarıyla sabahımı keyiflendirmiştim. Gittiğimde beklediğiminden çok farklı bir İlhan Şeşen ile karşılaştım. Bana göre hüznü en iyi anlayan şarkıları yapan sanatçı; hüzünlü olduğunu itiraf etmekten çekinmedi ancak dinamikti, çok espriliydi ve çalışmanın dinç tutan enerjisini varoluşu olarak tanımlıyor ve o enerjiyle de parlıyordu.

Söyleşimiz çok keyifli oldu. Gülüşmeler, kahkahalar kaçınılmazdı. Sorularımın yanıtlarını da fazlasıyla aldım. Her iki sanatçının sıradaki projelerini hevesle bekliyoruz.

 

İlhan Şeşen'in hüzünlü görünüşünün altında çok neşe de saçıyor.
İlhan Şeşen hüzünlü görünüşünün altında çok neşe de saçıyor.

 

 
İlhan Şeşen ile müzik ve filmdeki başrolu üzerine…

D: Uzun yıllar avukatlık yaptıktan sonra kariyer olarak müziği seçmeniz ilgimi çekti. Sanatçılar arasında avukatlıktan diğer sanat alanlarına geçiş yapanlar çok oluyor ve ben bu hep ilginç bulurum. Sizin avukatlıktan müzisyenliğe geçiş yolundaki kırılma noktanız neydi?

İ: Avukattım ve kariyerimde çok iyi bir noktaya gelmiştim. Benim idolüm abimdir ve benim şarkılarımı ilk seven adamdır. Bana demişti ki o zamanlar: Eğer müziğe dönmezsen beni abilikten sil. Abim bana öyle söyleyince 15 gün düşündüm, çünkü o kadar iyi bir hayatım vardı ki… Çocuklarım ve ailemle çok mutluydum ve maddi bir kaygım yoktu. Abimin o sözü kırılma noktasıdır. Ancak o bir dönüştü, başlangıç değildi. Benim ilk şarkı söylemeye başlayışım 11 yaşlarında oldu. Zaten avukatlıktan çok önce bir müzisyenlik geçmişim vardi. Avukat olunca bırakmıştım.

 

 

D: Seçiminizden çok memnun görünüyorsunuz…

İ: Abim iyi ki de bana öyle söylemiş. Müzisyenlik kariyeri fena içimde kalacaktı. Mersin’de avukatlık yaparken eşime demiştim ki: Ben galiba ünlü olmadan yaşayamayacağım. Tabii sonradan ünlü olmanın ne demek olduğunu gördük (gülüşmeler). Eğer abim öyle söylemeseydi, ben şu an hâlâ avukat olacaktım ve asla mutlu olamayacaktım.

D: Mutluluk müzisyenlikte size göre o halde?

İ: Aslında benim felsefeme göre mutluluk yoktur. Biri mutluluğu tarif etsin ben onu olacağım (işte buna çok güldük). Ancak ben mutluluk diye bir şey kabul etmiyorum. Belki de yapı olarak ben asla mutlu biri değilim. Hep huzursuzluk var içimde. Descartes döneminde yaşasaydım, birlikte bir kafede otursaydık ve bana ‘Düşünüyorum, öylese varım’ deseydi, ona ‘Ne düşünüyorsun ya Descartes?’ diye sorardım. Bana göre düşünerek var olmak diye bir şey yok. Bana göre: ‘Yapıyorum ve hatta daha da ötesi, çalışıyorum öyleyse varım.’ Ben çalıştığım sürece var olduğumu hissediyorum.

D: Peki, sizi sinema kariyerine iten kırılma noktası neydi?

İ: Seneler önce Türk sinemasını kurtarma çabalarıyla ’10 yönetmen 2 film’ diye bir proje yapıldı. Yönetmen beni bir klipte görmüş. Hatta ilk toplantımızda ben demiştim ki: Ben sadece üzgün üzgün bakabilen bir adamım (Gülüşmeler). Benim ilk sinema deneyimim o projededir.

D: Hüzün var sizde…

İ: Bende hakikaten hüzün var. Çünkü neşe insanı üretken kılmıyor. İnsanı hüzünle kapanmak üretken kılıyor. Şunu söylerim ben daima: İnsan yalnızken yaptıklarıyla vardır. Yalnızken ne yapıyorsan, dışarıda da onunla varsın. Benim iddiam şudur: Herkes bir şarkı yapabilir. O gün şarkı yapmaya karar versin ve şarkı yapmadan o günü bitirmesin. Kolay bir işmiş gibi yaklaşmıyorum şarkı yapmaya. Tabii ki belirli bir eğitim ve birikim gerektirir. Ancak dileyen herkes bunu yapabilir.

D: Sıradaki projeniz nedir?

İ: ‘İstanbullu Şarkılar’ adında çok sevdiğim bir projem var. İçinde İstanbul kelimesi geçen şarkılardan oluşuyor. Bu kış bu albüm çıkıyor. Aklımda herkesin kıskanacağı film projelerim de var. Özellikle bir sinema filmi projem var ve onu gerçekleştirirsem gerçekten çok mutlu olacağım. Güzel bir yönetmen ile çalışmak istiyorum. Hikâyenin yazımında bayağı ilerledim. Bitirmeye çok az kaldı. Bitirir bitirmez çekim organizasyonlarına başlamak isterim. Yeni parçalarım da var. Onlarla da yeni bir albüm yapacağım. Dediğim gibi: Çalışıyorsam varım.

 

Selim Evci: Ben bir sorunun cevabını bulamadığım zaman o sorunun üzerine gidiyorum.
Selim Evci: Ben bir sorunun cevabını bulamadığım zaman o sorunun üzerine gidiyorum.
Saklı
Saklı
Filmi yazan ve yöneten Selim Evci’yle…

D: Filmde karakterlerin ortak bir özelliğini yakaladım: Hepsi hayatlarında kendilerine ve başkalarına karşı bir ikiyüzlülük içindeydi. Kendini olduğu gibi yasayan insan yok gibiydi. Bu filmde maksatlı olarak ele almak istediğiniz bir konu muydu, yoksa hikaye içinde kendiliğinden mi ortaya çıktı?

S: Temelde insan ruhunu tanımaya, keşfetmeye ve anlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla insan ruhuna baktığınız zaman, ikiyüzlülük içimizde var olan bir özellik. İyi, kötü, idare eder yanlarımız var. Bir karakteri yaratırken bunları anlamaya çalıştığımız noktada, hikâyenin doğal akışı içerisinde, yani insanı anlamaya çalışırken, bu özelliklerimiz ortaya çıkıyor. Herkesin bir oyun içerisinde olması bence hayatın bir gerçeği. Sadece bizim toplumumuza özgü bir gerçek de değil. Çünkü bu hikâye bence her toplumda yaşanabilecek bir hikâye. Biz özellikle doğu ve batı arasında sıkışmış bizim gibi bir coğrafyada yaşanmış biçimini resmetmeye çalıştık. Böyle bir ilişki böyle bir coğrafyada yasansa nasıl olur? Bu soruya cevap aradık.

D: Hikâyeyi nasıl düşündünüz?

S: Hikâyenin oluşumu gözlemlere dayanıyor. Ben bir sorunun cevabını bulamadığım zaman o sorunun üzerine gidiyorum. Bu film açısından, toplumda yasak kabul edilen bir ilişki yaşamak doğru mudur yanlış mıdır sorusuna cevap veremediğim noktada, o soru beni çekti.

 

 

D: O halde sizin sinemayla böyle bir ilişkiniz var?

S: Evet, benim sinemayla ilişkim bu şekilde. Cevabını bulamadığım sorular beni cezbediyor ve o soruların üzerine giderken film ortaya çıkıyor. Merak bir heyecan uyandırıyor ve o heyecanla yaratmak isteği duyuyorum. Filmi yaptıktan sonra da cevaba ulaşabilmiş değilim. Temelde insan ve onun karanlık yönlerini keşfetmek çok ilgimi çekiyor.

D : Hikâye ne zamandır vardı kafanızda?

S: Yaklaşık üç yıl önce yazmaya başladım. 2 yıl önce tamamlandı. Benim filmlerim genelde uzun soluklu olur. Çünkü ben yapım süreçlerini uzun yaşamayı seviyorum. Filmin bütün süreçlerinde yaratım devam ediyor aslında. Kurgulanmış son sahneye kadar yaratım aşamasında olunduğuna inanıyorum.

D: Gelecek projeleriniz nedir?

S: Bunları çok hesaplayamayorsunuz aslında. Bu biraz doğum gibi oluyor. Bir takım şeyler var sorular var gene üzerinde çalıştığım. Bunlardan hangisi bende daha çok merak uyandırırsa onun üzerine daha iştahla yöneliyorum. Bu konuda içimden geldiği gibi hareket ediyorum.

 

Söyleşi üç kişiyle daha da büyüdü...
Söyleşi üç kişiyle daha da büyüdü…
Röportaj üç kişiyle büyüyor…

(İlhan Bey’e) Peki yönetmen Selim Evci ile birbirinizi beğenmeniz nasıl oldu?

İlhan Şeşen: Biz birbirimizi beğenmedik (Gülüşmeler…).

Selim Evci: Filmdeki tüm roller için, en küçüğünden en büyüğüne, görüşmeler yapıldı. İlhan abiyle de görüşmelerimiz esnasında enerji uyumu oldu. Ayrıca filmdeki baş karakterin müzisyen olması da çok etkili oldu. Ama bunların ötesinde çok iyi çalışabileceğimizi düşündüm.

(İlhan bey’e) Peki siz neden kabul ettiniz birlikte çalışmayı?

İlhan Şeşen: Sevdik birbirimizi. Çekimler sırasında da çok güldük, eğlendik. Zaten sevmediği biriyle çalışması insanın çok zor olmalı. Nasıl olabilir ki? Selim benim ömür boyu arkadaşım haline geldi. Güzel film, fena değil. Ben de ikinci kez izledim sizinle beraber. Fena değil. (Gülüşmeler…).

Selim Evci: Oyuncular dahil kimseye izlettirmedik filmi. Ben herkesin seyircilerle birlikte izlemesini istedim.

(İlhan bey’e) Siz filmde en çok neyi beğendiniz?

İlhan Şeşen: Ben çok güzel oynuyorum mesela. En çok oyunculuğumu beğendim. (Gülüşmeler…) Filmi ikinci izleyişimde bir tarzı olduğunu gördüm ve bu durum hoşuma gitti. Film beğenilir, beğenilmez. O ayrı bir konudur. Ancak bir tarzı var ise, o yönetmen iyidir ve yolu açıktır. Örneğin, benim de, şarkılarımda bir tarz vardır. Bana kalırsa bu film Türkiye’de gösterime girerse beğenilir.

İkinize de hoş sohbetiniz ve cevaplarınız için çok teşekkürler.

 

 

Tüm Yazıları»

Duygu Özmekik / Bizim Anadolu / Eylül 2015

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...