Press "Enter" to skip to content

Bir ulu ozan öğretmen, bir yüce eğitimci

Osman Bolulu: Bir ulu ozan öğretmen, bir yüce eğitimci yazar

Kin gemilerini hurdaya çıkardık.

“Osman sinsilikten, art niyetli davranışlardan hep nefret etmiştir. Hep dobra dobra konuşan kişilikte görünmüştür. Ortaçağda yaşasaydı, kesinlikle, bir şövalye olurdu. Elinde kılıcı, uğraşacağı haksızlıkları aramaya çıkardı. Çünkü haksızlığa dayancı yoktu. Kendisini ilgilendirsin ya da ilgilendirmesin hiçbir haksızlığa katlanamazdı. Bu yüzden zararlara uğradığı olurdu.

Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel‘in, Başbakan İnönü’nün, milli eğitim ve içişleri bakanlarının bulunduğu bir toplantıda söz aldı. Daha birkaç saat önce tanıdığı öğretmene reva görülen haksızlığı anlattı. O ilin valisiyle milli eğitim müdürünü yere batıran bir konuşma yaptı. Kişiliğine saygısızlık edenlere hiç ödün vermeden, eyvallah etmeden savaştı hep” (Çorumlu Hasanoğlan Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen, eski parlamenter Hasan Latif Sarıyüce yazıyor bunu).

Osman Bolulu
Osman Bolulu

Osman Bolulu …
Kimdir? 1929’da Amasya’nın Taşova İlçesinin Akınoğlu Köyünde doğmuş.
Anası Hatice Hanım, Babası İsmail Hoca.
Kurt ağzı bağlamaz
Muska yazmaz
Arkasından söylenirlerdi
‘Gavur İmam’

Bakıyorum da kimi imamlara
İyi ki ‘Gavur’u sevmiş anam

Cephede son azığını çalar da arkadaşı
Yıkılmaz İsmail Hoca’nın kaşı

Baba, niye sövmedin onlara, derdim
Acı su tadında gülümserdi
Oğlum, onlar da açtı, derdi

Babamdan bana ne mal ne mülk
Benden torunlarıma ne kalacak
Babamın resmi kalıtım olacak

Osman, anasını da şiirleştirir. Hatice Hanım nasıl bir anaydı?
Omca boyunda bir kadın
Çimen yeşili gözlerinden
Sabah duruluğunu emdiğim
Mihnete dolanan saçlarında
Haziran buğdayı estiremediğim
Boğalı Dağında çakılıdır
Oldum olası
O sevecenlik bohçası
1.80×80 gövdeyi
Turunçların topladım
Ve ondan öğrendim kadınları sevmeyi
İnsana yönelmiş ivmeyi

Osman, ilkokulu köyünde bitiriyor. Alman-Sovyet savaşı sürmektedir. Türkiye bir barış adasıdır Avrupa-Asya-Afrika arasında. Fakat ne sıkıntılara göğüs gerilerek. (Osman’ın bir ağabeyi öldürülmüştür. İki ağabeyi de silah altındadır).

Yoksul Türkiye silahlı güçler denli eğitime de önem vermekte, okullar açmaktadır. Bunlardan biri de Orta Karadeniz Bölgesi’ndedir. Ladik ilçesindeki Akpınar Köy Enstitüsü’ne girer Osman ve 1947’de bitirir. Köylerde öğretmenlik eder. Sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü okur. Bu köyöğretmen üniversitesinin Türkçe-Edebiyat Bölümü’nü 1954’te tamamlar. Ortaokullarda eğitici, yönetici olarak çalıştıktan sonra, doymak bilmez bir iştahla yeniden, sanki öğrenciliğinin hiç bitmemesini istercesine, Ankara’nın yolunu tutar: Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nü (TODAİE) 1964’te bitirir.

