Gazetecilik yargılanıyor
Terör örgütlerine yardım etmekle suçlanan Cumhuriyet gazetesi yazar, yönetici ve çalışanlarına ilişkin dava dün ilk duruşmasını yaptı.
Cumhuriyet gazetesinin 17 çalışanının yargılandığı toplam 19 sanıklı davanın ilk duruşması dün (24 Temmuz) Abdülhamit istibdatının bittiği, basında sansürün sona erdiği ve Lozan Antlaşması’nın imzalandığı gün İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde başladı.
Soruşturmanın açılmasından 156 gün sonra hazırlanan iddianamede, sanıkların 7,5 yıldan 43 yıla kadar hapisleri isteniyor.
Cumhuriyet gazetesinin tutuklu çalışanlarından 10’u 267 gündür demir parmaklıklar ardında.
Yaygın Basın-Yayına tepki
Gazetecilik örgütleri yaygın basın-yayının davaya ilişkin yaklaşımını yaptıkları açıklamayla kınadı:
“267 gündür tutuklu olan Cumhuriyet gazetesi yazar, yönetici ve çalışanlarının ilk duruşması 24 Temmuz günü İstanbul Adliye Sarayı’nda gerçekleşmektedir.
Farklı ülkelerden gelen gazetecilerin izlediği bu yargılanmanın ülkenin ana akım medyasından tek tük birkaç gazete dışında hiçbir gazetede yer almaması utanç vericidir.
Bunca çok sayıda ve bilinen gazetecinin yargılanması dünyanın her yerinde haber niteliği taşır. Örneğin bugün Fransız “Liberation” gazetesi beş tam sayfasını bu davaya ayırmıştır!
Bu haberi görmeyen, mesleğine ve meslektaşlarına sahip çıkmayan; kendine oto-sansür uygulayan tüm basın yayın organlarını kınıyoruz. Kamuoyuna bu ortak açıklamayla duyururuz.
Gazetecilik suç değildir
Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, DİSK Basın İş, PEN Yazarlar Derneği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası”
Cumhuriyet’e destek olmak amacıyla adliye önüne gelenler TRT Haber ekibi canlı yayındayken, yayını yapan muhabirin arkasından “Gazetecilere özgürlük” yazısı açtılar.
Duruşma salonuna alınmayan gazeteciler ise basın kartlarını havaya kaldırdı.
Duruşma sürerken dışarı da hareketliydi
Adliye önünde yapılan basın açıklamasında CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve CHP eski Milletvekili, Sosyalist Enternasyonal Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran konuştu. Oran “Bu ülkede demokrasi ve adaleti mutlaka ama mutlaka egemen kılacağız” dedi.
Açıklamada konuşan IPI Medya ve İletişim Sorumlusu Ellis “Bu dava (Türkiye’de) demokrasinin olup olmadığını belirleyecek” dedi.
Dışarıdaki Gazeteciler adına yapılan basın açıklamasında ise tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması istenerek, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada şöyle denildi:
“109 yıl önce bugün bu toprakların insanları demokrasi için büyük bir adım attı.
Muktedir yenildi, meşrutiyet bugün ilan edildi.
Gazetelerin, gazetecilerin başındaki sansür belası tarihin çöplüğüne atıldı.
Biz gazeteciler sansürün kaldırılmasını yıllardır Basın Bayramı olarak kutluyoruz.
Bu yıl, bu tarihi gün önceki yıllardan hem çok daha buruk, çok daha öfkeliyiz.
Çünkü Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar gazeteci tutuklu.
Ve bugün arkamızda bulunan İstanbul Adalet Sarayı’nda Cumhuriyet davası görülmeye başlanıyor.
Gazeteci, yönetici, avukat 19 Cumhuriyet çalışanı bu davada yargılanıyor. Bu isimlerden 12’si tutuklu. 106 ila 264 gündür değişen sürelerde demir parmaklıların arkasındalar.
İddianameye bakarsanız terör örgütlerine yardım ve yataklıkla suçlanıyorlar. Peki ne yapmışlar? Sadece haber.
İddianamede 667 defa haber kelimesi geçiyor.
Evet, yanlış duymadınız Cumhuriyet’le neredeyse yaşıt Türkiye’nin en eski gazetesi; haber yaptığı için, manşet attığı için yani aslında işlerini yaptıkları için halkın haber alma hakkını yerine getirdikleri için teröre destek vermekle itham ediliyor.
Gazetecilerin köşe yazıları, çizerlerin karikatürleri terör propagandası olarak sunuluyor.
15 Temmuz Darbe Girişimi’ne karşı demokrasi safında duranlar, gazetecilik yaptıkları için hedef tahtasına konuyor.
Darbenin siyasi ayağı türlü şekillerde gizlenirken gazeteciler cezalandırılıyor.
Üstelik yalnız Cumhuriyet gazetesi çalışanlarını haksız tutuklulukla cezalandıranlar, dışarıdaki gazetecilere de aba altından sopa gösteriyor. Hatta parmak sallıyorlar.
Fakat maalesef çok yanılıyorlar.
Bugün burada olma sebebimizi Odatv davasının karar duruşmasında meslektaşımız Ahmet Şık haykırmıştı, “bu baskı ve zulümden çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacak bir hayat çıkaracağız”.
Bunu herkes böyle bilsin.
“Kahrolsun İstibdat”
Ne dostlarımızı, meslektaşlarımızı o zindanlarda yalnız bırakacağız, ne de baskı, tehdit ve tetikçilere boyun eğeceğiz.
Karanlık günlerden geçtiğimiz muhakkak.
Belki bugünkü baskı iklimi, hepimizin canını daha fazla yakıyor. Ama bugünlerde geçecek. İşte Hitler, Franco dönemleri, işte 12 Eylül Cuntacıları. Hepsi kaybetti. Bu sefer de farklı olmayacak.
Kimse endişe etmesin gazetecilik kazanacak.
Çünkü bu ülkenin namuslu gazetecileri, evrensel ilkelerle gazetecilik yapmaya devam edecek, halkın haber alma hakkına kendi gözleri gibi sahip çıkacak.
Çünkü bu ülkenin fikri hür ve vicdanı hür gazetecileri, sonuna kadar hakikatin peşinden gitmeye devam edecek.
Çünkü bu ülkenin gerçek gazetecileri, yalnız kendisi için değil herkes için adaleti, hukuku, demokrasiyi, basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü savunmayı sürdürecek.
Gazetecilikten ve gazeteciliği savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın.
Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet”
‘Hiçbirimiz özgür değiliz’
Cumhuriyet gazetesi davasında yargılananlar şu adlardan oluşuyor:
Tutuklu yargılananlar; Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Turhan Günay, Güray Öz, Hakan Kara, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör.
Tutuksuz yargılananlar; Can Dündar, Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç, Bülent Yener, Günseli Özaltay.
Diğer sanıklar; İlhan Tanır, Ahmet Kemal Aydoğdu.
‘Babam vakıf yöneticisi değil ki’
Turhan Günay, Cumhuriyet gazetesinin kitap ekinin genel yayın yönetmeni. 31 Ekim 2016’da gözaltına alınanlardan. 8,5 yıldan 22 yıla kadar hapsi isteniyor.
Elif Günay, babasının neden tutuklandığını halen anlamadıklarını söylüyor:
“Babam Cumhuriyet Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyesi olmakla, dolayısıyla da gazetenin değişen yayın politikasında söz hakkı olmakla suçlanıyor. Fakat babam vakfın yöneticisi değil ki. Benim kafam çok karışık.
“Babam 71 yaşında. Hapishanedeyken sağlık sorunları yaşadı. Yaşı var, şekeri var. Göğsünde ağrı hissetmiş, anjioya girmiş. Damar tıkanıklığı tespit edilmiş, stent takılmış. Ama bütün bunlar tahliyesi için yeterli sayılmadı.
‘Bu karikatürü çizen birini FETÖ’yle suçluyorlar’
Cumhuriyet gazetesinin bahçesinden Silivri’ye giden minibüste tutuklu karikatürist Musa Kart’ın eşi Sevinç Kart var. Konuşmak istemiyor, öyle bir karar aldıklarını söylüyor.
“Kaybettiğimiz adalet duygumuzu kazanmamıza vesile olsun bu hafta. Bunu umuyor ve diliyoruz” diyor sadece.
Sonra dayanamıyor, cep telefonundan Musa Kart’ın bir karikatürünü gösteriyor.
Karikatür 13 yıl önce çizilmiş. Fethullah Gülen, bir postala tırmanırken resmedilmiş.
“Bu karikatürü çizen birini FETÖ’yle suçluyorlar. Aklımız almıyor” diye konuşuyor Sevinç Kart.
31 Ekim 2016’dan bugüne dek şunlar yaşandı:
Cumhuriyet gazetesine 31 Ekim 2016’da operasyon düzenlendi.
5 günlük gözaltının ardından 9 Cumhuriyet çalışanı ‘kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle’ tutuklandı.
Yurtdışındayken hakkında yakalama kararı çıkarılan İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Türkiye’ye döndü, 12 Kasım 2016’da tutuklandı.
