İkinci Montreal Türk Kültür Günü
Kapalı kapılar ardında konuşmayı hiç sevmem; olanlara da kuşkuyla bakarım.

Bu elbette toplumu ilgilendiren bir olguysa.
Yoksa kişilerle bizim hiçbir zaman derdimiz olmadı; toplum yararınadır yazıp çizdiklerimiz.
Eksikleri dile getirmezsek yanlış olgu ve uygulamalar devam eder; dolayısıyla toplum da yıllarca bir adım ileri atamaz.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışmadan, öncekilerin yaptıklarından, birikim ve deneyimlerinden yararlanılırsa topluma daha sağlıklı hizmet edildiği gibi, toplumun görünürlüğü de daha sağlıklı bir biçimde gelişir.
Yoksa, ‘her şeyin en iyisini ben bilirim’ edim ve uygulamalarıyla ‘benim oğlum bina okur, döner döner yine okur’ örneği yerimizde sayar dururuz.
Gördüğümüz, hiçbir dernek ya da oluşum diğerinin etkinliklerini sevmiyor; sevmediği, destek olmadığı gibi, tam tersine köstek oluyor.
Yurttan buralara yansıyan ‘ideolojik’ bölünmeler toplumu daha da çoraklaştırıyor.
Bir kesim her türlü etkinlik ve toplantıyı dinsel bir etkinlik görerek katılan toplum üyelerine dinsel baskı kurarken, başka kesimler de, ‘işte şu kesimlerle biz bir arada olamayız, onlar köylüler’ yolunda toplumda -yine dediğimiz gibi özellikle uzun süredir yurttan yansıyan etkilerle- başka bir ayrımcılığa neden oluyorlar.
Bu ayrımcılığı kırmaya çalışan oluşumlara da bazı kesimler köstek olmayı sürdürüyor.
Bizim Anadolu olarak kuruluşumuzdan bu yana çeşitli etkinlikler düzenleyip, toplumun diğer sivil toplum örgütleriyle birlikte değişik ekinsel olgulara imza attık.
Resim sergileri, müzik ve halkoyunları etkinlikleri, film şenlikleri, şiir ve okuma geceleri gibi yazınsal etkinlikler düzenledik.
Bir kesimin burnu kaf dağında olduğu için bu etkinliklere hep burun kıvırdı.
Bir kesimin de zaten öyle bir derdi yoktu; onlar kendi gettolarında yaşıyorlardı.
Yine de -yeterli olmasa da- güzel etkinlikleri birlikte yaptığımız zamanlar oldu.
Montreal Türk Kültür Derneği’nin bu yıl ikincisini düzenlemiş olduğu Türk Kültür Günü’nden söz edeceğim.
Yeterli değil ama, güzel bir gün düzenlenmiş.
İnsanlar güzel ve güneşli bir yaz gününde hava almaya, uzun geçen kış günlerinden sonra çoluk çocuğuyla parklarda yuvarlanmaya, müzik dinlemeye, oyun oynamaya gelmişti.
Köfte olmasa da hamburger (hamburger çok önemli bir Türk mutfağı ürünüdür (!) ), baklava türleri, pamuk şekeri, Maraş dondurması, ve elbette ki, iyi ki vardılar, bir avuç Uygur toplumu üyesinin hazırlayıp getirmiş olduğu Uygur mutfağı tatları insanlara sunuldu.
Bir yanda Anadolu Türk geleneğine özgü takı sunumları, ki görüntü alınmasını tercih etmediler, bir yanda da Türkiye’yi tanıtıcı t-gömlek ve yine takı gibi çeşitlerle konuklara hizmet verildi.
Ama Türk Kültür Günü’nde Türk müziği ve halkoyunları yoktu.
‘Uygurları Türk’ten saymıyor musun’ diyenler olabilir elbette.
Onlar zaten başımızın tacı.
Ancak etkinliği düzenleyen Türkiye Türkleri olduğuna göre, ev sahibi olarak kendi kültürünü yansıtması gerekmiyor muydu?
Sağolsunlar bir avuç Uygur Türkü bir iki oyunla katıldı, ancak sahneyi dolduran Bulgar müzik ve halkoyunları oldu etkinlikte.
Yanlış anlaşılmasın, Bulgarlarla da bir derdim yok. Elbette, başka toplumlar da çağırılıp etkinliğe katılmaları sağlanabilir ve tam bir şenlik yaşanabilir, bu bir varsıllıktır.
Ancak, yukarıda dediğim gibi ev sahibinin bir örneği yoksa bu tür eksiklikler göze batıyor.
Kimsenin iyi niyetinden kuşkumuz yok. Ama bu eksiklik ne pahasına olursa olsun giderilebilirdi.
Çünkü oraya gelen Türk toplumu dışındaki kişiler, kurum ve kuruluşlar arasındaki kavga ya da ayrılığı bilmezler, ‘bu Türklerde anlaşılan herhangi bir ekinsel (kültürel) gelenek yok, Bulgar halkoyunlarıyla Türk Günü düzenliyorlar’ deyiverir…
Bir de temsil sorunu
Elimize geçen davetli listesi oldukça kabarıktı. Ottava’dan tutun, Federal, İl ve Türk kurumlarının yüksek orunlarına dek önemli kişilikler çağrılmış.
Bunlar katılamadıkları için herhangi bir özür bildirmişler mi, bilmiyoruz; ancak çağrıldığı her Türk etkinliğine katılan ve Türklerin her türlü sorunlarına koşan Villeray-Saint-Michel-Parc-Extention Belediye Meclisi üyesi Mary Deros ve Montreal-Nord Belediye Meclisi üyesi Abdelhaq Sari Türk kökenli yurttaşlarını yalnız bırakmamışlardı.
Türk kurumlarından herhangi bir temsilci anlaşılan tenezzül etmemişti; gerekçeleri ne olursa olsun, temsil ettiklerini savundukları toplumu yalnız bırakmışlardı.
Ancak haksızlık etmeyelim; etkinliğin sonunda Montreal Başkonsolosluğu’ndan Başkonsolos Yardımcısı Konsolos Harun Arslan’ın kısa bir ziyarette bulunduğu görüldü.
Dediğimiz gibi, zaten etkinlik çoktan bitmişti…
Nooolacak bu Türklerin hali, bilemiyim ki!..
İlgili haberler:


Ömer Özen