Ben küçücük bir köylü çocuğuyum
Kır bekçisinin elleri indirmiş
Bana ilk sopayı
Sığırlara bakmadım diye.
Severim özgürlüğü
O günden beri

……

Batıya koşmuşuz, duvar
Kuzeye dönmüşüz, keskin fırtınalar
Doğuda kırılmış ak tolgalar
Güneyde kara çarşaflar
……….

Kimdir o ozanlar
Dünü başka deyişle söyleyen?
Kimdir, o yazanlar
Köhneyi , biçim kırarak yineleyen?
Kimdir, o aydınlar
Eski yargıların terazisinde
Uzgörüyü köstekleyen.

……….
Ne denli namlu varsa
Kurşunlarını sökeceğim
Kalem yapacağım çocuklar
KARDEŞLİK yazacaksınız
……………..
Hakçasına değil dağılım
Birinde varsıllığa son
Ötekinin bacağında don yok
Kulla Tanrının arasında binlerce kişi
Üfürüp üfürüp tütsülemektir işi

………….

Gelin gelin be gardaşlar
Sinop’tan Anamur’a, Hakkari’den Uzunköprü’ye denli
Tüm ucuna ulanmış
Bir halay tutalım

………..

sonsuza uçuşa denli
gerçekleşecek düşe denli
…………

Ayrı notalarda bileşik gülmek
Tek’ten tüme, tüm’den tek’e gelmek

…………………

“Osman Bolulu, insancıl bir yaşam için kinleri kaldırmak, özgürce düşünmek ve söyleyebilmek, savaşları unutmak, kardeşçe yaşamak, insanları sevmek, birlikte amaca ulaşmak düşüncesindedir. Kötülüklerin, savaşların, kinlerin karşısındadır. Yurt Boyu Sevişmek kitabındaki şiirlerinde bu görüşlerini dizeleştirmiştir. Değişik kurgular, ölçüler içinde özgürce yazılan şiir örnekleri vermiştir. Gereksiz süslemelerden uzak, diyeceğini en iyi, en etkili söylemek görüşündedir”. (Eleştirmen, yazar Muzaffer Uyguner yazıyor bunu).

………….

Öğretmenimin şiirinde gizem vardır; ol nedenle bir kez okumak yetmez… Dönüp dönüp okumak, tadına öylece varmak gerekir…

Benimdir yerde yatan
Serilmişliği yurt düzeyini tutan
Koskocaman ölü bu
Sizlerden biri
Sizsiniz

Gözlerinde kor ateş gözlerinde
En cıngılı yerinde
Acun omcalarının alazlama gülü
Bekleyin açacağı günü

Umutları bağlam bağlam derilmemiş
Gözleri yalım gözleri kuluçkaya gerilmemiş
Mercimek ucu payı verilmemiş
Hasan Ali Ayşe Fadiş
Bilin ki bu sizin adınız

Yabansıl bir aslan ölüsüyüm ben
Alınlarında yarınları tutan
Gün kavuşumuna çevrenler yorgan
“Talkın” veremezsiniz ona
Haydi savulun oradan

Sanmayın bu ölü dörtkaşlı bir densizin
Sevgisi özlemleri küfrü ve sevabıyla
Bu ölü sizsiniz sizin
Elbet olamazdı başka türlüsü
Çekilsin başımdan ağıt gürültüsü

Yüreği mutların gövel tarlası
Başı gür saçlı özgürlüklerin demetçesi
Ben değilim tamamı evrendir hepsi
Başka biçimde yorumlamayınız

Sağucular ırak dursun başımdan
Doğmuşu doğacağı güzelin satrancında
Gelecek döllü gelecekle çarpınız.
……………

Bir öğretmenin derslik dışında görevi var mıdır? Yönetici ise okul dışında da öğrencilerini izlemek gibi bir zorunluluk var mıdır? Günde bir öğün bile yemeği olmayan çocuğa Türkçeyi anlatabilir misin, sevdirebilir misin ana dilimizi! Osman Bolulu öğretmenimiz görev yaptığı tüm yerlerde, tüm yıllarda bu işleri aksatmadan sürdürmüştür. Açlara aşevi bulmuş, çıplakları giydirmiş, yurtsuzlara yuva bulmuştur. En sıkıntılı günlerinde, en parasız kaldığı zamanlarda bile yoksul öğrencilerin elinden tutmuş, onları gönendirmenin yollarını arayıp bulmuştur.

