“Cumhuriyet Balosu” mu, “Hasat Festivali” mi derken!..
Epeydir yazamamıştım. Her yılki gibi bu yıl da en azından Cumhuriyet Balosunu kaleme almaya niyetleniyordum. Kutlama bu yıl çok değişik olacaktı; bir festival düzenleniyordu. İlgi ve merakla bekliyordum.
Festival olamadı; onun yerine başarılı bir “ilk” olan bayrak töreni ve sade bir resepsiyon oldu. Bayrak törenini başka bir arkadaşın yazdığını öğrendim. Bana da olamayan festivali yazmak kalmıştı.
Bülbülü altın kafese koymuşlar, “Ah vatanım!” demiş…
Biraz tarihçe:
Vankuver’de yaşayanları gurbet acısı ve vatana, vatandaki geçmişe olan hasret bağlar. Türk sayısının az olduğu, Avrupa ve Ortadoğu kültürlerinin bile az hissedildiği Pasifik kıyısında bu özlem, bu burukluk örneğin bir New York’a göre çok daha bir belirgindir.
TCS bu özleme merhem olan etkinliklere 1963’ten beri imza atmış, Türk sayısı çok daha azken bile en önemli iki milli, iki dini bayramı kutlayarak insanları bir araya getirmiş bir kurumdur.
Yıllardır yılın en büyük kutlaması her yıl 29 Ekim’de yapılan Cumhuriyet Balolarıdır. Eskilerin hasret giderdiği, yeni gelenlerin toplumla kaynaştığı en büyük, “topluca anavatandaymış gibi” hissedilen tek gündür!
1990’lardaki bazı “balo”ları hayal meyal hatırlarım; birkaçına gidebilmiştim. Bazıları eski küçük bütçeli düğünler gibiydiler. Eğlence olarak bir dansöz çağrılır, piyango çekilişinin ardından belki cazırtılı bir müzik sistemi eşliğinde dans olurdu. İlkokul mezunu ile profesörü, esnafı ile mühendisi, dindarı ile pek de inanmayanı kalkar hep birlikte oynardı.
2000’li yıllarda, daha çok Türk beraberlerinde iyi ve kötü yeni akımları taşıyarak buraya yerleştiler. Yeni katılımlarla TCS daha modern, daha kapsamlı, daha çok etkinlik yapan bir kurum oldu.
Özlemler hâlâ aynı özlemler, temel gereksinimler hâlâ aynı gereksinimler…
Türkiye’den 2000’li yıllarda gelenlerin bazılarında yabancı olduğum bir tavır, Cumhuriyet Bayramı kutlamasına karşı bir kutuplaşma gözlemledim. Bayram yadsınıyor, yahut çok eleştiriliyordu.
Eleştirilerin giderek arttığı bir ortamda yine 2000’li yıllarda çoğu yönetim kurulu birbirinden güzel, anlamlı ve kapsamlı kutlamalara imza attılar.
Klasik kutlama tartışma konuları şöyleydi: Fazla ciddi ve laik bir kesim, “dansöz ve popüler müzik Cumhuriyet Bayramı’na yakışmaz” diyordu. Fazla dindar bir kesim ise dansöz olmasını dine aykırı buluyordu. İki grup da daha ağırbaşlı programlar istiyorlardı. Beklentileri artan ve farklılaşan kesimleri tatmin etme yükümlülüğü ile bu baloları düzenlemek giderek zorlaştı. Saydam gösterisi, program ve müzik kalitesi, salon seçimi ve süslemeleri, yemeklerin güzel ve bol olması gibi bir çok kriter vardı. Cumhuriyet Balosu neredeyse TCS yönetiminin bir sınavı halini aldı. Pop kültüre meraklı ve daha çok eğlenme hevesinde olan büyük bir kesim ise bu balolardan sıkılıp gelmemeye başlamıştı. Balolara ‘elitist’ diyenlere rastlar oldum. Başka değişikliklerin yanında girişin daha ucuz olmasını öneriyorlardı. Ancak hemen hiç bir yerden para desteği almayan ve kendi salonu olmayan TCS nasıl maliyetinden daha düşük bilet satacaktı? Bu balolar finans olarak zaten gayet temel seviyedeydiler. Saydam gösterilerinin ve milli marşların haricinde, güzel giysileri içinde beyaz keten örtülü masalarda yemek yiyen, sohbet eden, hasret gideren, sonunda kendi bağrından çıkmış müzisyenler eşliğinde belki biraz dans eden normal insanlardan oluşuyordu altı üstü. Toplumun her kesimine kucak açıktı. Yılda bir olan kutlamaların pespayeleşmesi mi isteniyordu? Bu balolarda Türkiye’deki sonradan görmüşlerin saçtığı abartılı para ve seviyesiz gösteriş hiç bir zaman yoktu.
