Uluslararası Coğrafya Eğitimi Kongresi için Eskişehir’deyiz.
Nevşehir’den Eskişehir’e…
Tanımaya çalışıyoruz bu güzel beldeyi. İlk iş olarak, öneri üzerine kart çıkartıyoruz. Artık otobüse, tramvaya rahatça binip istediğimiz yere gidebileceğiz. Kime sorduysak yardımcı oluyor. Herkes birbirine selam veriyor gülümseyerek. Emekli memur olduğu belli insanlarla kolayca diyalog kurabiliyoruz. Neden buradayız, anlatıyoruz. Gözleri ışıldayarak dinliyorlar. Mutlu insanlar beldesi burası.
Tanımaya çıkmışız. Bindiğimiz tramvaydan bir durakta iniyoruz.
Sürücü gülümseyerek bize ‘iyi günler!’ diliyor.
Bir pazar yerine ulaşıyoruz.
Dağdağa, uğultu…
Özellikle hanımlar kapışıyor tekstil ürünlerini.
Evlerinde vardır da, fazla mal göz çıkarmaz.
Yeni evlenenlere, yeni ev kuranlara en iyi armağan ne olabilir?..
Yatak çarşafı, yorgan, battaniye, havlu, nevresim takımı, bornoz… Ne arasan var.
Yürüye yürüye bu uğultulu yerden çıkıyoruz.
Birden sesler kesiliyor. Sanki ses çıkarmanın yasak olduğu bir bölüme geçiyoruz.
Neresi? Sebze-meyve, bağ-bahçe-tarla ürünlerinin, hayvancılık ürünlerinin satıldığı bölüm.
Satıcılar mallarını övseler de, kimse yok ortalıkta. Fiyatları yüksek buluyor halk. Uzaklaşıyor gıda maddelerinin satıldığı alandan. Nevşehir üzüm cenneti. Burada daha önce görmediğimiz boyakta, türlü çeşitli üzümleri görüyoruz. Satıcılar küçük salkımcık ikram ediyor bize. Merakla, nereli olduğumuzu soruyor; anlatıyoruz. Yalnız üzüm mü? Elmalar da, armutlar da gelbanası olan meyveler… Ne var ki, pahalı…
Yanyana iki bölüm… Bir alabildiğine kalabalık, gürültülü, satın alma yarışında kadınların olduğu bölüm, sınırda beslenme için gerekli ürünlerin olduğu alan.
Bu tezat, bu çelişki görülmeyecek, dikkati çekmeyecek gibi değil.
…………………………..
AVM’ler, dükkânlar, mağazalar, depolar tıklım tıklım dolu…
Mal sahibi, yanında iki yardımcısı… Esniyorlar. Kimse girip çıkmıyor da ondan.
Bir bakıma satış olmasa da kazançlı sayılırlar.
Fakat ödenecek borçlar var. Dönüşüm olmayınca nasıl yürüyecek işler?!
…………………………
Öğretmen okuluna vaktinde yetişebilmek için bir bardak çay içiyor, dün aldığı ekmekten bir parça atıyor ağzına. Kahvaltı tamam… Peynir, bal, kaymak, sucuklu yumurta nerede?
Alay mı ediyorsun. Nerede dört dörtlük kahvaltı yapacak geliri olan eğitimci?
Öğretmen daha ilk dersin sonunda acıkıyor.
Peki, öğleyin sağlıklı, doyurucu bir yemek yiyebilecek mi?
Bu soruya olumlu yanıt verilebilir mi?
Peki, iyi beslenemeyen öğretmenden dersini işlemesini, öğrencilerini iyi yetiştirmesini beklemek? Bu olabilir mi? Ütopya, mucize…
……………………………
Öğrenci çocuk ya da genç…
İyi kahvaltı yapamadan okuluna koşuyor.
Daha ilk dersin sonunda acıkmış olduğunu duyumsuyor.
Aç çocuk dalgındır, uykusu gelir, öğretmenini dinleyemez, anlayamaz.
Verilen ödevi gerçekten başarılı yapmasını bekleyebilir miyiz?
………………………..
Otobüs sürücüsü yorgun… Uyukluyor… Çünkü sabah kahvaltısı besleyici değil. 40, 50 insanın güvenle taşınması onun sorumluluğunda. Saatler süren yolculuklar… Bir mola yerinde çorba içse, pilav yese ne olacak? Kahvaltı önemli…
………………………
Hekim görevini iyi yapmak istiyor. Hipokrat Yemini… Kahvaltısı yeterli değil. İyi beslenemediğinin ayırdında. Fakat, herkesin imrendiği, iyi aylığı olduğunu sandığı hekim de gıda fiyatlarındaki artıştan dolayı acı çekiyor, yeterli besin alamıyor. Muayene ettiği sayrı yurttaşlar umutla hekimin sözlerini dinliyor. Nitelikli ürünlerle kahvaltı yapamayan hekim ya bir dalgınlık sonucu sayrılıkla ilgisi olmayan, iyileştirici değeri bulunmayan bir ilaç yazarsa… Suç hekimde midir?
……………………….
AVM’lerde dolaşan, kaldırımlarda yürüyen, dükkân vitrinlerini seyreden insanlara bakınız. Gülümseyen, yaşamından mutlu tek bir insan görebilir misiniz?
Sılaya dönen, dinlence günlerini ana baba yurdunda geçirenler, ceplerindeki avrolara güvenerek mutlu görünüyorlar. Ya sonrası?
Mutlu olanlar Suriyeli sığınmacılar… Torbalar dolusu besin maddesi alabiliyorlar. Bizim vergilerimizle iyi besleniyorlar. Sürekli ailelerine yeni bireyler katılıyor. Artık ticaret alemine de giriyorlar, motorize oldular; minibüs, çift kabin kamyonette görüyoruz onları. Önceleri apartmanların bodrumlarında yaşıyorlardı; giderek daha konforlu evleri kiralayabiliyorlar.
………………………
Akaryakıt fiyatları yükseldikçe halkımızın sıkıntıları artacaktır. Buna bir çözüm bulunmalı. Cumhurbaşkanlığı’nın, bakanlıkların yüksek maaşlı (2 ile 15 ayrı yerden aylıklı) danışmanları ne iş yapıyor? Bir çözüm önerileri yok mudur bu akil zevatın? Yoksa, ilgili makamlara ortamı ‘güllük gülistan’ mı gösteriyorlar?
Bir gerçek var. Besin maddelerinde fiyatların yükselmesi akaryakıt fiyatlarının artmasına bağlı. Birbirine koşut… Böyle giderse bedence sakat, beyni çalışmayan, iş göremeyen, üretemeyen kuşaklar yetişecek demektir. Beslenme bozukluğunun doğal sonuçlarını bilmek için medyum-kahin olmaya gerek yoktur. Her şey apaçık ortadadır.
Prof. Dr. Emrullah Güney / Dünden Bugüne / Bizim Anadolu / 23 Ekim 2024