Bir de bu çıktı başımıza!
Biliyorsunuz, dil üzerine yazdığım yazılarda Türkçeye bilir bilmez sokulan sözcüklerden, deyimlerden söz ederim.
Bu yazılarımda başka bir ekinsel ortamda yaşayan toplum üyelerinin günlük yaşamlarında zorunlu olarak kullanageldikleri yabancı dildeki sözcük ve deyimleri Türkçe konuşurken de kullandıklarından söz eder, dilimizin varsıllığı içinde bunlara yer olmadığını bildirerek birçoğunun dilimizdeki karşılıklarını veririm.
Yıllar önce bir haber yazısında Üsküdar’da insanların ayrılırken birbirlerine ‘baay’ diye seslendiklerini okuyan, o dönemde 25 yıldır yurttan uzakta olan bir dost “anlaşılan doğduğum Üsküdar’da insanlar artık ‘bayıyor’” diyor, “size bıraktığım yurdu ne hale getirmişsiniz” diye sitem ediyordu.
Şimdi ‘baymak’ olağanlaşmış durumda; sadece Üsküdar’da değil, tüm yurtta insanlar ‘bayıyor’.
Şunun ayrımında / bilincindeyiz kuşkusuz: Dilden dile etkileşim olur; ekinsel gelişim içinde diller birbirlerinden ödünç sözcük/deyim alırlar. Bu kaçınılmaz dilsel ve toplumsal bir gerçektir.
Işıklar içinde yatsın, sevgili öğretmenim Köy Enstitülü yazar-eğitimci Osman Bolulu da yazılarında dil duyarlılığından söz eder, ‘sen yurtdışında değilsin, dilini taşıdığın her yer senin yurdundur’ der, dilimizin önemini kavratmaya çalışırdı.
Bugün Batı dillerinden, özellikle de Amerikan İngilizcesinden sorumsuzca sözcük ve deyim aşırılıyor ve dilimize sokuluyor.
Hemen dilimin ucuna gelen ‘ikinci el’ deyimi. ‘İkinci el araba, ikinci el kitap, ikinci el eşya’ vb. İyi de bizim dilimizde bunu karşılayan deyimlerimiz vardı: ‘Kullanılmış, elden düşme’ vb. (Daha önce kullanılan bir deyim de vardı, ancak çoktan kullanımdan düşmüş olan o deyimi yeniden anımsatmak istemiyorum.) Hangi sorumsuz ya da sorumsuzlar Amerikan İngilizcesindeki ‘Second Hand’ deyimini dilimize soktu?
Yabancı filmlerin Türkçeleştirme yetersizlikleri zaten büyük bir sorun olarak karşımızda dururken, bir de basın-yayındaki sorumsuz kullanımlar toplumun günlük konuşma dilini zorluyor, dahası dilini, buna bağlı olarak da düşünce evrenini bozuyor ya da kaydırıyor.
Dilin sağlıklı yaşatılmasında yazar ve ozanlar kadar, bugün sürekli evlerimize konuk ettiğimiz televizyon konuşmacılarının da büyük sorumlulukları var.
Beğeniyle izlemiş olduğumuz haber sunucuları, siyasal, toplumsal ya da sanatsal izlence konuşmacıları, metin yazarları kullandıkları sözcük ve deyimlere çok dikkat etmeliler.
Yanlış bir kullanım çok çabuk yayılabiliyor.
Şu ‘Günün Sonunda’ deyimine gerek var mı?
Bir süreden beri kulağımı tırmalayan şu ‘günün sonunda’ deyimi var.
İlgiyle izlediğim bazı siyasi haber/yorum izlencelerindeki konuşmacılar birkaç kez üst üste kullanınca ‘bu da nereden çıktı’ diye kendi kendime sordum.
Son olarak izlemiş olduğum bir televizyon dizisinde de 5 dakikalık bir süre içinde birkaç kez yinelenince, ‘yok artık’ dedim, ‘dile yine sorumsuzca bir deyim mi sokulmaya çalışılıyor!’
İngilizcede bir sorunu ya da konuyu ortaya koyarken, sözün sonunda ‘End of the day it’ll be like that’ gibi bir deyim kullanılır. Bunun doğrudan çevirisi şudur: ‘Günün sonunda şöyle olur.’
Ancak bu bir deyimdir ve gerçekte İngilizcede de bu kadar sıklıkta kullanılmaz; ayrıca bu biçimde Türkçeye de çevrilemez.
Bizim dilimizde buna karşılık gelecek deyimimiz, söylem biçimimiz var zaten. ‘Sonuçta’, ‘böylece’ gibi deyimlerimiz bu söylemi karşılıyor.
Neden ille de temeli olmayan bir biçimde sorumsuzca, evet, sorumsuzca yabancı dildeki bir kalıbı toplumun konuşma diline sokuyorsunuz?
Lütfen dilimize bu kadar hoyrat olmayın! Yüz binlerce, milyonlarca kişinin karşısına çıkıyorsunuz. Sizin ağzınızdan çıkan sözcüklerin çok kolay biçimde toplumun diline yerleşebileceğini görün!
Toplumun karşısına çıktığınızda tüm söylemlerinizin, kullanmış olduğunuz sözcüklerin büyük bir sorumluluk olduğunun lütfen ayrımına varın!
Dilinizi Türkçeyle tatlandırın!
Ömer F. Özen / Dil Yarası / Bizim Anadolu / 22 Mayıs 2021
Şu yazı ve haberlerle de ilgilenebilirsiniz: