Galiçya Cephesinde Osman Çavuş
Yıl 1916… Seferberlik vardır koca ülkede… Tarih kitaplarındaki adıyla İlk Cihan Harbi…
Adı Osmanlı İmparatorluğu olan ülke, Balkan yenilgilerinde açılmış yaralar hâlâ kanarken…
Mülazim M Şevki Yazman anlatıyor:
“Yanıma bombalarla donatılmış beş neferle, hünerlerini ve cesaretini bildiğimiz Nevşehirli Osman Çavuş’u aldım. Soğukkanlılık ve cesaretin timsali demeye layık bir asker… Osman Çavuş’u bizim yüzbaşı daha Balkan Harbi’nde tanımıştı. O vakit onbaşı olan Osman, bir gün mangasıyla birlikte bölüğün açık kalan sol tarafına gönderilmişti. Bulgarların şiddetli taarruzu sırasında ve ateş altında yüzbaşı cephesine dalmış ve sol cenahını unutmuştu. Birden Bulgarların bu tarafa da sarkmış bulunduklarını hatırladı, yanındaki emirber neferini Osman Onbaşı’nın ne yaptığını anlamak üzere sol tarafa gönderdi. Osman Onbaşı’nın cephesinde en azı üç katı Bulgar vardı. O bunları durduracağım diye uğraşırken üç neferini kaybetmiş, kendisi de hafifçe başından yaralanmıştı. Yüzbaşının emirber neferi sürüne sürüne manganın yanına kadar yaklaştı ve seslendi :
“Osman Onbaşı, yüzbaşı ne yapıyorlar diye soruyor.”
“Şimdilik düşmanı sindirmekle meşgulüz.”
“Destek filan ister misiniz ?”
“Biz sağ oldukça istemeyiz. Ama, öldükten sonra pek bilemem.”
Türk neferi… Ölüme hazır ve şakalaşıyor. Sanki alay ediyor ölümle.
Balkan Savaşından sonra terhis oluyor Osman Çavuş. Nevşehir’e dönüyor. Daha terhis teskeresindeki mürekkep kurumadan seferberlik ilan olunuyor.
1914’te Osman Çavuş yine elde silah, Boğaz Harbi’ndedir.
Kerevizdere’den dönen Yüzbaşısını görür. Tam direniş hattıdır orası. Bir çocuk saflığıyla Yüzbaşısının elini öper “Beni tanımadınız mı kumandanım, ben Balkan Harbi’nde sizin bölüğünüzdeki Nevşehirli Osman Çavuş’um.” der.
O anda Yüzbaşı da Onu tanır, otomobilden iner, dayanamaz, boynuna sarılır.
“Neredesin Osman Çavuş?”
“Bu fırkada efendim, sizin fırkada.”
“Ne yapıyorsun, ne vazifen var?”
“Yaralanmaktan başka şimdilik bir vazifem yok, şu cepheye geleli dört ay olmadı, üç defa yaralandım, geriye döndüm. Geldim, aksi gibi her defa da bölüğümü değiştirdim, yeni bölüğümde boşluk olmadığı için çavuş diye de kullanmadılar, şimdi mangada neferim.”
Nevşehirli Osman Çavuş 4 ayda 3 kez yaralanmasını mizah diliyle anlatmasını biliyor, yine ölümle alay edercesine ve rütbesinin düşürülmesini espriyle dile getiriyor.
Çanakkale-Gelibolu Muharebeleri sırasında Osman Çavuş kaç kez Azrail ile burun buruna gelmiştir bunu arkadaşları da kendisi de bilmez. Önemsemez de. Bir gün 70 kiloluk bir kara mayını ile kucak kucağa gelirler. Fakat torpil patlamaz. Bir başka gün lağım dehlizlerinde hafif bir uyuklama sırasında bir Britanya lağımı patlar, Osman’ı bir iki metre havaya fırlatır, sonra toz toprak, enkazla, kütüklerle çukura düşer. Toprak altında gömülü kalır. Arkadaşları şehid olur, o kurtulur. Aynı anda bir lağım daha patlar, küt diye yere düşer, fakat ikinci fırlayış onu kurtarır. O eşsiz anlatımla olayı şöyle dillendirir sanki önemsizmişçesine: “Gözlerimi açtım, göğde pırıl pırıl yanan yıldızları gördüm. Azrail’i bu defa da başımdan savmıştım.”
