Hayır, Bitemez!..
«Bakışları durgun bir turkuvaz deniz / kaygan bir atlas / dizlerinden dökülen»
«Bakışları durgun bir turkuvaz deniz
kaygan bir atlas
dizlerinden dökülen»
Bu duygu yüklü güzel dizeler Ömer F. Özen’in geçen günlerde okuyucuyla buluşan “Sevgi Bitti mi? – Hymne à l’amour” adlı şiir kitabından.
Kitap, şiir kitaplarında nadiren rastlanan bir önsöz ile açılıyor. Bu önsözde şair kitabın içeriğinden ziyade, kitabın ortaya çıkış hikâyesi ve nasıl bir edebi anlayışla dizelerin sıralandığı üzerine okuru aydınlatıyor. Kendi edebiyat anlayışı hakkında okuru bilgilendiriyor. Şairin ilk kez yayınlanan şiir kitabı olduğundan ve içindeki bilgiler, okumanın zevkini artırdığı için bu önsöz çok aydınlatıcı ve çok yerinde. Bu bölümde şairin takip ettiği ve izinden gittiği yazar ve şairleri öğreniyoruz: Yunus Emre, Pir Sultan, Karacaoğlan, Emrah, Fuzuli, Nabi, Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Can Yücel, Cevdet Kudret, Osman Bolulu vs. Zaten kitap boyunca esinlenilen isimlere hitaben şiirler de var: Ahmed Arif’e olan “Kar Altındadır” şiiri ya da Bedri Rahmi’ye cevaben yazılmış şiir gibi. Önsöz okura direk olarak sesleniş şeklinde yazıldığından okurun şairle tanışması ilk sayfalarda gerçekleşiyor.
İtiraf etmeliyim ki, kitabın kapağından ve başlığından karşı cinse duyulan aşkı konu eden bir şiir kitabı olduğunu sanmıştım. Kitabı elime aldığımda hüzünlü güzel mevsim sonbahara girerken, romantik bir şiir kitabıyla karşı karşıyayım dedim kendi kendime. Yanılmışım. Özen’in şiir kitabı insanoğluna duyulan tutku, sevgi ya da aşkın yanı sıra, aşkı geniş çaplı ele alıyor. Hatta insanoğluna duyduğu aşklar vasıtasıyla aslen daha derin bağlılık ve hislerin dünyasına yol alıyor ve okurunu da oraya davet ediyor.
Nedir bu aşklar?
Aşka duyulan aşk
Özen’in kitabındaki sevgililer hep uzaklarda, hep özlenen, ulaşılamaz, sahip olunamaz, gözleri, saçları ve dudaklarıyla hatırlanan, fiziksel olarak yok ama hissettirdikleriyle var olan masalsı, isimsiz, gizemli ve insanı hülyalara sürükleyecek kadar ilham vericiler. Bu sevgililer ulaşılamaz olmasına karşın, şiirlere duyulan aşkın yüceliği hakim. Bu da sevgiliden çok aşkın kendisine ve aşık olmaya duyulan bir aşkın habercisi değil mi?
Vatan aşkı
Özen’in kaleminde vatan bir kara sevdaya dönüşüyor. Bu yüzden “Sevda Derler Adına” başlığında yazılmış bir şiir, Türkiye’deki acı gerçekleri gözler önüne seriyor. Vatan sevgisi gerçek bir sevgi, tüketim çılgınlığıyla kutlanan 14 Şubat Sevgililer Günü’ne benzemiyor. O yüzden vatan sevgisi çok acı çektiriyor. Vatanını seven onurlu, çalışkan ve emektar insanları acılardan acılara sürüklüyor, ülkenin ideallerin çok altında kalan, haksızlıkları ortaya koyan kara sahnesi. Ancak, “Sevgi bitti mi?” diye soruyor şair. Çekilen kahıra rağmen, biter mi?