Ahmet Şık, haberleri ve Twitter paylaşımları gerekçe gösterilerek 29 Aralık 2016’da gözaltına alındı, ardından FETÖ/PDY ve PKK/KCK propagandası yaptığı savıyla tutuklandı.
Son olarak gazetenin muhasebe çalışanı Emre İper 18 Nisan 2017’de tutuklandı. İper, bugün başlayan davanın sanıklarından değil.
Soruşturmayı başlatan FETÖ davasında sanık
Soruşturmayı başlatan savcı Murat İnam’ın FETÖ davasında sanık olduğu ortaya çıktı.
İddianame, Cumhuriyet operasyonundan 156 gün sonra açıklandı.
Cumhuriyet çalışanlarına ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’, ‘hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma’ suçlamaları yöneltildi.
İddianamede, Cumhuriyet çalışanları için 7,5 yıldan 43 yıla kadar hapis istendi.
Davanın ilk duruşması dün, 24 Temmuz 2017 tarihinde görüldü.
‘Örgüte yardım etme’ suçlaması
İddianamede, Cumhuriyet gazetesinin yazar ve yöneticilerine ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’ ve ‘hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma’ suçlamaları yöneltiliyor.
Öte yandan, gazetenin yayın politikasının son üç yıllık dönemde, özellikle 15 Temmuz darbe girişimine giden süreç ve sonrasında değişime uğradığı, gazetenin ‘yıkıcı ve bölücü’ haberlere imza attığı, ‘terör örgütü liderlerini sevimli ve meşru göstermeye’ çalıştığı gibi suçlamalara da yer veriliyor.
Dava; soruşturmayı başlatan savcı Murat İnam’ın kendisinin FETÖ davasında sanık olduğunun ortaya çıkması, Oda TV davasında bir yıl cezaevinde yatan, “İmam’ın Ordusu” kitabının yazarı Ahmet Şık’ın FETÖ ve PKK propagandası yaptığı savıyla tutuklanması (FETÖ propagandası savı iddianamede yer bulmadı), sanıkların telefonunda Bylock kullanan kişilerle temas ettikleri gibi savlar nedeniyle de çok tartışılmıştı.
‘Buna iddianame demek hukuka ihanet etmek olur’
Sanıklardan Güray Öz’ün avukatı Adil Demirci, “Bu iddianameye hukuki bir metin olarak gerçekten bir garabet diyebiliriz,” diyor:
“Normal şartlarda bu iddianamenin kabul edilmemesi gerekirdi. Bunun gibi davalar baştan sona siyasi davalardır. Şu anda siyasi iktidara hakim olan çevre muhalif gördüğü unsurları tasfiye etmeye çalışıyor. Cumhuriyet de muhalif bir yayın organı olarak bu süreçten nasibini alıyor.”
Bülent Utku’nun avukatı Hafize Sabancı da “Normal şartlar altında bu insanların bir gün dahi gözaltına alınmaması gerekirdi. Ama derdest edilip cezaevine atıldılar” diye konuşuyor:
“İddianamede deliller yok. Bir takım gölgelerden, şaibelerden, dedikodulardan bahsediliyor. Buna iddianame demek hukuka ihanet etmek olur. Bu içinde saçma sapan tutarsızlıklar olan eklektik bir metin.”
Can Dündar: İddianamede ne bir kanıt var, ne de bir iddia
Can Dündar, MİT TIR’ları davası nedeniyle 3 ay hapis yatmasının ardından tahliye edilmiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tahliyesiyle ilgili olarak “Karara saygı duymuyorum” açıklamasını yapmıştı.
Dündar’a, davanın 6 Mayıs 2016’daki duruşmasında, Çağlayan Adliyesi önünde silahlı saldırı girişiminde bulunulmuştu.
Can Dündar bir yılı aşkın süredir Berlin’de yaşıyor.
İnternet bağlantısı üzerinden görüşülen Can Dündar, “Bütün iddianameyi okuduğunuzda tek şey haber, başlık, yorum. Onun dışında ne bir kanıt var ne de bir iddia. Biz gazetecilik yaptığımız için suçlanıyoruz” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gazetenin editoryal politikasını değiştirmekle suçlanıyorum. Bir gazetenin yayın politikasıyla ilgili hüküm vermek bir savcının görevi de değil, haddi de değil.
“Erdoğan’ın yolsuzluk dosyasını soruşturan savcıyla röportaj yapmakla suçlanıyorum. Ben dünyanın hiçbir yerinde bir gazetecinin cumhurbaşkanının yolsuzluk dosyasını soruşturan savcıyla röportaja ilgi göstermeyeceğini düşünmüyorum. Bu tamamen bir gazetecilik faaliyeti.