Sıra sıra, hışıl hışıl kavaklar
Kalekale yolu üstünde duraklar
İçlerinden birisi uzun mu uzun
Uzun ama mahzur

Ötekilerin gövdesi ak
Onunki kara
Boyna bakar yollara
Belli bir beklediği var

Yeşil yeşil dalları kırık
Rüzgâr ötekilerin yaprağında şarkı
Onunkinde hıçkırık
Belli ki aşka tutulmuş kavak ağacı

Aşk ne denli acı
Sen de anladın mı kavak ağacı

,,,,,,,,,,,,,,,,

Yurt coğrafyasının sonsuzluğunda Karadeniz’e akıp giden bir ırmağın üstündeki köprü şiirimize O’nun sevgisiyle yerleşmiştir…

Taşova Köprüsünde, bir bahar akşamıydı
Bir kırmızı gül sundum size
Sanki kumral saçların omzuma düştü
Altımızdan akan Yeşilırmak değildi
Ben yatağını bulmamış bir suydum
Aşka doğru akan, yolu sana çıkan
Yıllarca çağlamış durmuştum
Gözlerimde seni, içimde seni bulmuştum
Dağ pınarları gibi, arı, candan
O akşam girdin hikayeme gün_ şimşek
Gönül bahçemde yeşeren ilk çiçektin
Yıllarca sorduğum sen miydin ne
El ele, göz göze benimle
mutlu sabahlara gidecektin
‘Bir bahar akşamı rastladım size’
Gözlerimde parıltı, damarlarımda alev
Bir kırmızı gül uzattım elinize
O güldür, saçlarınızdaki fırtına,
O güldür, gözlerinizdeki ılık hava
O güldür sizden aldığım mutluluk
Biziz sevgilim, o gülün aydınlığında
Aşka yönelen

Sen besleme gibi her yolun başında
Gündüz hayalimde gece düşümde
Nefes nefes duyduğum sıcaklık
Ve sağlık

Sen dudağımda ateş günü
Düşüncemde ışık seli
Bahar dudak buğday zülüf
Büngül büngül doğal kaynak
İki gözüm dünya sende

Dünyamı genişleten ufuk
Kollarımda taşıdığım mutluluk
Aşımda tuz bibersin
Karanlık günlerimde ılık ılık gülersin
Ağılarımı silersin

Ocağımın bekçisi
Bacamdan tüten duman
Damar damar atan kan
Gözlerine bakıp titrediğim
Anca beraber canca beraber
Sarmaşık kolları boynumda
Tanrı gibi içime sinmiş kadın
Ümit ümit bakan karıcığım
Sen Nermin’im, narin kızım
Üstüme titreyen muhabbet
Dalga dalga duyduğum ferahlık
Sen ışığım, pervanem

Canım sevgilim, bir tanem
Tanrının hevenk hevenk sunduğu meyve
Saadeti yanında bulduğum
Sabahlar üstüne serpilmiş
Yaşama sevinci
Besmele gibi yolların başındasın
Gündüz hayalimde gece düşümdesin

……………………

Öğretmenimizin denemeleri Montaigne tadı verir insana. Okuduktan sonra da “tadı damağınızda kalır”. Özdeyişlerle bezeklidir o denemeler. “İnsan duygu ve düşüncelerini sözcükle dışa vurur. İnsanın iç dünyasını başkalarına aktarmanın aracı olan sözcük, insanla başattır. Sözcüklerin psikolojisi, insanın psikolojisidir. (…) “Anasını kızından ayıran para.” deyimini işittiğimde deli olurdum, çocukken. Nasıl olurdu, ana kızını para için satar mıydı hiç? Kentlere düştükten, hayatı oluşları içinde gözlemledikten sonra öğrenecektim ki, “Para her kiri temizler.” Gönül dünyasını, iç güzelliklerini unutmuş, çıkara sarılmış böylesi görüşün öksesinde ömrünü tüketenler yok mu sanki! Eskiler ne demiş? “Beyan aynıyla insandır. Öyleyse “Anasına bak, kızını al.” demeyelim de “Sözüne bak, insanını tanı.” diyelim.