Osman Çavuş şimdi de Galiçya Cephesi’ndedir.
“Kumandanım Galiçya ne yana düşer?”
Mülazim Mehmet Şevki Efendi’nin birliğindedir Osman Çavuş. Rus Çarlık Ordusu ile çarpışırlar. “Osman Çavuş’la ikimiz “Artık ateş açmanın zamanıdır” kararını veriyoruz, önümüzde aşağı doğru tatlı bir meyil, iki tarafı sınırlı bir yol üstünde sık bir hedef vardır. İlk kurşunu Osman Çavuş gönderiyor, arkasından beş tüfekten mümkün olan hızla ateş devam ediyor, mermi izlerinin toplu insan kitlesi arasındaki seyrini gözle takip edebiliyoruz. Her kurşun birbiri arkasındaki dört beş neferi tıpkı bir iskambil kâğıdı gibi deviriyor, bir boşluk açıyor, açık boz renk elbiseli, elinde çıplak kılıcıyla ve bölüğünün en önünde yürüyen Rus zabiti daha ikinci ve üçüncü kurşunda yuvarlanıyor, ilk şaşkınlık anı geçtikten sonra Rus bölüğü etrafına dağılıyor, yere yatıyor ve ateş başlıyor.”
Savaşın dehşeti. Bu çarpışmaya katılıp da yaralansa da sağ kalmış Rus zabitleri ya da neferleri acaba anılarını yayımladılar mı? Türk birlikleriyle yaptıkları vuruşmaları nasıl dile getirdiler?
“Osman Çavuş’un yanına koştum. Gözlerime inanamadım. Koca Rus bölüğü geri çekiliyor ve bizim on beş neferimiz adım adım, ateş ede ede ilerliyordu. Osman Çavuş’un sol bacağı kan içerisinde, o yine buna rağmen topallaya topallaya ağaçtan ağaca koşuyor ve ateş ediyordu.”
Osman Çavuş yiğitçe, delice davranışlarla kahramanlaşır. Cesareti müthiştir. “Bulunduğu yerden fırlayarak yol üstünde kümeleşmiş Rusların üzerine on kadar bombayı birden fırlatmış, kendisi de yaralanmış, fakat Rus bölüğünde de artık duracak hal kalmamış. Tam asker kümesinin ortasında patlayan bombalar, yalnız orada onbeş insan cesedini paramparça etmişler, etlerini ağaçlara fırlatmışlardı.”
11 Eylül Muharebesi’nde yaralandığı halde silahını ateşlemeyi sürdürmüştü Osman Çavuş. Kemiği delip geçen ve çatlatan kurşun ona acı veriyor, canını yakıyordu, fakat O, son zamana kadar ihtiyat taburunun cepheye gelerek tekrar istirahat etmesine kadar, bölükte kaldı ve ancak ondan sonra sedyeye uzanmaya ve geriye sevke razı oldu. Göding Hastanesi’ne götürülürken çiseleyen yağmur altında, sıhhiye erleri kan ter içinde onu taşırlarken “Ülen hemşeriler, size zahmet oldu, biyol daha tecrübe edeyim, belki yürüyebilirim” diyerek sedyeden inmeğe çabalıyordu.
Osman Çavuş’u mısır tarlaları içinde bir Polak evinde yatağa yatırırlar. Seyyar hastane o anda nerededir, kimse bilmez. Birisi bulmağa gider. Ateşler içinde yanar Osman Çavuş, cayır cayır, sıtma tutmuş gibi. Yarı uykulu, yarı uyanık karışık rüyalar görür. Evin genç kadını yaralı neferle ilgilenir. Çırpınan, sayıklayan yaralı asker başucunda bekleyen gözleri yaşlı, ağlayan genç kadını kendi karısı sanır: “Fadime, sen nereden geldin buraya, biz Galiçya’da değil miyiz ? Kendi köyümüzde miyiz? Anam nerede, kardeşlerim, emmim nerede?”
