Hemingway ve Atatürk
Hemingway’in (1899-1961) iyi bir yazar olması gazeteciliğiyle başlar.
Savaş muhabirliği yapmıştır. İtalya’da, İspanya’da bulunmuştur. Lise yıllarında okul dergisinde çıkan yazılarından sonra ilk basılan yazıları da Yunan-Türk savaşını anlatan haberleri olmuş meğer. Bu yılların pek sözü edilmez oysa.
Yine ilginç bir nokta, ilk işvereninin Toronto Star gazetesi olduğu. 1920-24 yıllarında çalıştığı Star gazetesiyle Paris’e atanır Hemingway. 1922 yılında da gazeteyi, İstanbul’a savaş muhabirliği yapmak üzere gönderilmesine ikna eder. Toronto Star Weekly ve Daily Star için gönderdiği yazılar da ilk yazıları olur.
Bu ilginç bilgileri Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Profesörü Kim Fortuny’nin American Writers in Istanbul (Syracuse University Press, 2009) adlı kitabı dikkatimize getiriyor.
Kitabının Dispatches from Constantinople adlı bölümünde Hemingway’in İstanbul yıllarını anlatıyor Prof. Fortuny. Hemingway’in yazar olarak inancı, her zaman doğruyu yazmak olmuş. Fortuny, Hemingway’in özetle şöyle bir ifadesine yer veriyor: “Yazarın görevi gerçeği söylemektir. Gerçeğe vefası o derece yüksek olmalıdır ki kendi deneyimlerinden ortaya çıkan, gerçeğin olabileceğinden de doğru bir anlatım üretmelidir.”
1922 yılında 23 yaşındaki Hemingway Simplon-Orient Express treniyle Paris’ten İstanbul’a hareket ediyor. Yunan-Türk savaşının son yılları (1920-22) hakkında ödevini yapmaya, bilgi sahibi olmaya çalışmış genç adam.
Hemingway’in İstanbul’a geldiği günlerde Mustafa Kemal’in askerleri İstanbul’a doğru hareket halindedir. İzmir iki hafta önce ateşe verilmiş, Trakya’da yüzbinlerce sığınmacı Yunanistan’a ulaşmaya çabalamaktadır. Fortuny, Hemingway’in kısa sürede bilgisini tamamladığını ve durumu anlatan yazılarının edebi değeri olduğunu belirtiyor. Savaşı yaşamamıştır ama şehirde dolanan söylentilere kulak verir Hemingway. Bu savaşın tarihi ve politik karmaşıklığını, Batılı güçlerin tehlikeli oyunlarını, Atatürk’ün şehre gelişini, daha sonra da Mudanya Mütarekesi, nüfus mübadelesi ve Lozan Konferansı konularını ele almıştır.
Fortuny Hemingway’in kendi tren yolculuğunu ve Atatürk’ü anlatırken Batılı okurun kafasını karıştıracak sözcüklere yer vermediğini, hatta Mustafa Kemal’in adını bile kullanmadığını söylüyor: Tren ilerliyor… “300,000 deneyimli askeri ve arkasında birlik olmuş ulusu ile daha iki yıl önce kendisini bir haydut gibi avlamaya çalışan Müttefiklere kuralları belirten, kısa boylu, bronz tenli, sarışın bir Türkün bulunduğu İstanbul’a ve Üsküdar’a.”
Batılının aklındaki ‘terrible Turk’ görüntüsünün tersine bir kahramanı betimliyor. Anadolu’da dayanışma var diye yazıyor. Bir ulus bir diğer ulusun- nedeni ne olursa olsun topraklarını ele geçirirse- Balkanlar’da barış olamaz, diye düşünüyor.
Geldiğinin bir buçuğuncu haftasında Hemingway İngiltere’nin görüşünü paylaşmıyor artık. Batı hep Constantinople (Konstantiniye) sakinlerinin Hıristiyan olanlarıyla ilgilenmiş. 1922 yılında da durum böyle. Hemingway Yunan-Türk savaşının din savaşlarının (Haçlılar) devamı değil, jeopolitik bir çekişme olduğunu biliyor.
Gördüğünü, yaşadığını anlatmayı da iyi biliyor. İngiltere’nin Yunanlıları desteklerken Mustafa Kemal’in yönetiminde ulusun erişeceği verimliliği kestiremediğinin ayırdında. Türkleri yalnızca barbar, Yunanlıları da uygar mağdurlar olarak algılamıyor. Çıkarcılığın ve müdahalenin bilincinde. Yunan askerinin kişi olarak çilesini de anlıyor. İngilizler Batı Anadolu’yu almak hülyasından vazgeçince Yunan ordusunu yalnız bırakıyorlar. Onlar da arkalarında yangınlar bırakarak çekiliyorlar.
Türk tarafında da dini siyasete alet etmek isteyen, şeriatı arzulayanlar var.
O günlerde İstanbul’u yaşamış olanların sonradan aktardıklarına göre işgalci uluslar, İngiliz, Fransız ve İtalyanlar, şehirde özel sınırlarını tayin edemiyorlar. Sürekli birbirleriyle çekişiyorlar. Yerli halka baskılar uyguluyorlar. Bir yandan da Atatürk’ün gelişiyle büyük yağma ve düzensizlik bekleniyor. Ordu şehre ulaşınca aksine düzen de geliyor. ‘Dinci’ kesim yeni yönetimle hayal kırıklığına uğruyor.
Bütün bu bilgiyi bize yeniden aktaran Prof. Kim Fortuny haliyle, Hemingway’in en başta güzel yazı yaratabilmek amacını, fırsat buldukça kazak davranışları olan, ava giden, gece hayatına karışan kişiliğini de hatırlatıyor. Ne Yunan ne de Türk politikalarına kişisel bir bağı yok yazarın.
İlk kısa hikâyeler kitabı In Our Time (1925) yayınlandığında malzemenin Yunan – Türk savaşından geldiği görülüyor. Daha sonra yazdığı A Farewell to Arms (1929) adlı romanındaki savaş tasvirlerinde de Türkiye deneyimlerinden yararlanmış.
Hemingway’in gazeteciliğiyle anlattığı tarih günümüzde de ne başka, ne eski ne de yanlıştır.
Beste Barki / İlk Defa / Bizim Anadolu / Mart 2016
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…