Haydi, Oyunu Birlikte Bozalım
Ermeni’yle Türk’ü birbirinden ayıramazsınız…
Kürtleri ayıramayacağınız gibi…
Çerkez’i, Gürcü’yü, Rum’u, Yahudi’yi, Arap’ı, Laz’ı, Süryani’yi ve bilcümle Anadolu çocuklarını birbirinden ayıramayacağınız gibi…
Ermeni ve Türk’ü birbirinden ayıramazsınız…
Öncesi de var ama, en azından 11. yüzyıldan beri iç içe yaşamışlar, birlikte ağlamışlar birlikte gülmüşler; herkesin kendi yaşamını yaşadığı Kuzey Amerika’daki gibi de değil; birbirinin içinde yaşamışlardır.
Anadolu insanı, komşusunda bir acı yaşanırsa, o acıyı kendi içinde duyar, hemen acısına ortak olur; sevincini sevinci bilir, onunla gönenir…
Haksızlıklara da karşı durur birlikte; örneğin hizmet, yardım zamanında ortada görünmeyen devlete (Osmanlı’ya), vergi için geldiğinde birlikte karşı koyar…
Ermenilerin Osmanlı’da olsun, Cumhuriyet döneminde olsun toplum yaşamına önemli katkıları vardır; yazında, sanatta, zanaatta büyük hizmetler vermişlerdir.
Bu su, hava gibi doğaldır. Dinsel, dilsel farklılığı olsa da, bunun bir ayrılık değil, renklerin cümbüşü gibi birlikteliğin varsıllığı olduğunu bilir.
***
Anadolu, Osmanlı’dan çok önce zaten Türk olmuştu tüm yerel toplumlarıyla. Ancak Osmanlı, çoğu kez yerel toplumları üstün tuttu; ticarette, zanaatta ve sanatta onlara geniş olanaklar sağladı. Örneğin, Müslüman topluma basımcılık yasaklanırken, Ermeniler başta olmak üzere, tüm Müslüman dışı yurttaşlara bu özgürlük sağlanıyordu. Avrupa’da basımcılığın geliştirilmesinden yaklaşık 250 yıl sonra Müslüman topluma da bu özgürlük sağlandı.
***
Yüzüncü yıl diyorlar ya; bence bu yüzüncü yıl sömürücülerin, yayılmacıların tersine, bu iki toplumun çocuklarının bir araya gelip gerçek bir iletişim sağlamaları ve sömürücülerin oyunlarını boşa çıkarmaları olmalıdır. Çünkü ben en çok bir Türk gördüğünde, adını işittiğinde şeytan görmüş gibi bir duruma gelen Ermeni çocuğuna üzülürüm. Öyle bir duruma getirdiler ki bu düşmanlığı körükleyenler, o çocukların tinsel evrenlerinde onulmaz yaralar açtılar…
***
Özellikle Batı dünyasında, şurada burada, parlamentolar, değişik kurumlar bitakım kararlar alıp yasalar çıkarıyorlar ya; bunların hiçbir etkisi ve geçerliliği yoktur. Kendi ülkeleri içinde kendi kendilerine karar almışlardır. Bunun, o tinsel evrenine tecavüz edilen Ermeni çocuğunun açılan yaralarını iyileştirmeyeceği gibi, toptan suçlanmış olan Türklerle de iletişim kapılarını hepten kapatıyor.
Bu düşmanlığın sürdürülmesinden çıkar sağlayan kuklaların, piyonların işlerine geliyor olabilir. Ancak ben en çok o pırıl pırıl çocukların yarınlarına ipotek konulmasına yanıyorum.
***
Arşivler falan açılsın deniyor. Gerçekte herkes her şeyin ne olduğunu biliyor. Sadece gerçeği saklamak için, ‘aa, cambaza bak’ oyunu oynuyorlar.
İki yüzyıldan beri ateşe sürdükleri Ermeni toplumunu, sömürücüler hâlâ kullanıyorlar; bazı aklı evveller de bu kullanmaya en ön saflarda yardımcı oluyorlar.
Ruslar Doğu Anadolu’da ve Kafkasya’da kullandıkları gibi, Fransızlar da Çukurova’da acımasızca kullandılar Ermenileri. Bu sürdürdükleri ve gündemde tuttukları ‘soykırım yalanı’nı Ermenileri düşündüklerinden değil; özellikle coğrafya keşiflerinin başlamasından bu yana yaptıkları gibi, dünyayı yönetmekte söz sahibi olup sömürü düzenlerini sürdürmek için onları kullanmaya devam ediyorlar.
Bence artık bu sömürücüler Ermenileri kullanmaktan vazgeçmeliler; ‘soykırım yalanı’ sanayicileri de bu saygın ve yetenekli toplumun geleceğini daha fazla karartmamalılar.
Çünkü Anadolu öyle bir yerdir ki, oranın suyunu içen tüm değişik kökenli toplumlar, o toprakta yoğrulmuş ve birbirinin acısını, sevincini içinde duyan toplumlardır; sömürücülerin oyunlarını er-geç boşa çıkaracaklardır.
Boşuna demiyorum, Ermenileri ve Türkleri birbirinden ayıramazsınız diye…
Ömer Özen / Bizim Anadolu / Mayıs 2015