Press "Enter" to skip to content

Batı’da Sol’a, Doğu’da Sağ’a oy veren seçmen profili ve CHP

Batı’da Sol’a, Doğu’da Sağ’a oy veren seçmen ve CHP

Avrupa’da sola, Türkiye’de sağa oy veren seçmen profili ve de demokrasi ile özgür düşünceyi amaçları için araç olarak kullananlar…

 

 

Dostumuz, arkadaşımız, yoldaşımız, önceki Samsun Milletvekili güzel insan AHMET İHSAN KALKAVAN’a Allah’tan acil şifalar diliyorum. Onun güçlü yanı ailesini ve dostlarını yalnız bırakmayacağını ve ışıklara yolculuğunu durduracağına inancım tamdır…’

 

 

Cumhuriyet gazetesinde, 25 Mart 2007’de yer alan bir yazımı güncellemeye karar verdim:

Demokrasiye inanmayan kişilerden, kent yaşamında, kentin yapılanmasında halka danışma, toplumsal uzlaşma arama gibi unsurlar beklenemeyeceğini söylüyor Şevket Çorbacıoğlu ve ‘Demokrasiye inanmayan ama demokrasiyi kullananların tek gereksinimleri ‘halkın oyu’dur. Bu gereksinimin temel öğesi de halkın guruldayan karnıdır. Ramazanda çadır kurulması bundandır. Fakat işin ilginç yanı halk, kendi parasıyla kurulan iftar çadırını onlar kuruyor sanarak ‘oy, oy!’ diye açlıktan inlerken onlara oy vermektedir’ diyor. Ve gelelim asıl meseleye: ‘Onlar için İstanbul’un birinci derecede deprem tehlikesi içinde olması veya projesi belirsiz bir ‘Dubai Kulesi’ onlar için hiç önemli değildir. Onlar için önemli olan, birileri hesabına İstanbul’u küresel ölçekte finans kapital merkezi haline getirmektir.’ Toplumsal uzlaşma yok ama Çorbacıoğlu’na göre varsa yoksa, ‘petrol sonrası varsıllığımı nasıl korurum endişesindeki ‘yalelli’ye tüy, pardon kule diktirme görevi’ var! Peki bunları yapan kim? Çorbacıoğlu: ‘Bunları yapan geçmiş iktidarlar ve onların uzantısı olarak imar aflarıyla ‘siyasi sit alanı’ diye tanımladığım varoşların köşe dönücü iş bitirici mantığın türevi olan ve 1990’lar sonrası kente inerek siyasal ve ekonomik değerlere egemen olan ‘kent feodal beyleri’dir. Bu beyler için yoksul gecekondu insanı oy metaı, partiler ise ticaret borsasının değerli kâğıtları gibidir. Önceki iktidarların katkılarıyla önce yerele, sonra merkeze egemen oldular Yağmacılar dünün solcu, bugünün yağdanlıklarının katkılarıyla ve demokrasiyi araç olarak kullanıp amaçlarına koşarken Doğu Batı ötesi birliktelikler oluşturmaya başladılar. Şimdi yerelde ve merkezde; büyük küçük, baba oğul sürekli yağma boyutunda bir ‘yatırım’ peşindeler.’ Yatırım adı altında kentleri, kıyıları, ovaları, dağları yağmalayanlar için ahlaki değerlerin bir nebze olsun önemi kalmadı. Siyasi bir tercih olarak ahlak, kadınların başına sarılan bir bez parçasının içine sokuldu. Artık hiçbir hırsızın, yağmacının, hortumcunun yüzü kızarmıyor. Tam aksine cepler doldukça daha büyük itibar kazanılıyor. Doğrusu, toplumun geniş bir kesimi de bunu benimsemiş durumda. Turgut Özal’ın köşe dönme felsefesi ‘erdem’ oldu; Tayyip Erdoğan’la ülkeyi pazarlama misyonunda kendini buldu. Allah kabul etsin! (Cumhuriyet-25 Mart 2007)’

Burada, 2002’nin dinden geçinenler ve demokrasiyi amaçlarının aracı olarak gören, bunu açık-açık söyleyen siyasi erk anlatılmaktadır.

Bunlar, türbanı da inanç gereği değil, gizdeki amaçları için araç olarak kullandı. Ulusal tüm değerleri yok eden politikalarıyla, çıkara özdeş, 2 yüzlü seçmen profili yarattı. Dahası bu çıkarsal özlere sahip seçmen profillerini, karakterleriyle bütünleştirerek besledi.

1 Kasım’da seçim var. 1 milyonu aşkın insan yurtdışında, yani gümrük kapılarında, konsolosluklarda 1 Kasım için oy kullanacak. Oylar belli süre, Başkonsolosluk odalarında ve gümrük depolarında bekletildikten sonra yetkililere teslim edilecek. Düşünün, ne kadar güvenli ve emin ellerde bulunduğunu… Bilmiyorum; oy sayımında YSK dışında parti yetkilileri var mı? Yoksa, kuşkum daha da artıyor. Çünkü, bu oylar ülke genelindeki oyları azımsanmayacak oranını teşkil ediyor. Ve büyük oranda seçimlere de belirleyici bir oran.