“Cumhuriyet Türkiye’nin en eski gazetesi, en itibarlı gazetelerinden biri. Cumhuriyet özgür basının son kalelerinden biri ve o kale de düşerse Türkiye’de özgür basından söz etmemiz çok zorlaşacak.”
Zeynep Oral: 3 darbenin hiçbirinde böyle bir şey görmedim
Cumhuriyet gazetesinin köşe yazarlarından, iki yıl önce Kebek’te PEN toplantısına katılan, Toronto’da Türk toplumuyla buluşan PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı Zeynep Oral da aynı görüşleri dile getiriyor:
“Türkiye’de basın özgürlüğü olduğuna inanmıyorum. 3 darbe yaşadım. Hiçbirinde böyle bir şey görmedim. Çünkü öbürlerinde bir kural vardı, bir kaide vardı. Kendine göre bir yasal çerçeve çizilmişti, neyin suç neyin suç olmadığını biliyordunuz. Burada böyle bir şey söz konusu değil. Herkes herkesi her an ihbar edebilir. İsteyen istediğini yarın hapse sokabilir. Durum bu.”
‘Türkiye en büyük gazeteci hapishanesi’
Türkiye bugün uluslararası gazetecilik örgütlerine göre dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Türkiye’de 150’nin üzerinde tutuklu gazeteci olduğunu belirtiyor.
Zeynep Oral, bu rakamın basın özgürlüğü açısından iyi bir sicile sahip olmadıkları düşünülen Çin, İran ve Eritre’deki tutuklu gazeteciler sayısının toplamından bile fazla olduğuna dikkat çekiyor.
“Zaten” diyor ve ekliyor Oral:
“Eğer içeride haksız yere yatan bir gazeteci dahi varsa, hiçbirimiz özgür değiliz.”
‘Ha içerisi, ha dışarısı’
24 Temmuz, Basın Bayramı ve Türk basınından sansürün kaldırılışının 109. yıldönümü. Basın Konseyi “Tutuklu meslektaşlarımızla özgür 24 Temmuz’larda buluşmayı umut ediyoruz” açıklamasını yaptı.
PEN’in iletisinde de “Ha içerisi, ha dışarısı! Bu göz yaşartıcı mutluluğu paylaşıyoruz” denildi.
Basın Konseyi’nden yapılan açıklamada “Özgürlükçü ileri demokrasilerden biri olmayı hedeflerken, bugün yasaklarla, baskıyla, otosansürle ve kitlesel işsizlikle kararan bir medya tablosuyla karşı karşıyayız” denildi. Mahkemelerin gazeteciliği yargıladığı belirtilen açıklamada, özetle şu görüşlere yer verildi: “160’a yakın gazeteci tutuklu. Sadece son bir yılda, 110 medya kuruluşu kapatıldı ve 2 bin 500 gazeteci işsiz bırakıldı. 24 Temmuz 2017, aynı zamanda 12 mensubunun cezaevinde tutulduğu Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının da yargılandığı gün olarak tarihe geçmekte.”
‘Neşe içinde kutluyoruz (!)’
PEN Türkiye’den yapılan açıklamada ise acı bir gülmeceye başvurularak şu açıklamalara yer veridi:
“Bugün 24 Temmuz. Bugün neşe ve mutluluk içinde, sansürün kaldırılışını coşkuyla kutluyoruz. Taa 24 Temmuz 1908 tarihinde kaldırılmıştı basınımızdan sansür; o gün bugün her yıl yeryüzünün en özgür ülkesinde 24 Temmuz’u, ‘Gazeteciler ve Basın Bayramı’ olarak kutlamaktayız… Hangi görüşe ve hangi gazeteye mensup olursa olsun, gazetecilerimiz özgürce düşünüyor, gerçeklerin peşine düşüyor, araştırıyor, sorguluyor, yazıyor, konuşuyor, eleştiriyor, yorum yapıyor, tartışıyor ve yazdıklarından ötürü en ufak bir siteme dahi maruz kalmadan görevlerini sürdürüyorlar. Biz de PEN Türkiye Merkezi olarak değerli basınımızın bu göz yaşartıcı mutluluğunu paylaşıyor, birlik beraberlik içinde nice bayramlar diliyoruz.”
Beş gün süreceği belirtilen Cumhuriyet davasına yargı kurulunun Cuma günü bir değerlendirmede bulunup ara karar vereciği bildirildi.
Bizim Anadolu / 25 Temmuz 2017
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…