Filistin… Bitmeyen ve sürekli kanayan yara…
7 Mayıs’tan bu yana süren İsrail’in Mescid-i Aksa’da yaptığı katliamlar ve Gazze’ye yönelik hava bombardımanları Filistin’i dünyanın en önemli gündemi haline getirdi.
Son yapılan saldırılar nedeniyle içinde çocuklar da olmak üzere birçok ölü ve binin üzerinde yaralı var. Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi Kanada’nın Hamilton şehrinde protestolar vardı. Hamilton’da 16 Mayıs günü salgının gölgesinde oldukça kalabalık grubun katılımıyla İsrail protesto edildi.
Filistin’e özgürlük sloganlarının atıldığı günde kadın, çocuk, her dil ve ırktan insanın bir araya geldiği, dünyada olan bitenlere karşı sessiz kalınmayacağını gösteren, mazlumun yanında halkların birliğinin gücünün gösterildiği gün oldu. O gün sokaktaki protestocu her şeye isyan etti, her şeyi içinden geldiğince haykırdı.
Savaşlar, emperyalist ülkelerin bitip tükenmek bilmeyen sahiplenme ve açgözlülüğü nedeniyle yorgun ve mutsuz olan toplumların her geçen gün artması, doğanın talan edilmesi, kadın ve çocuk ölümleri, güçlünün güçsüze saldırması insanları sürekli geriyor; dünyanın birçok yeri kan gölü.
Tarihte Filistin
Filistin halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi Birinci Dünya Savaşı yıllarına dek uzar. 1917’de işgale başlanan Filistin toprakları ve halkının direnişi günümüze kadar süregelmiş ve bu acı her geçen gün daha da artmaya devam ediyor.
Bu işgal, ünlü Rothschild ailesinin bir üyesi olan bankacı Lionel Walter de Rothschild’in o yıllarda İngiliz hükümetine gönderdiği bir mektupla başlar. Yahudilere bir ülke kurma vaadini içeren bir mektuptur bu. Bu mektupla mesajı alan İngilizler, Filistin topraklarını sömürgeleştirmeye ve verilen sözü yerine getirmek için Yahudileri zorla veya isteğe bağlı olarak Filistin topraklarına yerleştirmeye başlar.
Filistin halkı işgale karşı ilk direnişini Yahudilerin “Ağlama Duvarı” olarak bilinen yapıya sahip çıkmak için yapılan toplanmaya karşılıktır. O gün bu direnişin simgesi olan üç genç 17 Haziran 1930’da idam edilir. “Burak Ayaklanması” kahramanları olarak bilinen Muhammed Camcum, Fuad Hicazi, Ata Ez-Zir bugün bile hâlâ halkın dilinde bir şarkıyla anılırlar.
Filistin halkının acıları İngilizlerin çekilmesinden sonra da devam etmiştir. İngilizlerin yerini alan Siyonist milisler tarafından bir çok köyde katliamlar yapılmıştır. En acısı, 1948 yılında Filistin’in Deir Yasin köyündeki 107 sivil Filistinlinin katliamıdır. Bu olay Filistin tarihinde ‘48 Nakba’ (48 Felaketi) olarak yerini alır.
1917’de Osmanlı’nın bölgeden çekilmesiyle İngilizlerin işgale başladığı Filistin topraklarında çok az sayıda Yahudi vardı. 1947’den önce bu bölgede İsrail diye bir devlet yoktu. 1947’de İngiltere ve ABD desteği ile İsrail devletinin kurulması bölgede sonu gelmeyen savaşların başlamasıyla bugüne gelinmiştir.
Oysa her şey ideolojiyle başlamıştı. Dünyanın farklı toplum ve ülkelerinden getirilen-taşınan Yahudiler Filistin topraklarının Tanrı tarafından kendilerine verildiğine inanır.
Siyonist ideolojiye inanmış Yahudiler, Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölgenin kutsal olduğuna inanırlar. Bu ideolojiye inanmış Yahudi halkı burada Büyük İsrail devletini kurma hayali ile yaşarlar. Şu an Filistin topraklarının % 85’ten fazlasını almış ve bugün kalan azınlık Filistin halkının topraklarından sürmeye devam eden İsrail devletinin döktüğü kan bu nedenledir.
Çünkü Arap Baharı yalanıyla Arap ülkeleri talan edilmiş, güç kaybetmiş, İsrail için tehdit içeren ne varsa Emperyalist güçler tarafından yıkılmıştır.
İsrail’in barış yapması mümkün değildir. İçeride halkını bu korkuyla tutmakta ve savaşla beslenmektedir. İsrail’i yöneten partilerin hemen hemen hepsi gücünü savaştan alır.
Barış olursa inanmış Yahudilerin inançları yalan olur. Farklı toplum ve ülkelerden gelen Yahudilerin geldikleri yere dönmeleri gerekir ve bunu yapamazlar. Aslında olay çok basittir. Siyonist ideolojiye inanmış Yahudileri içeride tutmak için savaş tek yoldur.
Filistin halkının 100 yıldan fazladır sürdürdüğü demokrasi ve özgürlük mücadelesi, haklarını elde edebilmek için kendilerini destekleyen ya da herhangi bir siyasi güce ihtiyaç duymadıklarını anlamış olmalarıdır.
En önemlisi ise, barış görüşmelerinin kendileri için bir şey ifade etmediğidir. Bir kazanım getirmemektedir bu süreçler. Mahmud Abbas yönetimindeki devlet ise Filistin devrimci militanlarını öldürmekte veya işbirliği içindeki, işgal güçlerine teslim etmektedir. Filistin halkı içeride ve dışarıdan gelen tehditlere karşı taş ve sopalarla, silahlara, bombalara, tanklara karşı cesurca mücadelesini sürdürmektedir. Her şey özgürce yaşayacakları toprakları içindir.
Tarih bu acımasız talan ve katliamları affetmeyecektir.
Sevim Onuralp / Bizim Anadolu / 18 Mayıs 2021
Şu haber ve yazılarla da ilgilenebilirsiniz: