Press "Enter" to skip to content

Edmonton’dan yükselen Anadolu devingenliği

Edmonton’dan yükselen Anadolu devingenliği

Edmonton’da güzel kişi oğlu ve kızlarıyla tanıştım….

 

 

 

 

 

 

 

 

Ömer F. Özen

Bunlardan biri de devinimli, devingen (bilinçli olarak yineliyor, pekiştiriyoruz…) Sinem Şenol’du.

Sinem Şenol anayurttan getirdiği Anadolu sevecenliğini değişik potalarda eritip Kuzey Amerika’da diğer kişioğlu ve kızlarının esenliği için canla başla çalışıyor, herhangi bir karşılık beklemeden hep kendinden veriyor.

Kanada’nın diğer yörelerinde yaşayan toplum üyelerine örnek oluşturacak çabalara giren Sinem Şenol, birikimlerini Kanada genel toplumu içinde olduğunca Türk toplumu içinde de üleşmekten mutluluk duyuyor; bu da konuşmalarına, gözlerindeki ışıltıya yansıyor, geniş bir çevrene yayılıyor.

Sinem Şenol’u Edmonton’da yaşayan Montreal’den dostumuz sevgili Emine Süleymanoğlu aracılığıyla tanıdık. Edimlerini, emeklerini gördükçe, onda çevresine yansıttığı ve gelecek kuşaklara da örnek olacak onur duyulası bir enerji kaynağı olduğunun ayrımına vardık.

Kendisi, Kanada’da kadınların oy hakkı almasının yüzüncü yılı kutlamalarının etkin devinimliğinin içine, Atatürk Türkiye’sinin kadına verdiği önemi öne çıkarmasıyla da Türk toplumunun gönlünü ayrıca çelmişti.

Hani gönlümüzü ısıtan ve devinmeye çağıran ünlü ozanımızın dizelerinde dile getirdiği gibi, ‘içeride, dışarıda, derste, sırada…’, o da, okulda, işyerinde, sokakta, çarşıda, pazarda, dernekte devinmeden duramıyordu….

Biz kendimizi durdurmazsak, bu yazı sayfalarca uzayıp gidecek.

İyisi mi, biz sözü Sinem Şenol’a verelim ve kendisi anlatsın…

 

Sinem Şenol

 

 

Aldı Sinem Şenol:

– Sinem Hanım kısaca kendinizden söz eder misiniz?

– Bahsedeyim tabii ki. Ben 1971, Bursa doğumluyum, şimdi 46 yaşındayım. 18 yaşına kadar Bursa’da yaşadım. Bursa Anadolu Lisesi mezunuyum. Türkiye’de (öğrenci) değişim programları var AFS (American Field Service / Amerika Alan Hizmeti) diye. Ailemde bir ilk olarak yurtdışına, Amerika’ya gittim, değişim öğrencisi olarak. Bir sene Amerikalı bir ailenin yanında kaldım. Onlara annem-babam dedim, oradan zaten İngilizcem güzelleşti. Şimdi ‘second generation’ (İkinci kuşak) gibi konuşuyorum o anlamda. Sonra geri döndüm, Bilkent Üniversitesi, İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. Yurtdışında çalıştım, Çek Cumhuriyeti’nde; dünyayı çok gezdim ben. Çek Cumhuriyeti’nde çalıştım, Polonya’da staj yaptım. İşte sonra Türkiye’ye geri döndüm, orada çalışırken eşimle tanışıp evlendik vs…

 

– Peki sonra?..

– Sonra 1998 yılında Amerika’ya gittik biz, benim mastırım (yüksek lisans, BA) için. New York’ta bir üniversitede mastır yapmaya başladım. Ondan sonra İndiana’da bir üniversitede doktora yapmak için gittim. Ama doktora yaparken Bilgi İşlem departmanında (bölümünde) akademik olarak iş buldum. İş bulunca doktorayı bitirmedim. Yani on sene eşimle, oğlumla Amerika’da yaşadım. On seneden sonra 2007 yılında Türkiye’ye dönmeyi denedik, çünkü orada çalışıyordum amaTemporary Foreign Worker’ Geçici Çalışma Vizesiyle çalışıyordum. ‘Immigration’ (göçmenlik) durumu çok farklı Amerika’da, biliyorsunuz. Süremiz bitecek diye bir Türkiye’ye dönmeyi denedik. 2007-2010 arası Türkiye’de yaşadık. Ama yapamadık. Özellikle küçük kasaba hayatından İstanbul’a dönünce biraz kültürel şok oldu.

Sonra tekrar, eşimle Amerika’ya geri döndük. Bu arada abim Kanada’ya uçmuştu; 2007 yılında ‘skill worker’ (nitelikli çalışan) olarak geldiler. Onları Edmonton’a ben yönlendirdim. Onlar burada olunca artık ailenin yarısı aynı kentte olsun diye, ben de burada iş aradım. Universal Alberta’da iş buldum, 2011 yılında buraya taşındık. 2011 yılında yineTemporary Foreign Worker’ olarak geldim. Ondan sonra, 1 sene sonra ‘permanent resident’ (sürekli oturum hakkı kazanmak) olduk. 2016 yılında Kanada vatandaşı oldum. Üniversitede çalışıyorum. Üniversiteye eğitim teknolojisi uzmanı olarak geldim, Amerika’da yaptığım iş oydu. 15 sene eğitim teknolojisi uzmanı olarak çalıştım ama, burada daha sonra daha bir idari göreve geçtim çalıştığım departmanda (bölümde). Şimdi üniversitede insan kaynakları ve bütçe koordinatörü, müdür yardımcısı gibi bir pozisyonum var. Bi yandan o işi yaparken tabii, yani o AFS yıllarından beri, o değişim yıllarından beri ben hep sosyal olarak aktif bir insanım. Dernekler, gönüllü çalışmalar bi sürü kurumda… Dolayısıyla Amerika’da öğrenciyken de Türk derneğinin yönetimindeydim. Sonra idari kadroya geçince, öğrenci derneklerinin danışmanları oluyor, ‘advisor’luk yaptım Türk derneğine. Dolayısıyla Edmonton’a da gelince otomatik olarak Türk derneğinde çalışmaya başladık.

 

Sinem Şenol

 

Edmonton’da yeni yönetim

http://www.bizimanadolu.com/edmontonda-yeni-yonetim/

İşte, imkânlarımız var ama maalesef, hesap-kitap işlerimiz çok düzgün değildi. Onları adam etmek için, tekrar derneğin dernek statüsünü kazanmak için çalışmalarda bulunuyoruz geldiğimizden beri.

 

– Türkiye’de de böyle sosyal etkinliklere katıldığınız oluyor muydu?

– Tabii, ben Bilkent Üniversitesi’ndeyken Gazetecilik Kulübü başkanıydım. İşletme Kulübü başkanıydım. Yabancı öğrencilerle beraber çalışırdım. Hep böyle aktif bir insandım.

 

– Nereden geliyor bu devingenlik?

– Bu annemden geliyor aynı zamanda. Ben esnaf çocuğuyum. Babam eğitimli değil ama, -babam vefat etti ben 10 yaşındayken- annem hayatında hiç para karşılığı çalışmadı ama… Baba vefat ettikten sonra, bi de moralman da çökmesin diye, çok gönüllü olarak çalışırdı. Yani ben 13-14 yaşında daha, bir çocuk yetiştirme yurdunda, yılbaşında falan Noel Baba olur, çocuklara hediyeler falan dağıtırdım. Annem Verem Savaş Derneği Yönetim Kurulundaydı. Onlarla beraber kongrelere giderdim vs… Yani hep öyle gönüllü çalışma içerisinde büyüdük. Dolayısıyla Türkiye’de de aktiftim tabii ki. Yurtdışında da olunca, aynı, benzer şekilde çalışmaya devam ediyorum.

 

– Genelde Türk toplumu üyelerini geniş toplum içinde gönüllü çalışmalar içinde göremiyoruz. Öyle bir alışkanlık yok.

– Benim o AFS yılımın çok etkisi var. Hem aileden kaynaklı, annemden gördüğüm şey var, hem de 18 yaşından itibaren Amerikalı bir aileyle yaşayınca; bir sene Amerikan toplumu içinde, sivil toplum örgütleri içinde çalışıp gönüllü çalışma alışkanlığını orada edindim. Burada da ben Türk derneğinde çalışmıyorum, Türk derneğine haftada 20 saatimi veriyorum. Onun dışında oğlumun okulunun Aile Birliği Kurulunun başkanıyım. Burada bizim binamızın yan tarafında ‘play ground Komitesi (?)’ var. Az toplanıyoruz. Onun komite başkanıyım. İşte ‘casino raising’ (Oyun Salonu Dayanışma fonu) etkinliği var, ona ‘volunteer’ (gönüllü) oluyorum. Tenis kulübünde ‘volunteer’ çalışıyorum. Öyle çalışmalarımız var.

 

Sinem Şenol

 

– Yorucu değil mi bunlar?

– Ben bundan zevk alıyorum. Ev işleriyle eşim ilgileniyor (gülüyor), şimdi Türkiye’de ama… Eşim burada olduğu zaman o çok destek oluyor. Bu koşturma işlerini seviyorum.

Gezip görülecek yerler olarak Toronto, Montreal, Vankuver gibi yerler çok güzel ama, yaşanacak yer olarak Edmonton çok güzel. Edmonton’u sevdim. Eşim bu konuda benimle pek aynı düşüncede değil ama… Benim için ideal büyüklükte. Toronto vs gibi büyük, kalabalık değil. Trafiği vesairesi yok. Ama aradığınız her imkân da var. Türk toplumumuz da yeterince kalabalık. Ben sadece Türk toplumuyla değil, Kanadalı arkadaşlarla da çalışıyorum.

 

– Buradaki çalışmalardan söz edelim biraz…

– Burada ben çalışmaya başladığımdan beri dernek çerçevesinde ‘Proud to be volunteer’ (Gönüllü olmaktan övünç duyuyorum) yazılı tişörtler (t-gömlekler) falan yapıp festivallerde çalıştık. Dolayısıyla zaman zaman festivaller bizi arayıp ‘volunteer’ istiyorlar, gönderiyoruz.

Ondan sonra, iki yıl önce Kanada’da kadınların oy hakkı kazanmasının 100. yıldönümünde, burada parlamento binasında etkinliğimiz vardı. http://www.bizimanadolu.com/albertada-kadin-haklarinin-100-yili/ Hatta o haber Bizim Anadolu’da çıktı. Ben Kanadalı arkadaşlarla organizasyon komitesinde olayı düzenledim. Event’in (etkinliğin) olduğu gün gelenleri karşılamak için 5 ‘volunteer’ gerekliydi. Pat, bizim dernekten bayanlar (kadınlar) gitti. Dolayısıyla öyle şeyler de yapıyoruz. Yani, hem bizim halkımıza referans, sivilerine (özgeçmiş) falan, iş hayatına yaklaşırken…

 

– Bir de sizin yerel yönetim siyaset deneyiminiz var. Ondan söz eder misiniz?

– Politika, evet. 16 Ekim’de yapılan Belediye Seçimlerinde bizim 12 tane ‘city councillor’ (Belediye Meclisi Üyesi)’imiz var. Belediye Encümeni ve Belediye Başkanıyla 13 kişilik ekibe girmek için. 10. Bölge’den aday oldum. Ki aday olduğum bölge Türklerin çoğunla yaşadığı bir bölge değil. Toplasanız beş on Türk ailesi bile yoktur benim yaşadığım yerde. Özellikle Kanadalıların ve diğer yabancı kökenlilerin yaşadığı bölge ama, ben orada yaşıyorum. O yüzden kendi yaşadığım bölgeden girmekte fayda var. İşte bir deneyim olsun diye. Yani, ilk seferinde kazanma şansım yoktu. Bunu bilerek girdim. Ona göre vaktimi ayırdım.

Sinem Şenol

 

– Ama bir deneyim…

– Ne ben biliyorum Kanada’da nasıl politika yapılır, çok ‘volunteer’ çalışıyorum ama… Süreç neyi içeriyor, neler yapmak lazım, hiçbir fikrim yoktu. Çevremizdeki Türk toplumundan arkadaşların da bu konuda tecrübeleri yok. Gönüllü çalışmaya alışkın değiller. Çevremdeki hiç kimse de bilmiyor. Yani, bu olayın içine girmeden ne kadar fazla iş olduğunu bilme şansım yoktu. Ama bir adım attık. Ama o süreçte üçüncü geldim bulunduğum bölgede. Birinci ve ikinci gelen insanlar 90 bin, 100 bin dolarlık bütçelerle o sıralamayı aldılar. Benim 5600 dolar bütçem vardı. Üçüncü geldim. Bu sene girmemin anlamı şu; daha yeni Kanada vatandaşı olduğum için 2016 yılında, bu seçim benim Kanada vatandaşı olduktan sonra oy hakkı kazandığım ilk seçim daha…

 

 

 

 

 

 

Ben daha ne federal, ne eyalet, ne belediye seçimlerinde oy bile kullanmamıştım. İlk oy verdiğim bir seçimde aday oldum. Dolayısıyla yeni tanınmış biri olarak aldığımız oy fena değil bütçemize göre. Dört sene önce benim girdiğim bölgede üçüncü olan adam, 165 bin dolarlık bütçeyle 1500 oy almış. Ben 5600 dolarlık bütçeyle 1154 oy aldım.

Diğer yerlere baktığımızda; yıllar önce Mehmet Yağız diye biri Toronto’da seçime girdiği seçimde 73 oy almış. İkincisinde 192 oy almış. Üçüncü girişinde 750 oy almış. Yani, ben o mantıkla girersem üçüncü seçimde seçilebilirim… Bu tür çalışmaları bırakmayacaksınız tabii.

Önemli olan şey, bu seçimde bir kadın daha seçildi. Özellikle kadın adayları çoğaltmaya çalışıyorlar ama, en büyük sıkıntı, kolay bir süreç değil. Çok vakit alıyor. Çok büyük organizasyon ve maddi kaynaklar vs olunca, bir daha girip kazanamayan insanlar, genellikle umutları kırılıyor. Ve tekrar denemiyorlar.

Oysa, Kanada politikası Türkiye’den çok farklı. O anlamda, deneyimlerle isminizi duyurursanız, ikinci, üçüncü girişte kazanma şansınız daha yüksek. Bizim mesela burada bulunduğumuz bölgenin ‘Councillor’u (Belediye Meclis Üyesi) üçüncü girişiminde seçildi. Genç bir çocuk, 36-37 yaşında bir çocuk. İki seçimde kazanamamış, üçüncü girişinde kazanmış, şimdi ‘Councillor’.

 

Sinem Şenol, Sunay ve Emine Süleymanoğlu dostlarıyla birlikte.

 

– Bildiğiniz gibi Türkiye’de aday genelde tepeden inme olur. Ya parası vardır ya parti o kişinin yararlı olacağını düşünerek aday yapar vb… Ancak Kanada ortamında temelden, yurttaşın tanımasıyla kişinin seçilme şansı daha çok oluyor. Çünkü yurttaş kendi bölgesinde kendi sorunlarıyla yakından ilgilenen adaya daha çok güveniyor.

– Evet, dediğiniz gibi ceketini koysa seçilir anlayışı oluyor Türkiye’de.

Bir de şu var, ben Cumhuriyet Balosu’na insanları davet ettim, sağolsunlar geldiler. Bir ekip işi aynı zamanda seçim çalışmaları. Kapı kapı gezmek, insanlarla tanışmanız gerekiyor. 50 bin kapıya ‘flayır’ (tanıtım belgesi) dağıtmak gerekiyor. Ben ancak 5 bin yere dağıtabildim. Yani yüzde ona ulaşmışım, 1154 oy almışım. Bu, orada her insana ulaşabilsem daha çok oy almamı sağlayabilir.

Ama dediğim gibi bu bir ekip işi. Bizim derneğin bir etkinliğine gidip iki saat çalışmaya benzemiyor. O kadar çok çalışmak gerekiyor ki… Ya çok büyük bütçeler gerekiyor ya da çok çok çalışmak gerekiyor. ‘Volunteer’ olarak çalışmak gerekiyor. O alan çok farklı bir şey. Türklerde ‘volunteer’ alışkanlığı yok.

 

– Dediğiniz gibi, seçim çalışmaları elbette farklı bir şey ancak, sivil toplum örgütlerinde çalıştığınız zaman çevrenizle ilişki kuruyorsunuz ve sokaktaki insan sizin kendi sorunlarına nasıl sahip çıktığınızı yaşayıp gördüğü için size güveni artıyor, bu da seçimlerde olumlu sonuçları sağlayabiliyor…

– Elbette, örneğin benim 1154 oy almamın bir sebebi de, oğlumun okulunun olduğu bölge. Okul Aile Birliği’nde çalıştığım için insanlar beni oradan tanıyor ve bu oya dönüşmüş durumda.

Ben elbette vazgeçmeyeceğim. Bir, iki, üç farklı seçimlerde yine deneyeceğim. Ama denesem, kazanmasam bile arkadan gelen kuşaklara örnek olurum. Önemli olan gençlere ‘ben de yapabilirim’ hissi vermek. ‘Sinem abla, Sinem teyze yaparsa ben de yapabilirim…’ Örneğin dün, hep anlatıyorum, bir kızımız annesine gidip ‘anne sen neden girmiyorsun’ diye sormuş. Çok güzel bir şey bu. Çünkü bir sonraki kuşak, ‘biz neden denemiyoruz, yapmıyoruz’ diyecekler.

Benim yapamadığım noktada bayrağı alıp kendileri devam edecek.

Ama tabii şeyler çok önemli. Biz bir Hint toplumu gibi, Çin toplumu, ne bileyim, Bangladeş, dahası Somali toplumu gibi bile değiliz. Onun için de şu önemli; benim bu kadar oy almamın sebebi, örneğin Pakistanlı arkadaşlarla irtibattayız, onlarla stratejik ortaklık yaptık. O komitelere girmenin o anlamda faydası var. Ben de yavaş yavaş o ilişkileri kuruyorum. Ama en temelinde dediğim gibi, ben kazanamasam bile, daha sonrakilere örnek olmak.

Örneğin bölge ‘School Board (Bölgesel Okul Yönetimi) Başkanı benim Facebook’tan arkadaşım; program, söyleşi yapıyor. Dernek çalışmalarımızı gördüğü için beni programına davet etti. Beni tanıdığı, neler yaptığımı gördüğü için beni davet etti. Bu ilişkiler önem kazanıyor dolayısıyla. Onun için öyle çaba gösteriyorum. Yani Kanadalılar arasında kendimi kabul ettirmem Türk toplumu arasında kabul ettirmemden daha kolay. Çünkü maalesef Türk toplumumuzda bölünmüşlükler var yani.

Sinem Şenol ve Türkiye’nin Vankuver Başkonsolosu Anıl Bora İnan birlikte.

 

– Türk toplumundan söz edecek olursak, her yerdeki gibi burada da bölünmüşlük kendini gösteriyor mu? Örneğin dün akşam çok değişik ortamlardan insanların katıldığı güzel bir kutlama oldu.

– Elbette, ama yine de birçok kesim yoktu. Türkiye’deki ortamın buraya etkisi ister istemez oluyor. Gerçi sadece biz değil, diğer toplumlarda da bunları gözlemleyebiliyoruz. Biz de küçük bir toplum olduğumuz için keşke bölünmesek diyoruz.

 

Sinem Şenol

 

– Buradan Kanada’nın diğer yörelerinde yaşayan Türk toplumu üyelerine ne söylemek istersiniz?

– Onlara söyleyebileceğim şey, ortak paydalarda birleşebilmek. Birinin birikimi, çalışması diğerlerine yararlı olur. Bunları diğer bölgelerle paylaşabilirsek güzel olur. Örneğin ben eğitim teknolojisi uzmanıyım. Benim burada yaptığım şeyleri Kanada’nın diğer yörelerindeki Türk toplumlarıyla paylaşabilirim. Başka yerlerden başka arkadaşların yaptıkları şeyler olur, bunları paylaşmamız gerek… Bu tür çalışmaları yapanlar iki elin parmağında da az sayıda kişiler. Aslında akıllı hareket edebilirsek daha fazla şey başarabiliriz.

Neler önerebilirim başka; ben çok şanslıydım. Bir Amerikalı yanında yaşadım, değişik kapılar açıldı. Ancak yeni gelen göçmen insanlarımız var. Eğitimli de olsa çoğu kez dil sorunu nedeniyle toplum dışında kalabiliyorlar. Bu insanlarımıza yardımcı olabiliriz. Sivileri, rezümeleri (özgeçmiş) ülke koşullarına göre düzenleyip değerlendirebiliriz.