Son yıllarda çoğu yönetim kurulu (YK), TCS’ye yeni bir adım, yeni bir ufuk kazandırdı. Bu yılki yönetim kurulunun başkanı geçen yıllarda TCS’nin bir çok festivale katılmasını sağlamış olan sevgili Güler Aylar. Başkan Güler Aylar ve yeni YK, TCS’nin Cumhuriyet Bayramı’nı çok farklı olarak çok kültürlü bir festival şeklinde kutlamasını kararlaştırdı. TCS ilk kez büyük bütçeli bir festivale ve Cumhuriyet Bayramı’na imza atacaktı. Toplum’un yaz sayısında festivalin adı “Türk Gençlik ve Hasat Festivali” olarak duyuruldu. Otuz bin dolarlık bütçe yapıldığı ve bu paranın yarısı için BC Community Gaming Grant‘e başvurulduğu ve festival için Türkiye’den büyük bir halkoyunları ekibinin geleceği (Silivri Halk Oyunları Topluluğu) ilan ediliyordu. Şimdiye kadar hep ayağını yorganına göre uzatmış olan TCS için bu büyük bir bütçeydi. Bu yeni türde ve büyük kapsamlı kutlamayı merakla beklemeye koyuldum. Adının nasıl olup da Cumhuriyet Balosu’ndan “Türk Gençlik ve Hasat Festivali”ne değiştiğini sorunca, yeni vakıf statüsünün gerekleri ve Kanada kurumlarından fon almaya açık olmak üzere değiştirildiğini öğrendim. “Biz yine bilecektik, o günün Cumhuriyet Bayramı” olduğunu. Addan pek memnun olmamakla birlikte dedim, yeni grup yeni ufuklar deniyor, umarım başarılı olurlar. Yalnız ileride Cumhuriyet kısmının tamamen unutulup “Hasat bayramı” olarak kalması riskini de düşünmedim değil. Endişelerimi kendime sakladım.
Festivalden bir iki hafta önce dikkatim Vankuver Türk toplumu içinde çıkan tartışmalara çekildi. Bir kesim festival programına şiddetle itiraz ediyordu. Programda “Türk yerine başka etnisitelere ağırlık verilmesinin özellikle Cumhuriyetimizi kutlayacağımız bir günde” olmasından hoşnut değildiler. Yine programda “Cumhuriyet ile ilgili, milli duyguları perçinleyecek bir bölüm göze çarpmıyordu”. Bunu kasıtlı sananlar bile vardı. Meğer büyük bir grup bilet almamayı kararlaştırmıştı. Bir de festivalin adı başkalarının da aklına takılmıştı; ben endişemi kendime saklayıp, “Bir nedeni vardır, bakalım görelim” derken, onlar arasında büyük tartışma kopmuştu.
Yirmi beş Ekim’de TCS, T.C.’nin Cumhuriyet kutlamalarını iptal etmesini gerekçe göstererek festivali iptal etti. Bu karara şaşıran çok oldu. TCS aylardır en büyük emeğini bu festivale vermişti, epey para harcamıştı, uzaklardan gelecek profesyonel sanatçılar programlarına bu festivali koymuşlardı. Bu kadar kısa süre kala iptal profesyonelce değildi. Tam “Biz bize değil de, yabancılarla kutlayacağız, onlara Türkleri tanıtacağız” denirken… Ayrıca TCS, T.C. kanunlarına değil, Kanada kanunlarına bağlıydı. Türkiye’den bu yıl içinde gelen bazı göçmenlerin de gurbet duyguları içinde bu büyük kutlama için bekleştiklerini biliyordum.
Biraz daha derin bakınca; Festival bütçesi zor durumdaydı. Toplum’da duyurulan 3 önemli şey gerçekleşmemişti. Kanada’dan beklenen büyük fon teknik bir ayrıntı öne sürülerek verilmemişti. T.C.’den alınması kesin gözüyle bakılan 10 bin doların verilmeyeceği haberi ise çok geç olarak 21 Ekim’de gelmişti. Silivri Halk Oyunları Topluluğu gönderilmemeye karar verilmişti. Tüm bunlar bir talihsizlik miydi?
Sanıyorum bu iptal kararında beklenen fonların gelmeyişi, yeterince Türk’ün bilet almayışı, ardından deprem ve T.C.’nin kutlamaları iptal edişi, hepsi etken olmuştu.
TCS, 29 Ekim’den bir kaç gün önce, iptal edilen festival yerine sade bir Cumhuriyet resepsiyonu ve depremzedelere bağış gecesi düzenlediğini açıkladı. Son derece sade bir resepsiyonda iki ülkenin milli marşları çalındı. Geceye Büyükelçi Rafet Akgünay ve eşi Zeynep Akgünay ve B.C.’nin Çokkültürlülük Bakanı Harry Bloy katıldılar. Günün anlamı üzerine konuşmalar yapıldı. Mini bir Atatürk videosu izlendi. Kâğıt tabaklardan da olsa lezzetli yemekler yendi. Rafet ve Zeynep Akgünay sıcak ve saygın kişilikleriyle gönülleri fethettiler ve Vankuver Türkleri ile kaynaştılar. Bir kaç günlük hazırlıkla anlamlı bir resepsiyon ortaya çıkmıştı. TCS gerek bu resepsiyonda, gerek web sitesi üzerinden toplam 4500 dolar civarında bağışı Kızılay’a verilmek üzere Van depremi için topladı.
Özellikle bu son ay bir çok dönemeçten geçip zor bir sınav veren TCS YK’nu ve Başkan Güler Aylar’ı kutluyorum. Çok başarılı bayrak töreni ayrıca kaleme alındığı için burada değinmeyeceğim.
Festivalin ileride gerçekleşmesi ümidiyle. Nice Cumhuriyet Bayramları kutlamak ümidiyle.
Bahar Çınarlı / Bizim Anadolu / Kasım-Aralık 2011