Press "Enter" to skip to content

Bir Kitabımsının Düşündürdükleri / (Asimile Olmak)

Bir Kitabımsının Düşündürdükleri / (Asimile Olmak)

Evdeki çalışma masamın üzerinde, eski bir ders kitabı ile bakışıyoruz.

 

 

 

Ders kitabı dediğime bakmayın, aslında kitabımsı. Ders notları fotokopi ile çoğaltılmış, spiralle ciltlenmiş, olmuş sana kitabımsı. Hediyesi 80 – 100 dolardan öğrencilere satıyorlar.

Bu zavallı kitabımsı okulda kaderine terk edilmiş duruyordu. Eşyalarımı toplarken okuldaki çay poşetlerime, kalemlerime hatta kahve filtrelerime de sekiz aydır el sürülmemiş olduğunu gördüm.

Yaklaşık dört yıldır o köşede duran kitabımsıyı, eğer kendisi gelmedi ise, yanlışlıkla eve getirmiş olmalıyım. Açıp kurcaladım oldukça güzel makaleler vardı, işime yarayabilirdi. Geri götürdüğümde muhtemelen geri dönüşümde birilerinin evinde tuvalet kâğıdı olarak gidecekti. Kitap adeta “Ne olur lütfen beni geriye götürüp oraya bırakma, sonumun nereye varacağı belli değil” diye yalvarır gibiydi.

İçime sinmedi, kitabımsıyı ertesi gün ofisteki köşeciğine geri götürüp kaderine terk ettim. Umarım bir kitap hırsızı çıkar kurtarır da…
Kitabı bırakıp eve dönerken düşünüyorum. Kanada’da bazı azınlıkta kalan gruplar hariç, dikkatimi çeken iki temel ahlaki sütun var:

Yalan söylememek ve hırsızlık yapmamak.

 

İlginç bir şekilde insanlar yalandan uzak duruyorlar. Bu nedenle de devlet ve bürokrasi genelde vatandaşlarına güvenip ahretlik belgeler istemiyor. İnsanların çoğu illâ ki yalandan kaçınıyor.

 

***

Doğu kültürlerinde yalan ne yazık ki içe işlemiştir. Kanada’da yaşayan gazeteci yazar Faruk Arslan internette yayınlanan kitabının 136ncı sayfasında şöyle bir öykü anlatılıyor:

“Başvuruda süreci kısaltmanın birkaç yöntemi vardı. Petrol mühendisi F. 2000 baharında başvuru yaparken Alberta eyaletine gideceğini yazmış, bir de işe kabul mektubu sunmuştu. Jet hızıyla çıkan göçmenliğinin ardından soluğu Toronto’da aldı. Sınırdaki Göçmenlik görevlisi, Alberta’ya gidip gitmeyeceğini sordu. Sonuçta F. Calgary’de bir günlük hava alıp tekrar popüler kent Toronto’ya yerleşmek için döndü. Türkün fendi Kanadalıları böyle yendi.”

 

Şecaat arz ederken…

Şarkta yalan ve zalimliğin doğal karşılanmasından yakınır Falih Rıfkı Atay Zeytindağı adlı eserinde. Haklıdır çünkü yalanın katmerlisi her kademede soluk alır gibi söylenir Ortadoğu ve Doğu ülkelerinde. Özellikle de basın. Dikkat ederseniz magazin ve sporla ilgili haberlerde yalanın bini bir paradır. Gerçi basının iktidarların veya muktedirlerin kontrolünde olduğu ülkelerde satılık kalemli, fotoşoplu basın haberleri magazin basınını mumla aratır.

Hele o din tüccarları. Öyle bir üfürürler ki, mangalda kül bırakmazlar. Ne “Şapkalısını” bırakırlar, ne Kabataş’taki bacımızı taciz edenleri. Casus derler, fuhuşçu derler, suikastçı derler, Belge CD üretirler, toprak altına muhtemelen kendi koydurdukları silahları bulurlar.

Sözde dindarlar ya, hatırlatmak gerek, Kuran’da yalan kelimesinin geçtiği ayet sayısı namaz kelimesi geçen ayetlerin üç katıdır.

Yalan kültürü toplumların iç kanaması gibidir. Dışarıdan bakınca her şeyi normal görürsünüz ama aslında toplumu için için öldürür. Yalan az gelişmiş demokrasilerde ve demokrasi dışı rejimlerde doğal karşılanır. Kullanılacak bir araç olarak görülür.

Kanada’da farklı. Bir keresinde profesör bir belge verdi, imza atmamış. “İmza atmayacak mısınız?” diye sordum. O da bendeki şaşkınlığa şaşırmış gibiydi, “Gerek yok, sen neden sahte bir belge götüresin ki, beni ararlarsa ne yapacaksın” dedi.

Memleketimi düşündüm, bir ah çektim karşıki dağlar yıkıldı.

Doğu toplumlarında yalan ve hırsızlık normal karşılanıyor. Elbette Kanada’da da hırsız var. Olmaz mı? Hırsız her yerde hırsız, yalancı her yerde yalancıdır. Ama çok daha az. Ve hukuk yakasına yapışıyor.

Avrupa’nın ulusal çıkarları gereği çifte standart ve ikiyüzlülüğünün geleneksel politikaları olduğunu iddia edebiliriz. Çifte standart da bir tür yalandır. Ama hiç olmazsa batı ülkelerinde yalana ve talana göz yumulmuyor. Kimse de “çaldıysa benim paramı çaldı sana ne?” diyecek kadar saf (!) ve açık sözlü değil.

***

 

Kitabımsıyı bırakıp eve geri gelirken bir yandan bunları düşünüyor, bir yandan da “Ben de Kanadalılaşmışım” diye düşünüyordum.
Aman Allah’ım ‘asimile’ mi oluyordum? Bu ne dürüstlüktü!

 

 

 

 

Yalçın Diker / Bizim Anadolu / Nisan 2016

 

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...