…………………..

Atatürk şiirlerinin en inandırıcı, en içten, en duru anlatımlı olanlarını da Öğretmenim yazmıştır…

Bir bayrak dalgalanır
Bozkırın ortasında, gür
Oylum oylum kırlara ateş dökülür
Kurt kuş, börtü böcek
Alevine ısınır

Güvercinlerin aklığında
Suluova Ortaokulu
Akça akça güler dağa taşa
Başında bir alev Atatürk’çe
Büyür büyür yel üfürdükçe

Sevgilerin, insanlığın durağı Birliğin tutkalı
Mutlu geleceklere dal
Sonsuzluğa dek bitmeyecek masal
Tarlalar içinde bu akça pota

O’nun resmi var duvarlarında
Uzak köylerden, çorak köylerden
Yalap yalap gözleri
Umudun beyazlığında defterleri
koltuklarında
Mustafa Kemal’ler dizildiler önümüze
Bir duruşları var
Yenilmedik güç katıyor gücümüze
İlk sabah günaydın dedik
Sağ ol dediler
Gürledi köşe bucak
Sınıflara döküldük
ırmak coşkunluğunda
Bizim ağzımızdaydı
iyiye, güzele diyen sesi
Keman kaşlarında
Yarınların bestesi
Öğrenciler Atatürk soludular
Kucak kucak
İlk derste :
– Evet, başlangıç Atatürk dedik
Her sözcüğün üstünde dura dura

…………………………

Türkçe öğretmeni olmak kolay iş midir? Sorumluluğu ağırdır dilimizin öğretmeni olmak. Rehberlik etmek gerekir yazarlık yoluna girenlere : Yazı Makassız Yazılmaz adlı denemesinde Öğretmenimiz diyor ki: “Yazı yazmak, salt yaşanmış ve gözlenmişin öykülenmesiyle, düşünülenin anlatımıyla olanaklı değildir. Bunların üstüne okuyacaksınız, araştıracaksınız, soracaksınız, danışacaksınız, sözcüklerin özel, genel anlamlarını, karşıt anlamlarını, anlam çevrelerini, neleri çağrıştırdığını bileceksiniz. Neyin hangi durumda olduğu, hangi durumda yanlış olduğunu ayırt ederek ona göre, belli ileti için ya da izlenim kazandırmak; kiminde düşünce aşılamak için sunuş yapacaksınız. Ama bunlar da yeterli değildir : Yazı yazan, yazısını başkasının yerine okuyup eleştirmelidir, hiç elinden bırakmamalıdır. Yazı çocuğunuz gibidir, onu iyi eğitmekle yükümlüsünüz, gerçek babaysanız. Yaratılanın ilk biçimine aşırı sevgi ile bağlananlar, yazı yazıyorum diye başkasının zamanını çalmamalıdırlar, kafaları bulandırmamalıdırlar. Herkese saygınlık kazandıracak uğraş alanı o denli çok ki…”

Sevgi güldestesi kitapları yayımlanır arada sırada. Öğretmenimin şiirleri yoksa onlarda, eksiktir, yarımdır… Sevgi somutlaşıyor dizelerde; elle tutulur, gözle görülür oluyor…

Martılar ki maviliklerde
Bulutlar ki küme küme
düşler ötesinde
Emzik vermiyor özleme
Çift uçuşan güvercinlerin
Kanadında kalbim

Şimdi orda olmalıyım
Gülümseyişin diriltmeli beni
Belki de hastalanırım
Canım diye
Dört dönersin başucumda
Alnımda dolaşan ince ellerinden
Yayılmalı huzur
Güneş seninle doğmalı
Yavrumuzun paytak adımlarında
Birleşmeli gözlerimiz

………………..

Bolulu Öğretmenimiz ilk ve orta dereceli okullarda öğretmenlik, yöneticilik yaptı. Eğitim Bakanlığı Müşavir Müfettişliğinden 1981’de emekli oldu. Öğretmen ve denetmen iken, düşüncelerinden ötürü alındığı için yargı kararıyla görevine döndü. Geri bıraktırılmış tüm yoksul ülkelerde geçerli olan kural O’nun için de işledi : “Türkiye’de hiçbir başarı cezasız bırakılamaz.”

Osman - Nermin Bolulu. Evlilik fotoğrafları.
Osman – Nermin Bolulu. Evlilik fotoğrafları.

Yaşamı boyunca bağlandığı sevgili eşi Nermin Pişkin Hanım 2010 yılının 10 Ocak günü sonsuzluğa yürüdü (uçmağa vardı). Gazeteye verilen duyurusunda Öğretmenimiz, eşi için şu tümceyi kullanıyor : “Altmış yıl önce size sunduğum kırmızı gül, yüreğimden hiç sökülmeyecek.”

Efeoğlu Ertuğrul Bey, Nermin Hanım için şunları yazıyor : “Bir insan ölünce tümüyle ölmüş sayılmaz! Göçüp giden iyilerin ardından bir ışık yılı uzar gider. O ışıklı yolda yürüyenler olur her zaman. Yürüyenlerin sayısını kimse bilmez. Öyle çoktur ki onlar… Hepimiz, o ışıklı yoldan yürüyenler değil miyiz? Büyük, ölümsüz bir sevi. Kim kiminle altmış yıl sonra yine yaşamak istermiş, sevdiğiyle birlikte olmak istermiş? Saygıdeğer Osman Bolulu sevgili eşinin ardından sesleniyor gazetedeki duyurusunda: Altmış yıl önce size sunduğum kırmızı gül, yüreğimden hiç sökülmeyecek, diyor, ant içiyor. Nermin Bolulu’nun yitip gittiğini söyleyebilir miyiz? Bizden göçüp gidenleri yok sayabilir miyiz? Altmış yıldır solmayan kırmızı bir gül, bir al gül, bir tansık! Ne mutlu ardında böyle bir ses bırakıp gidene! Ne mutlu Nermin Bolulu’ya.”

Diken üstüne dizili
Kırk yılın içinden geçip dipdiri
Zehrimi bal dudağına katık eden
Çakır gözlerinde eritip öfkeyi
Benim gibi geçimsizlik dağını
Bin tarha bölüp gül bahçesine
dönüştüren
Anamdan bacımdan üste dostum
Yiğit diye beni el içine salan
Ilımanların en durusunu göğsünde
bulduğum
Kavgamın slogansız ustası
Ayrıntıları aşmış gerçek insan

İşte o birisi
Güzelliğin hası
Sevgilerin omcası

Öğretmenim Osman Bolulu, yazın dünyamızı yapıtlarıyla varsıllaştıran bir eğitimci yazardır. Her türde yapıt vermiştir O.

Şiir kitaplarından başlayalım :
Dalların Ucundaki. 1955
Bileşim Çizgisi. 1963
Yurtboyu Sevişmek. 1991, 1994
Taşın İyisi. 1992. 1994, 2009
Uzun Koşu. 1994
Güle Yolculuk. 1994

Öykü kitapları :
Yağmur Sonrası. 1998, 2001

Deneme Kitapları :
Antilaikliğin Önlenmeyen Yükselişi. 1994
Belleksiz Toplum. 1995
Korkacaksan Kitapsızlardan Kork. 1998
İnsan İnsana Eklene Eklene. 1998, 2001
Haritasız Yüzler. 2007