Aşkların en güzeli: Yaşayan Türkçe
Kitap boyunca bazen hiç duymadığımız ya da başka yazılarda nadiren gözümüze çarpan güzel mi güzel Türkçe kelimelerle karşılaşabiliyoruz; gönenmek ve varsıllaşmak gibi. “Türkçesi varken” görüşünün yılmaz savunucusu olması dolayısıyla kullanmayı unuttuğumuz ya da hiç bilmediğimiz Türkçe kelimeler kullanan Özen, Montréal’deki Fransızca sokak isimleri de dahil olmak üzere yabancı kelimelere de Türkçe okunuşlarıyla yer vermiş. İlk başta okurken zorlansam ve yadırgasam da okumaya devam ettikçe, açıkça söylemeliyim ki, kitaptaki bu öğretici duruş bayağı hoşuma gitti. Bu bana yeni gelen kelimelerin kitapta ısrarla yinelenmesi sonucu bazı kelimelerin Türkçesi ile tanıştım. Tanışmakla kalmadım, onları öğrendim. Şairdeki bu istikrarlı duruş, sadece beni Türkçe’mize bir kere daha aşık etmekle kalmadı, beni şairin savunucusu olduğu akım hakkında da bilgilendirmiş oldu. Kitapta sık kullanımıyla göze çarpan “varsıllaşmak” kelimesi gibi ben de varsıllaştığımı hissettim.
Sadece Türkçe kelimelere verilen önem değil, Türkçe deyimlerimizle de yapılan dilsel oyunlar, şairin adeta Türkçe’yle dansı gibi:
“Yetinmeli mi yoksa eldekilerle?
Bulgurdan olmak var mı?
-Pirince giderken Dimyat’a?
Peki, bulgur diye bildiğimiz
-Çakıl taşlarıysa?”
Aşkların dansı
Kitapta sevgiliye duyulan özlemli aşk, vatana duyulan aşk, aşka duyulan aşk ve Türkçe aşkı birbirlerine neredeyse denk. Hepsi hayat pınarı, hepsi özümüzün dokusu. Ne kadar kavuşulmaz ve ne kadar acı veren olsalar da… Ne kadar dokunulamaz olsalar da, hissettirdikleri gerçek.
İşte tüm bu aşkların denkliğine şairden güzel bir örnek:
“Gecelerime yoldaş olan
Bir cerengöz
Susadım yaşamaya
Bir yudum verir misin?
Ben ki karanlıkları yurt edinmiş
Garip bir ozan
Ülkeme ışık saçar mısın?”
O halde, bu bir “Hymne à l’amour” *…
Kitabın başlığı gerçek anlamda kitabı özetliyor: l’Hymne à l’amour. Ancak bu aşk, aşka olan, vatana olan, yazmaya olan, Türkçe’ye olan, sevgiye olan aşk… Kitaptaki sevgili; vatan, Türkçe, yazma ve aşkın kendisi.
Kitabı okuduktan sonra başlıktaki soruya bir cevap veriyorum: Hayır, sevgi bitmedi. Aksine. Sevgi bitemiyor. Çünkü kitabı okuyunca kitabın ele aldığı değerlerin ve varlığını geçmişte birebir deneyimlediğimiz hislerin, zamanla yok olduğu sanılan o güzelliklerin kitapta yaşatıldığına tanık oluyorum. Zaten şiirlerin yazım tarihlerine dair dilsel oyunlar da bu hislerin zamansızlığının bir hatırlatıcısı değil mi?
Şairin önsözde belirttiği Osman Bolulu öğretmeninin sözüne gönülden katılıyorum: «Sen yurtdışında değilsin, kendi yurdundasın, uzaklara taşımış olduğun dilin senin yurdundur.»
Bu kitap sayesinde, uçağa binip, Türkiye’ye gidip, çocukluğumuzun zamanlarından artık eser kalmayan sokaklarda dolaşıp, acı bir nostaljiye gömülmüyoruz. Bu kitap sayesinde, gerçek vatanımızın tam kalbine düşüyoruz; Türkçe’mize… Zamansız ve mekânsız, tüm aşkların dans sahnesi, hayat dokumuzda taşıdığımız, bizi geçmişle gelecek arasında gerçek vatanımıza götüren, kimsenin yok edemeyeceği biricik sevgilimize…
Bu sevgi biter mi?
Sevgi Bitti mi? / Aldım Başımı Gidiyorum, Ömer F. Özen
146 sayfa / Ürün Yayınları / ISBN 978-605-9712-44-6
http://www.bizimanadolu.com/sevgi-bitti-mi/
* Sevdaya övgü…
Duygu Özmekik / Bizim Anadolu / Eylül 2016
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…