Press "Enter" to skip to content

Haramilerin Saltanatı Yıkılacak!

Türkiye’de seçimler hep tartışılmıştır. Seçimlerden hemen sonra ‘yeniden seçimler yapılsın’ tartışması hiçbir zaman bitmezdi; geçmişten biliyoruz.

Ancak bu kez öyle değil.

Yine hukuksuzluklar yaşandı, yine itirazlar oldu. Ancak bu kez muhalefet önceki seçimlerden dersini almış olarak inanılmaz bir direnç gösterdi.

Bu da, AKP saltanatını şaşkına çevirdi.

Ne oluyordu?

Muhalefet kendi belirlemiş oldukları çemberin dışına nasıl çıkabilirdi?

Şaşkınlardı.

AA marifetiyle ve hemen ardından zorla kameralar karşısına çıkarmış oldukları B. Yıldırım ile yine ‘atı alan Üsküdar’ı geçti’ oyununu oynayacaklardı.

Ama bu kez olmamıştı işte.

CHP bu kez oyunu bozmuştu.

İmamoğlu, 31 Mart akşamından 1 Nisan sabahına dek hemen hemen her yarım saatte bir kameralar karşısına çıkıp tüm ıslak imzalı tutanakların ellerinde olduğunu ve kendilerinin önde olduklarını duyuruyordu.

***

AKP bu kez kötü yakalanmıştı.

AKP Hükümet Başkanı geceyarısı apar topar Ankara’ya koşup yanında partiden hiç kimse olmaksızın, sadece karısıyla çıktığı balkon konuşmasında, gerçekte yenilgiyi kabul etmiş; ‘en azından ilçelerin çoğu bizde, yurt genelinde yine çoğunluk bizde’ deyip seçmenine moral vermişti.

Ankara’da ve başka yerlerde itiraz mekanizmasını devreye sokmuştu ancak, bir anda İstanbul sorunu öne çıkınca, yoğunluğu oraya vermek zorunda kalmıştı.

Ankara ve diğer yerler elden çıkarılabilirdi ancak İstanbul başkaydı.

Kendi diliyle söylemişti; ‘İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir’ diye…

İstanbul kendileri için bir ‘beka meselesi’ydi…

Ondan vazgeçilemezdi.

AKP’yi ayakta tutmak için tarikatlara, tarikat vakıflarına gereksinimi vardı. Saltanatının sürekliliği için bu tarikatları İstanbul Belediyesi’nden beslemek zorundaydı.

Yoksa, yok olacaklardı…

***

Devletin tüm gücünü kullandılar.

Büyükçekmece, Maltepe, sayımlar, sayımlar, sayımlar…

Yok, olmuyordu.

Halbuki her zaman olduğu gibi her şeyi ayarlamışlardı. Neden bu kez olmuyordu?

Seçimlerden sorumlu başkan yardımcısı, ‘bilmediğimiz bir şeyler oldu’ diyordu da, ne olduğunu söyleyemiyordu. Hiçbir kanıt gösteremiyordu…

Çünkü yoktu…

***

İki hafta boyunca Ekrem İmamoğlu’na mazbatasını vermediler. Ancak iki hafta sonra vermek durumunda kaldılar. Ama bu arada itiraz üstüne itirazlarını sürdürdüler.

Varlıklarının temeli İstanbul elden giderse, tarikatlar da desteği çekebilirdi…

İşte o zaman sonun başlangıcıydı.

***

Oyalama taktiği sürüyordu. Zaman kazanıp bu arada nasıl bir kumpas kurabileceklerini, bu kumpası nasıl uygulamaya sokacaklarını kuruyorlardı.

Tehditler gırla gidiyordu.

Sonunda….

Önce eski ÖSYM Başkanı’nı gözaltına aldılar; kelepçeli fotoğraflarını çektiler, ev hapsine koydular.

Bu YSK üyelerine gözdağı mıydı?

Ardından AA bir haber çıkardı; YSK’nin onaylamış olduğu sandık kurullarından ikisinin Fetö’nün kripto yazılımı bylock kullanıcısı olduğu ve kurul üyelerinden birçoğunun ise Bank Asya’ya para yatırmış olduğu; ve bunların savcılıkça soruşturulmakta olduğunu yaydı.

Plan tıkır tıkır işliyordu.

Ardından AKP Hükümet Başkanı Bay RTE Müsiad toplantısında son noktayı koydu; ‘şimdiye kadar konuşmamıştı ama… Ama yeterdi artık… YSK üzerine düşeni yapmalıydı.’ Yol da göstermişti: ‘Sandık kurulları usulüne uygun yapılmamıştı. Gizli eller karışmıştı. Bunların birçoğu kamu görevlisi değildi ve bu nedenle YSK kendini aklamak için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal etmeliydi.’

***

Hemen ardından -önceden kotarılan plan gereği- 8 yıldan beri avukatlarıyla görüştürülmeyen Öcalan, hafta başı görüştürülmüş ve görüşleri ‘açlık grevlerinin sonlandırılması ve hükümete yardımcı olunması gereği’ AA aracılığıyla duyurulmuştu.

AA ise almış olduğu görev gereği, daha önce ‘terörist başı, bebek katili’ dediği Öcalan’dan ‘İmralı görüş belirtti’ diye söz edip şirin görünmeye çalışmıştı.

Allah, Allah! Ne oluyordu böyle?

Kürt seçmene göz mü kırpıyordu iktidar?

Hemen aynı gece kumpas sözcüsü Nagehan’ı da konuşturmuşlar, belki ‘Selocan’ı da çıkarıp belediye başkanlığına aday gösterebilirler’ dedirtmişlerdi…

Dedik ya, plan işlemeye başlamıştı.

7 kişilik YSK, 4 yedek üyeyi de aralarına alıp ‘bunun yasal olup olmadığı bu yazının yazılmış olduğu ana kadar açıklığa kavuşmamıştı; muhalefet partileri bu konuyu gündeme getirmemişlerdi’, 4’e karşı 7 oy ile İstanbul’da sadece Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal etmişti.

İlginç olan şu ki; İmamoğlu gibi Kılıçdaroğlu’nun da dikkat çektiği üzere, aynı kurulların saydığı zarfta, muhtarlık, ilçe başkanı seçimi, il meclis seçimi uygundu da, bir tek İmamoğlu’nun kazanmış olduğu Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi ‘şaibeliydi’ (!); ve iptal de sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi için olacaktı…

Bu tam hukuksuzluktu…

İnsanları aptal yerine koymaktı…

***

Haber bomba gibi toplumun ortasına düşünce her kesimden değişik yorumlar da elbette baş gösterdi.

Kimse bu kadarını beklemiyordu.

Bu kadar da hukuksuzluk yapamazlardı herhalde…

Ama işte saltanat söz konusu olunca her türlü hukuksuzluk da devreye sokulmuştu.

Çok kişi hemen boykot edilsin dedi…

Çoğu kişi de bu görüşe yatkındı…

Ancak gerçekçi olmak gerek. Burası Türkiye!

Boykot ancak tüm muhalefet partilerinin katılımıyla olursa bir anlam kazanabilir.

Sine-i millet’i göze alabilecek herhangi bir partili görebiliyor musunuz? İki kuruş için birbirlerinin gözünü oymayı bekleyen niceleri var.

Tam bir sivil itaatsizlik olması ve tüm muhalefet partilerinin örgütlü olarak buna katılması gerekir.

Bu olmayınca, CHP’nin tek başına seçimleri boykot etmesi hiçbir anlam taşımayacak; yine AKP’nin değirmenine su taşımış olacaktır.

Bu anlamda Ekrem İmamoğlu aynı akşam Beylikdüzü’nde halka yaptığı konuşmayla insanlara savaşıma devam sözü vermesi ve onların da buna katılmasını istemesi yerinde olmuştur.

***

AKP yolun sonuna gelmiştir.

Son oyunlarını oynamaktadır. Ama sonun başlangıcını onlar da görmektedir. Nasıl en az zararla bundan kurtuluruz diye tepinmektedirler…

İmamoğlu’nun dediği gibi pisliklerini temizleyebilmek için kendilerince 45 günlük bir süre kazanmışlardır…

Ama sonlarını durduramayacaklardır…

Ayrıca öylesine şaşkınlar ki; kibirlerinden, İmamoğlu’nun geliştirmiş olduğu yapmacıksız sevgi diliyle nasıl mücadele edeceklerini bilememektedirler…

Aklıselim, vicdanlı, insanlığını yitirmemiş AKP’liler bile, ‘bu kadar da olmaz’ demektedirler…

***

Başa dönersek;

Hiç tasalanmayın, yolun sonu göründü.

Haramilerin saltanatını yıkacağız!

#HerŞeyÇokGüzelOlacak!

o.ozen@bizimanadolu.com

 

Tüm Yazıları»

Ömer Özen / Gözleyi, gözleyi… 09 Mayıs 2019

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...