Anı kitapları :
İnsanlığın Solmaz Gülleri. 2000, 2002
Bir Gülün Aydınlığında. 2011
Köy Enstitülülerden Biri. 2012

Özyaşam Öyküsü :
Ahmet Miskioğlu Kitabı

Dille ilgili yapıt :
Yardımcı Türkçe Bilgileri. 1964
Şemalarla Dilbilgisi Özeti. 1965?
Sözün Işığı. 2004

Kadirbilir, vefalı yayıncılar, dergiciler de Osman Bolulu Öğretmenimizi unutmadılar; Onun adına özel sayılar çıkardılar.
1. Damar Dergisi. 2004. Sayı 132,
2. Bizim Anadolu Gazetesi, Montreal, Kanada. 2004,
3. Ardıçkuşu Dergisi. 2004. sayı 62,
4. Aykırısanat Dergisi. 2004. sayı 69

Hakkında yazılmış kitap: Tansu Bele, Dilden Düşünüşe Uzun Koşu, Ekin Ajans-Kum Yayınları. 2004
…………..

Düşünüyorum da, televizyonda tek kanal olsa (ak-kara da olsa olur yayın görüntüsü), herkesin en çok almaç karşısında olduğu akşam 20-21 sularında çıkıp konuşsam, Osman Bolulu Öğretmenimizi, Ondaki insan sevgisini, binbir emekle hazırlayıp, binbir masrafla bastırdığı kitaplarını anlatsam. Özellikle eğiticilerimize, öğretmenlerimize seslensem; desem ki : Ey, her dereceli okulda görev yapan sevgili meslekdaşlarım; tanıyın, Osman Bolulu adlı üretken yazın emekçisini, büyük eğitimciyi tanıyın. Yapıtlarınızı derslerinizde değerlendirin. Gittiğiniz yerlere, cebinizde, çantanızda, dağarcığınızda Ondan bir kitapla gidin. Açın bir şiirini okuyun, bir denemesini okuyun. Gizemlidir o yazılar; Yunusca, Hacı Bektaşca anlam yüklü, bir kez okumakla anlayamayabilirsiniz; dönün bir daha okuyun. Yazıyı bitirdiğiniz zaman nasıl bir doygunluğa eriştiğinizin ayırtına varıp şaşıracak, sevinecek, mutlu olacaksınız!

Engin gönül… Diyor ki öğretmenimiz, “bilim, sanat adamı olamadım”… Nice nice adını bilim adamı, sanat insanı olarak duyurmuşlar var ki, insanlığa hiçbir katkıları olmamış; bir ürün vermemiş, bir imeceye katılmamış… Yıllarca üniversitelerde ders verip de, notlarını kitaplaştırmamış sayısız prof, doç “kitapsız akademisyen” var ülkemizde… Biz biliyoruz ki, Osman Bolulu öğretmenimiz tam bir bilim, sanat adamıdır. Ankara Dostları Yazarlar Topluluğu söyleşilerinden 4 kitap çıkmış. Şiir Coğrafyamız adıyla 5, 10 kişiden oluşan şairlerin ürünlerini şiir yıllığı olarak 1997, 98, 99, 2000’de düzenlemiş. 52 kişi hakkında yazı yazmış. Başka yazarlarımızın kitaplarını 51 yazı içinde tanıtmış. Diyor ki: “Yazarlık miladının kendisiyle başladığını sananlardan olmadığımı gördüm. Sözümle, yazımla, tutum ve edimimle Köy Enstitülü kişiliğimi sürdürmenin sevincini yaşıyorum. Kendimi abartılamak için yazmadım bu bölümü. Aklı, bilimi kılavuz edinmiş, laik eğitim dizgemiz tersine döndürülmeseydi, Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, Türkiye’nin bugünkü durumu ne olurdu, ona gönderme yapmak istedim.”