Aradan günler geçer ve yaralı Türk neferleri trenlerle, binbir sıkıntılar çekilerek hastaneye götürülür. Osman Çavuş’un bacağının kalça altından kesilmesi sözkonusudur. Fakat o, Nevşehir’e sakat bir insan olarak dönmeyi kabul etmez. Aç ve sefil, sürüm sürüm sürünmek, belki de avuç açarak para dilenmek… Onun yaşayacağı hayat bu değildir. “Bacağımın kesilmesine razı değilim. Varsın, tüm vücudum tehlikeye girsin, ölürsem de tam, kalırsam da tam. Şu kahpe dünya, sürünmeye değer mi ki?”
Ve bacağı kesilmez Çavuş’un. Kurtarır ısrarıyla. Hastanede Lili adlı Alman hemşire Osman ile özel olarak ilgilenir. Bu, sarı saçlı, gökçe gözlü, ak tenli, güzeller güzeli bir genç kızdır.
Göding Hastanesi’nden iyileşmiş olarak taburcu olur Osman Çavuş. Hemşerileriyle birlikte olmayı özlemiştir. Dağlar, ormanlar ikinci vatanıdır artık. Pek cesur Nevşehirliyi erattan zabitana herkes sever, sayar, takdir eder. Kumandanına söylediği sözler ne denli içtendir: “Efendim, çok cefa ve acı çektim ama, hemşerileri gördükten sonra hepsi unutuluyor.”
Galiçya’dan sonra hemşehrimizi nerede buluyoruz?
Çanakkale’de Britanya kara torpilinin, Galiçya’da Rus bombalarının öldüremediği Osman Çavuş’a ne olmuştur?
Cepheden cepheye savruluş.
Emir demiri keser? Gitmemek mümkün mü?
Osman Çavuş’un yeni cephesi Filistin’dir. Halep’te ecel onu hiç olmayacak, umulmayacak bir yerde yakaladı. Bir duvar yıkıldı ve Osman Çavuş’un cephelerde geçen genç ömrü sona erdi. Yaşı daha 30 bile değildi.
Filistin Cephesi’nden sağ dönebilseydi Osman Çavuşum, olasıdır ki iç ayaklanmaların bastırılmasında da vuruşacaktı. İnönü Cephesi’nde de çarpışacaktı… Sakarya Melhame-i Kübras’nda da harbedecekti. Afyon Cephesi’nde Kocatepe’de, Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nde de dövüşecekti. En önde, korkusuz… 9 Eylül günü İzmir Rıhtımı’nda Adalar Denizi’ni seyredecekti. O koşuşturmada, can havliyle vuruşmalarda tam donanımlı olmasa ne olacaktı? Mermisi mi bitti; bıçağıyla… Bıçağı mı düştü; yumruğuyla savaşı sürdürecekti…
Kader… Nevşehirli Osman Çavuş İstiklal Harbi’ne yetişemedi.
Seferberlik’te şehid düşen onbinlerce Mehmetçik’ten biri olarak tarihte yerini aldı Osman Çavuş. Biz de Onu tanıdık; gönlümüzde özel bir yer açtık.
……………………………… 3 Mart 2018
Galiçya : Doğu Avrupa’da bölge. Avusturya’nın 1772’de Polonya’yı ilhak etmesine değin Polonya’nın bir parçası olmuş, XX. Yüzyılda yeniden Polonya’ya bağlanmış, günümüzde ise Polonya ile Ukrayna arasında bölüşülmüştür. 1916’da Türk Kolordusu bu bölgede Çarlık Rusyası’nın ordularıyla karşı karşıya gelmiştir.
————————————
YAZMAN, M. Ş. 2007. Kumandanım Galiçya Ne Yana Düşer? (Mehmetçik Avrupa’da)
Hazırlayan Kansu Şarman. T. İş Bankası yayını. 1209. İstanbul
————————————
Prof. Dr. Emrullah Güney
Bizim Anadolu / 29 Mart 2018
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…