Gönüllü çalışmak çok önemli. Ben üç abiyle büyüdüğüm için dışarıya yönelik yaşamım oldu hep. Yani evde çay partisi yapmak gibi bir anlayışa değil, üretime yönelik bir insanım. Gelip aslında insanlar derneklerde ‘volunteer’ olsalar, yaptıkları şeyleri sivilerine yansıtsalar… Mesela, burada iş hayatına girmek için çok büyük avantajlar bunlar. Çünkü Kanada tecrübesi olmadan iyi bir yere gelmeleri mümkün değil.

Türk toplumu olarak keşke kutuplaşmaları biraz aşabilsek.

Bir de şu var; kişinin değişik politik düşünceleri olabilir. Ben örneğin kendi Facebook sayfamda istediğimi yazar, savunabilirim. Ama buraya geldiğimde, burası dernek; a partisi, b partisi değil, toplum için çalışıyorum. Ama maalesef yansıyor biraz.

Bazan oluyor işte, çuvaldızı kendime de batırayım; bazen kişisel tercih olabiliyor. Olabildiğince arınmaya çalışıyorum ben de.

Tabii işte önemli olan bir şey de şu; Kanada koşullarında her şeyi düzgün yaparsanız çok ciddi ‘grant’ (yardım)lar da var derneklere. Bu derneği kuranlar zamanında çok iyi şeyler yapmışlar. Daha sonra gelen bazı kişiler bitakım şeyleri düzenli yapmayınca, bizim dernek statümüz de kaybolmuş ve bazı haklardan mahrum kalmışız. Eğer yapamıyorsak, bir muhasebeci tutar, her şeyi yerli yerince yaparsak hükümetlerden de önemli biçimde yardımlar alabiliriz. Önemli olan harcama değil, kazanmamız gereken parayı alamamış olmamız.

Ben örneğin aşağıdaki spor salonumuzun onarımı için Alberta Eyalet Hükümetinden 125 dolarlık yardım aldım derneğe. Türk derneği tarihinde, bırakın burayı, Kanada’nın diğer yörelerinde, Ontario’da bile böyle bir kazanım yok yani. Kanada’da herhangi bir eyalet hükümetinden 125 dolarlık bir ‘grant’i getiren kimse var mı, bilmiyorum.

Diğer yörelerde var mı, bilmiyorum; örneğin Alberta ortamında şans oyunlarından sivil toplum örgütlerine önemli ölçüde yardım sağlanıyor. ‘Casino’ya (şans oyunları salonu) ‘volunteer’ olarak insanları gönderiyorsunuz. Haftada iki gün çalışmayla yılda 40 bin dolar geliriniz olabiliyor. Bu bir dernek için çok önemli bir gelir kaynağı. Bir on sene derneğimiz bu hakkı kaybetmişti. Ancak şimdi yeniden kazandık. Gelecek yıldan itibaren bu ‘volunteer’ işine yeniden katılacağız. Dolayısıyla onlardan faydalanmak lazım.

Biz buranın düzenini, kuralını bilip çalıştığımız zaman güzel şeyler yapabiliyoruz. Diğer derneklerimiz de aslında o tarz yapılanmalara gitseler…, bunlar çok güzel avantaj yani….

 

Sinem Şenol

 

İşte, böyle soluk soluğa bir söyleşi gerçekleştirdik Sinem Şenol’la.

Bazı yörelerdeki kısır döngüyü, devinimsizliği, ‘gözünün üstünde kaşı var’ yaklaşımıyla bir araya gelememezliği gördükçe, kişioğlu ve kızlarının Edmonton’da Sinem Şenol gibi devingen toplum üyelerimizden örnek alabileceğini; bu emek ve birikimlerin yeni kuşakları olumlu değiştireceğine gönülden inandığımızı belirtelim…

Kördüşünülerin (dogmaların) ardında günümüzü yitirmeden, Atatürk Türkiye’sinin kazanımlarını daha yükseklere taşımakta yeni kuşaklara örnek olmak, onları yarına hazırlamak bizlerin özgörevi değil midir?

Aymazlığı, bencilliği bir yana atıp toplumsallıkta karar kılmanın ve devinmenin tam zamanıdır…

 

 

Ömer F. Özen / Bizim Anadolu / 24 Mart 2018

 

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...