Kendi açımdan da bir mutluluğumu dillendirmem gerekiyor. Kanada’da yayımlanan “Bizim Anadolu” adlı aylık gazetenin sayfalarında Osman Bolulu Öğretmenimle bu fakirin yazıları ardı ardına yer almakta… Bundan sevinç, onur duyuyorum ve öz özüme öğünüyorum…

Göz mü, aşk imgesi mi
Bu sendeki
Nisan yağmurunda yunmuş
Gökyüzüdür sanki
Ne başlangıcı belli, ne dibi
Uçup gidiyorum sonsuzluğunda
Ak köpüklü martılar gibi
Soluk almadan
Öncesini sonrasını kuşatan zaman
Nasıl akıp gidiyorsa
Nasıl yaratıyorsa, durmadan
Öyle vuruyorsun, damarlarımdan
Nasıl götürebilirim bu ömrü
Turunç koklamadan
Baharında kanatlanmadan
Deniz deniz bakma öyle
Soruma yanıt bulmadan
Yanık Kerem’deki Aslı
Sadece bir söylence
Sensin , aslıların aslı bence
Dört dönüyorum
Gözlerin aynımda olmadan

Osman Bolulu bir çalışma anında eşi Nermin Hanımla.
Osman Bolulu bir çalışma anında eşi Nermin Hanımla.

Osman Bolulu Öğretmenimizi tanımak, tanıtmak bir yazının oylumuna sığmaz. En iyisi kitaplarını okumak… Bu yazıyı 21 Nisan 1983 günü, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Yasası ile meslekten çıkarılan Ayhan Sarıhan’a ve Zeki Sarıhan’a (Öğretmen Dünyası Dergisi Başyazarı) armağan şiiriyle sonlayalım.

Hani tren penceresinden, otobüs camından
Bakıp geçtiğiniz kıraçlar yok mu
Keçilerin bin tırnakla tutunduğu
Kimdir, orasını vatan yapan

Ayaklarınızdan ırak _ kaşığınıza yakın bozkırlar
Yeşilini gözyaşıyla suladığımız
Göz göz, yerden bitme insan olurlar
Nokta nokta çalı kara çalı sandığınız

Karamürsel’e varırsan sarı saçlı gülerim
Kirtim kirtim dokunan coğrafyadan
Akhisar’da yüzleri sevim sevim gümüşlerim
Denizli’de özgür öğretmen olurum, doğruları anlatan

Küfe taşıttığınız, komi diye seslendiğiniz
Çocukların gözlerinde bir şeyler yalazlanırsa
Posasını bırakıp kaymağını emdiğiniz
Tebeşirli parmaklarımla yazılmıştır haritasına

Kitapları rüzgârda, umutları akıttığı kanda
Sokaklara serdiğiniz doruk başlı delikanlı
Gür saçları duvarlarına gerili zindanda
Öylesine onurlu, öylesine korkusuz, canlı
Yürüyorsa tarihin zinciri halka halka
Ayak basmadığınız topraklara serpmişim tohumunu
Eğer direnç suyu verilmişse bu halka
İnanın ki benim ellerim örmüştür bunu

Milönü’nde cehalet selini kıran dağşandır adım
Koşullanmışlara inat- uygar başla
Vallahi, hiçbir zorluğa pabuç bırakmadım
Yolumuzu kapatamazsınız – çatık kaşla

Geleceğin kitaplarında tek satır
Adımızdan söz edilmeyeceğini biliriz
– Tarih ancak bayrağı dikenleri anlatır-
Ama biz,
İpek böceği sessizliğinde yarınları öreriz.

Yüreğimiz horlanmış çocukların ezik bakmasından
Umutları çaka çaka varır kamunun yaylasına
Kucağımızda bir deste gül- yurt coğrafyasından
Ellerimiz harç koymuştur- anıtların en hasına

Ürgüp. 26 Ağustos 2013-30 Ağustos 2014

Emrullah Güney / Bizim Anadolu / Mayıs 2015

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...