Press "Enter" to skip to content

Beyin Göçü

Beyin Göçü

Eski bir öğrencim –şimdi lise coğrafya öğretmeni- soruyor mektubunda: Türkiye’den bir futbolcu, eğer ülkemiz dışında bir futbol takımı ile anlaşır ve giderse, bu bir “beyin göçü” sayılır mı?

 

 

 

 

 

 

“Beyin göçü” (Brain drain) adından belli olduğu gibi baştaki beyinle ilgili bir kavramdır.

Futbolda (ayaktopu) beyin değil, ayak -tekme atmak- önemli olduğu için, hele hele bizim futbolcularımız hiçbir zaman gerçek anlamda, estetik değeri olan bir spor olayını gerçekleştiremedikleri için, ister yurt içinde kalsınlar, isterse yurtdışına gitsinler, yaptıkları eylemin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Futbol yıldızları -starlar- sadece ve sadece aldıkları milyonlarca liralık transfer ücretleriyle öğünmeyi bilirler. Kendileri gibi ağzı açık, ayran delisi olan, aklı bin karış havadaki embesil kızlarla; magazin dünyasının beyinsizleriyle eğlenmeyi, lüks ciplerle gezmeyi, sürekli sevgili (!) değiştirmeyi, asilzade havalarında saraylarda yaşamayı, boyalı basının sayfalarında adlarının geçmesini öğünme konusu yaparlar. Hayat felsefeleri, daha doğrusu felsefesizlikleri onları acınacak derecede ilkelleştirmiştir.

İddia ediyorum, pek çoğunun okuma yazması da yoktur. Ülke sorunlarıyla ilgilenmek onların gündeminde yoktur. Kazara Meclis’e de girseler, kendilerine özgü bir görüşleri olamaz. Halk eğitimi, beslenme, terör, sağlık, endüstrileşme, kentleşme, gecekondu sorunları… Olsa bile bunu savunamazlar da. Olur ya, baltayı taşa vururlar da; sonra “büyük patron”u kızdırırlar. Bir sonraki seçimde adının üstü çiziliverir.

Bu tür adamların en basit bir yazıyı okuyacak sabırları da yoktur.

Ol nedenle; hiçbir şekilde, onlarla ilgilenmeğe değmez.

Futbol, aynı film dizileri gibi (Brezilya, Meksika, Türkiye), milyonları uyutan bir afyon olarak, özellikle totaliter rejimler tarafından önemsenmiş, büyük yatırımlar yapılmış ve karşılığı da alınmıştır. Örneğin Franco, İspanya’yı 3F ile yönetmiştir. Bu F’lerden biri de, baştaki futboldur.

100 bin seyirci kapasiteli futbol oynanan alan yaptırmak büyük bir başarı olarak gösterilir.

Fakat o ülkede gazetelerin günlük satışı ne kadardır? Bir kitap kaç tane basılıp satılmaktadır? Yeni kitaplıklar açılmakta mıdır? Eğitim ne durumadır? Bunların hiçbir önemi yoktur. Sorgulanmaz bile.

Televizyonlar da futbolu halkın gözünde değerleştiren birer uyutma makinesidir.

Onun için çağdaş dünyada bunlara “stupid box” adı verilmiştir. Aptal kutusu…
İzleyin: Maç öncesinde tahminler… Saatlerce süren tartışmalar, açık oturumlar… Öyleyse çağdaş iletişim aracının, televizyonun geri bıraktırılmış ülkelerdeki adı, işlevi “beyin yıkama aygıtı”dır (Brain washing instrument ).

Maçın tüm ayrıntılarıyla televizyonlardan verilmesi…

Maç sonrasında yine saatlerce maçın yorumlanması, değerlendirilmesi…

Kerli ferli adamlar oturmuşlar, dünyanın en önemli sorunu buymuş gibi havanda su döğüyorlar.

Yalnız televizyon mu?

Gazetelerin de son 6-8 sayfası sadece futbola ayrılmıştır.

Geri kalmış, geri bıraktırılmış ülkemizde her gün, milyonlarca insan, gazeteleri sadece son sayfalarından okumaktadır. Dünya genelindeki, Türkiye özelindeki hiçbir sorun önem taşımamaktadır bu tür gazete okurları, fanatikleri için…

Ve böyle bir sorunun sorulması da; bizim böyle bir yazı yazmamızın da zaman kaybı olmaktan öte bir anlamı, bir kıymet-i harbiyesi yoktur.

Bizden bir ayaktopu oyuncusunun yurtdışına çıkması beyin göçü olmadığı gibi, başka ülkelerden yurdumuza gelerek top oynayan bir oyuncu da öz ülkesi için bir “beyin göçü”, “üstün beyin gücü yitimi” anlamına gelmez. Türkiye’de geçmişten günümüze, Brezilyalı, Romanyalı, Senegalli, Nijeryalı oyuncular kamuoyunun ilgisini, sevgisini kazanmışlardır. Bunların ülkemizde bir süre yaşıyor olmaları, kendi yurtlarına hiçbir şey kaybettirmemiştir. Aynı bizim hiçbir şey kazanamadığımız gibi… Maddi açıdan, daha iyi yerlere ayırabileceğimiz paranın bunların cebine girmesi gibi büyük zararlara uğradığımızı da vurgulamamız gerekir.

Önemli olan bilim, sanat, kültürdür. Hümanizmadır, barış içinde ekonomik gelişmedir. İnsanın insanca yaşamasıdır. Doğal ve kültürel varlıkların yağmalanmaması, gelecek kuşaklara daha da geliştirilmiş olarak aktarılmasıdır.

Budur ol hikâyet, ol kara sevda.

 

 

 

Önceki yazıları»

 

Emrullah Güney / Bizim Anadolu / 31 Aralık 2019

 

Şu haber ve yazılarla da ilgilenebilirsiniz:

 

 

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...