 

 

 

Ben burada oy kullanan seçmen profillerine değinerek olguya farklı pencere açmak istiyorum.

Bu seçmenler bulundukları ülkelerin seçimlerinde de oy kullanıyorlar. İnanın % 100’u sol partilere oy veriyor. Çünkü o partiler, demokrasiyi ve özgür düşünceyi savunan ve de bunlara düşünce özgürlüğü tanıyan partilerdir… Muhafazakâr sağ partiler ise yabancılara aksine bu özgür ortamı sunmamakta yaptırımlar getirmektedir. İşte, Avrupa’da bu özgür düşünce ortamından faydalanan seçmenlerin büyük kısmı Türkiye’de özgür düşünceden, demokrasiden yana olmayan sağ muhafazakâr ve siyasal İslam yanlılarına oy vermektedirler. Adeta, Avrupa’da özgürlükleri kullanarak, ülkesinde özgürlüksüzlüğe katkı vererek kurumsallaştırmaktadırlar. Bu seçmen profili bana göre hastalıklı ve de 2 yüzlü seçmen profilidir. Bunu besleyenler de bu çizgide siyaset yapan liderlerdir. Bu görece bir süreçtir ve asla bu seçmen profilindeki kayganlığı, Çokçuluk (Çoğulculuk, Pluralizm) olarak tanımlayamazsınız.

Bu yapının oluşumunda etkin olan kimlik siyasetçiler ve siyasetçinin lideridir.

Sağ siyasetçilerimiz neden batıya gidince, ‘Demokrasi ve Özgür düşünce’ şirinliği yaparlar da Türkiye’ye dönünce bu evrensel olgu duruşlarını şirinlikten çirkinliğe dönüştürürler.

Sadece; Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan bunu yaptı; Recep Tayyip Erdoğan da bunu yapıyor demiyorum, ATATÜRK’ün ve İnönü’nün dışında herkes yaptı diyorum.

Öyle ki; Emeritus (emekli) profesör Faruk Birtek diyor; Atatürk Batı’yı Batılılardan daha iyi çözen bir liderdi… Bizim kökümüzde Batılılık zaten hep vardı. Cumhuriyet, entelektüel olarak Osmanlı’nın devamıdır. İmparatorluğun yüzü her dönem Batı’ya dönüktü… Kimse farkında değil, Tünel’e giderken Santa Maria Kilisesi’nin girişinin üstündeki duvarda Sultan Abdülhamit için Bizans İmparatoru yazar. Neden biliyor musun? Çünkü Sultan, Batı’yla konuşurken ‘Ben Bizans’ın devamı, imparatoruyum’ der, Mekke’ye dönünce de ‘Halife hazretleriyim’ mesajı verir.

İzzet Çapa’ya şu söyledikleri çok düşündürücü: ‘Ben de yıllarca türbanlı öğrencilerin eğitim hakkına sahip olması gerektiğini savundum. Darbe sonrası yıllarda Anayasa Mahkemesi nazarında suç işlemeyi göze alarak, hiç korkmadan türbanlı öğrencilerimi derslere aldım. Bunu siyasi bir sembol gibi görmediklerini, hürriyet seçimi olduğunu bölüm başkanı olarak varsaymam gerekiyordu. AK Parti için tek umudum, geçmişte onlar için Ağır Ceza’da yargılanmayı bile göze aldığım AK Partili kadınların, zamanında kendilerinin istifade ettikleri o hürriyet mücadelesini verebilmeleriydi… Evet, ne yazık ki bu ümidim azalmaya başladı. Kim bilir belki bir kez daha yanıldım! Onlar okuldayken, kişisel hürriyetlerine inandığım için başörtüsünü savunmuştum. Bugün 10 kadın milletvekili AK Parti istibdatına karşı çıksaydı, Erdoğan dahil kimse karşı duramazdı! Sen, ben istediğimiz kadar konuşalım, onlar kadar etkili olamayız… Bazı şeyleri göze almak lazım. Demokrasi istiyorlarsa bunu söylemekten çekinmeyecekler… Şüphesiz ki ilk değişim ekonomide oldu. Kemal Derviş’in getirdiği düzen bankaları kuvvetlendirmişti. Dünyada artan sıcak para Türkiye’ye de girdi. AK Parti’nin Doğu’ya, yani Arabistan’a yönelmesinin sebeplerinden biri de oradaki parayı ülkeye getirmekti. Ama ne yazık ki ikinci değişim, gelir dağılımının darmadağın olmasıyla yaşandı. Halk, paralarının sıfırını sayamayanlar ve o sıfırı hiç göremeyenler olarak ikiye ayrıldı…’

 

 

 

Sayın Birtek’in söyledikleri, yıllardır senin, benim söylediklerim. Tüm bunlar 1 Kasım 2015 seçiminde oy kullanacak seçmen profilini belirlemede çok önemli olgular… Anlayana…

Haydin Kunduzlar, otoriteye/faşizme set örmek, barajları yıkmak ve de özgür düşünce ile demokrasi evinizi inşa etmek istiyorsanız 1 Kasım 2015’te CHP sandıklarına..

evesbere@mynet.com

Tüm Yazıları»

Şevket Çorbacıoğlu / Bizim Anadolu / 5 Ekim 2015

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...